Muka nedir, Muka ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Kaydırak oynarken kale içine konulan sivri taş parçası.

Muka ile ilgili Cümleler

  • Kendini onunla mukayese etme.
  • “Cennet denilen şeyin bir gün gelip insanlara mukadder olabileceğini düşündüm.”
  • “Kalabalık bir düşman karşısında mukavemet etmek, kudretimi arttırıyordu.”
  • Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
  • “Dâhili isyanlara mukabele ve mukavemet ettik.”
  • “İstanbul pek havalandı, balolar, danslar... Kıza mukayyet olamayacağız.”
  • Mukadderatına vasıl oldun.
  • Sosyal herhangi bir mukaveleye asla imza atmadım.
  • Hiçbir şey mukaddes değildir.
  • Çekim gücü mukavemeti mesafe ile hızlı bir şekilde azalır.

Muka ile ilgili Atasözü veya Deyim

aklına mukayyet olmak : aklını başına toplamak.

mukabele etmek : karşılık vermek, karşılıkta bulunmak karşı gelmek.

mukabele okumak : topluluk karşısında dinleyicilerin takip edebileceği biçimde Kur'an'ı okumak.

mukabelede bulunmak : karşılık vermek.

mukadder olmak : alnında yazılı olmak, belirlenmiş olmak.

mukarrer bulunmak : kararlaşmak.

mukavele yapmak : sözleşmek.

mukavemet etmek (veya göstermek) : direnmek, dayanmak, karşı koymak.

mukavemeti kırılmak : direnci, gücü azalmak.

mukayese etmek : karşılaştırmak, kıyaslamak.

mukayyet olmak : korumak, gözetmek.

Muka anlamı, tanımı

 

Kalıplı mukavva kukla : Tutkal, kağıt ve karton hamurundan yapılan kukla

Küçük mukallit : Kuşlar (Aves) sınıfının, ötücü kuşlar (Passeriformes) takımının, ötleğengiller (Sylviidae) familyasından, orman kenarlarında, kültür alanlarında, fundalık ve tarlalarda yaşayan bir tür. Çalı mukallidi.

Mukaat olmak : Dikkat etmek, bakmak, gözetmek. Gözetmek, korumak.

Mukabele kalemi : Kapıkulu atlı ve yaya askerlerinin ödenek ve künye işleriyle uğraşan maliye bürosu.

Mukabele malı : Osmanlılarda timarlardan toplanan gelir.

Mukahat olmak : Dikkat etmek, bakmak, gözetmek.

Mukamlar : Bolu kenti, Gerede ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yer.

Mukaşır : Kara nohudun çekilmişi.

Mukat : Polisi ilgilendiren olay. Vukuat.

Mukat olmak : Sahip olmak.

Mukavad olmak : Dikkat etmek, bakmak, gözetmek.

Mukavele ayıpları : Kanunlarla belirlenen asli ayıpların dışında kalan, alıcıyla satıcı arasında yapılan mukavelede belirlenen koşullara aykırı her türlü kusur.

Mukavemetçilik : Mukavemetçi olma durumu.

Mukayese zahiresi : İstanbul halkı için taşradan zorla satın alınan yiyecek maddeleri.

Nakliyye mukavelesi : Taşıma sözleşmesi.

Sarı mukallit : Kuşlar (Aves) sınıfının, ötücü kuşlar (Passeriformes) takımının, ötleğengiller (Sylviidae) familyasından, sırtı sarı, kül rengi, yeşil, karnı kükürt sarısı olup, Avrupa, Ön ve Kuzey Asya'da bahçelerde yaşayan, Türkiye'de Marmara bölgesinde yazın kuluçkaya yatan, küçük böcekler ile beslenen göçmen bir tür. (Hippolais icterina) Ötücü-kuşlar (Passeriformes) takımının öteğengiller (Sylviidae) familyasından bir kuş türü. Sırtı sarı-külrengi-yeşil, karnı kükürt sarışıdır. Avrupa, Ön ve Kuzey Asyada bahçelerde yaşar.

 

Yapağıda mukavemet : Gerilme altında yapağının gösterdiği sağlamlık.

Zeytin mukallidi : Ötücü kuşlar (Passeriformes) takımının, ötleğengiller (Sylviidae) familyasından, 15 cm kadar uzunlukta, sırt tarafı esmer ya da mavimsi kahverengi, karın tarafı grimsi renkte olan, Türkiye' nin Trakya, Marmara ve Ege bölgeleri ile Akdeniz sahillerinde yazın kuluçkaya yatan, böcek ve böcek larvaları ile beslenen göçmen bir tür.

Kitab ı mukaddes : Tevrat, Zebur, İncil'e verilen ortak ad.

Mukaar : İçbükey.

Mukabele : Karşılık verme, karşılama, karşılık. Karşılaştırma, karşılıklı yapılmış olan okuma. Karşı gelme, başkaldırma. Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur'an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur'an'ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi.

Mukabeleci : Camilerde Kur'an okuyan kimse. Askerin yoklamasını yapan kimse. Bürolarda temize çekilmiş hesapları müsveddeleri ile karşılaştıran görevli.

Mukabelecilik : Mukabeleci olma durumu.

Mukabeleli : Karşılığı olan.

Mukabelesiz : Karşılığı olmayan.

Mukabil : Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan. Rağmen. Karşılıklı. Karşılık olarak. Bir şeyin karşısında bulunan.

Mukaddem : Önce gelen, önceki. Öncül.

Mukaddema : Önce, evvelce, eskiden.

Mukadder : Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan.

Mukadderat : Yazgı.

Mukaddes : Kutsal.

Mukaddesat : Kutsal sayılan inanç ve davranışlar.

Mukaddesatçı : Kutsal tanınan şeylere aşırı ölçüde bağlılık gösteren kimse.

Mukaddesatçılık : Mukaddesatçı olma durumu.

Mukaddime : Ön söz. Bir olayın başlangıcı.

Mukaffa : Uyaklı.

Mukallit : Taklitçi.

Mukallitlik : Mukallit olma durumu, mukallidin işi.

Mukannen : Belli, belirli, kesinleşmiş, şaşmaz. Kanun durumuna gelmiş, kanunlaşmış.

Mukarenet : Yaklaşma, kavuşma, bitişme. Yakınlık.

Mukarrer : Kararlaşmış, kararlaştırılmış.

Mukarrerat : Alınan kararlar, kararlaştırılmış şeyler.

Mukassem : Ayrılmış, bölünmüş.

Mukassi : Sıkıntılı.

Mukataa : Kesim.

Mukataalı : Kesime verilmiş (yer).

Mukattar : Damıtılmış, damıtık.

Mukavele : Sözleşme.

Mukaveleli : Sözleşmeli.

Mukavelename : Sözleşme.

Mukavelesiz : Sözleşmesiz.

Mukavemet : Dayanma, karşı durma, karşı koyma, dayanırlık. Direnç.

Mukavemet koşusu : 3-15 kilometre arasındaki uzun mesafeli koşulardan her biri.

Mukavemetçi : Düşman saldırısına boyun eğmeyip her çeşit araçla karşı gelen yurtsever kimse. Uzun mesafe koşucusu.

Mukavemetli : Dayanıklı, güçlü, dirençli.

Mukavemetsiz : Dayanıksız, güçsüz, dirençsiz.

Mukavemetsizlik : Mukavemetsiz olma durumu.

Mukavim : Dayanıklı, güçlü, dirençli. Karşı koyan, başkaldıran.

Mukavva : Kalın karton.

Mukavves : Kavisli, eğri, eğmeçli.

Mukavvi : Kuvvetlendirici, güç katıcı.

Mukayese : Benzeterek veya karşılaştırarak değerlendirme, karşılaştırma, kıyaslama.

Mukayeseli : Karşılaştırmalı.

Mukayyet : Bağlı olan, bağlanmış. Bir şart veya kayıtla bağlı olan. Yazılmış, yazılı, kayıtlı.

Mukayyit : Kayıt işlerini yapan kimse. Kaydedici makine.

Satış mukavelesi : Satış sözleşmesi.

Diğer dillerde Muhasebe riski anlamı nedir?

İngilizce'de Muhasebe riski ne demek ? : accounting risk