Yoğun nedir, Yoğun ne demek

Yoğun; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.

"Yoğun" ile ilgili cümleler

  • "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..." - A. İlhan
  • "Yoğun bir sis."
  • "Puslu havaya yoğun bir kükürt kokusu sinmiş." - A. Ağaoğlu
  • "O bölgede nüfus yoğundur."

Yerel Türkçe anlamı:

Kaba, kalın, iri (elek, iğne ve benzeri).

Tembel

İnatçı, ayrı baş çeken.

Beceriksiz.

Sağlam.

Koyu.

Mankafa.

Biçimsiz, kısa boylu, çirkin.

Ağır.

Fiziksel Kimya alanındaki anlamı:

Özgül ağırlığı yüksek olan.

Kimya'daki anlamı:

Birim hacim kütlesinin bağıl olarak daha yüksek olması.

Diğer sözlük anlamları:

Kaba, sert, şedit.

Kalınlık.

İşe yaramaz.

Çapta kalın.

İri, büyük.

Derinlikçe kalın.

Sesçe kalın.

Yoğun isminin anlamı, Yoğun ne demek:

Erkek ismi olarak; Oylumuna oranla ağırlığı çok olan. Dolu, sık. Kalabalık. İri, kaba, kalın.

Bilimsel terim anlamı:

Bulunduğu evrede, birim oylumda görece kütle niceliği daha yüksek olan.

Yüksek yoğunluk özelliği gösteren.

 

fizik, kimya: Yoğunluğu yüksek olan.

genel uygulayım: a. Kalın, sıkı. b. Oylumuna göre ağırlığı çok olan.

İngilizce'de Yoğun ne demek? Yoğun ingilizcesi nedir?:

dense

Fransızca'da Yoğun ne demek?:

arrête-bœuf, compact

Osmanlıca Yoğun ne demek? Yoğun Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

kesif

Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:

Diyarbakır şehri, Yoğun bucağına bağlı bir bölge.

Yoğun tanımı, anlamı:

Yoğun bakım : Ağır hastaların tedavisi için uygulanan özel bakım. Hastanelerde bu bakımın uygulandığı özel bölüm.

Yoğun disk : Manyetik olmayan ince bir metalden oluşmuş ve yüksek yoğunluklu ışık kaynağı kullanarak optik tarama düzeneği ile okunan veri saklama ortamı, disk.

Yoğunlaç : Kondansatör.

Yoğunlaşma : Bir karışımın bileşimindeki sıvıyı yitirerek daha koyu kıvama gelmesi. Yoğunlaşmak işi, konsantrasyon. Havanın nem bakımından doyma noktasını aşmasına bağlı olarak havadaki su buharının sıvı veya katı duruma geçmesi.

Yoğunlaşmak : Bütün dikkatini bir konu üzerinde toplamak. Yoğun duruma gelmek, tekâsüf etmek, konsantre olmak.

Yoğunlaştırma : Yoğunlaştırmak işi.

Yoğunlaştırmak : Yoğun duruma getirmek, teksif etmek.

Yoğunluk : Yoğun bir maddenin özelliği, kesafet. Yoğun olma durumu. Bir cismin birim hacminin kütlesi, gravite.

Yoğunlukölçer : Sıvıların özgül ağırlığını ölçen araç, dansimetre.

Nüfus yoğunluğu : Nüfus ile bu nüfusun üzerinde yaşadığı toprakların yüzölçümü arasındaki oran, nüfus kesafeti.

Oran : İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp. Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak verilen yargı, tahmin. Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet, rasyo. İki büyüklük, iki nicelik arasındaki bağıntı.

 

Kalın : Enli ve gür (kaş). Yoğun, akıcılığı az olan. Etli, dolgun. Pes (ses). Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı. Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü. Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık.

Etki : Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir. Bir etken veya bir sebebin sonucu, yardım. Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim.

Güçlü : Şiddeti çok olan. Etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu. Nitelikleri ile etki yaratan, etkili. Gücü olan, kuvvetli, yavuz.

Durum : Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Duruş biçimi, konum, tavır. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.

Dolu : İçki doldurulmuş bardak. Boş vakti olmayan, meşgul. Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü. Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan. İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar). Çok olan (iş, uğraş, olay vb.). Tornacılıkta delik açılmamış (gereç). Bir yerde sayıca çok. İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı. Bir duygunun güçlü etkisinde olan.

Sıkışık : Sıkışmış bir durumda olan.

Koyu : Yazı karakterinin daha belirgin olarak yazılmış biçimi. Derin, hararetli. Rengi açık olmayan, daha belirgin, açık karşıtı. Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı. Aşırı (davranış, düşünce vb.).

Bir : Bu sayı kadar olan. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Beraber. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Ancak, yalnız. Bir kez. Sadece. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sayıların ilki. Aynı, benzer. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Eş, aynı, bir boyda. Tek.

Sıkı : Dar. Zorlayıcı durum. Sıkıca, iyice. Zorlu, güçlü ve etkili. Yoğun. Cimri. Güçlü ve çabuk, hızlı. Disiplin. Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü. Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan.

Çok : Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı. Aşırı bir biçimde.

Konsantre : Derişik. Yoğun.

Şişman : Deri altında fazla yağ toplanması sebebiyle vücudun her yanı şişkin görünen (kimse), şişko, mülahham.

İri : Olağandan daha hacimli, olağanı aşan büyüklüğü olan, ince karşıtı.

Tombul : Şişman, etine dolgun. Yuvarlak.

Kaba : Kuyruk sokumunun her iki yanındaki şişkin yer. Hafif olduğu hâlde kalın veya hacimli. Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı. Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü. Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse). Taneleri iri.

Yoğun alıştırma : Öğrenme süresi için verilen zamanı aralıksız alıştırmalarla doldurmak.

Yoğun besi : Ahır besisi.

Yoğun cisimcikler : Trans-Golgi ağından biçimlenen örtülü veziküllerin yoğunlaşmış koyu tondaki primer lizozomlarına verilen ad. Sopa biçimindeki roptrilerin şişkin sonlarıyla mikronemler arasındaki çekirdeğin önünde bulunan ve protozoonların sporozoit, merezoit (bradzoit, takizoit ve zoitler) gibi hareketli evrelerinde oluşan hareketli yapılar.

Yoğun çaba ürünü : Tüketicinin satın alma kararı verirken dikkatli davrandığı ve uzun uzun düşündüğü araba, kamyon, vinç gibi değerli ürünler.

Yoğun dağıtım : Üreticilerin satışlarını ençoklamak ve çok sayıda perakendecinin farklı marka ve ürün sunabilmesini sağlamak amacıyla geliştirdikleri dağıtım biçimi.

Yoğun deniz suyu : Deniz suyunun buharlaşmasından ve tuz kristallerinin çökmesinden sonra kalan kısım.

Yoğun depolama : Tekerlekli, raylı vb. biçimlerde çekilen raflarla herhangi bir yere çok fazla kitap yerleştirme.

Yoğun elek : Kalın, iri gözlü elek.

Yoğun gönüllü : Katı yürekli.

Yoğun iyot çözeltisi : Lugol solüsyonu.

Yoğun ile ilgili Cümleler

  • Yoğun bir gün geçirdim.
  • Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
  • Tom'un Mary için yoğun duyguları vardı.
  • Ali hala yoğun bakımda.
  • Şu anda Cancun'da yoğun sezon.
  • Yoğun bir gün olacak.
  • Onlar yoğun kar yağışından dolayı muhtemelen okulu iptal edecek.
  • Yoğun bir gece geçiriyoruz.
  • Yoğun bir gün mü geçiriyorsun.
  • Tokyo'daki yoğun saatlerde trafik ağırdır.
  • Bugünün yoğun dünyasında, birçok kişi sürekli ev, iş ve sosyal taahhütlerinde hile yapıyor.
  • Yoğun bir 24 saatti.
  • Yoğun bir geceydi.
  • Yoğun biçimde beni eleştirdi.

Diğer dillerde Yoğun anlamı nedir?

İngilizce'de Yoğun ne demek? : adj. busy, compact, concentrated, crashing, dense, gross, hectic, intense, intensive, rich, rush hour, stiff, thick, turbid, pea soupy

Fransızca'da Yoğun : épais/se, concret/ète, dense, intensif/ive

Almanca'da Yoğun : adj. dicht, dick, kompakt

Rusça'da Yoğun : adj. густой, плотный, напряженный, усиленный, грубый