Dazıtmak nedir, Dazıtmak ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Koşmak, seğirtmek: Bu av merakı sende varken daha çok daban dazıtırsın.

[Bakınız: dazmak].

Kaçmak.

Kaçırmak.

Dazıtmak kısaca anlamı, tanımı

Seğirtmek : Sıçrayarak yakın bir yere doğru koşmak

Seğirtme : Seğirtmek işi. Yem takılmadan kullanılan olta.

Kaçırmak : Kaçmasını sağlamak ya da kaçmasına imkân yaratmak. Delirmek. Yararlanamamak. Ölçüyü, sınırı aşmak, fazlasına gitmek. Yarışan bir koşucu diğeri tarafından hızla geçilip ara açılmak. Futbol veya basketbolda savunduğu oyuncuyu boş bırakmak, pas almasına fırsat vermek. İstemeyerek altını kirletmek. Bir daha ele geçmemek üzere yitirmek. Çalmak, kimsenin haberi olmadan götürmek, aşırmak. Gitmek, kaçmak zorunda bırakmak. Zor kullanarak yanında götürmek. Bir işi belirlenen zamanda yapamamak. Bir araç veya aletle iş görürken aracı iyi kullanamama yüzünden kendine veya bir başkasına zarar vermek. Sıvı, gaz vb. sızdırmak. Birini veya bir şeyi göstermemek. Yasal olmayan yoldan bir ülkeye mal sokmak veya çıkarmak.

Kaçırma : Kaçırmak işi.

Kaçmak : Hızla koşup bir yere saklanmak. Yok olmak. Hızlı koşmak. Kendini göstermemek, rastlaşmamaya çalışmak. Rengi ağarmak, uçmak. Kız veya kadın yasalara ve aile isteklerine karşı gelerek evlenmek için evinden ayrılmak. Girmek. Futbol ve basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek için boş alana koşmak. Kaçınmak. İpi kopmak. Gaz, sıvı vb. şeyler sızmak. Görünmeden gitmek, savuşmak, sıvışmak. Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek. Kaçgöçe uymak. Yarışçı diğerlerinden hızla ayrılıp arayı açmak. Bir yana doğru kaymak. Benzemek, andırmak.

 

Dazmak : Kaçmak. Kaçırmak.

Seğirt : Çırak. (Urfa).

Koşmak : Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek. Bir işle çok ilgilenmek, koşuşturmak. Kovalamak, üstüne düşmek, izlemek. Koşuya çıkmak. Birlikte iş görmesi için bir şeyi başka birinin yanına katmak, arkadaş olarak vermek. Bir yere ivedilikle gitmek. Birini, bir işte görevlendirmek. Hayvanı çekeceği arabaya, sabana vb.ne bağlamak.

Merak : Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek. Kaygı, tasa. Bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği. Düşkünlük, heves.

Kaçma : Kaçmak işi, firar.

Daban : Esas, asıl, taban. Döşeme. Üç dört santimetreden kalın tahta, kalas, döşemelik tahta. Değirmen taşının altına konulan kiriş. Bir yerin, yamaçtaki tarlanın alt kısmı, eteği. Zemin kat. Tütün denklerinin en alt kısmı. Sürgü, tırmık. Taşsız, düz ve verimli toprak, tarla. Killi topraklı arazi. Ayağın altı, taban. Ayak ve elin bileğe yakın etli kısmı. Adım. Fahişe. İyi cins kılıç demiri. Taban, aya. Eski türkçe taban: taban; aya.

Seğir : 1.Sıradağ. 2.Dağ sırtı, bayır. 3.İki tarla arasındaki sınır. Eğlenceli, gülünç. İki tarla arasındaki sınır: Seğiri bozmuş. Vakit, zaman. Çağ. Gülünç. Hoşa giden.

 

Sende : Kilerde üstüne tahıl konulan genişçe raf, musandıra.

Koşma : Koşmak işi. Bir halatı, ağacı pekiştirmek için yanına konulan halat veya ağaç. Sazla okunmak için hece ölçüsü ile yazılmış, ilk kıtasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki kıtalarının dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı, konuları sevgi ve doğa olayları olan bir halk şiiri.

Seği : Ucu yanmış odun.

Daha : Henüz. Bunun dışında. Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılan bir söz. Var olana, elde bulunana ek olarak.

Mera : Otlak.

Daba : Toprak damların kenarına konulan eğri, köşeli ağaç. Arapça kökenli debbâğ: Deri terbiye eden kimse, ham deriyi işleyen.

Kaçı : Ne kadarı, kaç kişi.

Çok : Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı. Aşırı bir biçimde.

Diğer dillerde Dayıyerli anlamı nedir?

İngilizce'de Dayıyerli ne demek ? : avunculocal