Speaking türkçesi Speaking nedir

Speaking ile ilgili cümleler

English: Ali and Mary were speaking to each other in a language I didn't recognize.
Turkish: Ali ve Mary tanımadığım bir dille birbirleriyle konuşuyorlardı.

English: Ali and Mary are no longer on speaking terms.
Turkish: Ali ve Mary artık konuşmuyor.

English: After I got married, my French got better since I started speaking French with my wife.
Turkish: Evlendikten sonra karımla Fransızca konuşmaya başladığım için Fransızcam daha iyi oldu.

English: Ali and Mary were speaking in French, but switched to English when John entered the room.
Turkish: Ali ve Mary Fransızca konuşuyorlardı ama John odaya girince ingilizce'ye döndüler.

English: Ali and Mary aren't speaking to each other.
Turkish: Ali ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.

Speaking ingilizcede ne demek, Speaking nerede nasıl kullanılır?

Speaking acquaintance : Bir kimseyle çok yakın tanışık olmama durumu. Konuşma aşinalığı.

Speaking clock : Saat servisi (telefon).

Speaking for myself : Kendim için konuşursam. Kendim için konuşacak olursam. Kendi adıma. Bence.

Speaking ill of : Kötüleme. (hakkında) ileri geri konuşmak. Hakkında kötü konuşmak. Kötülemek.

 

Speaking likeness : Tıpkısı olma. Aşırı benzeyiş.

Speaking of : Lafı açılmışken. Sözü gelmişken. Bahsederken. Konusu açılmışken. Gelince. Bundan hazır söz etmişken. Demişken. Hazır bahsetmişken. Tam sözederken.

Speaking tube : Konuşma borusu. Mükaleme borusu. Kumanda borusu.

I need an english speaking lawyer : İngilizce konuşan bir avukata ihtiyacım var.

I want an english speaking guide : İngilizce konuşan bir rehber istiyorum.

Speaking through the nose : Burundan konuşmak. Genizden bir şekilde telaffuz etmek. Yumuşak damağın esnek olmaması, burun perdesinin eğriliği ve bademciklerin iltihaplanması gibi nedenlerle ortaya çıkan bir konuşma bozukluğu. Hımhımlık. Burnundan konuşmak.

İngilizce Speaking Türkçe anlamı, Speaking eş anlamlısı

Sözcükler, direkt olarak Speaking ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.

Heartwarming : Hayat dolu. Sevindirici. İç açıcı. Memnun edici.

Airiest : Hafif. Havai. Boş. Havadar. Havalı. Hayali. Neşeli. Çalım satan. Gevşek.

Confessions : İtiraf. Günah çıkarma. İkrar. İtiraflar.

Affective : Duyuşsal. Eğitim, kimya alanlarında kullanılır. Duygulandırıcı. Bir başkasına etki yapabilen. kimyasal tepkimelere girmeye ya da fiziksel etkiler bırakmaya yatkın olan (özdek). Etkin. Duygusal. Ruhu duygulandıran, mantıktan çok duygulara dayanan ve bireyin duygu yönüyle yakından ilişkili olan. Afektif.

Talker : Konuşmacı. Konuşkan kimse.

Attracting : Çekici. Cazip.

Colloquium : Belirli bir konunun tartışıldığı seminer. Bir sorunu incelemek için yapılan toplantı. Belirli bir konunun analiz edildiği veya tartışıldığı konferans. Kolokyum. Müzakere. Meslektaşlar toplantısı. Seminer.

 

Emanative : Ortaya çıkmayla ilgili. Emanasyon ile ilgili. Sızıcı. Yayılıcı. Fışkırıcı.

Clear as a bell : Kristal berraklığında. Saydam.

Bio : Öz. Biyo. Yaşamla ve canlı şeylerle ilgili. Hayat. Biyografi. Yaşam. Diri. Öz (yunanca).

Speaking synonyms : speech production, causerie, bounciest, tongued, articulation, fluid, deliveries, dialoguing, smoothest, speakings, bouncier, torrential, lucid, crystalline, voicelessness, vocaliser, alive, colloquiums, vocalizer, effectives, sayings, effective, runnier, vocalization, chin wag, limpid, say not, bright, clear, arrestive, airier, breathings, runniest.

Speaking zıt anlamlı kelimeler, Speaking kelime anlamı

Nonspeaking : Sessiz (rol). Konuşmasız (rol).

Uncommunicative : Konuşkan olmayan. Çekingen. Az konuşur. Ketum. Az konuşan. Ağzı sıkı.

Speaking ingilizce tanımı, definition of Speaking

Speaking kelimesinin İngilizce - İngilizce çevirisi (English to English) : The act of uttering words. Used for conveying speech. As, man is a speaking animal. Uttering speech. A speaking tube.