Tara nedir, Tara ne demek
Yerel Türkçe'deki anlamı:
1.Bağ budamaya ya da ağaç kesmeye yarayan, eğri bir çeşit bıçak. 2.Ağaç kökü çıkarmaya yarayan bir araç.
Süpürge sapı.
Odun keskisi, satır.
Tara ile ilgili Cümleler
- Burak bir hala tarafından yetiştirildi.
- Sakalına göre tarak vurdum. Oğlunun çok selamı var, dedim. Tarla icarlarını toplar, kendi elleriyle verir, dedim.
- Tası tarağı toplayıp ortalıktan usul usul tüyüyorsunuz.
- Kıpırdamadan, nefes almadan apartmanı tarassut ediyordu.
- Taraf değiliz!
- Hacı Ömer'in o gün ters tarafından kalktığına artık şüphe yoktu.
- Tarafsız olmak zorundayım.
- Hepimiz haber tarafından şok olduk.
- Kulağın dış tarafı kıkırdaktan yapılmıştır.
- Ona saçımı taradığımı söyle.
- Gazetelerde o zaman bu maddeye taraftarlık etmemiş bulunduğunu yazmıştı.
- Nereyi arayıp taradılarsa elleri hemen hemen boş döndüler.
- Tarafsız ol.
- Taraftarlar "Bastır Ukrayna!" diye bağırdılar.
- Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Meseleyi taraf gözetmeden aksettirmek için o yazıdan da bir parça almak isterdik.
- Benim, daha çok erkeklerin tarafını tutar gibi görünen akıl öğretmelerime hanımlar kızabilir.
- Taraflardan birinin kendi kararı ile bunu yapmasını engelleyecek herhangi bir güç yok.
- Oğulları babasını iyileştirmek için dört bir yana koşuşurdu.
- Tahkike mahkike, kulağı ters taraftan göstermeye ne lüzum var?
- Tarafsız kalmaya çabaladıklarını söylediler.
- Bina polis tarafından kuşatıldı.
- Birkaç sivil, paralı askerler tarafından vuruldular.
Tara ile ilgili Atasözü veya Deyim
ağzını bırakıp kıçıyla (veya bir tarafıyla) gülmek : alay ederek karşısındakine gülmek.
arayıp (veya aramak) taramak : dikkatle aramak, çok aramak.
bin tarakta bezi olmak : birçok işle uğraşmak.
(birinden) tarafa olmak (veya çıkmak) : birinin görüş ve düşüncesini benimsemek, desteklemek.
demir taramak : gemi rüzgâr veya akıntı yüzünden çıpasını sürümek.
dört bir taraf (veya yan) : her yan, bütün çevre.
elle tutulacak tarafı (veya yanı) kalmamak : sağlam bir yanı kalmamak güvenilecek veya kayrılacak bir yönü olmamak.
elle tutulur tarafı olmamak : hiçbir değerli yanı olmamak.
her tarakta bezi olmak : birçok işi veya ilişkisi olmak.
kel başa şimşir tarak : birçok gereksinimi varken gereksiz özenti ve gösterişle uğraşanlar için kullanılan bir söz.
kırk tarakta bezi olmak : her tarakta bezi olmak.
kulağı ters taraftan göstermek : kolay yolu varken bir işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak.
madalyonun ters tarafı (veya tersi veya arka yüzü) : olumlu bir iş, bir durum veya bir olayın düşünülmesi, hesaba katılması gereken olumsuz yönü anlamında kullanılan bir söz.
mayın taramak : denizde ve karada bulunan mayınların yerini belirlemek ve kullanılmaz duruma getirmek.
o taraflı olmamak : konuyla ilgisi yokmuş gibi davranmak.
o tarakta bezi olmamak : o şeyle ilişiği bulunmamak.
sakalına göre tarak vurmak : birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak.
sol tarafından kalkmak : aksiliği, huysuzluğu, tersliği üzerinde olmak işleri ters gitmek, iyi gününde olmamak.
taraf gözetmek : birinden yana olmak.
taraf (veya tarafını) tutmak : birinden yana olmak, birinin görüş ve düşüncesini desteklemek.
taraftarlık etmek : bir tarafı tutmak, bir yanı desteklemek sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı olmak.
tarak vurmak : taramak.
tarassut etmek : gözlemek, gözetlemek.
tası tarağı toplamak : her türlü ilişkiyi kesmek üzere hazırlanmak.
ters tarafından kalkmak : sol tarafından kalkmak.
yaka bir tarafta, paça bir tarafta : kılığı kıyafeti dağınık bir durumda.
Tara anlamı, tanımı
Alan taraması : Geçmeli taramada bir alan oluşturan tarama; yani, resmi oluşturan tüm satırların, tek ya da çift olarak, yarısının taranması
Alan taran : Karmakarışık, darmadağınık, altüst. Karmakarışık.
Alan taran etmek : Altüst etmek, dağıtmak, karmakarışık etmek.
Alan taran olmak : Darmadağınık, karmakarışık olmak, perişan olmak, dağılmak, ayrılmak.
Alt tarafı ne : İşin önemsizliğini anlatmak için.
Amerikan tarantulası : Büyük zehirli koyu renkli ve yırtıcı görünümlü bir örümcek, Eurypelma hentzii.
Arak tarak : Karmakarışık.
Aram taram : Karmakarışık.
Arka ayak tarak kemikleri : Arka ayak bilek kemikleriyle parmak kemikleri arasında yer alan ve sayıları evcil memeli hayvanlarda değişen kemikler, metatarsus, ossa metatarsaliya I-V.
Avrupa tarantulası : Geçmişte ısırığının ölümcül olduğu düşünülen, büyük, tüylü, ısırığı oldukça acı verici olan örümcek türü, Avrupa kurt örümceği, Lycosa tarentula.
Ayak tarağı kemiği : (Eş anlamlısı: metatarsus), Ayak bileği ile ayak parmakları arasında kalan genel olarak silindir biçimi beş küçük, uzun kemik.
Ayak tarağı kemikleri : Ayak bileği ile ayak parmakları arasında kalan genel olarak silindir biçiminde beş küçük uzun kemik. Metatarsus.
Biniden taraf : Hayvanın binilecek tarafı.
Büyük tarakdiş : Kuşlar (Aves) sınıfının, kazlar (Anseriformes) takımının, ördekgiller (Anatidae) familyasından, Kuzey Amerika, Kuzey Avrupa ve Asya'da yaşayan, 70 cm kadar uzunlukta, kara, kül renginde, ayakları ve gagası kırmızı bir tür. Büyük testere gagalı ördek, testereburun, tarak dişli ördek.
Çevre taraf : Etraf, her taraf.
Çevre taraması : Bir yerel toplumun belli bir zamandaki toplumsal koşul ve kaynaklarını, türlü kuruluşlarından yararlanma yollarını, kurumsal uygulamalarını saptamak amacıyla yapılan olgusal inceleme.
Çift mercekli tarayıcı : Bir film yayın aygıtında, tarayıcı ışıtaçtaki iki ayrı resmi ayrı yerlere düşüren iki mercek.
Çift taraflı bakışımlı alopesi : Metabolik bozukluklara ve iç salgı bezi bozukluklarına bağlı olarak oluşan, çift taraflı, bakışımlı, kedi ve köpeklerde görülen kıl dökülmesi.
Çift taraflı kalp yetmezliği : Tek taraflı kalp yetmezliklerinde sağlam tarafın yükünün artması sonucu oluşan veya çoğunlukla kronik kalp yetmezliklerinde ortaya çıkan sol ve sağ kalp yetmezliğinin aynı anda olması durumu.
Deniz tarağı avcısı kaşıntısı : Serker dermatitisi.
Doğrusal taramalı voltametri : Bir hücrede potansiyel doğrusal olarak artarken veya azalırken akımın ölçülmesine dayanan yöntemler. Bu metotlar hidrodinamik voltametri ve polarografi için esas oluşturur.
Düşey tarama : Elektron demetinin resmi oluşturmak için çerçeve içinde yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirdiği tarama.
Düz tarama : Bir resimde bütün öğelerin önce bir alan taraması, bunu izleyen resmin bütün öğelerinin de öbür alan taramasıyla gerçekleştirilmesine, böylelikle komşu resimlerin alanlarının birbirini izlemesine dayanan tarama yöntemi.
Düzmece tarama : Özellikle tecimsel kuruluşlar ya da pazarlama birimlerince tüketicilerin istençlerini saptamak amacıyla yapılan ve bilimsel araştırma adıyla sunulan aldatıcı taramalar, bk. tarama araştırması.
El tarağı : (karşılık: metakarpus), Elin parmaklar ile bilek arasındaki kemik parçası olup tipik olarak silindir biçiminde 5 kemikten yapılmıştır. Küçük tarak, saç tarağı.
Elektronik film tarama : Üzeri, birincil elektron çarptığında 5-10 foton yayan bir katla örtülü filmin görüntülerinin, havası boşaltılmış bir bölümde bir elektron demetiyle doğrudan doğruya taranması işlemi.
Elektronik film tarayıcı : Film yayın aygıtının, elektronik film tarama ilkesine göre çalışan çeşidi.
Eşey tarağı : Bazı böceklerin erkeklerinde birinci bacak tarsusu üzerindeki diken dizisi.
Evi tarafı : Hanesi halkı, ailesi.
Film tarama : Filmin üzerindeki optik görüntüleri televizyon imlerine çevirmek amacıyla film yayın aygıtında gerçekleştirilen tarama.
Geçmeli tarama : Düz taramada elektron demetinin bütün resmi soldan sağa ve yukarıdan aşağıya bir kez taramasına karşılık, aynı demetin önce tek satırları tarayarak bir alan, sonra çift satırları tarayarak ikinci alanı taraması yöntemi.
Görsel tarama : Kentin görsel tasarının hazırlanmasında başvurulmak üzere, bugünkü görünüm ve güzelduyu değerlerinin ayrıntılı bir biçimde saptanmasını amaçlayan araştırma yöntemi.
Istar tarağı : Çul ya da çuval dokumaya yarayan ağaç tarak.
Mekanik tarama : Taramanın mekanik düzenlerle yapılanı. Elektronik taramanın karşıtı.
Meslek taraması : Okul çevresinde ya da yurt içinde ne gibi iş ve mesleklerin bulunduğunu öğrenmek, bu iş ve mesleklerle ilgili çalışma olanaklarını saptamak amacıyla danışmanların gözetimi altında öğrencilerce kümeler halinde planlı ve yöntemli olarak yapılan araştırma.
Ön ayak tarak kemikleri : Ön ayak bilek kemikleriyle parmak kemikleri arasında yer alan ve sayıları evcil memeli hayvanlarda değişen kemikler, ossa metakarpaliya I-V.
Polen tarağı : İşçi arılarda polenlerin sepet içine süpürülmesine yarayan, polen sepetinin altında tarak şeklindeki dikenler.
Postunu taramak : Dövmek : Sonra postunu tararım.
Satır taraması : Alıcı, almaç, film yayın aygıtında resmin bir satırını oluşturmak için tarayıcı demetin yatay olarak soldan sağa devinimi.
Saydam resim tarayıcı : Saydam resimleri televizyonda yayınlamakta kullanılan aygıt.
Sıcaklık birbiçimliliği taraması : Isıl işlem yunaklarının sıvı ortam sıcaklığının, ısıl işleme başlamadan önce, birbiçimli olarak dağılıp dağılmadığını anlamak için yapılan deneysel tarama.
Siyah tarantula : Panamada bulunan Orthognatha alt takımında, Theraphosidaea ailesinden siyah renkli ve zehirli insanlar için tehlikeli tek örümcek türü, Sericopelma communis.
Sorun tarama listesi : Bir okulda okuyan öğrencilerin karşılaştığı en önemli sorunların saptanması için düzenlenen, bu konuda bilgi derlemeye yarayan liste.
Tara mara etmek : Bozmak, dağıtmak.
Tarabı : Bir çeşit tahta.
Tarabul : Bir çeşit halk oyunu.
Tarabuluş : İpek giysi.
Taraçalı konutlar : Eğimli bir yerde, birinin damı üsttekinin taraçası olacak biçimde eğime dik doğrultuda, önyüzleri belli ölçülerde geri çekilerek yerleştirilen konutlar.
Tarafdar : Taraftar.
Tarafından : ...-ınca. Eliyle, aracılığıyla. Türünden, çeşidinden.
Tarafli : Bölmeli.
Taraflu : Taraflı, taraftan.
Tarafsız açınık : Söylenişi kesin olmayıp bazen şu ve bazen bu şekilde okunan açınık. Kesin söylenişli olanlara ÖZ AÇINIK (Voylelle franche) denir.
Tarafsızca : Tarafsız bir biçimde.
Tarak ayaklı örümcek : Theridiidae ailesinin herhangi bir üyesi.
Tarak çitmek : Seyrek dişli tarakları iplikle sıkıştırmak.
Tarak hayvanları : Ktenoforlar.
Tarak midyeleri : Yuvarlak veya oval şekilli, kabuk parçaları bazı türlerde eşit bazılarında ise farklı büyüklükte, yüzeylerinde genellikle yelpaze biçiminde sıralanmış kaburgaları bulunan bir aile.
Tarak yol : Hayvanların çiğneyerek açtığı yol.
Taraka : Tahta bölme, tahta perde. Başında tarak biçiminde tüyleri olan bir çeşit kuş.
Tarakcı : Tarayıcı.
Tarakçıl : Başında tarak biçiminde tüyleri olan bir çeşit kuş.
Tarakçılar : Artvin kenti, Yusufeli belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir bölge.
Tarakçın : Başında tarak biçiminde tüyleri olan bir çeşit kuş.
Tarakçır : Başında tarak biçiminde tüyleri olan bir çeşit kuş.
Tarakdikeni : Ağrı ve sızıları gidermeye yarayan bir çeşit dikenli bitki. Saç taramaya yarayan bir çeşit diken.
Tarakdiş : Kuşlar (Aves) sınıfının, kazlar (Anseriformes) takımının, ördekgiller (Anatidae) familyasından, erkeğinin başı parlak ve koyu yeşil, başının gerisinde tepeden sarkan ve enseden kabaran iki tüy demeti bulunan, yurdumuzun Marmara, Ege ve Akdeniz sahillerinde kışlayan, deniz, göl ve nehir kenarlarında yaşayan, yuvalarını yere yapan göçmen bir tür. Tepeli ördek, tepeli testereburun.
Tarakdişi : Kilim, palaz ve çuval gibi dokumalarda görülen motif. (Yeşilova Aksaray Niğde).
Taraki koyunu : Baluci koyunu.
Taraklı kepçe : Sığ deniz, göl ve nehirlerde karides, midye, istiridye gibi su ürünlerini avlamada kullanılan, tarak, ağ torba, çember ve sap kısımlarından oluşan ve elle kullanılabilen küçük av aracı.
Taraklı semender : Kuyruklu iki yaşamlılar (Urodela) takırnının, semendergiller (Salamandridae) familyasından, 15 cm kadar uzunlukta, sırtı kara, karnı sarı renkli olup kara lekeleri bulunan, Avrupa ve Batı Asya'da yaşayan bir tür. (Triturus cristatus) Kuyruklular (Urodela) takımının semendergiller (Salamandridae) familyasından bir amfibyum türü. Uzunluğu 15 cm. Sırtı esmer, karnı sarı renkte olup kara lekelidir. Avrupa ve Batı Asyada yaşar.
Taraklık : Etin pirzolalık yeri. El ve ayak parmaklarındaki küçük kemikler. Acımsı, yenilebilir bir çeşit mantar. İçine tarak ve benzerleri konulan bez kese.
Taraklımakas : Dişli berber makası. (Bursa; Aksaray Niğde).
Tarakotu : Dereotu.
Taraksakum : Dandelion veya aslan dişi de denen, tarakserol, levulin, inulin, pektin ve benzerleri içeren, müshil ilacı olarak kullanılan, taraxacum palustre bitkisinin kurutulmuş kökleri.
Taraksı su sümbülü : Toprak altı gövdeleri bulunan, gövde uzunlukları en az 1 m olan, yapraklarının tümü su altında gelişen bir tür.
Taraktan : Nişasta ve pekmezden yapılan bir çeşit tatlı, pelte.
Taraktonoz : (Mimarlık) Dörtte bir küre biçiminde tonoz. a. bk. tonoz, manastır tonozu, haçtonoz.
Taraktör : Traktör.
Taral : Tembel.
Taralmak : İçi sıkılmak, patlayacak hale gelmek.
Tarama araştırması : Geniş bir evrenden kapsamlı, ayrıntılı ve derinliğine bilgiler elde etmek üzere başvurulan, ölçünlü bir görüşme çizinliğine dayanmakla birlikte soruların dile getirilmesi ve yanıtların verilmesinde belli bir özgürlüğe olanak tanıyan alan araştırma yordamı, bk. görüşme, yığın görüşmesi.
Tarama eleği : Balık yumurtalıklarından yumurtaların ayrılması için ovalama ve didikleme işleminde kullanılan kıldan yapılmış elek.
Tarama evrilmesi : Saptırma sarmasından geçen akımın yönünü tersine çevirmek yoluyla taramanın ters yöne döndürülmesi.
Tarama galsama ağı : Bir tip dip galsama ağı olup bir ucuyla dibe sabitleştirilen diğer ucu küçük bir gemiyle kendi ekseni etrafında çevirerek avlama yapan ağ.
Tarama hayvanı : Östrüste olan dişi hayvanı belirlemek için kullanılan erkek hayvan.
Tarama listesi : Kişi, işlem, kural ve yapı gibi şeylerden biri ile ilgili nesne ve özellikleri kapsayan bir liste.
Tarama resim : (Resim) Çini mürekkebini ince tarama uçları ile kullanarak elde edilen, açık-koyu değerli çizgiresim. a. bk. çizim.
Tarama tanı testleri : Görünürde sağlıklı olan ancak belli bir hastalığı taşıması olası bireylerle, bu hastalığı taşımayan bireyleri yorumlamaya olanak sağlayan testler.
Tarama testi : Belli bir konu ya da alanda genel başarıyı ölçen ve bireylerden çok, kümelerin durumunu saptamak için uygulanan test.
Tarama üreteci : Alıcı ile almaçta taramanın gerçekleştirilmesini, elektron demetinin saptırılmasını sağlayan imleri üreten devre.
Tarama yöntemi : Tarama listesi, görüşme ve benzerleri araçlardan yararlanarak var olan bir durumu en son özelliğiyle saptama amacını güden ve öğrencilerin başlıca eğilimlerini ortaya çıkarmaya, karşılaştırmalar yapmaya, sanılamaya yarayan bir araştırma yolu.
Taramalı elektron mikroskobu : Örnekleri üç boyutlu inceleme imkânı sağlayan bir elektron mikroskobu. Skanin elektron mikroskobu.
Taramalı geçirmeli elektron mikroskobu : Hem yüzey yapısını hem de kesit yapısını incelemeye imkân veren bir tip elektron mikroskobu.
Taramalı tünelleme mikroskobu : Yüzeyin üç boyutlu yapısını gösteren yüksek çözme gücüne sahip, radyasyona, özel merceklere, özel ışığa veya elektron kaynağına ihtiyaç duymayan güçlü bir mikroskop. Çok ince uçlu bir tarayıcının ucunun örneğin yüzeyinde oluşan elektron bulutunun üzerinden geçmesiyle yüzeyin girinti çıkıntılarını açığa çıkaran ve bunu bir bilgisayar ortamına aktaran bir tip elektron mikroskobu.
Taran : 1.İn. 2.Balıkların saklandıkları yosunlu ya da taşlı yer. 3.Hayvanların otlağa ve suya gidip geldiği yer. Kuş ya da balık kümeleri. Geniş (genellikle ağız için). Hayvanların otlamasına elverişli otlu ve sulu yer.
Tarana : Tarhana.
Taranaağız : Biçimsiz, büyük ağızlı kimse.
Taranabilme : Taranabilmek işi.
Taranabilmek : Taranma imkânı veya olasılığı bulunmak.
Taranağız : Biçimsiz, büyük ağızlı kimse.
Tarancı : Çiftçi. Çiftçi, rençper.
Taranımak : Koşum hayvanı işe alışmaya çalışmak : Öküzler taranıyorlar.
Tarankedi : Çocuk masallarında geçen gerçeküstü yabanıl kedi.
Tarantula : Eklem bacaklıların, örümceğimsiler sınıfından, daha çok Güney Avrupa'da yaşayan, kıllarla kaplı, yaklaşık 2,5 santimetre uzunluğunda, sekiz bacaklı, iki kollu, etçil bir tür örümcek (Lycosidae tarantula).. Isırıkları yerel yangı ve ağrıya neden olan çok sayıda zehirli örümcek türünden herhangi biri.
Taras : Yağmurdan yeteri kadar nemlenip tavlanarak ekilecek duruma gelmiş toprak : Toprak taraslı. Tarlayı sürüp dinlendirme, nadas.
Taraslamak : Gizlice çevresini araştırıp bulduğunu çalmak.
Taraş üzümü : Bağ bozumundan sonra kütüklerde kalan üzüm.
Taraşağız : Biçimsiz, büyük ağızlı kimse.
Taraşçı : Konya şehrinde, Seydişehir ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir bölge.
Taraşmak : Arka arkaya sıralanarak yürümek. Sürek avında avcılar yayılarak yürümek.
Taraşman : Danişment.
Taraştırmak : Araştırmak.
Taratabilme : Taratabilmek işi.
Taratabilmek : Taratma imkânı veya olasılığı bulunmak.
Tarato : 1.Sirkeli bir çeşit çorba. 2.Sarmısak ve sirkeyle yapılan bir çeşit yiyecek.
Tarattırma : Tarattırmak işi.
Tarattırmak : Taratma işini yaptırmak.
Tarav : Taraf. Taraf, yön.
Tarayabilme : Tarayabilmek işi.
Tarayabilmek : Tarama imkânı veya olasılığı bulunmak.
Tarayıcı benek : Eksiuç ışıtacında saydam bir özdek üzerindeki resmi, örneğin bir film ya da saydam resmi tarayan benek; dolayısıyla, saydam özdekler üzerindeki resimlerin televizyonda yayınlanması amacıyla çözümlemesini sağlama yönteminin temeli.
Tarayıcı demet : Alıcı ya da almaçta elektron topundan çıkan ve saptırma sarmaları yardımıyla ereği ya da görüntülüğü tarayan demet; tarama işini gören elektron demeti.
Tarayıcı elektron mikroskobu : Hücre doku ve organların üç boyutlu yüzey ayrıntılarını görüntüleyen, elde edilen elektron demeti elektronik devrelerce örnek yüzey üzerinde ince bir metal tabakasıyla etkilenerek yayılan elektronları oluşturan elektron mikroskop türü. Taranan alanın küçük veya büyük oluşu büyütme oranına yansır. Küçük alanda büyütme oranı yükseklik gösterir. Transmisyon elektron mikroskobu ve tarayıcı elektron mikroskobu tipleri aynı ünite içerisinde yer alan elektron mikroskopları bulunur.
Tarayıcı film aygıtı : Film yayın aygıtının, tarayıcı benek temeline göre çalışan çeşidi.
Tarayıcılık : Tarayıcının yaptığı iş.
Taraz taraz : Çizgi çizgi, iz iz.
Tarazımak : Eskimeye yüz tutan kumaş incelmek.
Tarazlı : Tarazı olan. [Bakınız: Soluklu abanık].
Tarazsız : Tarazı olmayan. Soluklu bir sesle devam etme özellikleri olmadığı için kapantılı abanıklara denir: p sesi ph' eye ve b'ye göre tarazsızdır.
Tek taraflı hermafrodizm : Bir tarafta yumurtalığın diğer tarafta testisin bulunması biçiminde görülen çift cinsiyetlilik.
Tek taraflı kriptorşit : Tek taraflı olarak testisin kasık kanalından skrotuma inmemesi.
Yatay tarama : Elektron demetinin resmi oluşturmak için çerçeve içinde soldan sağa doğru gerçekleştirdiği tarama.
Alt tarafı : Olup olacağı, alt yanı, altı üstü.
Arama tarama : Polisin kuşkulu gördüğü kimseler üzerinde bıçak, silah, esrar vb. yasak şeyler araması. Denizdeki mayınları toplama veya yok etme işlemi.
Arazi taraması : Güvenlik güçlerinin belli bir bölgede tehlike oluşturabilecek patlayıcı vb. maddeleri özel araçlarla araması.
Ayak tarağı : Tarak.
Baba tarafı : Ailenin baba yönünden akrabaları.
Çok taraflı : Çok yönlü.
Çok taraflılık : Çok yönlülük.
Mayın arama tarama gemisi : Deniz içine döşenmiş mayınları bulmaya yarayan bir aygıtla donanmış gemi.
Sağlık taraması : Halk sağlığının düzenli bir biçimde gözden geçirilmesi.
Taraba : Tahta perde.
Taraça : Teras. Seki. Toprak veya başka malzemeyle elde edilen, bir duvarla desteklenen yüksek düzlük.
Taraf : Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri. Bir şeyin belli bölümü, kısmı. Yöre, yer. Yön, yan, doğrultu. İstekleri, düşünceleri karşıt olan iki kişiden veya iki topluluktan her biri. Bir kişinin soyundan gelenlerin hepsi.
Tarafeyn : İki taraf.
Tarafgir : Bir tarafı kayıran, bir tarafı tutan.
Tarafgirlik : Tarafgir oalma durumu.
Taraflı : Yanı ve yönü olan. Herhangi bir yöreden olan. Yandaş.
Taraflılık : Yandaşlık.
Tarafsız : Yansız.
Tarafsız bölge : Savaşta iki taraf yetkilileri veya kumandanları tarafından verilen kararla oluşturulan askerden arınmış bölge.
Tarafsızlaştırma : Tarafsızlaştırmak işi, nötralizasyon.
Tarafsızlaştırmak : Tarafsız duruma getirmek.
Tarafsızlık : Yansızlık.
Taraftar : Yandaş. Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse.
Taraftarlık : Yandaşlık.
Tarak : Saçların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç. Suda yaşayan hayvanlarda solungaç. İnsanda ayağın yüksek olan üst bölümü. Bahçıvanlıkta toprağın taşını ayıklamak için kullanılan, ucu bu biçimde olan araç, tırmık. Dokuma tezgâhlarında, dişleri arasından arış ipliklerinin geçtiği tarak biçiminde araç. Bazı kuşların başında bulunan yelpaze biçiminde tepelik. Yassı solungaçlılardan, kabukları yuvarlak, yelpaze biçiminde bir yumuşakça (Pecten).
Tarak dubası : Denizi taraklama işinde kullanılan dolaplı duba.
Tarak işi : Tarak dişleri gibi yol yol yapılmış el işi.
Tarak kemiği : El ve ayaklarda parmaklarla bilek arasında bulunan kemik.
Tarak otu : Tarak otugillerden otsu bir bitki (Dipsacus).
Tarak otugiller : Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden bir familya.
Tarakçı : Tarak yapan veya satan kimse. Taraklama işi yapan kimse.
Tarakçılık : Tarakçının işi.
Taraklama : Taraklamak işi. Bağ bahçe işlerinde taşları tarakla toplama, ayıklama. Ağaç gemilerde kaplamaların zedelenmesi durumunda, içeriye su girmemesi için omuzluktan su düzeyine kadar ıskarmozlar arasına uyumlu olarak yerleştirilen, ağaçtan yapılmış olan pekiştirme. Taşçı tarağı ile yapılan.
Taraklamak : Bağ, bahçe toprağının yüzünü tarakla düzeltmek. Gereksiz maddelerden ayıklamak amacıyla araç geçirmek, taramak. Tarar gibi yapmak. Yılankavi çizgilerle boyamak.
Taraklı : Tarağı olan. Başında tarak bulunan (kuş veya kadın). Yol yol nakışlı. Sakarya iline bağlı ilçelerden biri. Tarağı geniş olan (ayak).
Taraklılar : Sölenterlerin, saydam ve jelatinli deniz hayvanlarını içine alan sınıfı.
Taraksı : Tarağı andıran, tarağa benzeyen, tarak gibi.
Taraksı kas : Uyluğun üst bölümünde bulunan kas.
Taraksız : Tarağı olmayan.
Taralı : Taranmış.
Tarama : Taramak işi. Balık yumurtası ile yapılmış olan bir meze türü. Gölgeleri yol yol ve çizgi çizgi olan (resim, harita).
Taramak : Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek. Derleme ve araştırma yapmak için bir yayını dikkatle gözden geçirmek veya gerekli kelime, cümle ve yazıları tespit etmek. Bir şeyin içindeki gereksiz maddeleri tarak, tırmık vb. ile ayıklamak, taraklamak. Taşın yüzünü dişli çelik kalemle işlemek. Dikkatle bakmak, süzmek. Kafasından geçirmek, belli belirsiz düşünmek. Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde aramak. Tarayıcı aracılığıyla kâğıt üzerindeki resim, yazı vb. simgeleri bilgisayar ortamına aktarmak. Makineli tüfek vb. ateşli silahlarla sürekli olarak bir yere ateş etmek. Hastalıkların kişiler arasındaki seyrini takip edebilmek amacıyla düzenli aralıklarla yapılmış olan inceleme.
Taranga : Bir tür tatlı su balığı.
Taranış : Taranma işi.
Taranma : Taranmak işi.
Taranmak : Tarama işi yapılmak. Kendi başını taramak. Dikkatlice bir şey aramak.
Tarantı : Taramak sonunda çıkan gereksiz şeyler.
Tarassut : Gözleme, gözetleme, dikkatle bakma.
Taraş : Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden toplanan üründen artakalanlar.
Taraşlama : Taraşlamak işi.
Taraşlamak : Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden kaldırılan üründen artakalanları toplamak.
Taratış : Taratma işi.
Taratma : Taratmak işi.
Taratmak : Tarama işini yaptırmak.
Tarator : Ceviz içi, sarımsak, tuz, ekmek içi, sirke ve tahinin limon suyu ile çırpılmasından sonra kıyılmış maydanozla hazırlanan salça veya sos.
Taravet : Tazelik.
Taravetli : Körpe, taze.
Tarayıcı : Kâğıt üzerindeki resim, yazı vb. simgeleri tanıyıp bilgisayar ortamına aktaran araç. Derleme ve araştırma yapmak için bir yayını dikkatle gözden geçiren veya gerekli kelime, cümle ve yazıları tespit eden kimse.
Tarayış : Tarama işi.
Taraz : İpek gibi düz ve parlak bir kumaşın üzerinde bulunan tel tel iplik.
Tarazlama : Tarazlamak işi.
Tarazlamak : Tezgâhtan çıkan kumaşın tarazlarını ayıklamak.
Tarazlanma : Tarazlanmak işi.
Tarazlanmak : Kumaşın üzeri tel tel ipliklerle kaplanmak, iplikleri kabarmak. Çatallaşmak. Deri pütür pütür olmak. Saç dağınık, karışık olmak, tel tel kabarmak.
Tas tarak : "Gitmek üzere bütün eşyasını toplamak" anlamındaki tası tarağı toplamak deyiminde geçer.
Taşçı tarağı : Mozaik sıvayı taramak için kullanılan dişli çelik kalem.
Tek taraflı : Bir yanı, tarafı olan. Tek bakış açısı olan, tek yanlı, tek yönlü.
Tek taraflılık : Tek taraflı olma durumu.
Üst tarafı : Olup olacağı, sonuç olarak.
Diğer dillerde Taq polimeraz anlamı nedir?
İngilizce'de Taq polimeraz ne demek ? : taq polymerase
Bu kısımda Tara nedir? Tara ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Tara tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Tara hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.