Tuta nedir, Tuta ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

1.Karadut. 2.El ile meyve toplama işi ya da el ile toplanmış meyve : Bu elmalar tuta mıdır?.

Meyveleri elle toplama.

Teknik terim anlamı:

[Bakınız: duta].

[Bakınız: dutarık].

Tuta ile ilgili Cümleler

  • Ağzını kapalı tutabilir misin?
  • O, Slav mitolojisinde Yunan veya Roma mitolojilerindeki gibi böyle tutarlı bir düzen olmadığını söyledi.
  • Tutamayacağın sözler verme.
  • “Hacı Ferhat Efendi, Abdülhamit devrinin bal tutup da parmağını yalayanlarındandı.”
  • Ali sözünü tutar.
  • Sanırım hikayenin tutar tarafı yok.
  • Ali arabasının torpido gözünde bir dürbün tutar.
  • Ben senin sözünü tutacağından eminim.
  • O her zaman kendini ön planda tutar.
  • “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur, otu iyi seç ki uçtuğuna değsin.”
  • Tutacak ya da fırın eldivenleri kullanmazsan ellerini yakarsın!
  • Tutar 20,000 yenin üzerine çıktı.
  • Tutamayacağım sözler vermek istemiyorum.
  • “Rakı tutarağı tutunca pantolonunu bile satıyor.”
  • “Mamafih, artık iler tutar yeri kalmayan paltosunu eskiciye satmak suretiyle bu kararını biraz daha uzattı.”
  • “Böyle bir taksim, bir gazel dinleyenler arasında, coşarak, kendilerini tutamayarak ağlayanlar az mıydı?”
  • Tutamayacağın sözleri verme.
  • Tutacak zor bir programın var.

Tuta ile ilgili Atasözü veya Deyim

bal tutan parmağını yalar : “imkânları geniş bir işin başında bulunan kimse bunlardan az da olsa yararlanır” anlamında kullanılan bir söz.

 

bizim gelin bizden kaçar, tutar ellere başını açar : “bize yabancı duran yakınımız, dostumuz, akrabamız başkalarına rahatça, içtenlikle yardım eder” anlamında kullanılan bir söz.

deveyi yardan uçuran bir tutam ottur : “gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar” anlamında kullanılan bir söz.

(gemi) baş tutamamak : rüzgâr, fırtına yüzünden, yapılışındaki veya yükselişindeki bir bozukluk sebebiyle gemi dümene uymamak, rotadan çıkmak.

iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak) : çok dağınık, kötü, bozuk veya berbat bir duruma gelmek.

it ağzını kemik tutar : “aşağılık bir kimsenin ağzını kapamak için ona bir çıkar sağlamak yeter” anlamında kullanılan bir söz.

keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur : “gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar” anlamında kullanılan bir söz.

kendini tutamamak : bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak kendine hâkim olamamak.

sabanın tutağına yapışan el aç kalmaz : “çiftçilik yapan veya çalışan aç kalmaz” anlamında kullanılan bir söz.

tutarağı tutmak : huysuzluğu depreşmek, aşırı istekte bulunmak.

Tuta kısaca anlamı, tanımı

Bale tutamağı : Gerek denge, gerekse kasları açmada işe yarayan, duvar boyunca yerden bel hizası yüksekliğinde, tahta tırabzan

Çekiç tutağı : Çekicin, tek parçadan ya da çift örgüden yapılmış, sert, oynaksız, atış sırasında esnemeyen tutma yeri.

Değişken boylu tutanak : İçerdiği verilerin gereksemelerine göre, belirli sınırlar içerisinde değişken uzunlukta herhangi bir tutanak.

 

Dil tutamağı : Dil persengi.

Dizimsel tutarlı önerme : Kendisinden çelişme türetilemeyen önerme; kendisinden dilin tüm önermeleri türetilemeyen önerme.

Dizimsel tutarlı önerme kümesi : Kendisinden çelişme türetilemeyen önerme kümesi, kendisinden dilin tüm önermeleri türetilemeyen önerme kümesi.

Dizimsel tutarsız önerme : Kendisinden çelişme türetilebilen önerme, kendisinden dilin tüm önermeleri türetilebilen önerme.

Dizimsel tutarsız önerme kümesi : Kendisinden çelişme türetilebilen önerme kümesi, kendisinden dilin tüm önermeleri türetilebilen önerme kümesi.

Doğum zinciri tutacağı : Doğuma yardımda, doğum zincirlerini daha kolay ve güçlü çekmek için kullanılan tutucu.

Döviz beyan tutanağı : Dışsatım yükümlülüklerini yerine getiren kişilerin yurtdışından getirdikleri dövizi gümrük kapılarında beyan etmeleri üzerine düzenlenen belge.

Düpedüz tutarlı önerme kümesi : Olağan yorumda tüm öğeleri doğru olan önermeler kümesi.

El tutacak : Kayık küreğinin el tutacak yeri.

En büyük tutarlı küme : Hiç bir dizimsel tutarlı önerme kümesinin öz altkümesi olmayan dizimsel tutarlı önerme kümesi, Temel mantıklı dizimsel tutarlı bir kuramın mantıkça kapalı önerme kümesi en büyük tutarlı bir kümedir.

Fiziksel tutanak : Veri saklama ortamına/ortamından fiziksel olarak bir kerede okunup yazılan veri kümesi; öbek. Bir fiziksel tutanak kullanıcı bakımından bir ya da birçok mantıksal tutanaktan ya da bir mantıksal tutanak birçok fiziksel tutanaktan oluşabilir, örn. mıknatıslı kuşak ortamında, hem fiziksel tutanaklar arasında yer alan boşluklarda veri saklama yoğunluğu bakımından savurganlığı önlemek, hem de sıradan okunması /yazılması öngörülen bir dizi tutanağın fiziksel giriş -çıkışını birlikte gerçekleştirerek giriş-çıkış işlem hızını artırmak amacıyla mantıksal tutanaklar fiziksel tutanaklar (ya da öbekler) oluşturacak biçimde öbeklenir.

Gösteri tutanağı : Her oyundan sonra sahne yetkilisinin düzenlediği, gösteri sırasındaki aksaklıkları ve olağan dışı durumları bildiren tutanak.

Gözlemci tutanağı : Bir gözlemcinin, izlediği oyunda gördüklerini yazılı olarak Ayaktopu Birliğine göndermek üzere hazırladığı tutanak.

Işınım tutarı : Işın demetine dik birim yüzeyden geçen toplam erkeyi veren ve ışınım yeğinliğinin zamanca tümlevine eşit olan nicelik.

Işıtaç tutacı : Işıtacı elektrik çevrimine bağlamaya ve tutmaya yarayan dişli ya da yarlklı yuvgu.

İç tutarlık katsayısı : Örnekleme niteliği taşıyan bir öğrenci topluluğuna bir kez uygulanan bir testten ya da bir başka ölçme aracından elde edilen ve bu aracın güvenirliğini kestirmeğe yarayan katsayı.

İdrar tutamama : İstemli olarak işemenin kontrol edilememesi, enürezis, ürore, üriner inkontinens.

İğne tutan : Dikiş uygularken iğneyi tutmaya yarayan aygıt, portekü.

İş tutarı : [Bakınız: iş hacmi]. İşçiye, işverence belirli bir süre içinde (saat, gün, ay) verilmesi yüklenilmiş olan işin tutarı.

Kendini tutamama : Normal olarak idrar ve dışkı gibi vücuttan veya hücreden atılacak salgıların veya artıkların çıkmasını kontrol edememe, inkontinens.

Kepçe tutan : Koca karısı için söyler.

Kiralama tutarı : Bir filmin kiralanması için ödenen para.

Küme tutarlılığı : Kümeölçümde karşılıklı çekim sayısının tek yönlü çekim sayısına oranı olarak belirtilen tutarlılık.

Mantıksal tutanak : İzlenceleme dili düzeyinde okunan / yazılan birim veri öbeği. bk. fiziksel tutanak, öbek.

Pigment tutamama : Melanin granüllerinin subepidermal dermiste serbest halde veya makrofajların içerisinde bulunması, pigment inkontinensi. Likenoid dermatozis, lupus eritematozus, eritema muitiforme ve basit büllöz epidermolizis gibi bazal hücrelerin hidropik dejenerasyonuna neden olan değişimlerden kaynaklanır.

Pürüzalır tutamağı : Pürüzalırı boru ağzına iterken tutulan parça.

Tutabilme : Tutabilmek işi.

Tutabilmek : Tutma imkânı veya olasılığı bulunmak.

Tutağaç : Ateş üstündeki kabı tutup indirmek için bez ve benzerleri şeylerden yapılan tutacak. Sıcak tencereyi tutmakta kullanılan yünden örülmüş ya da bezden yapılmış tutacak.

Tutah : Sapanın tutulacak yeri, kap tutacak bez. Dudak.

Tutah ki : Varsayalım.

Tutaj : Genç kız.

Tutak bal : Ağılı bal.

Tutalak : Bir kimsede zaman zaman görülen terslik, huysuzluk : Ali'nin gene tutalakları tutmuş, ortalığı kasıp kavuruyor. Uçurumlu yollardaki dönemeçler.

Tutalga : Sara hastalığı. Sözde neden, bahane. [Bakınız: dutarık].

Tutalğa : Sara hastalığı.

Tutalık : Sara hastalığı. [Bakınız: dutarık].

Tutam yeri : Kabza.

Tutamah : Neden, sebep. Delil, mesnet; yardımcı.

Tutamakla çalışma : Denge alıştırmaları içinde önemli yeri olan bale tutamağında çalışma.

Tutamaklı : 1.Çevrimli, tutumlu. 2.Eli işe yatkın, becerikli. Eli işe yatkın, becerikli. Temiz, tutumlu.

Tutamık : Yardımcı.

Tutanak görünümü : Bir tutanakta, tutanağın birleşenlerinin düzeni ve boyu da içeride olmak üzere verilerin ya da sözcüklerin düzenlenişi ve yapısı.

Tutanak uzunluğu : Bir tutanağı oluşturan sözcüklerin ya da damgaların sayısı.

Tutanakçı : Tutanağı düzenleyen kimse.

Tutanakçılık : Tutanakçının yaptığı iş.

Tutanka : İbrik kulpu.

Tutarca : Karın ağrısı.

Tutarı : Sara hastalığı.

Tutarlı denklemler dizgesi : Çözüm kümesi boş olmayan denklemler dizgesi.

Tutarlı formül : Mantıkta, en az bir yorum altında doğru olan formül.

Tutarlı ilksavlı kuram : Her önermesi kanıtlanamayan ilksavlı kuram. Temel mantıklı tutarlı ilksavlı bir kuramın kanıtsavlar kümesinin doğrulayıcı yorumu vardır.

Tutarlı önerme : En az bir doğrulamı olan önerme. bk. yorumsal tutarlı önerme. dizimsel tutarlı önerme.

Tutarlı önerme kümesi : Birlikte doğru olabilen ya da başka bir deyişle bağdaşabilen önermeler kümesi; Doğrulayıcı yorumu (doğrulamı) olan önerme kümesi; düpedüz tutarlı bir yorumlayanı olan önerme kümesi. bk. yorumsal tutarlı önerme kümesi. dizimsel tutarlı önerme kümesi.

Tutarlı sınama : (İstatistiksel sınamalar) Örneklem büyüklüğü sonsuza gittiğinde gücü 1'e yaklaşan sınama.

Tutarlı tamdeyim : Tümel kapanışı tutarlı bir önerme olan tamdeyim. bk. yorumsal tutarlı tamdeyim.

Tutarlılık koşulu : Uzbilimsel bir kuramın içinde çelişki olmaması koşulu.

Tutarlılık sınaması : Bir ölçme aracının, sınarlarının tümüne alınan yanıtların birbiriyle ve toplam ölçümle bağıntısına bakarak geçerliğini belgeleme.

Tutarsız denklemler dizgesi : Çözüm kümesi boş olan denklemler dizgesi.

Tutarsız formül : Mantıkta, her yorum altında yanlış olan formül, çelişki, mantıksal yanlış formül.

Tutarsız kestirici : (Kuramsal istatistik) Örneklem büyüklüğü arttıkça evrendeğere yakınsamayan kestirici.

Tutarsız önerme : Tutarlı olmayan önerme. bk. mantıkça yanlış önerme. dizimsel tutarsız önerme Örn.

Tutarsızca : Tutarsız bir biçimde.

Tutarsızlaşma : Tutarsızlaşmak durumu.

Tutarsızlaşmak : Tutarsız duruma gelmek.

Tutası : Su tası. (Gedikli Şarkikaraağaç Isparta).

Tutaş : Ateş üstündeki kabı tutup indirmek için bez ve benzerleri şeylerden yapılan tutacak. Henüz evlenmemiş kız. Aralıksız, bitişik. Çorum kenti, Alaca ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.

Tutaya : El ile meyve toplama işi ya da el ile toplanmış meyve. Meyveleri elle toplama.

Uyuşmazlık tutanağı : Uyuşmazlıkta durum saptanılmak üzere yazılan tutanak, (yanlardan birisinin oturuma katılmaması halinde tek yönlü olarak imzalanır.).

Yanıt tutarlılığı : Bir ölçek ya da bir ölçere verilen yanıtlar arasındaki mantıksal uyuşma.

Yerini tutan : Bir kişinin yaşamında üçüncü bir kişinin yerini tutabilen. (Öğretmenin, ana baba yerine geçmesi gibi.).

Yüz tutamağı : Bir yardıma karşılık teşekkür için verilen armağan. Bir olayın gelişme yönünü etkilemek için öne sürülen, örnek gösterilen başka bir olay.

Yüze tutan : Yüzeyindeki atom, yükün ya da moleküllerin denkleşmemiş kuvvetlerinin çekimiyle, az yoğun olan evredeki özdeğin bu yüzey üzerinde derişmesine yol açan katı ya da sıvı evre.

Zorlaalım tutanağı : Gümrüklü ya da kaçak eşyanın zorlu alımında düzenlenen tutanak.

Asgari tutar : Kredi kartıyla yapılmış olan toplam harcamanın bir ay içinde en az ödenmesi gereken bölümü.

Bir tutam : Çok az, bir tutamlık.

Bir tutamlık : Bir tutam.

Seçim tutanağı : Seçimlerde yetkili kurulca seçim sonuçlarının tespit edildiği resmî belge.

Sözleşme tutanağı : Sözleşme şartlarını içeren belge.

Tutacak : Sıcak mutfak araçlarını tutmakta kullanılan, birbirine şeritle bağlı bez çifti, tutaç, tutak.

Tutaç : Laboratuvar maşası. Tutacak.

Tutak : Bir şeyin tutulacak yeri. Tutacak. Rehine. Ağrı iline bağlı ilçelerden biri. Maşa, kerpeten vb. araçların tutmaya yarayan kanatlarından her biri. Kabza.

Tutam : Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan. Bankacılıkta kullanılan, borsada kota alabilmek için gerekli asgari şirket sermayesi veya pay, hisse, parti, lot.

Tutam tutam : Tutulacak kadar birçoğu bir arada olan.

Tutamaç : Bir şeyin tutulup çekilecek yeri. Tutunacak yer, tutamak. Telgraf veya elektrik direklerine rahat çıkmayı sağlayan ve ayağa takılan mahmuzlu araç.

Tutamaçlı : Tutamacı olan.

Tutamak : Tutamaç. Tutunacak, dayanacak, güvenecek şey.

Tutamaksız : Tutunacak, dayanacak, güvenecek şeyi olmayan.

Tutamlama : Tutamlamak işi.

Tutamlamak : Bir tutam almak.

Tutamlık : Herhangi bir tutam miktarında olan.

Tutanak : Meclis, kurul, mahkeme vb. yerlerde söylenen sözlerin olduğu gibi yazıya geçirilmesi, tutulga, zabıt, zabıtname. Belgelenmesi gereken bir durumu tespit edenler tarafından imzalanan belge, zabıt varakası. Birçok kimsenin imzaladığı rapor, mazbata.

Tutar : Nicelik bakımından bir şeyin bütünü. Para miktarı, meblağ.

Tutarak : Sara.

Tutarga : Sara.

Tutarık : Sara.

Tutarıklı : Saralı.

Tutarlı : Aralarında çelişki bulunmayan, her bakımdan uyumlu, insicamlı.

Tutarlık : Uygunluk, insicam. Anlatımın konuyla bağdaşması, insicam.

Tutarlılık : Tutarlı olma durumu, insicamlılık.

Tutarsız : Tutarlı olmayan, aralarında çelişki bulunan, insicamsız.

Tutarsızlık : Tutarsız olma durumu, insicamsızlık.

Diğer dillerde Tuşe anlamı nedir?

İngilizce'de Tuşe ne demek ? : touching