Yeme nedir, Yeme ne demek

"Yeme" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bu ay yeme masrafımız çok oldu."
  • "Aliş'e de buyur ettiler, ekmek, peynir ve üzümden ibaret yemeklerini yemeye koyuldular." - Halikarnas Balıkçısı

Yerel Türkçe anlamı:

Yemek

Yeme anlamı, tanımı:

Yeme içme : Türlü yiyecek ve içeceklerle beslenme.

Yeme de yanında yat : Çok lezzetli veya çok hoş olan şeyler için söylenen bir söz.

Yemeden içmeden : Vakit geçirmeden, hemen.

Yemeden içmeden kesilmek : Bir üzüntü veya heyecan sebebiyle yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek.

Yemek : Kandırmak. Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek. Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek. Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek. Yemek yeme, karın doyurma işi. Ağızda çiğneyerek yutmak. Sürekli üzmek, tedirgin etmek. Isırmak. Yasal yoldan cezalandırılmak. Birine alacağını vermemek, ödememek. Günün belli saatlerinde yenilen besin. Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam, ekmek. Harcamak, tüketmek, bitirmek. Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek. Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak. Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak. Konuklara yiyecek verilerek yapılmış olan ağırlama. Başkasının parasını harcamak.

Yemek borusu : Yemek vaktini bildirmek için çalınan boru. Besinleri ağızdan mideye ulaştıran, kasla çevrili, içi mukoza ile kaplı kanal.

 

Yemek dolabı : Yemeğin saklandığı dolap.

Yemek duası : Yemek yedikten sonra Allah'a şükretmek için edilen dua.

Yemek hizmeti : Bir kuruluş tarafından yemeğin hazırlanması ve dağıtılması işi.

Yemek listesi : Yemek yenilecek yerlerde mevcut yemekleri gösteren liste, menü.

Yemek masası : Üzerinde yemek yemek amacıyla kullanılan masa.

Yemek odası : Yemek yenilen oda, yemek salonu, salamanje.

Yemek salonu : Yemek odası.

Yemek seçmek : Bazı yemekleri sevmemek.

Yemek tablası : Büyük konaklarda yemekleri taşımaya yarayan büyük tahta tepsi.

Yemek takımı : Sofrada yeme ve içme için kullanılan tabak, bardak, tuzluk vb.nden oluşan takım, servis takımı.

Yemek vermek : Konukları yemeğe çağırmak.

Yemek yemek : Karın doyurmak.

Yemekaltı : Yemekten önce sofraya getirilen soğuk yiyecekler, ordövr.

Yemekçilik : Yemekçi olma durumu. Yemekçinin yaptığı iş.

Yemekhane : Okul, fabrika vb. kuruluşlarda yemek yenilen büyük salon.

Yemekli : Yemek de verilen. Yemek de yenilen.

Yemekli vagon : Trenlerde yolculara yemek servisi yapılmış olan vagon.

Yemeklik : Yemek yapmakta kullanılan. Yiyecek şey, yiyecek maddesi. Yemek için ayrılan.

Yemeksiz : Yemeği olmayan. Yemek verilmeyen.

Yemeni : Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent. Bir tür hafif ve kaba ayakkabı.

Yemenici : Yemeni yapan veya satan kimse.

Yemenicilik : Yemeni alıp satma işi. Yemeni yapma işi.

Yemenili : Yemeni takmış olan.

Yemenli : Yemen halkından olan kimse.

Aç ne yemez tok ne demez : "yoksul kimse eline geçen şeyin iyisine kötüsüne bakmaz, varlıklı kişi ise en güzel şeylerde bile kusur bulur" anlamında kullanılan bir söz.

 

Aklını peynir ekmekle yemek : Akılsızca ve düşüncesizce davranışta bulunmak.

Alabandayı yemek : Adamakıllı azarlanmak.

Alaminüt yemek : Kolayca hazırlanıp tüketilebilen yemek.

Altıdan yemek : Hastanelerde perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek.

Ana yemek : Geleneksel Türk mutfağında çorbadan sonra gelen en önemli yemek, başyemek.

Aşure yemeye giden kaşığını taşır : "bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Ayvayı yemek : Kötü duruma düşmek, işi bozulmak.

Bağa bak üzüm olsun yemeye yüzün olsun : "kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamaları yapmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Bakan yemez kapan yer : "bir şey yalnızca bakmakla elde edilemez, onu ele geçirmek için davranmak gerekir" anlamında kullanılan bir söz.

Baklava börek olsa yemem : Fazlasıyla tok olunduğunda söylenen bir söz.

Balı olan bal yemez mi : "bir kimsenin elinde başkasına verilecek veya satılacak bir şey bulunması, ondan kendisinin de yararlanmasına engel değildir" anlamında kullanılan bir söz.

Balı parmağı uzun yemez kısmetlisi yer : "güzel bir şey, onu isteyen ve elde edecek gibi görünenin değil kısmeti olanın eline geçer" anlamında kullanılan bir söz.

Bıçak yemek : Bıçaklanmak.

Bir yemem diyenden kork bir oturmam diyenden : "oturmayacağını belirten konuk yatıya kalır, yemeyeceğini söyleyen de bir türlü doyurulamaz" anlamında kullanılan bir söz.

Birbirini yemek : İki veya daha çok kimse birbiriyle uğraşmak, birbirine kötülük etmek.

Bok yemek : Yakışıksız bir iş yapmak.

Bok yemek düşer : "birinin bir işe karışmaması, burnunu sokmaması gerekir" anlamında kullanılan bir söz.

Bok yemenin arapçası : "yakışıksızlığın büyüğü" anlamında kullanılan bir söz.

Borç yemek : Sürekli borç alarak yaşamak.

Çalım yemek : Futbolda çalım ile geçilmek.

Cepten yemek : Bir ticarette kâra geçemeden para harcamak.

Çerez gibi yemek : Gereğinden çok ve hızlı yemek.

Ceza yemek : Cezalandırılmak.

Çifte yemek : Hayvanın çiftesine maruz kalmak.

Çok baharın otunu yemek : Hayatı dolu dolu yaşamış olmak.

Damga yemek : Biri kötü bir yargıya veya nitelenmeye uğramak.

Darbe yemek : Kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak. gücü sarsılmak.

Dayak yemek : Dövülmek.

Ekmeğini yemek : Geçim yönünden birisinin yardımından yararlanmak. birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak.

El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır : "deneyimsiz kişi kendisinin herkesten üstün olduğunu, her işi yapabileceğini sanır" anlamında kullanılan bir söz.

Emek olmadan yemek olmaz : "yaşayabilmek, harcayabilmek için çalışıp kazanmak gerekir" anlamında kullanılan bir söz.

Engin dallardan murt yememek : Yükseklerden uçmak, burnu büyük olmak.

Ev yemeği : Evde yapılmış olan yemek.

Feleğin sillesini yemek : Büyük bir yıkıma uğramak.

Fırça yemek : Paylanmak.

Gam yememek : Tasa etmemek, kaygılanmamak, üzülmemek.

Gol yemek : Topun kendi kalesine girmesine engel olamamak.

Gözle yemek : Bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak. göz değdirmek.

Gözü yememek : Bir işi yapacak güç ve yeteneği kendinde bulamamak.

Gün yemek : Hapis cezası almak.

Güveyi yemeği : Erkekevi tarafından düğün akşamı akraba ve yakınlara verilen yemek.

Hak yemek : Başkalarının hakkını vermemek.

Halt yemek : Halt etmek.

Haraç yemek : Başkasının sırtından geçinmek.

Haram yemek : Toplumun gelenek ve göreneklerine veya dinî kurallarına aykırı olarak bir şeyi kendi yararına kullanmak, sahiplenmek.

Hatır için çiğ tavuk yemek : Bir kişiyi gücendirmemek için yapılması güç olan şeyleri bile yapmak.

Hazır yemek : Kısa sürede hazırlanan ve yemek için az zaman harcanan hafif yiyecek.

Hazırdan yemek : Çalışıp kazanmaksızın elindekini harcamak.

Herze yemek : Gereksiz davranışta bulunmak. yersiz söz söylemek.

Hüküm yemek : Mahkûm olmak.

İçi içini yemek : İstediğini yapamama yüzünden üzülmek. dert etmek.

İçini kurt yemek : Sürekli bir kaygı içinde bulunmak.

İçini yemek : Şüphe içinde kıvranarak çok üzülmek.

İftar yemeği : Ramazanda oruç açmak için hazırlanan yiyecek ve içeceklerin tümü.

İğne yemek : İğne olmak.

İnsan eti yemek : Birini çekiştirmek.

İte atsan yemez : "çok kötü, berbat" anlamında kullanılan bir söz.

Kaç baharın yoğurdunu yemek : Çok yaşamak, ömrü uzun olmak.

Kafasının etini yemek : Başının etini yemek.

Kafayı yemek : Aşırı yorgunluktan bunalıma düşmek.

Karavanadan yemek : Aynı kaptan topluca yemek.

Karga bok yemeden : Çok erken bir saatte.

Kazık yemek : Aldatılmak, kazıklanmak.

Kendi kendini yemek : Açığa vurmadan içten içe üzülmek.

Kendini yemek : Açığa vurmadan gizli gizli üzülmek.

Keseden yemek : Herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan veya el altında olan varlığı harcamak.

Kıtlıktan çıkmış gibi yemek : Doymak bilmezcesine yemek.

Köpeğe atsan yemez : "çok kötü (yiyecek)" anlamında kullanılan bir söz.

Kötek yemek : Dövülmek, dayak yemek.

Küfür yemek : Kendisine küfredilmek.

Kurşun yemek : Vurulmak.

Kurt komşusunu yemez : "bir kişi ne kadar kötü niyetli de olsa yakınlarına dokunmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Kuş gibi yemek : Çok az yemek.

Kuşluk yemeği : Kuşluk vakti yenilen yemek.

Lafını yemek : Verdiği sözden, söylediği sözden vazgeçmek.

Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür : "züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez, varlık içinde olduğu hâlde yiyemeyen de bunun gibidir" anlamında kullanılan bir söz.

Manda gibi yemek : Çok fazla yemek.

Meydan dayağı yemek : Kalabalık içinde iyice dayak yemek.

Miras yemek : Kendine miras kalmak. kendine kalan mirası tüketmek.

Nane yemek : Yakışıksız bir davranışta bulunmak, uygunsuz bir iş yapmak.

Öğle yemeği : Öğle saatlerinde yenen yemek.

Ölü yemeği : Ölüevine komşu veya akrabalar tarafından hazırlanıp getirilen yemek. Ölü adına verilen yemek.

Orospu yemeği : Domates, yeşilbiber, soğan, maydanoz vb. sebzelerin düzensiz doğranması ile yağda acele pişirilen bir yemek türü.

Oruç yemek : Oruç tutmamak.

Osmanlı tokadı yemek : Bir kimsenin üstünlüğünü kabul etmek. sert ve etkili bir biçimde tokat atılmak. sert ve etkili bir biçimde uyarılmak.

Papara yemek : Azar işitmek.

Papaz her gün pilav yemez : İnsan zaman zaman değişiklik ister. "bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın" anlamında kullanılan bir söz. her zaman aynı fırsat ele geçmez.

Para yemek : Görevli bulunduğu yerin imkânlarından yararlanarak para çalmak, rüşvet almak. çok para harcatmak. gereksiz olarak çok para harcamak.

Parasını yemek : Çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek.

Parmaklarını yemek : Yemeği çok beğenmek.

Rüşvet yemek : Bir işi yapmak için birinden rüşvet almak.

Sahur yemeği : Sahur zamanı yenen yemek, er ekmeği.

Saparta yemek : Azarlanmak, terslenmek.

Sarımsak yemedim ki ağzım koksun : "kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım" anlamında kullanılan bir söz.

Seçmeli yemek : Yemek listesinden seçilen, fiyatları ayrı ayrı hesaplanan yemek, alakart.

Seçmesiz yemek : Lokanta ve otellerde belirli bir para karşılığında verilen birkaç kap yemek, tabildot.

Sopa yemek : Dövülmek, dayak yemek.

Sözünü yemek : Lafını yemek.

Sulu yemek : Tencerede ve kendi suyu içerisinde pişirilen yemek türü, tencere yemeği.

Tavuk ayağı yemek : Gevezelik etmek, dedikodu yapmak.

Tekme yemek : İhanete uğramak. yarı yolda bırakılmak. terk edilmek. birinin ayağından darbe almak.

Temiz bir dayak yemek : Adamakıllı dayak yemek.

Tencere yemeği : Sulu yemek.

Tencerede pişirip kapağında yemek : Geçinme konusunda var olanla yetinmek.

Tıka basa yemek : Mideye sıkıntı verecek kadar çok yemek.

Tokat yemek : Yenilgiye uğramak. kendine tokat vurulmak. dolandırılmak.

Veto yemek : Engellenmek, reddedilmek.

Vurgun yemek : Vurgun sonucu ölmek veya sakat kalmak.

Yağmur yemek : Yağmurda iyice ıslanmak, sırılsıklam olmak.

Yediği önünde yemediği ardında : Bolluk, refah içinde yaşayanlar için kullanılan bir söz.

Zılgıt yemek : Azar işitmek.

Yiyecek : Yenebilen. Yenmeye elverişli olan her şey.

Yeme-içme durağı : Maraton koşusunda, çıkıştan 10 uncu kilometrede, sonra her 5 km. de bir, koşucuların yeme-içme gereksemelerini karşılayan duraklardan her biri.

Yeme-içme ve barındırma giderleri : Görevli ve işçilerin işyerlerinde ya da işyeri dallarındaki yeme, içme ve barındırılmalarıyla, tedavi, ilâç, güvence ve emekli kesenekleri, giyimleri ve benzerlerini kapsayan giderler.

Yemece : Çevresine kol atan bir çeşit kanser. Firengi.

Yemecik : Çocukların birbirine oyun içinde verdikleri küçük şölen.

Yemeg : Yemek

Yemek borusu bölütsel aplazisi : Yemek borusunun üst bölümünün yerel ve doğuştan şekillenmemiş olması. Kör bir kese tarzında yutağa açılan üst kısım, normal yapıdaki alt bölüme ince fibröz bir bantla bağlanır.

Yemek borusu çöküntüsü : Karaciğerin margo dorsalis’i üzerinde yemek borusunun oluşturduğu iz, impresyo özofagea.

Yemek borusu daralması : Nervus vagus’un uyarımlarına veya fonksiyon azalmasına bağlı olarak yemek borusu boşluğunun daralması, özofagus daralması, stenozis özofagi, özofagus stenozu.

Yemek borusu divertikülümü : Yemek borusu mukozasının, doğuştan veya kazanılmış nedenlerle, yerel kese tarzında genişlemesi, özofagus divertikülümü, özofagus divertikülü.

Yemek borusu duplikasyonu : Gerçek yemek borusu yanında ve onunla ilişkili kistik tüp şeklinde yapının oluşması. İçerisinde hücresel artıklar ve salgı birikir. Klinik bir bozukluk oluşturmaz.

Yeme ile ilgili Cümleler

  • Onun için bir akşam yemeği veriyoruz.
  • Şimdiye kadar ilk kez akşam yemeğini ısıttım.
  • Onlar için akşam yemeği pişirdim.
  • Ona bir akşam yemeği veriyoruz.
  • Onlar için bir akşam yemeği veriyoruz.
  • Yeme ve içmede çömlekler bize daima eşlik etti.
  • Yeme alışkanlıklarını değiştirmen gerektiğini düşünüyorum.
  • Yemeden önce dua et.
  • Onun için akşam yemeği pişirdim.
  • Senin için akşam yemeği pişirdim.
  • Yeme alışkanlıkları ülkeden ülkeye değişir.
  • Yemeden önce elmayı soy.
  • Yeme beni Hüsam!
  • Yemeden kilo alınmaz.

Diğer dillerde Yeme anlamı nedir?

İngilizce'de Yeme ne demek? : n. ingestion, nibble

Almanca'da Yeme : n. Esserei, Genuss

Rusça'da Yeme : n. питание (N), еда (F), вкус (M)