İhti nedir, İhti ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Rüzgâr ve yağmurun etki yapamadığı gizli, kuytu yer.

İhti ile ilgili Cümleler

  • “Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün ...”
  • “Bu itilip kakılmaya karşı ihtiyar ettiği siyaset herkese hizmet etmek, herkesi memnun etmeye çalışmaktan ibaretti.”
  • İhtiyacımız olan bilgi çeşidi her zaman mevcut değil.
  • Bu okulun yeni bir müdüre ihtiyacı var.
  • “Güce çok ihtiyacı vardı, bizden ilgi ve şefkat olarak bunu alması yetmezdi.”
  • İhtiyaç duyduğun her şeyi satın alabildin mi?
  • “Misilsiz Mehmetçiğin süngüsü ucunda Allah Allah diye bir ses ihtizaz eder.”
  • Bir kronometreye ihtiyacımız var.
  • “Sanıyordum ki şu anda ne kadar çok ihtimam gösterirsem geçmiş yıllara ait ilgisizliğim, o denli affolacak.”
  • Bana ihtiyacın varsa bu gece geç saatlere kadar çalışabilirim.
  • İhtiyacımız olan biraz daha fazla para.
  • İhtiyacım olan her şeyi satın almayı göze alamadım.
  • Cevaplara ihtiyacın var, değil mi?
  • Daha fazla zamana ihtiyacım var. Ayrıca biraz nakite ihtiyacım var.
  • İhtiyacımız olursa Tom'dan yardım isteyebiliriz.
  • İhtiyacın olan her şeyi almaya yetecek kadar paran var mı?
  • “Kuyucaklı Yusuf romanı, bazı manasız romantizm elemanları ihtiva etmesine rağmen Türk romanı tarihinde yeni bir merhale teşkil eder.”
  • “Ben tütüncülük üzerinde ihtisas yapmıştım.”
  • İhtiyacınız olan her şeyi alabilecek kadar yeterli paranız var mı?
  • Yardımınıza ihtiyacım var. Ve ben sizin de başkanınız olacağım.
  • “Benim soyulmaya değer bir şeyim olduğu kimsenin aklına gelmezdi ama yine de ihtiyatlı davranmak lazımdı.”
  • “Ona ihtiyatlı olmasını, cephede hayatını rastgele tehlikeye sokmamasını tembih ediyordu.”
 

İhti ile ilgili Atasözü veya Deyim

(bir kimseye, bir şeye) ihtiyaç duymak : o kimse veya şey gerekli saymak.

gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir : “insan gençliğinde yaptığı şeylerin çoğunu yaşlandığında yapamaz ve gençliğin ne denli değerli olduğunu o zaman anlar” anlamında kullanılan bir söz.

her ihtimale karşı : her türlü olasılığı düşünerek.

ihtilaç etmek : çırpınmak.

ihtilafa düşmek : anlaşamamak, bozuşmak, uyuşamamak.

ihtilat etmek : hastalık başka bir hastalığa dönmek.

ihtimal ki : olabilir ki, belki.

ihtimal vermemek : bir şeyin gerçekleşeceğini, olabileceğini hiç düşünmemek.

ihtimam etmek (veya göstermek) : özen göstermek, dikkatle davranmak.

ihtisas yapmak : belli bir konuda özel eğitim görmek, uzmanlaşmak, ihtisaslaşmak.

ihtiva etmek : içine almak, içinde bulundurmak, içermek, kapsamak.

ihtiyaca cevap vermek : gereksinimini karşılamak.

ihtiyacı olmak : gereksemek, gereksinmek.

ihtiyar etmek : seçmek, ortaya koymak.

ihtiyar olmak : yaşlanmak.

ihtiyat kaydı ile : doğruluğu şüpheli görülerek.

ihtiyatlı bulunmak : beklenmedik sonuçlara karşı hazırlıklı olmak.

ihtiyatlı davranmak : uyanık olmak, düşünerek davranmak.

ihtiyatlı olmak : herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranmak.

 

ihtiyatsızlık etmek : önlem almadan davranmak.

ihtizaz etmek : titreşmek.

İhti anlamı, tanımı

Besin ihtiyacı : Türe ait biyokitlenin büyümesi için gerekli olan yıllık ortalama besin miktarı

Fiyat ihtilali : 15. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında Güney Amerika’da yeni keşfedilen ülkelerden altın ve gümüş girişlerinin, Batı Avrupa’da geçmiş dönemlere göre gerçekleşen ortalama fiyat artışlarını altıya katlaması.

İhtibar : İtibar.

İhtidin : Kemikli balıkların yumurta sarısında bulunan bir madde.

İhtikar : Vurgunculuk.

İhtikarcı : Vurguncu.

İhtikat : İtikat.

İhtilalcilik : İhtilalci olma durumu, devrimcilik.

İhtimali : Olabilen, olasılı, belkili. Belkili. olasıl.

İhtin : Kıkırdalı balıkların yumurta sarısında bulunan vitellin benzeri azotlu bir madde.

İhtiraslıca : İhtiraslı bir biçimde.

İhtiraslılık : İhtiraslı olma durumu.

İhtirassız : İhtirası olmayan.

İhtirazı kayıd : Saklı tutma yazgısı (Vorbehalt, clause de réserve).

İhtirmek : Yere yatırmak: Pehlivan Mehmet arkadaşını ihtirdi.

İhtisap ağası : İstanbul kentinin belediye işlerini yürütmekle yükümlü görevli.

İhtisap resmi : Osmanlılarda belediye işleri için alınan vergi.

İhtisas gümrüğü : Yetkili kurumlarca belirlenen bir eşyanın gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması amacıyla oluşturulmuş ve söz konusu eşyanın kontrolüne ilişkin özel araçlarla donatılmış gümrük.

İhtisaslaşmak : Herhangi bir konuda uzmanlaşmak.

İhtiyac : Gereksinme, gerekseme.

İhtiyaçlı : İhtiyacı olan.

İhtiyaçlılık : İhtiyaçlı olma durumu.

İhtiyaçsız : İhtiyacı olmayan.

İhtiyaçsızca : İhtiyaçsız bir biçimde.

İhtiyaçsızlık : İhtiyaçsız olma durumu.

İhtiyarca : Biraz yaşlıca.

İhtiyarcık : İhtiyarlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz.

İhtiyari gelir : Harcanabilir gelirden yaşamsal açıdan zorunlu gereksinmelere yönelik harcamalar çıkarıldıktan sonra kalan tutar.

İhtiyari toplama yöntemi : Vergi yükümlülerinin bazı gelirlerini belirli koşullar altında vergi bildirimlerine dahil etmelerini kendi tercihlerine bırakan yöntem.

İhtiyarlatmak : İhtiyarlamasına sebep olmak.

İhtiyarsızca : İhtiyarsız bir biçimde.

İhtiyat akreditifi : Üçüncü bir kişi ile yapılmış olan sözleşmenin yerine getirilmemesi durumunda ödemeye güvence sağlayan akreditif.

İhtiyat güdüsü ile para istemi : Para istemini belirleyen güdülerden biri olup, iktisadi karar birimlerinin gelecekte beklenmedik olaylar karşısında güç durumda kalmadan harcamalarını gerçekleştirmek için bulundurmak istedikleri para miktarı.

İhtiyat karşılıkları : Finansal kurumların beklenmedik durumlar için bulundurduğu para.

İhtiyat tasarrufu : Yaşam süresi ve gelecekteki gelirlerle ilgili risk ve belirsizliklere bağlı olarak yapılan ek birikim.

İhtiyatkar : İhtiyatlı.

İhtiyatkarlık : İhtiyatlı olma durumu.

İhtiyatlıca : İhtiyatlı bir biçimde.

İhtiyatlılık : İhtiyatlı olma durumu, sakınganlık.

İhtiyatsızca : İhtiyatsız bir biçimde.

İhtiyodont : Fosil balık dişleri.

İhtiyofagus : Balık yiyen, pisivor.

İhtiyofauna : Balık faunası.

İhtiyofitiriyoz : Beyaz benek hastalığı.

İhtiyofitiriyus hastalığı : Beyaz benek hastalığı.

İhtiyofitriyozis : Beyaz leke hastalığı.

İhtiyofonus : İhtiyosporidiyum.

İhtiyohemotoksin : Bazı balıkların kanında bulunan zehir.

İhtiyohepatotoksin : Bazı balıkların karaciğerinde bulunan zehir.

İhtiyoit : Balık benzeri.

İhtiyolepiden : Çoğu kemikli balıkların pullarında bulunan iki albuminoit proteinden birisi.

İhtiyolit : Bir balığın tamamının veya bir kısmının fosili.

İhtiyoloji : Balık bilimi. [Bakınız: Balık Bilimi].

İhtiyolojist : Balık bilimiyle uğraşan kişi.

İhtiyomas : Belli bir zamanda bir biyotopta mevcut balık miktarı.

İhtiyomorfik : Balık biçiminde olan.

İhtiyoplankton : Balık yumurta ve larvaları.

İhtiyoptergiyum : Balıkların çift yüzgeçlerinin iskeletleri.

İhtiyosarkotoksin : Balık kaslarında bulunan zehir.

İhtiyosirinotoksin : Balık derilerinde bulunan zehir.

İhtiyosit : Balıkları öldüren maddeler.

İhtiyosporidiyum : Balıklarda iç enfeksiyonlara neden olan bir mantar cinsi, ihtiyofonus.

İhtiyotoksik bitki : Balık avcılığında kullanılan, özellikle saponin ve lakton içeren bitkilerin yaprak, kabuk, tohum, kök ve benzerleri farklı bölgelerinin ezilerek kullanılmasıyla balıkların uyuşturulması veya hareketlerinin kısıtlanması suretiyle avlanmasını sağlayan bitkiler.

İhtiyotoksikoloji : Balık zehirlerinin yapısı, etkileri ve panzehirlerini araştıran bilim dalı.

İhtiyotoksin : Balık zehri.

İhtiyotoksizm : Balık zehirlenmesi.

İhtiyotomi : Balık anatomisi.

İhtiyozis : İktiyozis.

İhtiyozorlar : Sürüngenlerden (Reptilia), İkinci Jeoloji Devri’nde yaşamış ve soyu tükenmiş, balığa benzer vücutlu ve denizde yaşayan tipleri içine alan bir takım. En büyük cinsi 10 m kadar olan Ichthyosaurus'dur. (İchtyosauria), Sürüngenlerin (Reptilia) ikinci jeoloji devresinde yaşamış ve soyu tükenmiş olan, balığa benzer vücutlu ve denizde yaşayan tipleri içine alan bir takımı. En büyük cinsi olan ichthyosaurus 10 m boyunda idi.

Kimyasal oksijen ihtiyacı : Bir m3 sudaki organik maddelerin asidik ortamda K2Cr2O7 ile oksitlenmesi için tüketilen oksijen miktarı, COD, KOİ.

Ocak ihtiyarları : Yeniçeri ocağının, bunalım zamanlarında toplantılara da çağrılarak oylarına başvurulan ileri gelenleri.

Acil ihtiyaç kredisi : Artı para.

İhtida : Başka bir dinden çıkıp Müslüman olma.

İhtifal : Anma töreni.

İhtilaç : Çırpınma.

İhtilaf : Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık.

İhtilal : Bir ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetim düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kullanarak yapılmış olan geniş halk hareketi, devrim. Kargaşalık, düzensizlik, karışıklık. Köklü değişim.

İhtilalci : İhtilal yanlısı ve ihtilal yapan kimse, devrimci.

İhtilam : Düş azması.

İhtilas : Aşırma. Bir malı açıkça sahibinden veya evinden hızla kapıp alma.

İhtilat : Karmaşıklık. Karşılaşıp görüşme.

İhtimal : Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık. Belki, ola ki.

İhtimaliyet hesabı : Olasılık hesabı.

İhtimaller hesabı : Olasılık hesabı.

İhtimalli : Olasılı.

İhtimam : Özen. Özenli bakım.

İhtira : Türetme.

İhtira beratı : Bilinen araç, gereçlerle ve yaratıcı güçle yeni bir şey bulana, bulduğu şeyden bir süre yalnız kendisinin yararlanması için devletçe verilen belge.

İhtiram : Saygı.

İhtiram birliği : Tören birliği.

İhtiram duruşu : Saygı duruşu.

İhtiram kıtası : Tören birliği.

İhtiras : Aşırı, güçlü istek. Tutku.

İhtiraslı : Aşırı istekli. Tutkulu.

İhtirassızlık : İhtirassız olma durumu.

İhtiraz : Çekinme, sakınma. Çekince.

İhtisar : Sözü kısa kesme, kısaltma. Bir metinden gereksiz ayrıntıları çıkarma.

İhtisas : Duygu. Duygulanma. Uzmanlık, uzmanlaşma.

İhtisaslaşma : İhtisaslaşmak işi.

İhtişam : Görkem.

İhtişamlı : Görkemli.

İhtiva : İçine alma, içinde bulundurma, içerme.

İhtiyaç : Gereksinim. Yoksulluk, yokluk. Güçlü istek.

İhtiyaç molası : Uzun yolculuklarda dinlenme vb. ihtiyaçları karşılamak için yapılmış olan duraklama.

İhtiyar : Yaşlı, kocamış olan, pir (kimse), genç karşıtı. Eski. Cansız, sönük. Seçme. Baba ya da anne.

İhtiyar delikanlı : Yaşlı olmasına karşın dinç, canlı, hareketli ve etkin bir hayat süren kimse.

İhtiyar heyeti : Köy tüzel kişiliğinde, muhtar başkanlığında görev yapan kişilerden oluşan yetkili organ, ihtiyar meclisi.

İhtiyar meclisi : İhtiyar heyeti.

İhtiyari : Seçimlik.

İhtiyarlama : İhtiyarlamak işi, yaşlanma.

İhtiyarlamak : Yaşı ilerlemek, yaşlanmak, kocamak. İhtiyar görünüşü almak, ihtiyar görünmek.

İhtiyarlatma : İhtiyarlatmak işi.

İhtiyarlayış : İhtiyarlama işi.

İhtiyarlık : İhtiyar olma durumu, yaşlılık. Her bakımdan güçsüzlük, yetersizlik, zayıflık.

İhtiyarlık sigortası : Yaşlılık sigortası.

İhtiyarsız : Seçmesiz, irade dışı. Düşünmeksizin, elde olmadan.

İhtiyat : Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma. Gereğinden fazla olup saklanan şey, yedek.

İhtiyat akçesi : Yedek akçe.

İhtiyat kuvvetleri : Savaş sırasında harekâtın gelişmesine etkide bulunmak için her an savaşa girebilecek biçimde hazır bulundurulan birlikler.

İhtiyaten : Her duruma, her ihtimale karşı, ilerisini düşünerek.

İhtiyati : İlerisi düşünülerek yapılan.

İhtiyati tedbir : İlerisi düşünülerek alınan önlem. Yargılama öncesi yasal organlarca alınan önlem.

İhtiyatlı : Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranan, önlem alan, sakıngan, ihtiyatkâr.

İhtiyatsız : İhtiyatlı davranmayan.

İhtiyatsızlık : İhtiyatsız olma durumu.

İhtizaz : Titreşme, titreşim. Titreşim.

Köy ihtiyar heyeti : Muhtarla birlikte köyün sorunlarını çözümlemekle görevli kurul, köy ihtiyar meclisi.

Köy ihtiyar meclisi : Köy ihtiyar heyeti.

Diğer dillerde İhrig süreci anlamı nedir?

İngilizce'de İhrig süreci ne demek ? : ihrig process