Kalma nedir, Kalma ne demek

  • Kalmak işi
  • Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan.

"Kalma" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk." - Ö. Seyfettin
  • "Asıl derdi, tumturaklı sözler, bitimsiz tartışmalarla gözünü boyayıp birazcık yanında kalmamı sağlamak." - T. Uyar

Yerel Türkçe anlamı:

İntikal etmiş olan

Kalma hakkında bilgiler

Niko Hurme (d. 10 Kasım 1974), sahnede adı olarak Kalma'yı kullanan Fin bas gitarist. 2002-2005 yılları arasında Lordi grubunda çalmıştır. Daha sonra yerini Samer el Nahhal'a bırakmıştır.

Kalma ile ilgili Cümleler

  • Kalmak için gerçekten bir neden görmüyorum.
  • Gitme zamanı olduğunu biliyorum ama biraz daha kalmak istiyorum.
  • Ali özür dilemek zorunda kalmayacak.
  • Kalmak için başımın üstünde yerin var.
  • Kalmak için buradayım.
  • Kalma korkusuyla sıkı çalışıyor.
  • Neredeyse zamanımız kalmadı.
  • Neden Tom'un bir süre kalmasını istemiyoruz?
  • Kalmak bir hataydı.
  • Ben sağlıklı kalmak için düzenli olarak spor yaparım.
  • Ali Boston'da kalmayı kabul etti.
  • Kalmak için bir yerin var mı?
  • Kalmak için çekinmeyin.
  • Çocuklar yaz aylarında serin kalmak için su tabancalarıyla oynamayı severler.

Kalma anlamı, tanımı:

Kalma durumu : Bulunma durumu.

Babadan kalma : Babanın miras olarak bıraktığı (mal, mülk, eşya).

 

Dededen kalma : Dedenin miras olarak bıraktığı (mal, mülk, eşya).

Kalmak : Sınıf geçmemek. İleriye atılmak, ertelenmek. Oyalanmak, vakit geçirmek. Varlığını korumak, sürdürmek. Eğleşmek. Olmak, herhangi bir durumda bulunmak. Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak. Miras olarak geçmek. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Hayatını sürdürmek, yaşamak. İşlemez, yürümez duruma gelmek. Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak. Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek. Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek. Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak. Yetinmek. Oturmak, yaşamak. Sınırlanmak. Herhangi bir durumu sürdürmek. Yapamamak. Konaklamak, konmak.

Kalmalı : Kalma durumunda olan.

Kalmalı tümleç : Çoğu kez fiilin, bazen de adın anlamını tümleyen ve kalma durumunda bulunan dolaylı tümleç.

Abazan kalmak : Uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak. aç kalmak.

Aç açık kalmak : Yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.

Aç kalmak : Karnını doyuramamak. yoksulluğa düşmek.

Aç susuz kalmak : Yoksul bir duruma düşmek. yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek.

Açık ağız aç kalmaz : "isteklerini uygun bir biçimde söylemesini bilen kimse, onları önünde sonunda elde eder" anlamında kullanılan bir söz.

Açıkta kalmak : Yersiz yurtsuz kalmak. iş ve görev bulamamak. birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak.

Adı kalmak : Bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra dillerde yalnız adı dolaşmak.

Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz : "davranışlarına engel olacak hiçbir takıntısı yok" anlamında kullanılan bir söz.

 

Ağzı açık kalmak : Çok şaşırmak, şaşakalmak.

Ağzında yaş kalmamak : Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak.

Ah yerde kalmaz : "kötülük cezasız kalmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Ahı gitmek vahı kalmak : Çok yaşlanmış olmak. iyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek.

Ahı yerde kalmamak : Yaptığı ilenme er geç etkisini göstermek.

Akılda kalmak : Akılda yer etmek, unutulmamak.

Aklı kalmak : Beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak.

Aklında kalmak : Hatırlamak. unutmamak.

Alacağı vereceği kalmamak : İlişkisi kesilmek.

Altında kalmak : Karşılığını verememek. ezilmek.

Altında kalmamak : Karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak.

Altta kalmak : Herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek. herhangi bir çatışmada, çekişmede yenilmek.

Antant kalmak : Anlaşmak, uzlaşmak.

Apışıp kalmak : Ne yapacağını bilemez duruma gelmek.

Arada kalmak : İki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek.

Arka planda kalmak : Önemini yitirmek, değersizleşmek. gözden düşmek.

Arkada kalmak : Değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek. geriden gelmek, geride kalmak.

Arkaya kalmak : Geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek.

Arzusu kalmak : İsteği yerine gelmemek, hevesini alamamak.

Aşağı kalmamak : Herhangi bir nitelik bakımından geri olmamak.

Askıda kalmak : Bir iş bir engel dolayısıyla sonuca varamamak.

Av köpeği avdan kalmaz : "hazıra konmayı alışkanlık yapmış kimse, her zaman bu yolu izler" anlamında kullanılan bir söz.

Ayakta kalmak : Yıkılmamak, çökmemek. değerini yitirmemek, önemini korumak. oturacak yer bulamamak.

Ayazda kalmak : Soğukta kalmak. boş yere beklemek. eline bir şey geçmemek.

Azınlıkta kalmak : Bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşı düşünceye oy verenlerden daha az olmak.

Bağ babadan zeytin dededen kalmalı : "bağ, bir kuşak geçecek kadar yaşlandıktan sonra bol ürün verir, zeytinin bol ürün verebilmesi için en azından iki kuşaklık bir zaman geçmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Bağlanıp kalmak : Tutulmak, sevdalanmak.

Bağlı kalmak : Uymak, tabi olmak.

Baş başa kalmak : Biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak.

Başıboş kalmak : Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak.

Baskıda kalmak : Yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne çıkamamak.

Başsız kalmak : Büyüğünü yitirmek. yöneticisi, başkanı bulunmamak.

Bekçi kalmak : Koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek.

Benzinde kan kalmamak : Kansızlık sebebiyle yüzü sararmak.

Berabere kalmak : Aynı sayıyı almak. başa baş gelmek.

Beş parasız kalmak : Harcayacak parası olmamak.

Beti benzi kalmamak : Yüzü sararıp solmak.

Beti bereketi kalmamak : Azalmak, kıtlaşmak, çabuk tükenmek.

Bir çekirdek geri kalmamak : Bütünüyle denk olmak.

Bodur kalmak : Boyu uzamamak. gelişmemek.

Boğazında kalmak : Ağzındaki lokmayı üzüntü dolayısıyla yutamaz duruma gelmek.

Borç iyi güne kalmaz : "borcu ilk fırsatta ödemek gerekir" anlamında kullanılan bir söz.

Boş kalmak : Kimse oturmamak. işsiz kalmak.

Boşta kalmak : İşsiz kalmak.

Boynunda kalmak : Bir sözü iletmediği veya birine ödenecek parayı ödemediği için üzerinde borç kalmak.

Bütünlemeye kalmak : Bir öğrenci yarıyıl veya öğretim yılı sonunda derslerinde başarısızlığa uğramak, ikmale kalmak.

Cahil kalmak : Bilgi edinememek, bilgisi olmamak.

Çakılı kalmak : Yerini veya biçimini değiştirmeden durmak. iz bırakmak.

Çakılıp kalmak : Bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak.

Can kalmamak : Bitkin bir duruma gelmek, gücü tükenmek.

Çaresiz kalmak : Çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak.

Cascavlak ortada kalmak : Bütün imkânları elinden alınmak.

Cereyanda kalmak : Hava akıntısında kalarak üşütmek. kapalı bir yerde, karşılıklı açık pencere veya kapı arasında meydana gelen hava akıntısında kalmak.

Cevapsız kalmak : Cevap alınamamak.

Çocuk kalmak : Büyümüş olmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak.

Çoluk çocuk elinde kalmak : Deneyimsiz, çok genç kişilerin eline geçmek.

Çözümsüz kalmak : Çözümü olmamak, çözüm bulunamamak.

Dağarcıkta bir şey kalmamak : Her şeyi tüketmek, bitirmek.

Dal gibi kalmak : Vücudu çok zayıflamak.

Darda kalmak : Paraca sıkıntı içine girmek. zor duruma düşmek.

Delikli boncuk yerde kalmaz : "az çok işe yarayan her şeyin isteklisi bulunur" anlamında kullanılan bir söz.

Dert gider amma yeri boş kalmaz : "insan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Devre dışı kalmak : Konudan uzak düşmek, konuyla ilgilenememek.

Dikilip kalmak : Bir yerde kısa bir süre ayakta beklemek.

Dımdızlak ortada kalmak : Elindeki her şeyi, imkânlarını yitirmek.

Diri kalmak : Dinç, sağlıklı görünmek. pirinç, bulgur vb. bakliyat gereği kadar pişmemiş olmak.

Dışında kalmak : Karışmamak, ilgilenmemek.

Don gömlek kalmak : Her şeyini kaybetmek.

Don yağının tortusu gibi kalmak : Çevresindekilerle iletişim kurmadan ilgisiz ve donuk kalmak.

Donup kalmak : Donakalmak.

Dört duvar arasında kalmak : Evde, kapalı bir yerde kalmak zorunda olmak.

Düdük gibi kalmak : Yapayalnız kalmak. zayıflamak.

Dul kalmak : Kadın veya erkeğin eşi ölmek.

El elden kalmaz dil dilden kalmaz : "bir kişi başkasına vurursa o da ona vurur, başkasına kötü söz söylerse diğeri de kendisine kötü söz söyler" anlamında kullanılan bir söz.

Elde avuçta kalmamak : Mal ve parasını harcayıp bitirmiş olmak.

Elde kalmak : Geride kalmak.

Eli böğründe kalmak : Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma düşmek.

Eli kolu bağlı kalmak : Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek.

Eli koynunda kalmak : Çaresiz kalmak.

Elinde kalmak : Birinin bakımında, yönetiminde olmak. bir şey satılamayıp sahibinde kalmak.

Eline kalmak : Ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak.

Elle tutulacak tarafı kalmamak : Güvenilecek veya kayırılacak bir yönü olmamak. sağlam bir yanı kalmamak.

Er lokması er kursağında kalmaz : "insan, gördüğü iyiliği karşılıksız bırakmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Esarette kalmak : Uzun süre esir olarak bulunmak.

Esen kalmak : Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak.

Eser kalmamak : Hiçbir belirti, iz olmamak.

Esprisi kalmamak : İlgi çekici olmaktan çıkmak.

Ettiği yanına kalmak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek.

Ettiğiyle kalmak : Yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak. yapmak istenilen kötülük amacına ulaşamamak.

Evde kalmak : Kızın evlenme çağı geçmiş olmak.

Eyeri boş kalmak : Atın binicisi ölmek.

Finale kalmak : Şampiyonu belirleyecek son yarışmaya katılma hakkını kazanmak.

Fransız kalmak : Anlatılan bir konuyu anlayamamak. herhangi bir konudan uzak kalmak.

Gebe kalmak : Minnet altında kalmak. insan veya hayvanın karnında yavru oluşmak.

Geç kalmak : Vaktinden sonra davranmak, gecikmek.

Geri kalmak : Çağdaşlarının ve yaşıtlarının düzeyine gelememek veya düzeyinde olmamak. gecikmek. arkada kalmak.

Geri kalmamak : Yapmaktan kaçınmamak. birinden daha az başarılı olmamak.

Gezen kurt aç kalmaz : "geçimini sağlamak için gezip dolaşan, şuraya buraya başvuran kişi aç kalmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Gölgede kalmak : Adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak.

Gönlü kalmak : Gücenmek. isteyip de edinemediği bir şeyi istemekten vazgeçmemek.

Gönlünde kalmak : Çok istediği hâlde ulaşamamak, elde edememek.

Gözleri takılıp kalmak : Bir şeyden gözlerini ayıramamak.

Gözü arkada kalmak : Bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek.

Gözü kalmak : Elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek. elde edemediği bir şeyi kıskanmak.

Gözü üstünde kalmak : Herkesin dikkatini çekmek. kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek.

Gözü yolda kalmak : Birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek.

Güç mevkide kalmak : İçinden çıkılması zor bir durumda bulunmak.

Güdük kalmak : Bitmemiş, sonuç vermemiş durumda olmak. büyüyememek, küçük, bodur kalmak.

Habbesi kalmadı : "kalmadı, bitti, tükendi" anlamında kullanılan bir söz.

Hacet kalmamak : Gereği olmamak.

Hapis kalmak : Mahkûm olarak hapiste yatmak. bulunduğu yerden başka bir yere çıkamaz, gidemez durumda olmak.

Hasret kalmak : Özlemek.

Hatırı kalmak : Gücenmek, kırılmak.

Hatırında kalmak : Unutmamak, hatırlamak.

Havada kalmak : Bir iddia dayanaksız olduğundan kanıtlanamamak. sonuca ulaşmamak. yerden yüksekte bulunmak.

Hay hayı gitmek vay vayı kalmak : Sağlığını, gençliğini yitirerek yakınır duruma gelmek.

Hayır kalmamak : İşe yarar durumu kalmamak, artık işe yaramaz olmak.

Hayrette kalmak : Şaşakalmak, şaşırmak.

Hevesi kalmamak : Şevki kırılmak, isteği kalmamak.

Hevesi kursağında kalmak : İstediği, imrendiği şeyi elde edememek.

İfrat tefritte kalmak : Herhangi bir konuda çok ileri gitmek veya geride kalmak.

İki arada kalmak : Birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşırmak.

İki ateş arasında kalmak : Zor bir durumda karar verememek.

İki eli böğründe kalmak : Çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek.

İkilemde kalmak : İki şey arasında karar verememek.

İkmale kalmak : Bütünlemeye kalmak.

İlişiği kalmamak : Var olan ilgisi, bağlılığı artık olmamak.

İlkel kalmak : Gelişmemek, ilk durumunda kalmak.

İş kalmak : İşin bitmesi için asıl gayret birine düşmek.

İşsiz güçsüz kalmak : Bulunduğu iş yerinden ayrılarak geçimini sağlayacak durumda bulunmamak.

Issız kalmak : Issızlaşmak, tenhalaşmak.

İşten güçten kalmak : Herhangi bir sebeple çalışmamak, çalışamamak.

Kafa kalmamak : Zihin yorularak çalışmaz olmak.

Kakılıp kalmak : Bir yerde beklemek zorunda kalmak, hiçbir yere gidememek.

Kalburüstü kalmak : Kalburüstüne gelmek.

Kan revan içinde kalmak : Her yanı kana bulanmak.

Kan ter içinde kalmak : Çok terli, yorgun ve perişan bir durumda olmak.

Kapanın elinde kalmak : Bir şeyden ancak çabuk davranabilenler yararlanmak. çok istenir ve aranır olmak.

Kapıda kalmak : İçeri girememek.

Kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz : "elverişli bir ortamda çoğalan şeyler, ortam elverişliliğini yitirince yok olur" anlamında kullanılan bir söz.

Kara gün kararıp kalmaz : "insanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir" anlamında kullanılan bir söz.

Karanlığa kalmak : Gidilecek yere varmadan akşam olmak.

Karara kalmak : Davanın görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek.

Katır kuyruğu gibi kalmak : Bir işte ilerlemeden kalmak.

Katresi kalmadı : Hiç kalmadı, hiç yok.

Kayıtsız kalmak : Önem vermemek, umursamamak.

Kazaya kalmak : Oruç, vaktinde tutulamamak. namaz, vaktinde kılınamamak.

Kedinin kanadı olsaydı serçenin adı kalmazdı : "saldırganlar istediklerini yapabilecek durumda olsalardı, zayıfları kolaylıkla ortadan kaldırır, bol bol çıkarlarını sağlarlardı" anlamında kullanılan bir söz.

Kenarda kalmak : Kendine yakışan yeri tutamayarak önemsiz bir duruma düşmek.

Kıl kalmak : Çok az kalmak.

Kimsenin ahı kimsede kalmaz : "zulüm görenin ahı, zulmedene hayretmez" anlamında kullanılan bir söz.

Kıyamete kalmak : Sorun, çözülememek.

Kıyıda köşede kalmak : Göze çarpmayan bir yerde unutulmuş olmak.

Kontrpiyede kalmak : Futbolda kaleci ters tarafa gitmek veya hamle yapmak. düşüncelerini açıklayamamaktan ötürü zor durumda kalmak. beklediği sonuca ulaşamamak.

Köşede bucakta kalmak : İlgisizlikten, önemli veya değerli görülmemek yüzünden gözden uzakta bulunmak.

Kursağında kalmak : İstenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak.

Kuru başına kalmak : Hayatında veya yanında kimsesi kalmamak, kimsesiz, yalnız kalmak.

Kuru hasır üstünde kalmak : Aç, parasız, evsiz kalmak.

Kuru tahtada kalmak : Eşyası elinden gitmek, çıplak evde oturma durumunda kalmak.

Kuruda kalmak : Deniz alçaldığında gemi karaya oturmak.

Kuşkusu kalmamak : Bir konuda her şeyi bilmek, şüphe duymamak.

Laf altında kalmamak : Söz altında kalmamak.

Lafı ağzında kalmak : Sözü ağzında kalmak.

Lafta kalmak : Bir iş düşünce aşamasında kalıp gerçekleşmemek.

Lakayıt kalmak : İlgisiz davranmak, aldırmamak.

Lakırtısı ağzında kalmak : Konuşan kimsenin, bir başkasının söze başlaması veya ani bir olay sonucunda sözü yarım kalmak.

Liste dışı kalmak : Listede yer alamamak.

Mahal kalmamak : Gerek kalmamak, gereği olmamak.

Mahcup kalmak : Utanmış olmak.

Mahrum kalmak : Yoksun kalmak.

Mahsur kalmak : Kuşatılmak, sarılmak, çevrilmek. bir yerden çıkamamak.

Maruz kalmak : Bir olay veya bir durumla karşı karşıya olmak.

Mazlumun ahı yerde kalmaz : "zulüm gören kimsenin bedduası tutar" anlamında kullanılan bir söz.

Mecali kalmamak : Gücü kalmamak, güçsüzleşmek.

Mecbur kalmak : Herhangi bir şeyi yapmak zorunda bulunmak.

Merakta kalmak : Kaygı içinde olmak.

Mesaiye kalmak : Mesai yapmak.

Meydan kalmamak : Fırsat bulamamak.

Minnet altında kalmamak : Birinin iyiliğine karşı kendini borçlu durumdan kurtarmak için karşılık olarak bir iyilikte bulunmak.

Minnettar kalmak : Birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek.

Misafir kalmak : Bir yerde yiyip içmek, yatmak ve konuk olarak ilgi görmek.

Muradı gözünde kalmak : Emeline ulaşamamak.

Mutabık kalmak : Uyuşmak, anlaşmaya varmak.

Naçar kalmak : Çare, çıkar yol bulamamak.

Namı nişanı kalmamak : Yok olup unutulmak.

Nefes nefese kalmak : Soluğu tıkanacak gibi olmak.

Ocağı kör kalmak : Soyu tükenmek, soyunu devam ettirecek bir çocuğu olmamak.

Ofsaytta kalmak : Ofsayta düşmek. istemediği hâlde kötü bir durum içinde kalmak.

Öksüz kalmak : Anası veya hem anası hem babası ölmüş olmak. kimsesiz olmak.

Öl dediği yerde ölmek kal dediği yerde kalmak : Birinin sözünden çıkmamak.

Ölüsü ortada kalmak : Cenazesini kaldıracak kimse bulunmamak.

Örs ve çekiç arasında kalmak : Aynı derecede güçlü ve zorlu iki kişi veya düşünce arasında bulunmak.

Oyun dışı kalmak : Sakatlanma, ceza alma vb. sebeplerle oyundan çıkmak. saf dışı bırakılmak.

Parmağı ağzında kalmak : Şaşakalmak, şaşmak, hayret etmek.

Payidar kalmak : Kalmak, yok olmamak, yaşamak.

Sabanın tutağına yapışan el aç kalmaz : "çiftçilik yapan veya çalışan aç kalmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Sadık kalmak : Birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak.

Sağ kalmak : Ömrünü devam ettirmek, yaşamasını sürdürmek.

Şaibe altında kalmak : Kusurlu, ayıplı, lekeli sayılmak.

Sallantıda kalmak : Bir çözüme bağlanmamak.

Şansa kalmak : Bir şeyin olabilmesi için çok az umut olmak.

Saplanıp kalmak : Bir konuda yoğunlaşıp başka bir şeyle ilgilenmemek. takılıp kalmak.

Şaşırıp kalmak : Çok şaşırmak, büyük bir şaşkınlığa düşmek.

Sebepsiz kalmak : Yoksul bir duruma düşmek.

Sevinci kursağında kalmak : Bir engel sebebiyle hayal kırıklığına uğramak.

Seyirci kalmak : Bir olay karşısında hiçbir tepki göstermeyerek işe karışmamak.

Sınıfta kalmak : Herhangi bir işte başarısız olmak. başarılı olamayan öğrenci, bir üst sınıfa geçemeyerek aynı sınıfta yeniden okumak.

Sipsivri kalmak : Herkesin gitmesiyle yalnız kalmak. ortada kalmak.

Sızıp kalmak : Çok içki içip veya çok yorulup uyuyakalmak.

Soğan ekmeğe kalmak : Yokluk yüzünden temel ihtiyaç maddelerini karşılayamaz duruma düşmek.

Sokakta kalmak : Sığınacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak.

Solda sıfır kalmak : Sönük kalmak. anlamı olmamak, değersiz olmak.

Soluk soluğa kalmak : Nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak.

Söz altında kalmamak : Kendisini inciten, itham eden veya rahatsız bir duruma düşüren söze gereken karşılığı verip durumu düzeltmek. bir kimsenin kendisine dokunan sözüne gereken cevabı vermek.

Sözde kalmak : Yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek. sadece söylenmek ama yapılmamak.

Sözü ağzında kalmak : Konuşmasını bitirememek.

Sözüne sadık kalmak : Verdiği söze bağlı olmak.

Su içinde kalmak : Çok terlemek. çok ıslanmak.

Surat kalmamak : Utanmaz duruma gelmek.

Sürüncemede kalmak : Bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamamak.

Suyu seli kalmamak : Sulu yemek kaynaya kaynaya suyu azalmak.

Tadı damağında kalmak : Yenen bir şeyin tadını unutamamak. hoşa giden, zevk alınan bir şeyi unutamamak.

Tadı tuzu kalmamak : Yemek, lezzeti gitmek, tatsızlaşmak. eski zevki kalmamak, yavanlaşmak.

Takati kalmamak : Gücü azalmak, bitmek.

Takılı kalmak : Bir iş bitmemek.

Takılıp kalmak : Herhangi bir noktadan ayrılamamak.

Taşralı kalmak : Bir kimse taşrada edindiği görgü, örf ve âdetleri büyükşehre gelince bırakmamak.

Tedahülde kalmak : Ödenmeden birikmek.

Tenha kalmak : Yalnız kalmak. ıssızlaşmak.

Töhmet altında kalmak : Suçu işlediği düşünülmek.

Tuttuğu dal elinde kalmak : Dayandığı, güvendiği kimse veya şey önemini yitirerek işe yaramaz duruma gelmek.

Üstünde kalmak : Suçlanmak. mal, artırma sonucunda bir kimsenin olmak.

Üstüne kalmak : Güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek.

Uykusuz kalmak : Uyuyamamak.

Uzak kalmak : Uzakta bulunmak.

Üzerinde kalmak : İstenmeyen şey birine yüklenmek, sorumluluğuna bırakılmak. mal veya iş, artırma sırasında bir kimsenin olmak.

Vareste kalmak : Bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakılmak.

Vebal altında kalmak : Manevi sorumluluk yüklenmek.

Yanına kalmak : Yanına kâr kalmak.

Yanına kar kalmak : Cezasız kalmak.

Yapı taşı yerde kalmaz : "değerli kimse boşta kalmaz, kendisine bir iş verilir" anlamında kullanılan bir söz.

Yapmadığı kalmamak : Kendisi için zararlı olan birçok iş yapmak. yapmadığını bırakmamak.

Yaptığı yanına kalmamak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek.

Yarıda kalmak : Bitmemek.

Yarım kalmak : Tamamlanmamak, sonuçlanmamak.

Yatıya kalmak : Gidilen yerde geceyi geçirmek.

Yaya kalmak : İstediği şeyi yapamaz duruma gelmek. yardımcısız kalmak. binecek bir şeyi olmamak. geri kalmak.

Yedekte kalmak : Karşılaşma sırasında takımda yer alamamak.

Yerde kalmak : Saygı görmemek, yüzüne bakılmamak.

Yerinde kalmak : Başka yere gitmemek. makam veya aşama değişmemek.

Yersiz yurtsuz kalmak : Barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak. bütün varlığını yitirip çok zor durumda olmak.

Yığılıp kalmak : Düşmek, yıkılmak. birikmek.

Yoksun kalmak : Sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak.

Yolda kalmak : Kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak.

Yoldan kalmak : Gidilmek istenen yere gidememek.

Yolsuz kalmak : Parasız kalmak.

Yürürlükte kalmak : Bir kanun veya karar geçerli olmaya devam etmek.

Yüz yüze kalmak : Aynı ortam içerisinde bulunmak.

Yüzü kalmamak : Bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak.

Yüzü yazılı kalmak : Kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple olduğu gibi dokunulmadan kalmak.

Yüzüne hasret kalmak : Birinden veya bir şeyden yoksun kalmak, özlemek.

Yüzüstü kalmak : Bir iş, zamanında yapılmayıp olduğu gibi bırakılmak. bir iş bitirilmeden bırakılmak.

Zebun kalmak : Güçsüz, zavallı durumda bulunmak.

Zerresi kalmamak : Hiç bulunmamak, tükenmek, yok olmak.

Zil kalmak : Parasız kalmak.

Zorunda kalmak : Kesinlikle yapması gerekmek, yapmaya mecbur olmak.

Kimse : Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi.

Dönem : Yasama meclisinin iki seçilişi arasındaki süre, devre. Belli özellikleri olan zaman parçası, periyot. Bir çağ içinde belli özellikleri olan sınırlı süre. Yarıyıl.

Kasım : Yılın on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani. Kışın başlangıcı sayılan 8 Kasım günü başlayıp Hıdırellez'in ilk günü olan 6 Mayıs'a kadar altı ay süren dönem.

Sahne : Bir konu veya çalışma çevresi, çalışma dalı. Tanık olunan, gözlenen olay. İzleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden belli bir ölçüde yüksek yapılan, oyun, müzik vb. gösteri yapmaya uygun yer, oyunluk. Bir oyun veya filmin başlıca bölümlerinden her biri. Görüntü.

Gitarist : Gitarcı.

Kalmakal : Gürültü.

Kalmalı ikileme : Sözcüklerinden ikisi de kalma durumunda bulunan ikileme: ayda ayda ödemek, orda orda dolaşmak; ayda yılda görüşmek, ötede beride konuşmak; elde avuçta kalmamak vb.

Kalmalı tamlama : Kalma durumundaki bazı adların başka adları anlam bakımından tamamlaması: Gözde sanatçı, sözde öğrenci, kundakta bebek, çantada keklik; onda bir vergi, beşte iki yardım, yüzde on hisse vb.

Kalmast : Harman kaldırılırken fakirlere ve çocuklara dağıtılan buğday.

Kalmaş : Dönek, kötü, sözünde durmayan

Diğer dillerde Kalma anlamı nedir?

İngilizce'de Kalma ne demek? : [Kalma] n. stay, staying, remaining, arrearage, flunk, survival

Fransızca'da Kalma : séjour [le], action de demeurer, résidence [la], remise [la]

Almanca'da Kalma : n. Aufenthalt

Rusça'da Kalma : n. оставление (N), пребывание (N)