Gönü nedir, Gönü ne demek

Gönü; Yerleşim Merkezi olarak kullanılan bir sözcüktür.

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Olgun.

Gezilecek Görülecek bir yer olarak anlamı:

Bursa ili, Karacabey belediyesi, merkez bucağına bağlı bir bölge.

Gönü ile ilgili Cümleler

  • “Yaşlıdır, gönül kocamaz derler, o da kocamadığı için bir genç koca arar.”
  • Burada çalışan insanların çoğu, ücretsiz gönüllülerdir.
  • Gönüllü olmak zorundaydım.
  • “Henüz bu yaşta, zavallı çocuk gönül çekmek nedir, bir büyük adam gibi biliyor ve bir büyük adam gibi yarasının acısını kimseye sır vermeyerek taşıyor.”
  • “Gözünü ve gönlünü avutmak için türlü hoppalıklar yapıyordu.”
  • “1934'te yepyeni bir Türkçeye gönül vermiş olan Atatürk, sonraki üç dört yıl içinde, daha ılımlı bir dil devrimine yönelmiş olabilir mi?”
  • “Gönüller bir olunca samanlık seyran olurmuş; hele alev biraz daha bacayı sarsın, o zaman biriniz pes edersiniz.”
  • “Haberler iyi değil, rivayetler gönlümü bulandırıyor, sürgünmüş, göz hapsiymiş, estek köstek.”
  • Gönüllü grup savaş mağdurlarının yiyecek ve ilaç eksikliğini gideriyor.
  • “Osman Efendi iyi adamdı, kimsenin gönlünü kırmazdı.”
  • Gönüllülere ihtiyaç var.
  • Gönüllüler mi kazanır ünlüler mi?
  • “Elbette tanıyamazsınız çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş.”
  • Bu olay gönüllülük esasına dayanır.
  • Gönüllüler tek kullanımlık bardaklarda çay dağıttı.
  • “Atölyelerde bu işe gönül veren idealist öğretmenler ders vermekteydi.”
  • “İstanbul'un yetiştirdiği mizaçtan anlar, gönül avlamasını bilir dalkavuklardan biriydi.”
  • “Tutardık bir göz oda, yerleşirdik, bitti, gitti. İki gönül bir olduktan sonra, samanlık seyran olurdu.”
  • “O bizim arkadaşı oraya dilber Çingene kızları ile gönlünü eğlendirmeye gelmiş paralıca bir delikanlı sanıyordu.”
  • Yaptığım her şeyi telafi etmek için bir gönüllü olarak çalışmak istiyorum.
  • Ali belirlenmiş sürücü olmaya gönüllü oldu.
  • Size gönülden katılıyorum.
  • Sence biri gönüllü olur mu?
  • Gönüllü olarak mı buradasın?
  • “Şimdi, artık gözünden ve gönlünden çıkardığı bu adamın her şeyi onun için müsavi idi.”
  • Gönüllüler bugün parkı temizliyor.
  • “Bu sesler, o zamanki hayat zevklerinin iç bayıltıcı bir içkisi gibi gönlümüzü yakarak ta derinliklerimize kadar nüfuz etmesini bilirdi.”
  • “Bu oğlanı amcama itmek doğru değil, bir ara gönlünü almalı.”
  • “Cevizli tel kadayıfına gönül verene de rastlanıyor.”
 

Gönü ile ilgili Atasözü veya Deyim

aslan postunda, gönül dostunda : “canlı, cansız her şeyin bir yakışığı vardır, insan onları bu durumda görmek ister” anlamında kullanılan bir söz.

(birini) gönülden çıkarmamak : sevilen kimseyi unutmamak.

deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz : “her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır” anlamında kullanılan bir söz.

el vergisi, gönül sevgisi : “bize bir şey verene, armağan edene karşı gönlümüzde sevgi uyanır” anlamında kullanılan bir söz.

 

er kocar, gönül kocamaz : “kişi ihtiyarlar ama gönlü taze kalır, sevgisi eksilmez” anlamında kullanılan bir söz.

gönül açmak : insanın iç sıkıntısını gidermek, iç açmak.

gönül akıtmak : Gönül kaptırmak, gönül meylettirmek.

gönül avlamak : huyunu suyunu yakından bilerek olumlu davranışta bulunmak, tavlamak.

gönül avutmak : hoşça vakit geçirmek.

gönül bağlamak : Rabt-ı kalp etmek.

gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz : “kolay kolay onarılamayacağı için bir kimsenin özellikle de dostlarımızın gönlünü kırmamaya özen göstermeliyiz” anlamında kullanılan bir söz.

gönül birliği etmek : duygusal anlamda tam bir uyum içinde olmak.

gönül bulandırmak : mide bulandırmak Mecaz anlamı kuşkulandırmak Mecaz anlamı rahatsız etmek.

gönül çekmek : sevdalı olmak.

gönül eğlendirmek : geçici bir ilgi ve sevgi göstererek hoşça vakit geçirmek.

gönül ferman dinlemez : “gönül sevdiğinden asla vazgeçmez” anlamında kullanılan bir söz.

gönül indirmek : Tenezzül göstermek.

gönül kırmak (veya yıkmak) : birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek.

gönül kimi severse güzel odur : “güzellik anlayışı kişiden kişiye değişir” anlamında kullanılan bir söz.

gönül kocamaz : “insanlar yaşlansalar da gönüllerindeki sevgi ve istekler tazeliğini yitirmez” anlamında kullanılan bir söz.

gönül koymak : Gücenmek.

gönül okşamak : birini hoş bir söz veya davranışla sevindirmek, iltifat etmek.

gönül rızası ile : isteyerek.

gönül var otluğa, gönül var bokluğa (konar) : “iyi ve güzel şeyleri seven yüksek ruhlu insanlar olduğu gibi kötü ve pis şeylerden hoşlanan aşağılık insanlar da vardır” anlamında kullanılan bir söz.

gönül verme evliye, eve gider unutur : “bir kadın, evli bir erkeğe gönlünü kaptırmamalıdır” anlamında kullanılan bir söz.

gönül vermek : sevmek, âşık olmak bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelmek, eğinmek, meyletmek düşkün olmak.

gönül (veya gönlünü) almak : sevindirmek kırılan bir kimseyi güzel bir davranışla hoşnut etmek.

gönül yakmak : insanı aşırı derecede etkilemek, sarsmak, kendinden geçmesine yol açmak aşk dolayısıyla iç yangınına tutulmak.

gönül yıkmak : Gönül kırmak.

gönülden gönle yol vardır : kalp kalbe karşıdır.

gönülden ırak olmak : sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek.

gönüller bir olunca samanlık seyran olur : “karşılıklı sevgi oluşursa maddi sorunlara aldırılmaz” anlamında kullanılan bir söz.

gönülsüz namaz göğe ağmaz : “isteksiz yapılan bir işten hayır gelmez” anlamında kullanılan bir söz.

gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş : “istenmeyerek yapılan işlerden kötü sonuçlar ortaya çıkar” anlamında kullanılan bir söz.

göz görmeyince gönül katlanır : “yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz” anlamında kullanılan bir söz.

göz görür, gönül katlanır : “kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır” anlamında kullanılan bir söz.

gözden gönülden çıkarmak : önem vermemek, ilgisini kesmek.

gözden ırak olan gönülden de ırak olur : “ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır” anlamında kullanılan bir söz.

hatır gönül bilmek (veya saymak veya tanımak) : kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymak.

hatır gönül yapmak : birini tutum ve davranışlarıyla mutlu etmek.

hatır gönül yıkmak (veya kırmak) : kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymamak.

iki gönül bir olunca samanlık seyran olur : “birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir” anlamında kullanılan bir söz.

yarım elma, gönül (veya hatır) alma : “armağan küçük de olsa gönül almaya yeter” anlamında kullanılan bir söz.

Gönü anlamı, kısaca tanımı

Ağır gönüllü : Korkak

Deniz gönüllü : Derya-dil.

Geniş gönüllülük : Geniş gönüllü olma durumu.

Gönü alçak : Alçak gönüllü, kurumsuz.

Gönü kavun : Çabuk olgunlaşan kavun.

Gönücür : Bir çeşit sığır hastalığı.

Gönük : Az yanmış, ateş karşısında renk değiştirmiş kumaş. Ormanların yakılmasıyle açılan yer, tarla. Ağaçların sökülmesiyle açılan tarla. Engebeli yer, dağ yamaçları. Çok duygulu kişi. İyice olmuş.

Gönül ağrıtmak : Gönül incitmek.

Gönül akmak : Temayül etmek, heves göstermek.

Gönül alçak : Lütfen: Bu gece gönül alçak bizim eve gelir misiniz ?.

Gönül aldırmak : Gönül kaptırmak, gönül vermek.

Gönül arılığı : Kalp temizliği, safvet-i kalp.

Gönül atmak : Küsmek, darılmak, kırılmak.

Gönül azmak : Çok yimekten mide rahatsız olmak.

Gönül berkitmek : Rabt-ı kalp etmek, kendini bir işe bağlamak.

Gönül bırakmak : Küsmek, darılmak, kırılmak.

Gönül biriktirmek : Gönülleri, fikirleri bir araya getirmek.

Gönül birle : İçten, gönülden, samimi olarak.

Gönül çekinmek : Hasret, iştiyak duymak.

Gönül çekinmesi : Hasret, iştiyak.

Gönül çürüklüğü : Fesat, kötü düşüncelilik.

Gönül dileği : Arzu, istek.

Gönül dölenmek : İç rahat etmek.

Gönül döndürmek : Mide bulandırmak.

Gönül dönmek : Mide bulanmak, kusmak.

Gönül düşürmek : Gönül kaptırmak.

Gönül eminliği : Düğün arasında iki tarafın birbirine gönderdiği giyim armağanı.

Gönül evi : Kalp.

Gönül gezdirmek : Seçmek için aklından birçok şey geçirmek. Beğenip seçme işinde kararsız davranmak.

Gönül götürmek : Feragat etmek, vaz geçmek.

Gönül gözü : Kalp gözü, basiret.

Gönül katılığı : Şecaat, metanet.

Gönül komak : Küsmek, darılmak, kırılmak.

Gönül koşmak : Gönül, istek birliği yapmak.

Gönül pası : Vesvese, gıllugiş, kötü düşünceler. Keder.

Gönül suyu : Göz yaşı.

Gönül varmak : Gönül arzu etmek, istemek.

Gönül yazmak : Gönül eğlendirmek.

Gönül yufkalığı : Rikkat-i kalp, merhamet.

Gönülaçan : Ardahan şehrinde, Eminbey bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Bingöl kenti, Servi bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

Gönülalan : Kars ilinde, Arpaçay belediyesi, merkez bucağına bağlı bir bölge.

Gönülaldı : Siirt kenti, Bağgöze bucağına bağlı bir bölge.

Gönülalma : Ma'nevi tazminât (bk. tinsel zarar -giderim).

Gönülay : Gönlü ay gibi parlak, temiz olan.

Gönülde yazılmak : Zihine nakşolunmak.

Gönülden : Yürekten, içten, candan.

Gönüldeş : Ahbap, yakın, dost. Aynı düşünceleri paylaşan, birbirini seven kimseler.

Gönüldolabı : Bir çeşit çiçek: Bağçenizdeki gönüldolabından bir budak bize verir misiniz?.

Gönüle yörenmek : Hâtıra gelmek.

Gönülemek : Çekememek, kıskanmak.

Gönülgücü : Bireylerde kişilik bütünlüğü, kümelerde küme bağlılığı ölçüsü.

Gönülgücü bozgunu : Alışılmış değer ölçeklerinin, düşüncelerin, durum tanımlamalarının ve işpayı anlayışlarının çözüldüğü durumlarda bireylerde kişilik bütünlüğünün, toplumsal kümelerde küme bağlılığının güçsüzleşmesi ya da yitmesi.

Gönüllemek : Gönül almak. Ağırlamak. Gönülden geçirmek, düşünmek.

Gönüllendirme : Gönüllendirmek işi.

Gönüllendirmek : Gönüllenmesine sebep olmak.

Gönüllenme : Gönüllenmek işi veya durumu.

Gönülli : Gönüllü.

Gönüllü ağası : Savaşlara gönüllü olarak katılan askerin komutanı.

Gönüllü değişim kuramı : Verginin kamu mallarından yararlanmanın bedeli olduğunu savunan ve verginin fayda kuramına dayanan kuram.

Gönüllü dışsatım kısıtlamaları : Genellikle dışalımcı bir sanayileşmiş ülke ile çoğunlukla emek yoğun mal dışsatımı yapan az gelişmiş ülke arasında, siyasi ve iktisadi baskıyla gerçekleştirilen anlaşma gereği dışsatım üzerine konulan, yeni korumacılık akımı kapsamındaki bir tür kota. krş pazar payı düzenleme anlaşmaları, Çok Elyaflı Tekstil Anlaşması.

Gönüllü gedikli : Kimi illerde yeniçeri yerine ulufe ile görev yapan gönüllülerin belli ve değişmez sayıdaki hizmet yerleri.

Gönüllü işsizlik : Cari ücret düzeyinde çalışmak istemeyenlerin oluşturduğu işsizlik türü.

Gönüllü tasarruf : İktisadi karar birimlerinin kendi istekleriyle yaptıkları tasarruf.

Gönüllü yeniçeri : Kent ve kasabalardaki gönüllülerin yeniçerilik onur ve ayrıcalıklarından yararlanmak isteyenler arasından ocağa alınan yeniçeri adayı.

Gönüllük : Düğün arasında iki tarafın birbirine gönderdiği giyim armağanı.

Gönülsemek : [Bakınız: gönülsümek]. İmrenmek. Gönülden istemek.

Gönülsümek : Gönülden istemek.

Gönülsüzce : İsteksiz bir biçimde, istemeyerek.

Gönülsüzirek : İstemeye istemeye.

Gönülyurdu : Yozgat kenti, Çekerek ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri.

Gönümek : Yanacak derecede ısınmak, hafif sararmak. Toplandığı zaman sert olan meyveler kendi kendine fazla olgunlaşmak, yumuşamak. Çok olgunlaşmak (muşmula için). İyice olmak. Yanmak. (Yalvaç Isparta).

Gönür : Kırmızıya yakın koyu sarı renk.

Gönürsu : Yün, pamuk, saç, tiftik gibi şeylerin yanmasından ileri gelen koku.

İti gönüllü : Tez canlı.

Kara gönüllü : Bilgisiz.

Karanu gönüllü : Siyah kalpli, kötü düşünceli.

Kıçın gönülmek : Geriye dönmek.

Sağ gönüllü : Temiz yürekli, iyi kalbli.

Sınık gönüllü : Alçak gönüllü.

Yaramaz gönüllülük : Kötü kalblilik, kötü düşüncelilik.

Yavuz gönüllü : Kötü niyetli, bozuk vicdanlı.

Yoğun gönüllü : Katı yürekli.

Alçak gönüllü : Kendi değerini olduğundan aşağı gösteren, başkalarını küçük görmeyen, büyüklenmeyen (kimse), engin gönüllü, mütevazı, tevazulu.

Alçak gönüllülük : Alçak gönüllü olma durumu, tevazu, mahviyet, mütevazılık.

Ayran gönüllü : Çabuk âşık olan.

Ayran gönüllülük : Ayran gönüllü olma durumu.

Engin gönüllü : Alçak gönüllü. Alçak gönüllü olarak.

Gani gönüllü : Cömert, eli açık (kimse).

Gani gönüllülük : Gani gönüllü olma durumu.

Geniş gönüllü : Her olayı hoş karşılayan (kimse).

Gönül : Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı. İstek, arzu.

Gönül avcısı : Geçici aşklar arkasında koşan kimse, çapkın.

Gönül bağı : Sevgi bağı, duygusal ilişki.

Gönül belası : Aşkın verdiği sıkıntı, dert.

Gönül birliği : Duygusal anlaşma.

Gönül borcu : Yapılan iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, minnet, minnettarlık, şükran.

Gönül borçlusu : Minnettar.

Gönül bulantısı : Sıkıntı veya üzüntü.

Gönül çöküşü : Yaşama gücünün yitmesi, ruhsal dengenin bozulması.

Gönül darlığı : İç sıkıntısı.

Gönül dilencisi : Sevdiğinden ayrılmamak için onun her davranışına katlanan kimse.

Gönül eğlencesi : İnsanı oyalayıp hoşça vakit geçirten şey veya kimse.

Gönül eri : Hoşgörüsü geniş, açık yürekli, güvenilir kimse, rint, ehlidil.

Gönül ferahlığı : İç rahatlığı, dertsizlik.

Gönül hoşluğu : Rahat ve huzurlu olma.

Gönül maskarası : Sevda yüzünden gülünç durumlara düşmüş kimse.

Gönül meselesi : Aşk yüzünden ortaya çıkan sorun, aşk derdi.

Gönül okşayıcı : Hoşa giden.

Gönül rahatlığı : İç rahatlığı, iç huzuru, baş dinçliği, huzur.

Gönül rızası : İç rahatlığıyla olur verme.

Gönül tokluğu : Doygunluk, istiğna.

Gönül uğrusu : Gönül almayı bilen kimse.

Gönül yarası : Bir kimseyi derin üzüntü içinde bırakan acı, dil yarası.

Gönüldaş : Duyguları aynı olanlardan her biri, candan dost.

Gönüldaşlık : Gönüldaş olma durumu.

Gönüllenmek : Gücenmek, darılmak, alınmak.

Gönüllü : Bir işi yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken isteyerek üstlenen. Seven kimse ya da sevgili. Çok istekli.

Gönüllü gönülsüz : Yarı istekli yarı isteksiz olarak.

Gönüllüce : Biraz gönüllü. (gönüllü'ce) Biraz gönüllü olarak.

Gönüllülük : Gönüllü olma durumu.

Gönülsüz : Gönlü olmadan, isteksiz yapılan. Gönlü olmaksızın, istemeyerek.

Gönülsüzlük : Bir işi istemeyerek yapma, isteksizlik.

Yüce gönüllü : Soylu, asil.

Yüce gönüllülük : Yüce gönüllü olma durumu.

Diğer dillerde Gönenç ölçütü anlamı nedir?

İngilizce'de Gönenç ölçütü ne demek ? : welfare criteria