Cause türkçesi Cause nedir

  • İlke.
  • -e neden olmak.
  • Sebep.
  • Sebep olmak.
  • Hedef.
  • Dava.
  • Sebep vermek.
  • Neden.
  • Neden olmak.
  • Doğurmak.
  • Sebebiyet vermek.
  • Sebeb.
  • Yol açmak.
  • Olaylar arasındaki bağımlılık ya da birlikte değişme ilişkisinde bağımsız ve belirleyici konumda olan etken. bk. sonuç.
  • Amaç.
  • Sosyoloji alanında kullanılır.
  • Belli bir etki, bir devinim ya da değişime yol açan şey, bir olaya zorunlu olarak öngelen koşul.
  • Meydan vermek.

Cause ile ilgili cümleler

English: Ali seems interested in finding out the cause of the problem.
Turkish: Ali sorunun sebebini bulmakla ilgili görünüyor.

English: Ali didn't want to cause us any more trouble.
Turkish: Ali bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.

English: Always use distilled water in steam irons because using ordinary water will cause a mineral build-up over time that will clog the steam holes.
Turkish: Normal su kullanmak zamanla buhar deliklerini tıkayacak mineral birikmesine sebep olacağı için buharlı ütülerde her zaman damıtılmış su kullan.

English: A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Turkish: Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.

English: Ali is obviously trying to cause trouble.
Turkish: Ali açıkçası soruna yaratmaya çalışıyor.

Cause ingilizcede ne demek, Cause nerede nasıl kullanılır?

 

Cause a bedlam : Karışıklık çıkarmak. Kızılca kıyamet koparmak.

Cause a disturbance : Huzursuzluk yaratmak. Karışıklığa neden olmak. Karışıklık çıkarmak.

Cause a headache : Başını ağrıtmak. Baş ağrısına neden olmak.

Cause a loss : Zarar vermek. Zarara sebebiyet vermek. Zarara neden olmak.

Cause a problem : Probleme sebebiyet vermek. Problem olmak. Probleme neden olmak. Probleme yol açmak. Probleme sebep olmak. Sorun doğurmak.

Cause a scandal : Rezalet çıkarmak.

Cause damage : İzrar. Hasar yapmak. İncinmiş. Hasar meydana getirmek. Hasar yaratmak. Zarar görmüş. Hasara neden olmak. Hasar oluşturmak.

Cause and effect : Etki ve reaksiyon. Neden ve etki. Sebep sonuç. Faktör ve sonuç. Sebep ve sonuç. Etki ve sonuç.

Cause anxiety : Sıkıntıya sokmak. Kaygı uyandırmak. Kaygılandırmak. Kaygı yaratmak.

Cause celebre : Herkesin ilgilendiği gündemi meşgul eden olay. Meşhur dava. Büyük yankı uyandıran olay veya dava. Geniş şekilde tartışılan ihtilaflı mesele (ör. ünlü duruşmalar). Toplumun ilgisini çeken (dava vb). Toplumun takip ettiği heyecanlı olay. Büyük ses getiren konu.

İngilizce Cause Türkçe anlamı, Cause eş anlamlısı

Sözcükler, direkt olarak Cause ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.

Goal : İdeal. Kale. Murat. Ayaktopu oyununda oyuncuların topu içine sokmaya çalıştıkları, 2,44 m. yükseklikte birbirine koşut iki dikey direk ile bunların üzerine bindirilmiş 7,32 m. uzunluğundaki yatay bir direkle sınırlanmış, arka ve yan yüzeyleri ağla kapatılmış oylum. Sayı. Erek. Topun, kurallara uygun bir vuruşla bütünü ile kale direkleri ve kale çizgisi arasında kalan alandan geçmesi durumu.

 

Goals : Belirli zaman dönemi içinde gerçekleştirilmesi istenen işlerin somut biçimde ortaya konması. Sayı. Erek. İdeal. Gol. Kale.

Action : Amel. Yapılan şey. İş. Davranış. Etki. Hukuk, gitar, sinema, televizyon, tiyatro, sosyoloji, veterinerlik alanlarında kullanılır. Telli çalgılarda, normalden yüksekliği çalım zorluğuna, normalden alçaklığı ise ses kalitesinde azalmaya neden olan, tel ve klavye arası mesafe. Faaliyet. Yangıyla ilgili olaylarda; akyuvarların uygun koşullar altında yapılarındaki miyozin ve aktin gibi kontraksiyonu sağlayan proteinleri vasıtasıyla etkin olarak damarlardan dışarı çıkma hareketi veya bu hareketi gösterebilme gücü, lokomosyon. bir yerden diğer yere gitme hareketi veya bu hareketi gösterebilme gücü. atın bacaklarının hareketi. Kuvvet.

Matter of : Bir konunun. Bir sorunun. Sorunu.

Causatively : Nedensel olarak.

Begotten : Babası olmak. Baba olmuş. Yaratmak.

Keynotes : Ana nota. Açış konuşması yapmak. Vurgulamak. Dayanak. İlkeleri anlatmak. Temel düşünce. Parti programı. Açılış konuşması yapmak. Esas nota.

Engender : Tahrik etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. Vücuda getirmek. Oluşturmak. Meydana çıkarmak.

Aesthetic : Nesnel toplumsal ilişkilerin bireyin uyumlu gelişimine, soyluyu ve alpı özgürce geliştirmesine, çirkin ve aşağılıkla savaşmasına... yardımcı olan ya da olmayan yanlarının duyusal belirişi. Estetik. Bedii. Güzelduyu.

Basis : Kök. Prensip. Üs. Altyapı. Taban. Kaide. Mesnet. Bir malın ya da taşınır değerin cari fiyatıyla gelecek (future) fiyatı arasındaki fark. Dayanak.

Cause synonyms : pioneer, bear, directing, butt, consideration, persuade, bourn, begot, effect, justification, age distribution, bring forth, effectuate, bring, butts, solicit, age group, bear children, excite, doctrines, do, cause to, laws, admitting of, bring about, beareth, accounts, incline, brings, beget, function, inducements, abilities.

Cause zıt anlamlı kelimeler, Cause kelime anlamı

Dissuade : Cesaret kırmak. Fikrini çelmek. Vazgeçirmek. Caydırmak. Kandırmak. Vazgeçirtmek. Aklını çelmek. Çelmek.

Cause ingilizce tanımı, definition of Cause

Cause kelimesinin İngilizce - İngilizce çevirisi (English to English) : To make excuse. That from which anything proceeds, and without which it would not exist. To bring about. To produce. To make. Abbreviation of Because. To assign or show cause. Usually followed by an infinitive, sometimes by that with a finite verb. To be the occasion of. To give a reason. To bring into existence. That which produces or effects a result. To effect as an agent.