İş nedir, İş ne demek
İş; Bilişim, Eğitim, Fizik, Hukuk, İktisat, Kimya, Maliye alanlarında kullanılan bir kelimedir. Dil bilgisi yönünden Türkçe'de isim olarak kullanılır.
- Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma
- Bir değer yaratan emek.
- Birinden istenen hizmet veya birine verilen görev.
- Sanayi, ticaret, tarım, maliye ve benzerleri alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünü.
- Kamu yararına yapılan işler.
- Herhangi bir yere düzen verici, günlük yaşayışı sağlayıcı her türlü çalışma.
- Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek.
- Ticari anlaşma, alışveriş.
- Herhangi bir maksatla kurulan düzen.
- Bazı deyimlerde yarar, çıkar anlamında kullanılan bir söz.
- Yapılan şey, davranış.
- Nakış, örgü, makrome gibi elde yapılan şey.
- Emek, işçilik, ustalık.
- İşlem.
- Bir kimseye özgü olan görüş, anlayış.
- Yetenek.
Yerel Türkçe'deki anlamı:
Etene, son.
İç.
İş.
İş, durum, hâl.
Eş.
İç, ara.
İş, husus, fiil, davranış, çalışma.
Bilişim dünyasındaki anlamı:
Bir bilgisayarda uygulanmak üzere bir ya da birçok görevden oluşacak biçimde tanımlanmış bilgi işlem öbeği.
Eğitim alanındaki anlamı:
Beden ya da kafa gücüyle yapılan şey.
Çalışma, emek.
Yapılacak ya da yapılan şey, uğraşı, görev.
Meslek.
Fiziksel anlamı:
Bir kuvvetin etki noktasını devindirmesi. İş, kuvvetin yol boyunca birleşeni ile alınan yolun çarpımına ya da 'kuvvet yönleci ile yol yönlecinin sayıl çarpımına eşittir.
Hukuk terimi olarak sözlük anlamı:
amel.
İktisat terim anlamı:
(work) Bir mal veya hizmet üretmek için harcanan emek.
(business, activity) Tarım, sanayi ve hizmetler gibi çeşitli iktisadi alanlarda yürütülen etkinlikler.
(profession) Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek.
(job) Birinden istenen hizmet veya ona verilen görev.
Kimya'da terim anlamı:
Mekanikte, bir noktaya etkiyen kuvvetin büyüklüğü, noktanın aldığı yolun uzunluğu ve kuvvet yönü ile yol doğrultusu arasında kalan açının kosinüsü çarpımlarıyla belirlenen erke .
Termodinamikte, bir dizgeyle çevresi arasında, ısı türü dışında oylumsal, elektriksel, yüzeysel her tür erke alışverişinin ortak adı.
Teknik terim anlamı:
Tecimsel nitelikte yapılan işlem ve çalışmalar.
Verimin sağlanılması için harcanan özdeksel ve tinsel insan gücüne ya da sonucuna verilen ad.
[Bakınız: eş].
Eş, arkadaş.
Denk, benzer.
Hal, durum, vaziyet.
İş ile ilgili Cümleler
- Öbürleri şüpheleniyorlar, bir iş çevirdi ama nasıl anlasak diye düşünüyorlardı.
- Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi.
- Baş üstünde bir ana işlerinizi görür veya çocuklarımızı doğurur, besler ve büyütür.
- İş beklenmedik bir yola doğru gidiyor.
- En zekileri, en iş bilenleri olan Osman her şeyi anladı.
- Demek bende daha iş varmış ki ilin öğretmeni seçtiler.
- Geldiğine geleceğine şimdi bin pişman! İzmir'de işin iş, kaşığın gümüş be adam, otursana oturduğun yerde!
- Bu örtü, işi ağır bir örtüdür.
- Ya hesapları tersine dönüverirse o vakit başımıza gelecek belada ortağız kardeşim!.
- İş sıkıntısı yok.
- Tom, başına iş açtığı için üzgün olduğunu söylüyor.
- İş ki sınıfını geçsin.
- Güvenlik işleri.
- İşler durgun.
- Bu senin yaptığın iş değil.
- Komşu kadın elindeki işini dizine bırakıp geline döndü.
- O, işini bilir. Bu, benim işime gelmez.
- Askerden sonra ne iş tutacağını bilmemek kahrediyordu Yusuf'u.
- Yoksullara yardım etmekle çok iyi bir iş yaptım.
- İş gezimi Tom'un durumuna göre planlayacağım.
- İş alacağım diye, kafasını ve meslek görüşünü de satmamış bir kişilik.
- Matbu kâğıtları doldurmaktan başka elinden bir iş gelmez, sorulmadıkça kendiliğinden konuştuğu görülmezdi.
- Hint postasını getirmek iş mi?
- Yazar mutlaka bir diyeceği olan adam değil, yazmayı kendisine iş edinmiş adamdır.
- İş için her gün resmi giyinmek zorunda mısın?
- "Neden toplantıda değildin?" "Bir iş çıktı."
- İş gerçekten zordu.
- Hizmetçiden, aşçıdan, sana iş düşmeyecek bile.
- Teyzemle eniştem pek karşı gelmediler, iş olacağına varır, dediler.
- Mustafa Kemal Paşa ve kendisiyle iş birliği yapan bazılarımız, ben de dâhil, merkezin Anadolu'da olmasını tercih ettik.
- İşlerin doğru gitmeyen, pot gelen yerleri çok ise de sorulunca söylenecek karşılıklar bulunmuştu.
- Ali Mary'nin iyi bir iş yaptığını söyledi.
- Yönettiği bütün toplantılarda, batılı bir metotla kısa zamanda verimli iş çıkarmakta üstüne yoktu.
- Köprünün üstündeki iş pazartesi günü başlayacak.
- İş boka sardı!
- Sonunda bir iş buldum.
- İşimi görmediler.
- Bu evin işi çok.
- İş işleyen kaynanası ile Hacı Hürmüz Hanım, başlarını çevirip gözlüklerinin üstünden geline baktılar.
- O geçenlerde iyi bir iş buldu.
- İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir.
- İş yarın başlayacak.
- Kaynının geceyi onlarda geçirmesinde vardı bir iş.
- Şimdi Mısır'a memuru olduğum bankanın bir işi için geldim.
- Aman hemşire hanım... Şimdi iş size kaldı. Siz inat edin. O, sizin ısrarınıza dayanamaz.
- İşlerini bırakmışlar, dükkânlarını kapamışlar, akın akın şehri terk edip gidiyorlardı.
- Gittiği yerlerde soğuk karşılanışını sonradan anlar ama iş işten geçmiş olur.
- Bu, bir zevk işidir.
- İş için neden Tom'u düşünmüyoruz?
- Bunu sormadım; akıl kârı olmadığından soramazdım, zaten.
İş ile ilgili Atasözü veya Deyim
ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz : kuşlar avlanmaktan kurtulamazlar, insanlar da hatıra, hayale gelmeyen çeşit çeşit felaketle karşılaşırlar anlamında kullanılan bir söz.
ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz : insan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır anlamında kullanılan bir söz.
(bir iş) aceleye gelmek : bir iş yapılırken zaman yetersizliğinden dolayı gereken önem verilememek.
(bir iş) akıl karı olmamak : akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak.
(bir iş birinin) vaktini almak (veya yemek) : epey zaman harcanmasını gerektirmek.
(bir iş) çorba olmak (veya çorbaya dönmek) : karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak.
(bir iş) elinde olmak : isteyince o işi yapabilmek.
(bir iş) kağıt üzerinde (veya üstünde) kalmak : yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak kararı bağlandığı hâlde uygulanmamak.
(bir iş) medreseye düşmek : içinden çıkılmaz boş tartışmaların konusu olmak.
bir iş olmak : anlaşılmaz, bilinmeyen bir durum olmak.
(bir iş) sallantıda kalmak : bir çözüme bağlanmamak.
(bir iş) sekteye uğramak : kesilmek, kesintiye uğramak.
(bir iş) sürüncemede kalmak : bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamamak.
(bir iş) uykuda olmak : yürütülmemek, olduğu gibi durmak.
(bir iş veya durum) tersine dönmek : beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak.
(bir iş veya durum) tersine gitmek : istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak.
(bir şeyde) iş yok : o şeyden yarar beklememeli anlamında kullanılan bir söz.
(birine) iş düşmek : birinin iş yapması gerekmek.
(birine) iş etmek : aldatmak, birine beklemediği bir davranışta bulunarak onu zarara sokmak.
bunda bir iş var : gizli veya bilinmeyen bir yönü olan olay veya durum için kullanılan bir söz.
çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider : çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir anlamında kullanılan bir söz.
dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir : dağ başında kışın fırtına eksik olmadığı gibi kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar eksik olmaz anlamında kullanılan bir söz.
elinden bir iş (veya şey) gelmemek : çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir iş yapamamak.
elinden iş çıkmamak : çabuk iş görememek.
elinden iyi iş gelmek : becerikli, hünerli olmak.
ezbere iş görmek : incelemeden gelişigüzel yapmak.
hile ile iş gören mihnet ile can verir : işlerine hile karıştırıp başkalarını aldatan kişi son nefesini azap içinde verir anlamında kullanılan bir söz.
iş açmak : uğraştırıcı, gereksiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmak.
iş almak : yapılması kesinleşen bir işi üstlenmek, taahhüt altına girmek.
iş amana binince kavga uzamaz : kavga edenlerden biri aman dilerse çekişme sona erer anlamında kullanılan bir söz.
iş anlatılıncaya kadar baş elden gider : kızışmış bir kavgada veya herhangi bir olayda meram anlatmaya fırsat kalmadan olacak olur anlamında kullanılan bir söz.
iş ayağa düşmek : iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak.
iş başa düşmek : kendi işini kendi görme zorunda kalmak.
iş bırakmak : çalışanlar toplu hâlde işlerini terk etmek, çalışmayı durdurmak.
iş bilenin, kılıç kuşananın : at binenin, kılıç kuşananın.
iş bilmek : becerikli olmak.
iş (birinde) bitmek : işin bitmesi veya sorunun çözümü birine bağlı olmak.
iş (birinden) bitmek : işin sonuçlanması ondan beklenilmek.
iş (birine) kalmak : işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek.
iş birliği yapmak : amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığı kurulmak.
iş bitirmek : bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak.
iş çatallanmak : bir işte güçlükle karşılaşmak.
iş çevirmek : gizli, dolambaçlı bir iş yapmak.
iş çığırından çıkmak : amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak.
iş çıkarmak : çok iş yapmak gereksiz, uğraştırıcı bir işe yol açmak, sorunlara neden olmak.
iş dayıya düştü : gayret dayıya düştü.
iş değil : bir şeyin çok kolay olduğunu belirten bir söz kınama belirten bir söz.
iş edinmek : bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek bir şeyi kendi uğraşı, sorunu durumuna getirmek.
iş görmek : iş yapmak iş yapmaya uygun olmak.
iş göstermek : yapması için birine iş vermek, iş buyurmak.
iş inada binmek : bir işi yapmakta direnmek zıt görüş ve davranışta ısrar edilmek.
iş insanın aynasıdır : bir kimsenin nasıl bir kişi olduğu yaptığı işlerden anlaşılır anlamında kullanılan bir söz.
iş işlemek : nakış yapmak.
iş işten geçmek : bir işi gerçekleştirme imkânı kalmamış olmak.
iş karıştırmak : fesat sokmak zararlı bir iş yapmak.
iş ki : yeter ki.
iş mi : yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildiren bir söz.
iş ola : yaptığı iş beğenilmediğinde sanki iş görmüş gibi anlamında kullanılan bir söz.
iş olacağına varır : bir soruna aldırmamayı, ne yapılırsa yapılsın yine aynı sonuca ulaşılacağını anlatan bir söz.
iş olsun diye : gereksiz bir hareketi belirtmek için kullanılır.
(iş) ortada olmak : yapması gereken kişi belli olmamak.
(iş) pot gelmek : sonu iyi olmamak, ters gelmek.
iş sarpa sarmak : iş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek.
iş şirazesinden çıkmak : düzenini kaybetmek, çığırından çıkmak.
iş tutmak : iş yapmak, çalışmak cinsel ilişkide bulunmak.
(iş) üç nalla bir ata kaldı : eline önemsiz bir imkân geçtiğinde büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenen bir söz.
iş vermek : birine yapacak iş göstermek gönlü olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak, pas vermek.
iş yapmak : çalışmak.
işi iş, kaşığı gümüş : işi tam istediği yolda anlamında kullanılan bir söz.
işi iş olmak : işi yolunda olmak.
işin içinde iş var : bir işin içyüzü başka anlamında kullanılan bir söz.
iyi iş (doğrusu) : beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatan bir söz.
olur şey (veya iş) değil : olamaz veya gerçekleşmesi beklenmez anlamında kullanılan bir söz.
söz var, iş bitirir söz var, baş yitirir : sözün insanlar üzerinde etkisi büyüktür; yerinde söylenen sözler işlerin yoluna girmesini sağlar, ölçüsüz ve sert söylenen sözler ise karşıdakini öfkelendirir, söyleyenin öldürülmesine bile yol açabilir anlamında kullanılan bir söz.
tembele iş buyur, sana akıl öğretsin : kendisinden bir konuda yardımcı olması istendiğinde yardım edeceği yerde çözüm yolları gösteren kimseler için kullanılan bir söz.
temiz iş altı ayda çıkar : doğru dürüst yapılması istenen iş uzun zaman ister anlamında kullanılan bir söz.
yaş yetmiş, iş bitmiş : yaşı ilerlemiş insandan fayda beklenmez anlamında kullanılan bir söz.
İş tanımı, anlamı
Ayın oyun iş değil : Az şey değil, çekilir iş değil!
Boş iş : İşverenin ek emek isteminin karşılanmadığı durum.
Boş iş oranı : Doldurulmamış mevcut iş sayısının çalışabilir nüfusa oranı.
Çirişli iş : Karışık iş.
Çok iş düzeni : Bir bilgisayar dizgesindeki giriş-çıkış işlemleri hızının ana işlem birimi hızına göre çok düşük oluşundan yararlanarak ana işlem birimini, birlikte yürüyen birden çok işe sırayla atayan bilgisayar işletim düzeni.
Döner iş öndelikleri : Sürekli olarak dönüşüm yapan işlere ilişkin öndelikler.
Edimsiz iş : Dengelenmiş kuvvetler etkisi altında sonsuz küçük sanal bir yerdeğiştirim sırasında görülen iş; sayısal değeri sıfır olması gereken bu iş, bir dizgenin denge yerini bulmakta kullanılır.
Ef kaf iş yapmak : Üstünkörü, baştan savma iş yapmak.
Eksik iş : Ayıp sayılacak, kusurlu iş ve hareket: Benim eksik işim mi var, çekineceğim?.
Esgi din esgi iş : Değişen hiçbir şey yok, anlamında söz dizisi.
Eve iş verme sistemi : Özellikle tekstil alanında zenaat loncalarının yüksek ücret istemlerinden kaçınmak amacıyla ilk olarak 16. yüzyılda başlayan, malzeme vererek parça başına düşük ücretle evlerde iş yaptırma.
Geçici iş göremezlik : Çalışanların hastalık, doğum ve geçici sakatlık gibi nedenlerle belli bir süre çalışmaması durumu. karşılığı geçici iş göremezlik ödencesi. Güvencelinin iş kazası, uğraşı sayrılığı, sayrılık ve analık nedenleriyle işini yapamaması.
Geçici iş göremezlik ödencesi : Geçici iş göremezlik durumunda olanlara sosyal güvenlik kurumlarınca çalışamadıkları süre için yapılan ödeme. karşılığı geçici iş göremezlik. İş kazası, uğraşı sayrılığı, sayrılık ve analık nedenleriyle iş göremeyen işçiye Toplumsal Güvenceler Kurumunca çalışamadığı üç günlük süreden sonra her gün için verilen ve yasasına göre ücretinin belli bir bölümünü kapsayan ödence.
Görüntü iş eşlemi : Yalnız görüntü taşıyan iş eşlemi.
Günlük iş : Gündelik temeline göre ve gündüz saatlerinde yapılan iş.
Haftalık iş süresi : Bir haftada ya da altı iş gününde iş yasası ile saptanan 48 saatlik çalışma süresi.
Işılelektriksel iş : Bir öğeciksel düzeyden bir eksicik sökmek için gerekli erke.
İkincil iş özeği : Bir kentte ana iş özeğinden ayrı olarak, daha küçük çapta ve kimi etkinliklerini gereği gibi yerine getirebilmesi yönünden kent özeğine bağımlı durumda bulunan, alım satım eylemlerinin yapıldığı yerlerden her biri.
İş açılmak : Mesele hallolmak.
İş akış dili : Bir bilgisayar dizgesine verilen işleri ve bunları oluşturan görevleri tanımlamak üzere kullanılan dil.
İş anlaşmazlıkları : Uygulanılmakta olan iş koşullarının tümü ya da bir kaçının niteliği, yönetmi ve benzeri nedenlerle işçi ve işvereni doğrudan doğruya ve karşılıklı olarak ilgilendiren işlemlerde her iki yan arasında ortaya çıkan anlaşmazlık.
İş bankaları : Dış ticaretin finansmanında uzmanlaşmış bankalar.
İş başa çıkmak : İş bitmek, sona ermek, neticelenmek.
İş başında eğitim : Kurumlarda çalışan görevlilere, günlük çalışma saatları içinde, görevin ya da işin edimli olarak yapıldığı yerde ya da öğretmenin birim içindeki görev yerinde, kimi zaman bireysel kimi zaman da kümeler halinde uygulanan eğitim. İşçinin, konusunda uzman bir kişinin öncülüğünde belli bir işi yaparak veya bir görevi üstlenerek o işi öğrenmesine dayalı eğitim. İşçinin işini yaparken uğraşısında olduğu kadar iş görgüsü, iş güvenliği, işçi sağlığı, iş yönetimi konularında da yetiştirilmesi.
İş belgesi : Markanın kütüğe yazımını dileyenden, gerçek ve temelli işletmesi olup olmadığını kanıtlamak üzere istenen, ticaret odalarınca verilmesi gereken belge.
İş belirleyicileri : Bir işin başarılı olabilmesi için beden, anlık, duygu ve huy yönlerinden gerekli özellikler.
İş bilgisi : Ortaokul öğrencilerine gündelik yaşayışlarında yararlanacakları beceri ve alışkanlıkları kazandırmak amacıyla ve genellikle cinsel ayrılıklar göz önünde tutularak okutulan ticaret işleri, tarım işleri, el işleri ve ev işlerinden oluşan ders topluluğu.
İş birimi : Yapılan işin çeşidine göre, tüm işlerin ölçümlenmesinde temel olarak ele alınan iş parçası.
İş birlikçilik : İş birlikçi olma durumu.
İş bölgesi : Bir şehirde çeşitli işyerlerinin toplandığı bölge. Bir kent içinde, genellikle özekte ve çevresinde yer alan ve alışveriş etkinliklerine ayrılmış kesim. bk. özbölge, iş özeği. Bir işletmenin çalışma bölgesi.
İş bulma evi : [Bakınız: iş bulma kurumları]. İş arayanlara iş bulma ya da aracılık etme amacıyla özel kişilerce kurulan iş bulma yerleri.
İş bulma kurumları : İş piyasasının düzenlenmesine katkıda bulunan, iş ve işçi arayanlara aracılık eden resmi veya özel kurumlar.
İş buyruğu : Bir iş yerindeki işlerin ya da alıcı istemlerinin sayışımları ve parası yönünden fiziksel ve diğer etkenlerle izleme ve denetimini sağlayan belge.
İş çamaşırı : İç çamaşırı.
İş çıkarma yeteneği : Bir makinenin ya da bir dizgenin, işlevine göre anlamlı herhangi bir ölçüye göre, birçok yönlerdeki toplam verimliliği.
İş çözümlemesi : Herhangi bir iş ya da görevin gerektireceği yeteneklerin, kişisel özellik ve eğitim açısından çözümlenmesi.
İş değerlendirilmesi : [Bakınız: iş değerlendirmesi]. İşletmeye ilişkin ücret yapısının bilimsel temellere göre düzenlenmesi, ücret aşamalarının işçinin değil, işin özelliklerine göre saptanılmasını sağlayan değerlendirme.
İş değerlendirmesi : Bir firmadaki işlerin bilgi, beceri, sorumluluk, fiziksel çalışma koşulları gibi çeşitli unsurlara göre derecelendirilerek düzenlenmesi.
İş denetimi : İşin düzenine uygun bir düzeyde yürütülüp yürütülmediği göz önünde bulundurulmak amacıyla yapılan izlenim.
İş denetimi sözleşmesi : İş alanının devlet denetimi ile bağımlı olmasını öngören sözleşme.
İş dışında eğitim : Kurumlara bağlı kimselerin, görevlerini edimli olarak yaptıkları yerler dışında, belli amaçlara ve önceden belirlenen koşullara göre, yurt içinde ya da dışında yetiştirilmesini öngören eğitim.
İş dokuncası kar payı : [Bakınız: iş riski primi]. Tehlikeli çalışma koşulları nedeniyle bir işçiye yapılan ek ödeme.
İş düşmek : Hâdise zuhur etmek, vak'a tahaddüs etmek.
İş düzeni : İş yapılan, iş düzenlenen yer.
İş düzlemi : İçinde, çalışmaların ve aydınlık belirleme ve ölçmelerinin yapıldığı gerçek (maddesel) ya da düşüncel düzlem. Bu düzlem, tersine bir belirleme yoksa, yatay ve döşemeden 85 santimetre yüksektedir.
İş eğitbilimi : İş okuluyle ilgili görüş, kuram ve uygulamaları düzenli biçimde inceleyen ve iş okulunun çalışmalarını bilimsel yöntemlerle değerlendiren eğitbilim dalı.
İş eğitimi : Çocukların çalışma yaşamına kolayca uymalarını sağlamak amacını güden, bu nedenle ilk ve ortaokul öğrencilerinde iş sevgisi ve coşkusu uyandıran, işin kişisel ve toplumsal değerini kavratan etkinliklere ağırlık veren eğitim.
İş elden gitmek : İş işten geçmek.
İş eşlemi : Bir filmin kurgusuna, seslendirilmesine hazırlık çalışmalarında kullanılan ve ayırma sonucu ortaya çıkan filmden alınan pozitif eşlem.
İş etmek : Fenalık etmek. Fenalık yapmak. İş yapmak, bir şey yapmak. Âdet etmek.
İş ettirmek : İş yaptırmak, çalıştırmak.
İş evliliği : Başlık veremeyecek durumda olan erkeğin, kayınbabasının yanında belirli bir süre iş görme karşılığı kurduğu evlilik.
İş fanilya : İç fanila, iç çamaşırı, gömlek.
İş fizyolojisi : Farklı biçimlerdeki iş ve çalışma koşullarının çalışanların başarımının yanısıra fiziksel organları ve onların işlevleri üzerindeki etkilerini inceleyen bilimsel alan. İşin bilimsel olarak düzenlenmesini, iş ve işçi ilişkilerini bilimsel yollarla örgenleştirmeyi amaç edinen bilim dalı.
İş geçmek : Şaka yapmak. İş yapmak, fenalık yapmak.
İş genel satağı : Toplam emek sunusu ile emek isteminin karşılaştığı var sayılan ve sonuç olarak ücreti belirgin bir duruma getiren iş genel satağı.
İş görevlisi : Bir kimsenin, ya da bir ortaklığın kimi işlerini gören kişi.
İş görme vergisi : Kesenek, ücret, ödül, bahşiş ve benzerleri gibi belirli bir işgörümü karşılığı ilgiliye ve alacaklısına yapılan ödeme. Hükümetçe görülen kişi işleri için devlet veznesine ödenen para. (Tapu harcı, mahkeme harcı gibi.).
İş gücüne katılma oranı : Bir ülkede iş gücünü oluşturanların o ülkedeki genel kişilere oranı.
İş güdüm dili : [Bakınız: iş akış dili].
İş günleri : Yasalara göre işyerlerinde çalışılması gereken günler. Yasalarına göre iş yerlerinde çalışılması gerekli olan günler.
İş güvencesi : Çalışma hakkının korunması ve işçinin işinin devamlılığının sağlanması için gerekli önlemleri içeren yasal düzenleme.
İş güvenliği : İş yerinde ortaya çıkabilecek her türlü tehlike ve kazaya karşı alınacak önlemler bütünü. İş yerinden olağan (olagelen) kazalara karşı alınacak her tür güvenlik.
İş hukuku : İşçi ile işveren arasındaki ilişkileri karşılıklı hak ve görevleri, iş ve iş yerine ilişkin işlemleri sınırlarıyla kapsayan yasaya dayalı haklar.
İş incelemeleri : Belirli bir işyerinin çalışma verimini arttırmak için olumlu sonuçlar verebilecek bütün etkenleri araştırma, bulma ve uygulama amacıyla yapılan inceleme.
İş issi : Emir ve ferman sahibi. İş sahibi, iş veren.
İş isteme kağıdı : Bir işletmeye girmek için başvuran işçilerin doldurduğu soru kâğıdı.
İş işletmek : İş yaptırmak.
İş işlevi : Bir özdeğin erkin eksicilerini özdeğin yüzeyinden çıkarabilmek için gerekli iş.
İş ivintisi : İşçinin işini yaparken gösterdiği devinme ya da ağır olmanın verime olan etkisi.
İş kapatımı : İşverenin işçileri tümüyle işten çıkarması. İşçileri yola getirmek için işverenin fabrikasını kapaması.
İş kümesi : ToplumsaI yapı içinde türdeş işleri ya da görevleri yapan, bu etkinlikleri sürdüğü ve geliştiği ölçüde karşılıklı bağlılık duygusu duyan kişilerin oluşturduğu toplumsal küme.
İş mahkemeleri : İşçi ile işveren arasındaki anlaşmazlıkları yasalarına göre inceleyerek karara bağlayan yargı yeri.
İş markaları : İki işletmenin işlerini birbirinden ayırmak amacıyla kullanılan markalar.
İş merdiveni : Sahne teknik adamlarının ve işçilerinin kullandıkları iş merdiveni.
İş odaları : İşçilerle işveren temsilcilerinin aynı sayıda katılarak her iki yanın çıkarlarını ve aralarındaki ekonomik verileri koruma, kendi uğraşılarında ilerlemeye yararlı sonuçları verme ve aralarındaki anlaşmazlıkları karşılıklı bir düzenlemeyle çözümleme amacıyla görevlendirilen kamu kuruluşu iş odaları.
İş okulu : Öğrencilerine, öğretim programı çerçevesinde türlü işler yaptırarak onların işe karşı olan istek ve ilgilerini arttırmayı öngören, öğrencilerin zihinsel yönden olduğu kadar bedensel yönden de gelişmelerine önem veren okul.
İş olmak : Başına iş açılmak, derde çatmak.
İş oranlaması : İş kapatımı ya da ekonomik yaşamın gidişi üzerinde yapılan oranlama.
İş öndeliği : İşin bitiminden sonra hesaplaşmak üzere işi yapacak olan kişilere önceden ödenen para.
İş öndelikleri : İşin bitiminden sonra sayışılmak üzere genellikle işletmeler adına yapılacak her tür hizmetler karşılığı kişilere önceden ödenen para.
İş riski primi : Tehlikeli çalışma koşullarından kaynaklanabilecek olası risklere karşı işçiye yapılan ek ödeme.
İş sağlığı ve güvenliği : İşçileri kaza, hastalık ve diğer sosyal risklere karşı korunmasına için gerekli önlemleri içeren yasal düzenleme.
İş sahibi : (iş sözleşmesinde) işveren. (yapıt = eser=istısnâ' sözleşmesinde) ısmarlayan (der Besteller).
İş sendikası : İşçi yararlarını koruma amacıyla kurulan birlik. Aynı uğraşıdan olan kişilerin iş saati ve ücret gibi yaşantılarını etkileyen konularda yararlarını koruyabilmek üzere gerçekleştirdikleri birleşimli kuruluşlar.
İş sepeti : Genellikle çelikten yapılmış ve parçaları yunaklara doldurma işinde kullanılan metal sepet.
İş sınıflandırması : İşlerin beceri, sorumluluk, deneyim, zaman ve çaba gibi ögelere dayalı olarak sınıflandırılması.
İş sol düşmek : İş aksine gitmek.
İş süreleri : [Bakınız: çalışma süresi]. Genel olarak iş yerlerinde yasalarına göre sınırlandırılmış ve hükme bağlanılmış günlük ve haftalık çalışma süreleri.
İş sürelerinin birleştirilmesi : Verilecek yıllık izinlerde işten ayrılma öncesine dayanak olmak üzere işçinin çeşitli iş yerlerinde özenek ödeyerek çalıştığı sürelerin birleştirilmesi. İşçiye ve yetimlerine bağlanacak yaşlılık ya da yetim aylıklarına dayanak olmak üzere işçinin emeklilik ve iş yasasına göre çeşitli yerlerde özenek ödeyerek çalıştığı sürelerin birleştirilmesi.
İş süresi sayılan durumlar : Eylemli olarak çalışılmadığı halde iş yasası yönünden çalışılmış gibi sayışıma alınan ve günle ölçümlenen durumlar.
İş sürmek : İş yürütmek, iş üzerinde çalışmak.
İş sürücü : İş takibeden, vekil.
İş tanımı : Kitaplıktaki işlerin iyi yürüyebilmesi için yapılması gerekli bütün işlemlerin tek tek tanımlanması.
İş testleri : El araçlarıyle ya da bu gibi araçlar olmadan bir iş yapılmasını gerektiren testler.
İş tutarı : [Bakınız: iş hacmi]. İşçiye, işverence belirli bir süre içinde (saat, gün, ay) verilmesi yüklenilmiş olan işin tutarı.
İş tümdeğeri : Herhangi bir işin tümdeğeri. Sınırlı bir yaşamı olan bir varlığın aşınma payı uygulanabilen tümdeğeri. Bir iş yerinin işletme gideri.
İş türesi : İş alanındaki çalışmalara ilişkin yasalarla insan kaklarının sınırladığı çevreler içinde tecimsel davranışlardan doğacak karşılıklı haklar.
İş ucu : Netice.
İş ucu tutmak : Bir iş yapmağa başlamak.
İş uyumu : Kişinin geçimini sağladığı işin yeteneklerine ye eğilimlerine uygun düşmesi.
İş uyuşmazlığı : Ücret ve çalışma koşullarının korunması, değiştirilmesi veya yorumlanması konularında işçi ile işveren arasında ortaya çıkan anlaşmazlık. İşverenlerle işçiler arasındaki karşılıklı istemleri bir sonuca bağlamak amacıyla seçilen tesmilcilerin bu konular üzerinde düşünce beraberliğine varamamaları ya da bir taraf temsilcilerinin oturuma katılmamaları.
İş üzerine olmak : İşe devamlı çalışmak.
İş yargıcı kurulu : İşyeri ya da işkolu düzeyinde olup da yalnız bir ilde bulunan işyerlerini ilgilendiren, toplu iş uyuşmazlıklarından işbırakımı ya da işyeri kapatımına karar verilmesi yasasına göre olanaksız bulunan durumlarla iş yasasına göre bu uyuşmazlığı çözümlemek amacıyla görevlendirilen kurul.
İş yenilenmek : Yeni hâdise zuhur etmek.
İş yeri kütük sayısı : Toplumsal Güvenceler Kurumunca iş yerini tanıtmak ve diğerlerinden ayırmak amacıyla iş yerini özümleyen ve kendilerine verilen sayı.
İş yerini bildirme : İşverenin örneği kurumca hazırlanacak bildirgeyi güvenceliyi çalıştırdığından başlayarak en geç bir ay içinde kurumun ilgili kuruluşuna bildirmesi.
İş yılı : [Bakınız: mali yıl]. İşçinin işyerine giriş gününden başlayarak bir yılı dolduran ve işçi ile yetimlerine bağlanacak yaşlılık ya da yetim aylıklarına dayanak olan yıllık dönem.
İş yolculuğu : İnsanların, evlerinden işyerlerine gidip gelmek için, genellikle sabahları kentin özeğine doğru, akşamları da özekten kent dışına doğru hergün yaptıkları yolculuk.
İş yüklenimi : Bir ödeme karşılığı olarak belirli ya da belirsiz bir süre için işin üstlenilmesi. Bir ücret karşılığı olarak belirli ya da belirsiz bir süre için verilen işgörme sözü.
İş yükü yoğunluğu : Karbonlanacak parça ağırlığının, karbonlanacak parça ile kullanılan karbonlama gereç ve kutusunun tüm ağırlığına göre yüzdesi.
İşbırakımının iş sözleşmesine etkisi : İş yasası ve toplu iş sözleşmesi ile sınırları belirtilen işçi haklarının işbırakımı ya da işten çıkarma eylemleri devam ettiği sürece askıda kalması.
Kaba iş lambası : Mekanik çarpmalara dayanacak biçimde yapılmış akkor lamba.
Kapsam lay iş : Aralarında cinsle tür, tümle parça, çoğulla tekil gibi nicelik bakımından ilgi bulunan sözcüklerden birini ötekinin yerinde kullanma.
Karlı iş : İyi para getiren iş veya çalışma alanı.
Kukla iş masası : Kuklacının yanında bulunan ve kukla oynattığı sırada kullandığı iş masası.
Özeksel iş bölgesi : Bir kentin, tektenci teciminin, iş yerlerinin ve türlü işgörü işlevlerinin yoğunlaştığı özeksel kesimi, bk. özbölge, iş özeği.
Politik iş çevrimleri : Tekrar seçilmek isteyen hükümetlerin seçim öncesi ve sonrasında farklı hedeflere yönelik iktisat politikaları uygulamaları sonucu ortaya çıkan iş çevrimleri.
Ses iş eşlemi : İş eşleminin ses yolu taşıyan çeşidi.
Sözlü iş testleri : Bir kimsenin belli bir iş ya da meslek üzerinde bilgisini sözlü olarak ölçen testler.
Sürekli iş : 30 iş gününden fazla süren işler.
Sürekli iş göremezlik : İş kazası ya da uğraşı sayrılığı sonucu güvencelinin kazanma ve çalışma gücünden en az yüzde onunu yitirmesi.
Sürekli iş sözleşmesi : 30 iş gününden daha çok çalışmayı gerektiren işler için yapılan sözleşme.
Süresi belirsiz iş sözleşemsi : Kapsamında, sona ereceği gün belirtilmemiş iş sözleşmesi.
Süresiz iş : En çok 30 gün sürebilen kısa süreli işlem.
Toplu iş ilişkileri : Bir işçi topluluğu ile bir işveren ya da işveren kuruluşu arasında uğraşıları olan konu üzerindeki ilişkiler.
Toplu iş sözleşmesi : Toplu pazarlık sonucunda anlaşma sağlanması durumunda imzalanan sözleşme. Yetkili işçi ve işveren kuruluşları arasında yapılan ve hizmet bağıtının özelliklerini, uygulanacak koşulları ve sona ermesi ile ilgili yargıları kapsayan toplu iş sözleşmesi.
Toplu iş sözleşmesi yönergesi : Yanların başarıya ulaşabilmek amacıyla toplu iş sözleşmeleri görüşülürken uyguladıkları yöntem.
Toplu iş sözleşmesinin askıya alınması : İşçilerin ücretsiz izinli sayıldıkları dönemde toplu iş sözleşmesi hükümlerinin geçersiz kılınması.
Toplulukla iş uyuşmazlığı : Yürürlükte bulunan iş koşullarının tümü ya da biri, bir bölümü ve bunların uygulama biçim ve yöntemleri üzerinde bir işçi sendikası ya da örgütlenmemiş işçiler ile işveren arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar.
Türkiye iş bankası : Atatürkün önderliğinde 1924 yılında her türlü bankacılık hizmetlerini yerine getirmek amacıyla kurulan ilk ulusal ve özel banka.
Türkiye iş kurumu : İşlendirmenin korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve işsizliğin önlenmesi etkinliklerine yardımcı olmak ve işsizlik sigortası hizmetlerini yürütmek amacıyla 2003 yılında 4904 sayılı yasayla kurulan kurum. karşılığı Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu.
Türkiye iş ve işçi bulma kurumu : İşsizsizleri ve daha iyi koşullarda iş arayanları uygun işlere yerleştirmek, işçi arayanlara uygun nitelikte işçi bulunmasına aracılık etmek amacıyla 1946 yılında 4837 sayılı yasa ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu adıyla kurulan ve 2003 yılında 4904 sayılı yasayla Türkiye İş Kurumuna dönüşen kurum.
Üretim dışı iş : Emeği üretim ile doğrudan doğruya ilgili olmayan işçilerin yaptığı iş.
Yasal iş bıraktırma : Toplu iş sözleşmesi sırasında uyuşmazlık çıkması ve işçi sendikası tarafından iş bırakma kararı alınması durumunda yasa hükümlerine uygun olarak yapılan iş bıraktırma.
Yavuz iş : Suç, günah, seyyie, seyyiat.
Yeni iş arama izni : Bildirim süreleri içinde işverenin işçiye yeni bir iş bulabilmesi için iş saatleri içinde ve günde en az iki saat süre ile izin vermesi.
Yok iş : Esassız, gereksiz iş.
Zelber iş : Ağır, külfetli iş.
Ağır iş : Fazla güç ve emek isteyen yıpratıcı her türlü iş.
Beyaz iş : Beyaz pamuklu veya keten kumaşlar üzerine beyaz veya renkli ipliklerle yapılmış olan sarma iş.
Bulaşık iş : Yolsuz, uygunsuz, kirli iş.
Çürük iş : Bozuk, kötü, işe yaramaz özellikleri olan durum veya iş.
Götürü iş : Toptan yapılmış olan iş.
İnce iş : Nakış. Özenli ve hesaplı davranış.
İş adamı : Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kişi.
İş akdi : İş sözleşmesi.
İş alanı : Çalışılacak, kazanç sağlanacak dal.
İş bırakımcı : İş bırakımı yapan kimse, grevci.
İş bırakımı : İsteklerini işverene kabul ettirmek için işçilerin, işlerini hep birden bırakması, grev.
İş bıraktırımı : İşverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya işten çıkarma kararı, lokavt.
İş bilimi : İnsanın, makinenin ve çevrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biçimde çalışmasını inceleyen bilim dalı, ergonomi.
İş birliği : Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturdukları çalışma ortaklığı, teşrikimesai. Bir işin çeşitli kişilerce yapılması.
İş birlikçi : Herhangi bir alanda çıkar sağlama amacını güden veya kuruluşlarla ilişki kuran kimse, kuruluş vb.
İş birlikli : İş birliği ile, ortaklaşa yapılan.
İş bölümü : Bir işi, iki veya daha çok kişi arasında bölme. Bir toplumsal üretim düzeni içindeki değişik görev ve hizmetlerin, toplumun üyeleri, kümeleri arasında karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde bölünmesi.
İş donu : İş yaparken giyilen giysi.
İş eri : Elinden iyi iş gelen, becerikli kimse.
İş gezisi : Karşılıklı iş ilişkilerini düzenlemek amacıyla bir ülke veya şehre yapılmış olan seyahat, çalışma gezisi, iş seyahati.
İş gücü : Bir insanın yararlı şeyler üretmek için harekete geçirmek zorunda olduğu fiziksel ve düşünsel yetilerinin tümü. Etkin nüfus içinde yer alan, cari ücret düzeyinde ve çalışma koşullarında çalışanlarla işsizlerin toplamı.
İş güç : Uğraş.
İş güç sahibi : Bir işi, bir görevi olan (kimse).
İş güçlüğü : İş kolunun zor koşullarından kaynaklanan durum.
İş günü : Tatil günleri dışında kalan, çalışılmak üzere yasayla belirlenmiş gün, çalışma günü.
İş hacmi : Ticari kuruluşlarda bir yıl içinde yapılmış olan işlemlerin toplam değeri, ciro.
İş hanı : Birden çok iş yerinin bulunduğu çok katlı bina.
İş hayatı : Belli bir iş veya mesleği yürüten kimselerin uğraşmakta oldukları alan.
İş kadını : Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kadın.
İş kazası : İş yerinde meydana gelen ve işçiyi bedensel veya ruhsal yönden etkileyen olay.
İş kolu : Ekonomik etkinliklerin sınıflandırılması sonucu birbirine benzeyen veya aynı nitelikte olan çalışma dallarından her biri. Bu dalların herhangi birinde çalışanların bütünü.
İş merkezi : İş yerlerinin yoğun olduğu bölge. Bir ticaret ortaklığının yönetildiği yer. Belli bir ürünün bütün çeşitleriyle sergilendiği ve satışının yapıldığı yer, plaza. Birçok satış merkezinin bir arada bulunduğu yer, plaza.
İş saati : Çalışma saati.
İş seyahati : İş gezisi.
İş sözleşmesi : İşçilerle işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen yöntem ve şartları kapsayan sözleşme, iş akdi, hizmet akdi.
İş yeri : Bir görevin yapıldığı yer. İşçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer.
Diğer dillerde İş anlamı nedir?
İngilizce'de İş ne demek ? : job, work, business, labor
Bu kısımda İş nedir? İş ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca İş tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz İş hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.