Boğu nedir, Boğu ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Deste, demet, tutam.

Sofrabezi.

Nişanlı kız tarafından erkeğe gönderilen hediye bohçası.

Buhar, buğu.

Boğu ile ilgili Cümleler

  • Boğulan adam yardım için bağırdı.
  • Boğulan adamlardan hiçbiri kurtarılamadı.
  • Ali boğularak öldü.
  • O neredeyse nehirde boğuluyordu.
  • Ali ve Mary muhtemelen birlikte boğuldular.
  • Oraya yüzmeye diye boğulmaya gitti.
  • Üç yolcu kurtuldu ama geri kalan yolcular boğuldu.
  • Boğuluyorum!
  • “Kapının ağzında duran kız kardeşim, hayret dolu bakışlarını anneme çevirdikten sonra gözyaşlarına boğularak evden çıktı.”
  • Ali her gece korkunç kabuslarla boğuşuyor.
  • “Bütün ev halkı yasa bürünmüştü, o gece hiçbirinin gözüne uyku girmedi.”
  • Ali boğulabilirdi.
  • Boğulmaktan korkarım.
  • “Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum.”
  • Ali suya düşüp boğuldu.
  • Herkes kahkahaya boğuldu.

Boğu ile ilgili Atasözü veya Deyim

ayrıntıda boğulmak : gereksiz ayrıntılarla ilgilenmek zorunda kalmak Mecaz anlamı ilgilenilen herhangi bir konunun aslından uzaklaşmak.

boğaz dokuz boğumdur : “bir söz iyice düşünmeden söylenmemelidir” anlamında kullanılan bir söz.

boğukluk : Berrak olmama durumu.

çaydan geçip derede boğulmak : büyük güçlükleri yenmişken önemsiz bir sebepten başarısızlığa uğramak.

 

denizden (veya denizi) geçip çayda boğulmak : bir işte büyük güçlükleri yendikten sonra önemsiz bir sebeple başarısızlığa uğramak.

gözyaşına boğulmak : çok ağlamak.

yasa bürünmek (veya boğulmak veya gömülmek) : çok üzülmek.

yaşlara boğulmak : çok ağlamak.

Boğu anlamı, tanımı

Baş boğum : Kerestelik için kesilen ağacın ana gövdesi

Boğucu gaz : Yanardağ veya maden ocağı gibi yerlerde çıkan tehlikeli gaz.

Boğuk boğuk : Olgunlaşmamış, ham meyve için: Ayvala daha ermemiş, boğuk boğuk.

Boğuk vurgu : Boğuk boğuk konuşmadaki ses özelliği.

Boğuklaşabilme : Boğuklaşabilmek işi.

Boğuklaşabilmek : Boğuklaşma olasılığı bulunmak.

Boğuklaşma : Boğuklaşmak işi.

Boğuklaştırma : Boğuklaştırmak işi.

Boğuklaştırmak : Boğuklaşmasına sebep olmak.

Boğula boğula : Boğulacakmış gibi, boğuk bir biçimde.

Boğulabilme : Boğulabilmek işi.

Boğulabilmek : Boğulma olasılığı bulunmak.

Boğulajeyıh : Boğulacağız.

Boğulamak : Buğulamak.

Boğulmuş fıtık : Bağırsak fıtıklarında, fıtık deliğiyle fıtık kesesinin dar olması, fıtıklaşan organın fıtık kesesine yapışması veya fıtıklaşan organın genişlemesi sonucu oluşan tıkanma veya boğulmayla sonuçlanan fıtık. Kısa sürede ödem, nekroz ve kangren veya yırtılma sonucu karın zarı yangısına neden olur.

Boğuluş : Boğulma işi.

Boğuluverme : Boğuluvermek işi.

Boğuluvermek : Çabucak veya ansızın boğulmak.

Boğum bağlamak : Ekin başak tutmak.

Boğum noktası : Kendi kendisini kesen bir eğride, çakışmayan iki teğet varlayan çokkatlı nokta.

Boğuma kalkmak : Boy vermek, topraktan kalkmak (ekin).

 

Boğumlama durağı : Boğumlama yapılmadığı zaman ses aygıtının aldığı dingin hal.

Boğumlama duruşu : Boğumlama sırasında her dile göre az çok değişen ve sese o dilin genel özelliğini veren dudak ve dil duruşu.

Boğumlamalı ses : Bir takım ses öğelerine ayrılabilmesi bakımından insan sesi.

Boğumlanabilme : Boğumlanabilmek işi.

Boğumlanabilmek : Boğumlanma olasılığı bulunmak.

Boğumlanış : Boğumlanma işi.

Boğumlanma bozukluğu : Çocuğun, anadilindeki bağımsız ve bileşik sesleri doğru, anlaşılır biçimde çıkaramayışı, genellikle sözcüklerin son seslerini söyleyemeyişi ya da güç sesler yerine kolayına gelen sesleri söylemesi.

Boğumlanma tarzı : Dildeki seslerin çıkarılış biçimi. Sesler, boğumlanma tarzlarına göre ünlüler ve ünsüzler olmak üzere ikiye ayrılır. Ünlüler, boğumlanma biçimi bakımından, ses yolunda herhangi bir engele uğramadan çıkarılması; ünsüzler ise, ses yolunun açılış kapanma veya daralması, ses tellerinin titreşip titreşmemesi özelliklerini taşırlar.

Boğun : Bugün. Boğum, mafsal.

Boğunak : Yağmurdan önceki boğucu hava. Boğuk.

Boğunç : Aşırı sıkıntı, üzüntü, kasvet, bunalım. [Bakınız: abartma].

Boğunmak : Kendi kendini boğmak.

Boğuntuya getirmek : Birini bunaltıp şaşırtmak yolu ile kendisinden, bir iş veya mal karşılığı olarak çok miktarda para çekmek.

Boğurdak : Gırtlak. Başak tutmaya başlamış ekin.

Boğurmak : Böğürmek, hayvan ses çıkarmak.

Boğursak : Boğaya gelmiş, boğa isteyen inek, dana.

Boğurtlak : Gırtlak. Başak tutmaya başlamış ekin. Kılkuyruk cinsinden bir kuş. [Bakınız: bağırtlak]. Gırtlak, boğaz.

Boğusak : Boğaya gelmiş, boğa isteyen inek, dana.

Boğusamak : Boğaya gelmek, inekler (çiftleşmek için boğa istemek.).

Boğuşabilme : Boğuşabilmek işi.

Boğuşabilmek : Boğuşma imkânı veya olasılığı bulunmak.

Boğuverme : Boğuvermek işi.

Boğuvermek : Çabucak boğmak.

Boğuz : Boğaz. Bu defa, bu sefer.

Boğuzli : Obur, çok yiyen. Boğazlı; obur, çok yiyen.

İkincil boğum : Kromozom üzerinde bulunan ve metafazda iğe bağlanmayan, sentromerin dışında boyanmayan bölge. Sekonder boğum.

Kırk boğum : Tilki kuyruğu da denilen su kenarlarında, çayırlarda biten boğum boğum olan dalları süpürge çöpüne benzeyen ve yiyen hayvanları ishale uğratan bir ot.

Kök boğum solucanı : Hemen her çeşit bitkide, kök bölgesine yerleşerek urlar meydana getiren, yurdumuza ve bütün yeryüzüne yayılmış minik solucan.

Ranvier boğumu : Miyelinli sinirlerde sinir telinin üzerindeki Schwann hücrelerinin aralıklı olarak boğumlar meydana getirmesi. (L. A. Ranvier: Fransız Histoloji bilgini) Sinir telinde, aksonun çevresini saran Schwann kınının üzerinde yer yer meydana gelmiş boğumlar.

Tikel boğum : Bir durağan dalganın, genliğinin tam olarak sıfıra düşmediği boğum bölgesi.

Tutulu boğumlama : Yanyana iki abanığm söylenigindeki boğumlama. Allı, Emme gibi.

Ün boğulmak : Ses kısılmak.

Vık vık boğulmak : Çok sıkılmak, bunalmak.

Boğuk : Kısılmış (ses).

Boğuklaşmak : Ses boğuk duruma gelmek, kısıklaşmak.

Boğulma : Boğulmak işi.

Boğulmak : Boğma işine konu olmak. Bunalmak. Kumarda hileli oyun sonunda her şeyini yitirmek. Havasızlıktan ölmek.

Boğum : Boğulmuş, sıkılmış yer. İnce damarların veya sinirlerin yumak gibi toplandığı yer. Parmak, kamış, saz vb. bitkilerin şişkince bölümü.

Boğum boğum : Çok boğumlu.

Boğumlama : Boğumlamak işi.

Boğumlamak : Boğum durumuna getirmek.

Boğumlanma : Boğumlanmak işi. Ciğerlerden gelen havanın, ağız ve burundaki çeşitli nokta ve bölgelerde engellemeye uğrayarak ses olarak çıkması, telaffuz, artikülasyon.

Boğumlanma bölgesi : Ağız boşluğunda seslerin oluştuğu çeşitli bölgelerden her biri.

Boğumlanma noktası : Ağız boşluğunda seslerin oluştuğu noktaların her biri, çıkak, mahreç.

Boğumlanmak : Boğum oluşmak, boğum boğum olmak. Bir ses çıkarmak için ses yolunun herhangi bir yerinde daralma veya kapanma olmak.

Boğumlu : Boğumu olan.

Boğuntu : Zor soluk alma. Sıkıntı. Bir şeyi değerinden çok yükseğe satma işi, vurgunculuk, ihtikâr.

Boğunuk : Kısık, boğuk. Sıkıntılı, kapalı, donuk.

Boğuşma : Boğuşmak işi.

Boğuşmak : Birbirinin boğazına sarılmak, dövüşmek. Çabalamak, altından kalkmaya çalışmak, uğraşmak. Mücadele etmek.

Boğuşulma : Boğuşulmak işi.

Boğuşulmak : Boğuşma işi yapılmak.

Diğer dillerde Boğmaklı toygar anlamı nedir?

İngilizce'de Boğmaklı toygar ne demek ? : calandra lark