Bara nedir, Bara ne demek

Bara; fizik alanında kullanılan bir kelimedir. Dil bilgisi yönünden Türkçe'de isim olarak kullanılır.

  • Aynı gerilimdeki besleme hattı veya çıkışların toplandığı ve dağıtıldığı boru veya iletken çubuk veya lama

Yerel Türkçe'deki anlamı:

[Bakınız: boran].

Göl.

Bataklık.

Demirden kaldıraç çubuğu.

Ocak başı.

Şiddetli yağmur, sağanak.

Beyaz renkli, işlenmemiş, kısır toprak, killi arazi.

Bara ile ilgili Cümleler

  • Barack Obama yeniden Abd başkanı seçildi.
  • Bu baraj bir çok can pahasına yapıldı.
  • Onlar büyük bir barajın yapılacağını söylüyor.
  • Ben bara girdiğimde müzik kutusunda hüzünlü bir müzik çaldığını duydum.
  • Barajda fazla su var mı?
  • Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.
  • Barack Obama ABD'nin başkanı.
  • Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk siyahi başkanı Barack Obama'ydı.
  • Ali işsiz güçsüzdü, bu yüzden birkaç bira için bara gitti.
  • Baraj inşaatı tüm ekosistemi tahrip eden yapay bir göl yarattı.
  • Bu bir kunduz barajı.
  • Köylüler bir baraj inşaatı nedeniyle yerinden edildi.
  • Barajın aşağısında bir su değirmeni vardı.

Bara hakkında bilgiler

Trafo merkezleri, dağıtım merkezleri ve dağıtım panolarının içerisinde bulunan elektrik enerjisinin bir noktada toplanıp dağıtılmasını sağlayan techizatdır. Baralara yapılan bağlantılar fider veya sigortalar ile yapılırlar bu şekilde arızalar barayı etkilemez ve enerji iletim ve dağıtımının aksaması minimum seviyeye çekilir.

 

Bara ile ilgili Atasözü veya Deyim

barajı aşmak : herhangi bir sebeple konulmuş olan koşulu yerine getirip başarı sağlamak.

Bara tanımı, anlamı

Bara bara : Bağıra bağıra

Bara barmak : Bir çeşit ot.

Barab : Birlikte.

Baraba : Birlikte. Beraber.

Barabanlı : İçel ili, Mut ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim yeri.

Barabar : Birlikte. Birlikte, ile. Beraber, bk. bereber. Beraber. Beraber, karşılığı berabar. Beraber, bk. bârabar.

Barabarı : Takas, eşit değerde iki şeyi değişme: Kirezinen yünü barabarı védim.

Barabarlaşmak : Beraberleşmek.

Barabat : Hile, düzen, yalan. Usûl, tarz, âdap, erkân. Hamsi, sargan gibi küçük balıkları tutmakta kullanılan balık ağı: Barabatı alalım, hamsiyi saralım. Tarlakoz. Deniz kıyılarındaki kovuklarda saklanan hamsileri yakalamak için kullanılan ağ. (Zefre Espiye Giresun).

Baraber : Birlikte, bk. barabel.

Barac : Baraj.

Baraç : Baraj.

Barad emek : Temize çıkmak.

Baraden : Birlikte, toptan.

Baragami : Ocağın etrafındaki yerler.

Barağı : Edirne şehri, Mecidiye nahiyesine bağlı bir bölge. Kütahya kenti, Çavdarhisar belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.

Baraj gölü : Akarsular üzerine yapılan barajlarda toplanan su kütlesi.

Baraj yapmak : Futbol veya hentbolda kaleye yapılan vuruşları önlemek için oyuncular kale önünü kapatacak bir biçimde sıralanmak, duvar yapmak.

Barakdağı : Adana şehrinde, Karaisalı ilçesinde, merkez bucağına bağlı bir yer.

 

Barakfakı : Bursa ilinde, Kestel belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yer.

Baraklı : Afyon kenti, Evciler ilçesinde, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Bursa kenti, Keles ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri. Kırıkkale şehri, Delice ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi. Kırşehir şehrinde, Çiçekdağı ilçesinde, merkez bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Yozgat şehri, Sarıkaya ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri.

Barakmuslu : Konya şehri, Ilgın ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim yeri.

Barakobası : Kırıkkale ilinde, Keskin belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri.

Baralak : Yeni çıkan meşe yaprağı.

Baram : [Bakınız: baran]. Üzüm, meyve ağaçları ve bitkilerin dizisi. Bağlardaki evlek. Bayram.

Baram baram : Dilim dilim, uzun uzun.

Barama : İpek kozası.

Barambar : Birlikte.

Baramina : Taşçıların kayaları delip parçalamak için kullandıkları 2 metre boyunda, sekiz köşeli demir.

Baramparça : Kısım kısım, bölük bölük.

Baran etmek : Zeytinlik ve incirlikleri iki defa sıkça sürmek: Bu sene zeytini baran ettiremedim.

Barana : [Bakınız: barhana]. Fasulye sırığı ve üzüm çubuklarını dayamaya yarayan çatal ağaç, kazık. [Bakınız: barı]. İnce döşeme. Demir tırmık. Baklava biçimi mayın. Deve hamudunun ön ve arka kısmı (semercilikte). Lop yumurtanın üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek yapılan bir yemek. Salata, ot yemeği. Ispanak, semizotu gibi sebzelerin pirinçle pişirilen yemeği. Kuru üzüm, nohut ve boyun eti ile yapılan yemek (kuru üzüm üzerine ayva da konulur). Grup, takım, kafile, kalabalık, göç, küçük kervan, aile fertleri. Toplantı, parti, fırka, dernek. Bahçe duvarı, çit, avlu duvarları üzerine konulan çalı çırpı, harçsız yapılan duvar, tarla sınırı, tarlaların alt yanına çekilen taş set, siper. Topluluk. Büyük demir tırmık.

Barana demiri : Kuyu kazmak, taş çıkarmak için kullanılan 50 - 60 cm. lik sapı olan saban demiri biçiminde demir.

Baranaç : Baklava biçimi mayın.

Baranalp : Hedefine ulaşan yiğit.

Baranbar : Birlikte.

Baranbilge : Amacını elde eden bilge.

Barane : Fasulye sırığı ve üzüm çubuklarını dayamaya yarayan çatal ağaç, kazık.

Baranı : Fasulye sırığı ve üzüm çubuklarını dayamaya yarayan çatal ağaç, kazık. Ispanak, semizotu gibi sebzelerin pirinçle pişirilen yemeği. [Bakınız: barana]. [Bakınız: barı]. Bahçe duvarı, çit, avlu duvarları üzerine konulan çalı çırpı, harçsız yapılan duvar, tarla sınırı, tarlaların alt yanına çekilen taş set, siper.

Baranlamadan : Ansızın: Baranlamadan geldim.

Baranlık : Baran yapılacak yer.

Barannı şamat : Pamuktan dokunan gömleklik beyaz bez.

Baransel : Hedefine ulaşan sel gibi olan.

Barapahna : Dik dörtgen şeklinde hayvan yemliği olarak kullanılan yalak.

Barartı : Kırkları karışan aynı yaştaki çocuklar, yaşıt: Biribirinin barartısı.

Baras : Hlk. Deride pigmentasyon. Alak.

Baraskün : Çarşamba.

Barat : Beraat, arınma. Bir iki santimetre eninde sarı yaldızdan yapılan, tabutların üstüne, yanlarına parçalar halinde yapıştırılan şerit. Hayvanlara vurulan nişan. Berat.

Barav : Kocakarı.

Baravar : Birlikte.

Baravuz : Asma filizi, üzüm çubuklarının taze sürgünü.

Baray : Ezeli. Ezeli, öncesiz, öncesi olmayan. Yeni ay, ay başı.

Barayı : Razı olmak, muvafakat etmek: Gönlüm barayı vermiyor.

Barayız : Asma filizi, üzüm çubuklarının taze sürgünü.

Baraza : Çift demirinin yaptığı geniş yarık, saban izi.

Barazıt : Kökten süren ve ağaca zarar veren sürgünler. Aşılı meyve ağacının dibinden süren filizler. Yeni yetişen fundalık.

Barazit : Kökten süren ve ağaca zarar veren sürgünler.

Ha bara : İsteklendirme ünlemi.

Baraj : Suyu toplama, sulama ve elektrik üretme amacıyla akarsu üzerine yapılmış olan bent. Herhangi bir alanda başarıyı tespit etmek için gerekli olan şart. Futbol veya hentbolda serbest atışı yapacak oyuncunun önünde karşı takım oyuncularının yan yana dizilip oluşturdukları set.

Baraj ateşi : Bataryanın yoğun yaylım ateşi, bar ateşi.

Baraj mesafesi : Serbest atış sırasında, atış noktasından baraja kadar belirlenen nizami ara açıklığı.

Barajlı santral : Türbinleri için gerekli suyu baraj gölünden verilerek jeneratörlerle elektriğe dönüştüren hidroelektrik santral türü.

Barak : Tüylü, kıllı çuha. Bir cins tüylü av köpeği.

Baraka : Tahta, çinko vb. hafif şeylerden yapılmış, temelsiz, eğreti yapı.

Barakacık : Küçük baraka.

Baran : Yağmur.

Barata : Bilim doktorları ile kardinallerin giydikleri dört köşe külah veya başlık. Osmanlı sarayında genellikle bostancıların, baltacı ve kapıcıların giydikleri, kırmızı çuhadan yapılmış, ucu kıvrık, uzunca başlık.

Baratarya : Kaptanın, tayfaların, gemi sahibine, armatöre veya sigorta ortaklığına bilerek verdikleri zarar.

Diğer dillerde Banyo süngeri anlamı nedir?

İngilizce'de Banyo süngeri ne demek ? : bath sponge