Başa nedir, Başa ne demek
Yerel Türkçe'deki anlamı:
Ağabey.
İleri gelen: Memleketin başaları toplanmış.
Karı.
Mutluluk, gönül rahatlığı.
Başa ile ilgili Cümleler
- Başa geri dönelim.
- Keyfimizce yaşamamıza mâni olur, baş başa olmamızı tercih ederim.
- Başarısı ailesini mutlu etti.
- Denedim ama ben onu başaramadım.
- İçten içe bu duruma memnun olarak onları kavgalarıyla baş başa bıraktım.
- Paşa acele bir taarruzun başarısızlığa uğramasından çekinmektedir.
- Metin o gece başarısız oldu.
- Neydi onunla böyle sıkı fıkı baş başa vermen, gizli planlar kuracak tenha köşelere çekilmen?
- Ali başarılı bir ressamdır.
- Nahiye müdürü, mebus ve belediye reisi ile baş başa vererek bir şeyler konuşuyor.
- Gecenin karanlığında bütün bir mahalle donanma fişekleri gibi ateş almış. Sokaklarda herkes can cana, baş başa... Tulumbacı naraları, çığlıklar, borular.
- Tom'un başarılarından memnun musunuz?
- Atasözlerinde, ya devlet başa ya kuzgun leşe, demişiz.
- Başarının en önemli parçası disiplindir.
- Başarısı onu teşvik etti.
- Eğer bu patırtıdan, ikindi uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda saç saça baş başa dövüşeceklerdi.
- Başarısız olmak istemiyorum.
- Ne pahasına olursa olsun başarılı olmaya kararlı.
- Başa gelen dert çekilir der gibi bir hâlde arabayı itina ile çeken bir atları vardı.
- Başarılarının devamını dileriz.
- Düşünceleriyle, iç sesiyle baş başa kalmayı tercih ederdi.
- Efendim nemize lazım, sonra size başağrısı olur.
- Başarılı bir iş dikkatli finansal yönetim üzerine inşa edilmiştir.
- Eğer senin desteğin olmasaydı o, işte başarısız olurdu.
- Maria Sharapova, Williams kardeşlerin ardından, üçüncü en başarılı aktif kadın tenis oyuncusudur.
- Arandığı, fikri sorulduğu, başarı kazandığı da oluyordu.
Başa ile ilgili Atasözü veya Deyim
akla gelmeyen başa gelir : insan ummadığı, düşünmediği şeylerle karşılaşabilir anlamında kullanılan bir söz.
aklı başa yaş getirir : deneyim, yıllar içerisinde elde edilir anlamında kullanılan bir söz.
ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz : kuşlar avlanmaktan kurtulamazlar, insanlar da hatıra, hayale gelmeyen çeşit çeşit felaketle karşılaşırlar anlamında kullanılan bir söz.
ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz : insan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır anlamında kullanılan bir söz.
baş başa bırakmak : birinin, bir şeyle veya bir kimseyle yalnız kalmasını sağlamak.
baş başa kalmak : biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak.
baş başa olmak : birlikte bulunmak, beraber yaşamak.
baş başa vermek : iki veya daha çok kimse bir kenara çekilip konuşmak dayanışmak.
başa baş gelmek (veya kalmak) : eşit olmak, denk olmak berabere kalmak.
başa gelen çekilir : çaresiz durumlara düşüldüğünde insanın kendini üzüntüye kaptırmayıp bu durumlara katlanmasının olağan ve doğru bulunduğunu anlatan bir söz.
başa gelmek : Hitam bulmak, sona ermek Başa çıkmak, gücü yetmek.
başa gelmeyince bilinmez : başına bir felaket gelmeyen, başkasına gelen felaketin ne denli acı olduğunu gereği gibi anlayamaz anlamında kullanılan bir söz.
başa güreşmek : yağlı güreşte, en usta pehlivanlar başpehlivanlık için yarışmak Mecaz anlamı en üstün sonucu elde etmek veya bir işte en üst noktaya gelmek için mücadele vermek.
başağrısı olmak : sıkıntı vermek, uğraştırmak.
başak bağlamak (veya tutmak) : arpa, buğday, yulaf ve benzerleri ekinlerde başak oluşmak.
başak toplamak : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak.
başarı göstermek (veya kazanmak) : başarmak.
başarısız olmak : başarı sağlayamamak, başarı gösterememek.
başarısızlığa uğramak : başarısız olmak.
boş başak dik durur : bilgisiz olan üstün görünmek için kasılır anlamında kullanılan bir söz.
buğday başak verince orak pahaya çıkar : gereksinim duyulan şey değer kazanır anlamında kullanılan bir söz.
can cana, baş başa : bir tehlike anında herkesin kendi canının, kendi başının kaygısına düştüğünü anlatan bir söz birbirini seven iki kişi bir arada yalnız olarak.
dost başa, düşman ayağa bakar : iyi bir görüntü verebilmek için her zaman temiz giyinip kuşanmak gereklidir anlamında kullanılan bir söz.
iş başa düşmek : kendi işini kendi görme zorunda kalmak.
kel başa şimşir tarak : birçok gereksinimi varken gereksiz özenti ve gösterişle uğraşanlar için kullanılan bir söz.
kömür başa vurmak : kömürün iyi yanmamasından çıkan karbon oksidiyle zehirlenmekten baş ağrımak.
saç saça baş başa : kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde.
saç saça baş başa gelmek (veya dövüşmek) : kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde kapışmak.
ya devlet başa ya kuzgun leşe : sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınır anlamında kullanılan bir söz.
Başa tanımı, anlamı
Baş başa gelmek : Birbirinden üstün olmamak
Başa çağırmak : Kaza, belâ sonucunu doğuracak bir davranışta bulunmak: Başına bir şey çağırıyor.
Başa çıharmak : Bir işin sonuna ermek.
Başa çıhmah : Başa çıkmak.
Başa çıkarmak : Şımartmak.
Başa dak : Ölünceye dek, sonuna dek: Allah başa dak geçim, dirlik nesin.
Başa dapmak : Başa kakmak, yapılan iyiliği yüzüne vurarak birini incitmek.
Başa düşmek : Sezmek, farkına varmak, anlamak: Beni aldattı, başa düşmedim. İşe el koymak.
Başa eğik cephe : Ellerin ayaklardan daha alçak bir düzeyde dayalı bulunduğu eğik cephe duruşu.
Başa erişmek : Kız, erkek evlenecek çağa gelmek, buluğa ermek.
Başa gadak vesin : Tebrik etmek anlamında kullanılır: Kirazların Emine gizini nişanlamış da başa gadak vesine gidiyon.
Başa gaha : İstemeyerek, mecburiyet karşısında bir işin yapıldığını anlatır: Sadık bu muameleyi başa gaha yaptı.
Başa gahmah : Başa kakmak, yapılan iyiliği yüzüne vurarak birini incitmek.
Başa gakış emek : Yapılan iyiliği yüze vurmak, başa kakmak.
Başa geçmiş : Başa gelen.
Başa iletmek : Sona erdirmek, ikmâl etmek.
Başa kada : Her hâliyle.
Başa kalkmak : Başa kakmak, yapılan iyiliği yüzüne vurarak birini incitmek.
Başa sığınık : [Bakınız: Sona sığınım].
Başa sığınım : Bir kelimenin, vurgusunu bırakarak, bazen de şeklini değiştirerek beraberce bir ses birliği meydana getirmek üzere arkadan gelen kelimenin baş tarafına sığmırcasına bağlanması: O bir'den öbür gibi.
Başa sürmek : Yapılan bir işi, bir iyiliği sonuna kadar sürdürmek: Bir iyilik yaptın bari başa sür.
Başa tapmak : Başa kakmak, yapılan iyiliği yüzüne vurarak birini incitmek. Anlamak, akıl erdirmek: Nasıl başa taptın mı?.
Başa tepki : Biyolojik ve biyokimyasal olaylarda salgılanan bir hormonun hem perifer hücreler üzerine hem de hormonu salgılayan hücreler üzerine etkili olması, geri besleme, geri bildirim, geri tepme, feedbek, feed-back etki, fidbek etki. Olumsuz ve olumlu olmak üzere iki çeşit başa tepki vardır.
Başa varılmak : Başa çıkılmak.
Başa varmak : Başa çıkmak. Olup bitmek, bitmek, neticelenmek. Bitirmek, neticelendirmek, tamamlamak.
Başa vermek : Değiş tokuş yaparken üste bazı şeyler vermek. Değiş tokuşta (trampa) üste birşey vermek: Sarı tosunu senin balahla değişirim ama, başa ne vereceksin bakalım?.
Başa vurmak : Başa kakmak, yapılan iyiliği yüzüne vurarak birini incitmek. [Bakınız: başa tapmak]. Başlanılan bir işi bitirmek: Madem ki başlamışsın bu işe o halde başa vur.
Başa yazılan : Kader, mukadder, alın yazısı.
Başa yetirmek : Mutluluğun sonuna kadar sürmesi için temennide bulunmak: Allah hayırlı etsin, başa yetirsin.
Başa yetişmek : Kız, erkek evlenecek çağa gelmek, buluğa ermek.
Başabaş : Eşit biçimde alışveriş, takas. Tam, eşit. Durağan olmayan bir özdeğin, bir belgitin, bir yabancı paranın bilinen değeri ile sataktaki geçer değerinin birbirine eşit olması. Koşucuların yarışı birlikte bitirmeleri. Bu durumda, yarış türüne göre ya verilen ödül bölüştürülür ya koşucular dönü atlar ya da koşu yenilenir.
Başabaş altı : Hisse senedinin veya tahvilin ilk çıkarıldığında üzerinde yazılı olan değerin piyasa fiyatından yüksek olması.
Başabaş değer : Hisse senedinin veya tahvilin ilk çıkarıldığında üzerinde yazılı olan değerin piyasa fiyatına eşit olması.
Başabaş faiz oranı : Yatırımın marjinal ve ortalama etkenliğinin eşitlendiği ve yatırımın kârlılığının sıfırlandığı piyasa faiz oranı.
Başabaş gelir düzeyi : Keynesyen gelir harcama modelinde tüketim harcamalarının gelire eşit olduğu durum.
Başabaş grafiği : Toplam maliyet ile toplam gelirin birbirine eşitlendiği ve aşırı (normalüstü) kârın olmadığı üretim düzeyini gösteren grafik.
Başabaş noktası : Toplam maliyet ile toplam gelirin birbirine eşitlendiği ve aşırı (normalüstü) kârın olmadığı üretim düzeyi.
Başabaş seçme yetkisi : Seçme yetkisi kullanıldığında ortaya ne kâr ne da zarar çıkaran durum.
Başabaş üstü : Hisse senedinin veya tahvilin ilk çıkarıldığında üzerinde yazılı olan değerin piyasa fiyatından düşük olması.
Başabaşın altında : Pay ve borç belgitleri satış değerlerinin, bilinen değerlerinden düşük olması.
Başabaşın üstünde : Özdeklerin bilinen değerleri üstünde işlem görmeleri.
Başabaştan aşağı : Değerinden aşağı.
Başabaştan yukarı : Belgitlerin üzerinde yazılı değerden fazla bir değerle işlem görmesi.
Başaca : Sonuna kadar, mutluluğun derecesini, sonsuzluğunu anlatmak için kullanılır: Allah başaca mesut etsin. Mutluluk, gönül rahatlığı: Allah başaca versin. Başa kadar, sonuna kadar.
Başacak : Sonuna kadar, mutluluğun derecesini, sonsuzluğunu anlatmak için kullanılır.
Başacı : Oyunda iki tarafın reisleri.
Başacuk : Başı açık: Sokakta başacuk gezme.
Başaçık : Açık saçık: Ayşe hanım başaçık geziyor. Eşsiz, benzersiz, iyi: Bu atın başaçık bir yürüyüşü yok. Açık saçık gezen.
Başadak sürmek : Karı koca ölünceye kadar mutluluk içinde yaşamak: Başadak süresin; bir yastıkta kocayasınız.
Başağa : Köşklülerin en kıdemlisi. En büyük ağa.
Başağa odası : Ağakapısındaki odalardan biri.
Başağaç rendesi : Başağacın rendelenmesinde kullanılan, kesme açısı küçük özel rende.
Başağı : Baştan çıkmış, söz, nasihat dinlemeyen, terbiyesiz (çocuk): Çocuğu azarlaya, tekdir ede, terbiyesini bilemediler. Başağı ettiler. Hayvanın başına takılan ip, yular. Ak tülbentten yapılan başörtüsü. (Küllük Iğdır Kars).
Başağıl : Edirne ili, Çöpköy nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi. Konya kenti, Yarma nahiyesine bağlı bir yer.
Başağrısı : Sürekli sıkıntı yaratan durum veya kimse. Sıkıntı.
Başağul : Arının verdiği ilk oğul.
Başah : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüler. Başak.
Başah etmek : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak.
Başaharı : Yokuş: Başaharı gitti.
Başahlamah : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak.
Başak : Arpa, buğday, yulaf ve benzerleri ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı. Tarlalarda, bağlarda dökülmüş veya tek tük kalmış olan ürün. Zodyak üzerinde Aslan ile Terazi arasında bulunan takımyıldızın adı. Merdiven, el merdiveni, merdiven basamağı, iskele. Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüler: Zavallı ihtiyar kadın, ömrünü başak toplamakla geçirir. Sigara izmariti: Tütün alacak parası yok ki başak toplayıp içiyor. Ana eksen üzerindeki çiçekleri sapsız olan çiçek durumu. Spika. Mahsûl devşirildikten sonra dal ve sap üzerinde kalmış olan artıklar. Demren, okun ucundaki sivri demir. İstanbul şehri, Karacaköy bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Malatya ilinde, Hasançelebi bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Mardin kenti, Kızıltepe belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir bölge. Şırnak şehri, Silopi ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Bir takımyıldızın ve bir burcun adı; Başak takımyıldızı, Başak burcu.
Başak çekmek : Tohumluk için, harmana serilen demetler arasından iyi başaklar ayırmak.
Başak düzme : Buğdayın başak haline gelmesi.
Başak etmek : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak.
Başak toplama : Ekin biçilip harman yerine taşındıktan sonra, tarlada kalmış olan başakları toplama. (Merzifon Amasya).
Başakcı : Başak toplayan ve bununla geçinen kimse.
Başakçay : Kastamonu kenti, Azdavay belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim yeri.
Başaklanış : Başaklanma işi.
Başaklanma : Başaklanmak işi.
Başaklı : Başağı olan (ekin). Arka ucu başka biçimde olan (ok). Diyarbakır ilinde, Çınar ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yer. Erzurum kenti, Oltu ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yer.
Başaklı biçim : Bir başaklı dizeyin oluşturduğu biçim.
Başaklı dizey : Yalnızca sıfır dizeç kalana dek her bir dizecinde sıfırdan ayrımlı ilk terimin önündeki sıfırların sayısı, dizeçlerin sıra sayısı arttıkça giderek artan dizey.
Başaklı ok : Büyük yelekli ok.
Başaklı su civanperçemi : Su tabanındaki çamurda köklenen ve boyu üç m ye kadar uzayabilen bir su altı bitkisi.
Başakortçuluk : Başakortçunun yaptığı iş.
Başakpınar : Kastamonu ilinde, Devrekâni ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi. Kayseri kenti, Talas ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yer.
Başakpınartepe : Kastamonu ilinde, Devrekâni belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Başakvurdu : Hlk. Bradzo hastallığı.
Başal : Haziran ayı. Eski, bilinen ve nitelikli yapıt ya da yerleşmiş düşünce. En yükseğe çık, yüksel anlamında kullanılan bir isim.
Başala parmak : İşaret parmağı.
Başalacak : Kadınların başlarına örttükleri tülbent.
Başalan : Yarışta birinci gelen hayvan. Aydın şehri, Bozdoğan ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir bölge. Samsun kenti, Ayvacık belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Samsun ili, Çayırkent nahiyesine bağlı bir yer. Samsun şehrinde, Kavak ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi. Samsun ili, Vezirköprü ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri. Yozgat kenti, Çekerek ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.
Başaltı : Gemilerde tayfa ve erlerin baş taraftaki koğuşları. Kayığın baş tarafının altındaki odacık: Şeker sandıklarını başaltına koyun deniz ıslamasın. Emin yer, en güvenilecek yer: Gişinin malı başaltında gerek. Yağlı güreşte ve karakucakta baş'tan önceki boy.
Başam : Ağabey. Bu akşam: Başam misafirimiz gelecek.
Başan döne : Başına çalınsın: Yaptığın iş başan döne.
Başana : Çiftçi ortaklar arasında, tohumu kendisinden ekenin, harman kalktıktan sonra ektiği tohumluktan başka aldığı ürün.
Başangı : Baştan çıkmış, huysuz, haşarı, yaramaz, hırçın, ele avuca sığmaz, ahlâksız: Şu kız çok başangı. Akıllı: Şu çocuk pek başangı. Becerikli. İnatçı. Afacan, yaramaz. Söz dinlemez, utanmaz (kız için). Aşarı, yaramaz.
Başanı : Baştan çıkmış, huysuz, haşarı, yaramaz, hırçın, ele avuca sığmaz, ahlâksız. Aklı ermediği halde işe karışan.
Başankı : Baştan çıkmış, huysuz, haşarı, yaramaz, hırçın, ele avuca sığmaz, ahlâksız.
Başantrenörlük : Başantrenörcü olma durumu. Başantrenörcünün yaptığı iş.
Başar : Bir işi istenilen biçimde bitir anlamında kullanılan bir isim. Trabzon ilinde, Maçka belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yer.
Başara : Eskişehir şehri, Han ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yer.
Başarabilme : Başarabilmek işi.
Başarabilmek : Başarma imkânı veya olasılığı bulunmak.
Başarakavak : Konya ili, Sille bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Başaran : Aksaray ilinde, Eskil belediyesi, merkez bucağına bağlı bir bölge. Aydın ilinde, Kuyucak ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri. İzmir ilinde, Kiraz belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yer. Mardin şehrinde, Kocatepe nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi. Rize şehri, Güneysu ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri. Sinop ili, Erfelek ilçesinde, merkez bucağına bağlı bir yer. Şanlıurfa ili, Viranşehir ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi. Şırnak şehri, Beytüşşebap belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Zonguldak kenti, Saltukova bucağına bağlı bir bölge.
Başarat : Basiret, aldanmaya meydan vermeyecek şekilde gerçeği açıkça görebilme yetisi: Başaratım bağlandı da vaktinde yetişemedim. Bir işi, bir kurulu yöneten, yönetici, başkan.
Başarat etmek : Bir işe başlamak, teşebbüs etmek: Sen bir işe haşarat et de gerisini Allaha bırak.
Başarat parmağı : Baş parmak.
Başaratlı : Becerikli kimse: Maşallah çok başaratlı kadın.
Başaret : Muhakeme: Sorulan soru karşısında başaretim işlemedi.
Başargan : Kumandan, polis âmiri. Başarılı olan.
Başarganlık : İş yapabilme ya da bir edim sürecini başarıyla sonuçlandırma yeteneği olarak beliren, beceri ya da başarı ölçüsü olarak kullanılan edebilme gücü.
Başarganlık ölçeri : Davranışsal ya da eylemsel etkinlik ve çözümlere dayanarak kişilerin yapabilme düzeyini ölçen yordam, bk. başarı ölçeri, ölçer.
Başarı : Başarma işi, muvaffakiyet. Bir işi, bir kurulu yöneten, yönetici, başkan: Ahmet başarı olsaydı bu iş böyle karışmazdı. Çocuk oyunlarında ebe olan. Kişinin yetenek ve yetişmeye bağlı olarak gösterdiği ansal ya da eylemsel etkinliklerinin olumlu ürünü. Batman ilinde, Beşpınar bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Diyarbakır şehri, Yoğun bucağına bağlı bir yerleşim yeri. Erzincan şehri, Kemaliye ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.
Başarı güdüsü : Herhangi bir amacı gerçekleştirme güdüsü.
Başarı ölçeri : Bireyin belli bir alandaki etkinlik becerisini ya da bir eğitim ve yetiştirme izlencesinde gösterdiği gelişmeyi saptayan ölçer. bk. başarganlık ölçeri.
Başarı ölçümü : Bir dizgenin altdizgeleri arasındaki etkileşimi de göz önünde tutarak toplam işletim verimliliğinin ölçülmesi. Bir bilgisayar dizgesi üzerinde bu ölçümü gerçekleştirebilmek üzere kullanılan yöntem ve tekniklerden oluşan araştırma alanı.
Başarı testleri : Bir öğrencinin ya da bir öğrenci topluluğunun belli bir konuda, genellikle belirli bir öğretim sonunda elde ettiği bilgi, beceri ve anlayışı ölçen testler.
Başarı yaşı : Bir başarı testinde gerçek ya da yaklaşık olarak ortalamayı gösteren ham puanı elde etmek için gereken yaş.
Başarığçı : Bir işi, bir kurulu yöneten, yönetici, başkan.
Başarık : Başarı.
Başarıklı : Becerikli (kimse).
Başarıklu : Becerikli (kimse).
Başarılabilme : Başarılabilmek işi.
Başarılabilmek : Başarılma imkânı veya olasılığı bulunmak.
Başarılı film : Sanat ya da tecim yönünden başarı kazanmış film.
Başarılıklı : Başarılı, becerikli.
Başarılılık : Başarılı olma durumu.
Başarış : Başarma işi.
Başarıverme : Başarıvermek işi.
Başarıvermek : Çabucak başarmak.
Başarköy : Batman şehri, Gercüş ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Başarmah : Başarmak.
Başarman : Yaptığı işleri başarıyla sonuçlandıran kimse.
Başartma : Başartmak işi.
Başartmak : Başarma işini yaptırmak.
Başaruklu : Becerikli (kimse).
Başarumamak : Tahammül edememek, dayanamamak, başa çıkamamak.
Başaşa : Baş aşağı, tepetaklak.
Başaşağı asılma : Bir araçta, gergin ya da kalçadan bükük vücutla başaşağı asılma.
Başaşsaği : İniş aşağı.
Başaşşağı : Aşağı doğru.
Başat davranış : Başkalarını yönetmeyi ve kendi istencine bağlamayı amaçlayan davranış.
Başat göz : Görsel bir alanın incelenmesinde söz konusu olan uyaranlara karşı ilk yönelen göz.
Başat terim : Birlikte bulunduğu öteki terimlere göre belli bir özellikçe baskın olan terim.
Başatlama : Belirli bir kişinin, başatlayanın dilek ve amaçlarını başka bir kişi ya da kişilere benimsetmesi.
Başatlık duygusu : Bir kişinin dilek ve amaçlarını başkalarına benimsetme duygusu.
Başavut : Geveze.
Başay : Bir karşılaşmada, karşılaşmayı kazanacağı önceden kestirilen kişi. [Bakınız: İlkay].
Başayak : Tek başına, yalnız başına, kendi kendine.
Başayak yitmek : Hiç bir iz bırakmadan kaybolmak.
Başayaş : Ankara kenti, Ayaş belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Başaydın : Aydınların önde geleni.
Beyin başatlığı : Beden davranımlarının başlatılması ve denetiminde beynin bir diliminin ötekine komut vermesi ve onu yönetmesi.
Bileşik başak : Ana eksen üzerindeki dalların spikula denen küçük spikalar taşıması. Bileşik spika. Ana eksen üzerindeki dalların spikula denen küçük spikalar taşıması, bileşik spika.
El başatlığı : Bir ya da iki elle yapılması gereken işlerde sağ ya da sol ele öncelik verme durumu.
El göz başatlığı : Okuma yazma işinde ve belirli sporlarda sağ ya da sol eliyle gözü öncelikle kullanma eğilimi.
Eşgüdüm başarısızlığı : İktisadi karar birimlerinin tercih ettikleri sonuca yönelik olarak seçtikleri stratejilere ulaşamamaları sonucu oluşan durum.
Göğ başa inmek : Dayanılmaz bir sarsıntı ve üzüntü duymak: Onun ölüm haberini duyunca göğ başıma indi sandım.
Göz başatlığı : Okuma ve görmede iki gözden birisinin öncülük etme durumu.
Hükümet başarısızlıkları : Piyasa başarısızlıklarını ortadan kaldırmaya yönelik hükümet müdahalelerinin rant arayışları nedeniyle devlet müdahalesinin olmadığı duruma göre daha fazla kaynak etkinsizliğine neden olması.
İş başa çıkmak : İş bitmek, sona ermek, neticelenmek.
İşi başa ütmek : İşi sona eriştirmek, neticelendirmek.
Mutlak ürün başarısızlığı : Bir firmanın yeni piyasaya sürdüğü ancak üretim ve pazarlama maliyetlerini karşılamayan ve finansal kayba neden olan ürün.
Negatif başa tepki : Olumsuz başa tepki.
Olumlu başa tepki : Herhangi bir hormonun ya da metebolitinin kendi salınımını artırması durumu, pozitif başa tepki.
Olumsuz başa tepki : Bir uyarıdan sonra sinir ucundan salıverilen birçok nöromediyatör maddenin bu uç zarında bulunan almaçları (oto-almaçlar) etkileyerek kendi salıverilmesini azalması biçiminde düzenlemesi, negatif başa tepki.
Piyasa başarısızlığı : Eksik rekabet, dışsallıklar, orta malları, gelir dağılımı eşitsizliği ve bakışımsız bilgi yüzünden piyasanın işleyişinin aksaması. karşılığı hükümet başarısızlıkları.
Pozitif başa tepki : Olumlu başa tepki.
Uyku başa vurmak : Uyumadığı için sersemlemek.
Yolu başa aparmak : Amaca ulaşmak, maksada erişmek.
Zayıf başarım sendromu : Geçmişte başarımları iyi olduğu bilinen atların belirgin herhangi bir hastalık bulunmaksızın bir dizi başarısızlık göstermesi, kötü performans sendromu.
Baş başa : Birlikte, beraberce.
Başa baş : Eşit durumda, dengeli olarak. Birine üstünlük sağlamadan.
Başa baş noktası : Bir yabancı paranın veya değerli kâğıdın piyasa değeri ile üstünde yazılı değerin aynı olması durumu.
Başağaç : Boyuna dikey yönden kesilmiş olan ve yıl halkaları çember biçiminde görüntü veren ağaç.
Başağırlık : Ağır sıklet.
Başakçı : Tarlalarda kalmış başakları veya bağlarda dökülmüş meyveleri toplayan kimse.
Başakçık : Çiçeklerde başağı oluşturan çiçek demeti veya topluluğu.
Başaklama : Başaklamak işi.
Başaklamak : Tarlalarda, bağlarda kalmış döküntüleri toplamak.
Başaklanmak : Başak bağlamak, tutmak.
Başakortçu : Müzik aletlerini akort edenlerin başı.
Başaktör : Başoyuncu (erkek).
Başaktörlük : Başoyunculuk.
Başaktris : Başoyuncu (kadın).
Başaktrislik : Başoyunculuk.
Başantrenör : Antrenörlerin en ustası ve deneyimlisi.
Başarılı : Başarı gösteren, muvaffakiyetli. Başarılmış, üstesinden gelinmiş. Başarılı bir biçimde, başarı göstererek.
Başarılma : Başarılmak işi.
Başarılmak : Başarma işine konu olmak.
Başarım : Elde edilen bir başarı. Herhangi bir olayı veya durumu başarma isteği ve gücü. Kişinin yapabileceği en iyi derece, performans. Herhangi bir eseri, oyunu, işi vb.ni ortaya koyarken gösterilen başarı, performans.
Başarısız : Başarı göstermeyen, muvaffakiyetsiz. Muvaffakiyetsiz. Başarı göstermeyerek.
Başarısızlık : Başarısız olma durumu, muvaffakiyetsizlik.
Başarma : Başarmak işi.
Başarmak : Bir işi istenilen bir biçimde bitirmek, muvaffak olmak.
Başasistan : En kıdemli asistan.
Başasistanlık : Başasistan olma durumu. Başasistanın yaptığı iş.
Başat : Baskın.
Başat karakter : Bir melezde her zaman ortaya çıkan karakter.
Başatlık : Baskınlık.
Başatlık yasası : Irk karışmasında güçlü öz yapının sonraki soylardan üstün geldiğini kanıtlayan yasa.
Baştan başa : Tamamen, bütünüyle. Başından sonuna kadar, bir uçtan bir uca.
Salkım başak : Tek veya birleşik başakların salkım şeklinde oluşturduğu bitki.
Diğer dillerde Baş diz köprüsü anlamı nedir?
Almanca'da Baş diz köprüsü ne demek ? : kneiebrücke
Bu kısımda Başa nedir? Başa ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Başa tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Başa hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.