Gale nedir, Gale ne demek

Gale; kökeni fransızca dilinden gelmektedir.

Yerel Türkçe anlamı:

Sincap.

Kale.

Kaba (kimse).

Hizmetçi

Mesuliyet, sorumluluk

Herşeye üzülmeyen, kaygısız (kimse).

(

Manda yavrusu.

Domuzun burnundaki şişkin yer.

Gale ile ilgili Cümleler

  • Onlar birçok ünlü eski tabloyu galeride sergileyecek.
  • Onlar çoğu zaman birlikteler ve operaya gidiyorlar ya da sanat galerilerini ziyaret ediyorlar.
  • Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.
  • Selfie çubukları, birçok müze ve galeride yasaklandı.
  • Sanat galerisine gitmek istiyorsan bu otobüse bin.
  • Galerimizdeki en hızlı araba budur.
  • Müzenin doğu galerisi temizliği için kapatıldı.
  • Büyük bir galeri boyunca yürüdük.
  • İtalya dünyanın en iyi sanat galerilerinden bazılarına sahip.

Gale anlamı, tanımı:

Galebe : Üstünlük, çokluk. Yengi.

Galebe çalmak : Yenmek. üstün gelmek, baskın çıkmak.

Galenit : İçinde doğal kurşun bulunan sülfür.

Galeri : Bir yapının birçok bölümünü aynı katta birbirine bağlayan içten veya dıştan yapılmış geniş geçit. Maden ocaklarında açılan yer altı yolu. Sanat eserlerinin veya herhangi bir malın sergilendiği salon. Otomobil alınıp satılan yer.

 

Galerici : Otomobil alıp satan kimse. Galeri işleten kimse.

Galericilik : Galericinin yaptığı iş.

Galeta : Fırında pişirilerek kurutulmuş yuvarlak ve uzun peksimet.

Galeta unu : Galetadan veya kızarmış ekmek kabuğundan yapılmış olan un.

Galeyan : Kaynama. Coşku. Coşma.

Galeyan etmek : Coşmak. kaynamak.

Galeyana gelmek : Coşmak, hiddetlenmek.

Galeyana getirmek : Coşturmak.

Galeyanlı : Galeyana gelmiş olan.

Kalıp : Genellikle küp biçiminde yapılan. Biçim, durum. Yenilikten uzak, özgün olmayan. Biçki modeli, patron. Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç. Gösterişli görünüş.

Taraf : Bir şeyin belli bölümü, kısmı. Yön, yan, doğrultu. İstekleri, düşünceleri karşıt olan iki kişiden veya iki topluluktan her biri. Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri. Yöre, yer. Bir kişinin soyundan gelenlerin hepsi.

Kaplı : Kabı olan. Ciltli. Kaplanmış olan.

Tepsi : Fincan, tabak, bardak vb. şeyleri taşımaya yarayan, derinliği olmayan, türlü büyüklükte düz kap. İçinde börek, tatlı vb. pişirmeye yarayan, az derin, geniş, düz kap. Bu kap biçiminde olan. Bir kabın alabileceği miktarda olan.

Dizgi : Basım için harfleri, kelimeleri, satırları, sayfalar oluşturacak biçimde düzenleme, tertip.

Alet : Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri. Maşa. Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne. Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç.

Galea : Takke, başlık, miğfer.

Galea kapitis : Spermatozoonun baş kısmında nükleusun ön kısmını takke biçiminde örten ve fertilizasyon sırasında corona radiata ve zona pellucida’nın delinmesi için gerekli enzimleri taşıyan kısım.

 

Galebe divanı : Elçi kabulü ve kapıkulu ocaklarına ulufe dağıtılması nedeniyle toplanan gösterişli divan.

Galebelik : Topluluk, kalabalık.

Galebet : Müebbet hapis. Zayıf, çelimsiz

Galecoş : Suda ezilmiş yağsız peynirin içine pide doğranıp pişirildikten sonra üzerine yağ dökülerek yenilen bir çeşit yemek.

Galefet : Zayıf, çelimsiz.

Galefir : < Ar. karanful: Karanfil

Galegale : Sincap

Galek : Domuzun burnundaki şişkin yer Kaba (kimse). Hizmetçi. Kötü kadın ya da halkın kötü tanıdığı kadın: Haydi oradan galeğin oğlu.