Turkish: Ali yarışmayı kazandığını hayal etti fakat onun ödülü çalındı.
English: Dr. Yukawa, the Nobel prize winner, died in 1981.
Turkish: Nobel ödüllü Dr. Yukawa 1981 yılında öldü.
English: Ali won a prize in the spelling competition.
Turkish: Ali yazım yarışmasında bir ödül kazandı.
English: A prize was given in honor of the great scientist.
Turkish: Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.
English: Ali won first prize in the speech contest.
Turkish: Ali konuşma yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
Prize matrix : Karar matrisi. Oyun kuramında bir karar sürecinde seçenekler, olaylar ve bunlara bağlı olarak elde edilecek ödüllerin tablo biçiminde gösterimi.
Prize possession : En gözde şey. En değerli şey.
Prize winning bond : Tahvil satışını özendirmek amacıyla faiz ve erken satış primine ek olarak satın alanlara ikramiye veren tahvil. İkramiyeli tahvil.
Make prize of : Ganimet almak.
Nobel prize laureate : Nobel ödülü ile ödüllendirilen veya nobel ödülü verilen kimse. Nobel ödülü sahibi.
Nobel peace prize : Nobel barış ödülü.
Consolation prize : Teselli ikramiyesi. Teselli ödülü. Teselli mükafatı.
Award a prize : Ödül vermek. Ödüllendirmek.
First prize : Birincilik ödülü. En yüksek ödül. Büyük ikramiye.
Land a prize : Ödül kazanmak.
Sözcükler, direkt olarak Prize ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.
Foreordinate : Önceden kararlaştırmak. Nasip etmek. Alnına yazmak. Önceden belirlemek. Önceden kısmet etmek.
Cherish : Değerli tutmak. Sevmek. El üstünde tutmak. Sevgi ile muamele etmek. Kuşsütü ile beslemek. Aziz tutmak. Bağrına basmak. Üzerine titremek. Beslemek. Hatırasında yaşatmak.
All out : Gücünün tamamını kullanarak. Tüm gücüyle. Elinden geleni yaparak. Yanılmış. Topyekün. Bitkin. Yorgun. Tüm gücünü kullanan. Bütün gücüyle.
Cherishing : El üstünde tutmak. Yaşatmak (kalbinde). Değerli tutmak. Gütmek. Beslemek. Şefkat göstermek. Aziz tutmak. Bağrına basmak. Üzerine titremek.
Admire : Hayran hayran bakmak. Hayran kalmak. Çok beğenmek. Beğenmek. Hayranlık beslemek. Gıpta etmek. Hayranlık duymak. Hayran olmak.
Prise : Zorlayıp açmak. Manivela. Manivela ile zorlamak. Kaldıraçla kaldırmak. Manivela ile açmak.
Estimates : Hesaplamalar. Hüküm vermek. Hesaplar. Tahmin etmek. Biçmek. Kestirmek. Ölçüler.
Premium : Sigorta ücreti. Bk. ikramiye bk. sigorta primi menkul ya da gayri menkullerin nominal değeri ile piyasa değeri arasındaki pozitif fark. vadeli işlemler piyasasında ürün, taşınır değer, döviz gibi varlıkların gelecekteki fiyatının yükselmesi durumu. Gümrük, iktisat, ekonomi alanlarında kullanılır. Belirli malların üretim ve yurttan çıkışının özendirilmesi amacıyla, o malların üreticilerine ya da çıkaranlarına genellikle devletçe yapılan yardımlar (para yardımları, vergi bağışıklığı vb. gibi), a. bk. çıkış primi. Kesenek. Kar payı. Pay belgitlerinin çıkarılış ederlerini aşarak ulaşdığı değer. güvence yaptıranın ödediği ücret. beğenilen bir işe, bir yapıta karşılık olarak verilen armağan. Prim. Değer payı.
Price : Rüşvet. Eder. Karşılık. Değer. Kıymet. Fiyatını belirlemek. Fiyat koymak. Bilgisayar, iktisat, ekonomi alanlarında kullanılır. Fiyatlandırmak.
Booty : Savaşta düşmandan alınan mal, para, tutsak. islam kurallarına göre alınan ganimetin beşte biri devlet hazinesine, geri kalanı kılıç hakkı olarak askere bırakılırdı. Vurgun. Çapul. Savaş kazancı. Fey. Voli. Yağma. Gasp. Kazanç.
Prize synonyms : prize money, stolen property, dirty money, capture, blankest, dignify, assess, esteeming, accolade, prized, cut, appreciate, meed, dignifies, gratuity, medalled, give credit to, utter, door prize, meeds, bonus, appraises, valorise, abject, deserving, priced, medaled, awardee, blanker, appraising, clearest, kudo, dignifying.
Disrespect : Saymamak. Hürmet etmemek. Kabalık etmek. Nezaketsizlik. Saygısızlık. Saymazlık. Kabalık. Saygısızlık etmek. Saygısızlık yapmak. Hürmetsizlik.
Look down on : Aşağı görmek. Küçümsemek. Hakir görmek. Yukarıdan bakmak. Küçük görmek. -e tepeden bakmak. Tepeden bakmak. Hor görmek. Hor görme.
Disesteem : Saygısızlık etmek. İtibar etmemek. Saymamak. Hor görmek. İtibarsızlık.
Prize antonyms : stiffen, close.
Prize kelimesinin İngilizce - İngilizce çevirisi (English to English) : To pry. To appraise. To move with a lever. A thing seized by force, stratagem, or superior power. To price. That which is taken from another. Valuation. To rate. Estimation. Something captured. To set or estimate the value of. To force up or open.
Sayfa düzgün görüntülenmiyorsa, lütfen sayfayı yenileyin. (F5)
Bu kısımda Prize kelimesinin türkçesi nedir? ingilizcede Prize ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik olarak hemen sorabilir, daha sonra kısaca ingilizce Prize anlamı, açılımı ya da türkçe kelime anlamı hakkında bilgiler verebilir veya dilerseniz Prize ile ilgili cümleler sözler yazılar ile ingilizce türkçe çeviri sözlük anlamları paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.