Duyu nedir, Duyu ne demek

"Duyu" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Tüm duyularım uyanık olarak trenimin rengini ve numarasını bulmaya çalışırdım." - N. Eray

Eğitim alanındaki sözlük anlamı:

İnsan ve hayvanlarda dış dünyanın etkisini duyma yeteneği.

Felsefi anlamı:

Uyarımları alma yetisi. // Başlıca duyular olan görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma duyuları, duyu organları aracılığıyle alınır. Ayrıca basınç ve ısı duyuları, denge duyusu, uzay duyusu, zaman duyusu, yön duyusu gibi duyular da vardır.

Diğer sözlük anlamları:

Duygu, his

Duyu isminin anlamı, Duyu ne demek:

Erkek ismi olarak; Algılama yeteneği.

İngilizce'de Duyu ne demek? Duyu ingilizcesi nedir?:

sense

Fransızca'da Duyu ne demek?:

sens

Osmanlıca Duyu ne demek? Duyu Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

hâsse

Duyu hakkında bilgiler

Duyu duyulama etkinliğinin farkına varan içsel bir güçtür. Bu anlamda, duyulama etkinlikleri ile çeşitli dışsal duyuların nesneleri arasındaki farkı ortaya koyan yeti. Hayvanda veya insanda somut fizik gerçeklikleri maddesel bir şekilde bilme gücü.

Duyu ile ilgili Cümleler

  • Duyular gelişir de duyma duyusunun kısık sesle yapılan antrenmanla geliştiğini ilk defa senden duymuştum.
  • Ali anne ve babasının onayına ihtiyaç duyuyordu.
  • Duyulmak istiyorum.
  • Senin görüşlerine saygı duyuyorum.
  • Polisi duyunca paniğe kapıldı.
  • Duyuru pazartesi günü yapıldı.
  • Duyulmak istemiyorlardı, değil mi?
  • Duyuru ne dedi?
  • Hiçbir ayrıntı duyurulmadı.
  • Gücümüzle gurur duyuyorduk.
  • Duyulmak için bağırmak zorunda kaldım.
  • Antarktika'nın yılın bu döneminde güzel olduğunu duyuyorum.
  • Ali pazartesi günü duyuru yaptı.
  • Duyularını kontrol et.
 

Duyu kısaca anlamı, tanımı:

İnsan : Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı. Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse). Âdemoğlu, âdem evladı.

Hayvan : Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık. At, eşek, katır gibi türlü hizmetlerde kullanılan yaratık. Kızılan bir kimseye söylenen bir söz. Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse).

Duyuüstü : Algılama yoluyla değil, düşünme ile kavranan. Duyularla verilmeyen.

Duyu yitimi : Anestezi.

Altıncı duyu : Önsezi.

Aşırı duyu : Herhangi bir duyu organıyla ve özellikle dokunma duyusuyla sağlanan her tür uyarana karşı olağan dışı bir duyarlık gösterme durumu.

Beş duyu : Dokunma, görme, işitme, koklama, tat alma duyuları.

Güzel duyu : Estetik.

Sağduyu : Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü. Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.

Dokunma duyusu : Deri üzerine yapılmış olan değme, vurma, bastırma, çekme vb. etkileri alan duyu.

 

Koku alma duyusu : Koklama.

Tat alma duyusu : Ağza konulan nesnelerin tadını anlamaya yarayan duyu, tat duyusu.

Tat duyusu : Tat alma duyusu.

Duyulma : Duyulmak durumu.

Duyulmak : Duyma işine konu olmak.

Duyulmamış : O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılası.

Duyulmamışlık : Duyulmamış olma durumu.

Duyultu : Şayia.

Duyulur duyulmaz : Haber öğrenilir öğrenilmez. çok alçak ancak işitilebilen (ses).

Duyum : Kişinin duyular yoluyla elde ettiği izlenim, ihsas. Doğruluğu kesin olarak bilinmeyen haber, istihbarat. Duyu.

Duyum almak : Bir konu hakkında haber almak, bilgi edinmek.

Duyum eşiği : Bir uyarımın, duyulabileceği en aşağı derecesi.

Duyum ikiliği : Bir duyunun başka nitelikte bir duyum uyandırması, bir sesin aynı zamanda bir renk duygusu vermesi, sinestezi.

Duyumculuk : Her bilginin temelinde duyumların bulunduğu ileri sürülen öğretilerin genel adı, sansüalizm.

Duyumlu : Duyumu olan.

Duyumölçer : Derinin duyarlığını ölçmeye yarayan alet.

Duyumsal : Duyu organları ile ilgili. Duyuma ait, duyumla ilgili.

Duyumsama : Duyumsamak durumu.

Duyumsamak : Duyular aracılığıyla bir şeyi algılamak.

Duyumsamazlık : Duygusuzluk az ve yavaş tepki gösteren, bunun sonucu duygulandırıcı sebeplere karşı ilgisiz kalan insanın niteliği. Düzgülü olarak türlü durumların harekete getirdiği ilgi ve duygulardan yoksun olma durumu.

Duyumsatmak : Duyumsamasına sebep olmak.

Duyumsuz : Duyumu olmayan.

Duyumsuzluk : Duyumsuz olma durumu.

Duyurma : Duyurmak işi.

Duyurmak : Sezdirmek. İlan etmek. Duymasını sağlamak.

Duyuru : Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan.

Duyuru tahtası : Duyurumluk.

Duyuruda bulunmak : Duyurmak.

Duyurulma : Duyurulmak işi.

Duyurulmak : İlan edilmek. Duyulmasını sağlamak.

Duyurum : Duyurma işi, sirküler.

Duyuş : Seziş. Duyma işi.

Duyusal : Duyu ile ilgili.

Adı duyulmak : Tanınmak, ünlenmek.

Basınç duyumu : Deri yüzeyine kas veya eklem bölgelerine uygulanan bir gücün yarattığı duyu.

Devin duyumu : Devinmekten ve özellikle kasların kasılmasından canlının edindiği duyum, kinestezi.

Güzel duyuculuk : Estetikçilik.

Güzel duyusal : Estetik.

Kara haber tez duyulur : "ölüm gibi kötü haber çabuk yayılır" anlamında kullanılan bir söz.

Kassıl duyumlar : Kasların iradeli kasılmasıyla ortaya çıkan hareketlerin düzenlenmesine yardım eden duyumlar.

Kötü haber tez duyulur : Kara haber tez duyulur.

Sesli duyuru : Bir durumu, bir haberi sesli bir biçimde bildirme, anons.

Suç duyurusu : İşlenen suçu resmî makamlara bildirme, duyurma.

Suç duyurusunda bulunmak : İlgiliye, ilgili makama suçu bildirmek.

Uza duyum : Telepati.

Dünya : Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü. Meslek veya iş birliği içinde bulunan kimseler, camia. Herkes. İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu. Güneş'e yakınlık bakımından üçüncü gezegen, acun. Duygu, düşünce ve hayal âlemi. Dış, çevre, ortam.

Uyaran : Uyarma işini yapan (kimse veya şey), münebbih. Bir uyarım, bir tepki yaratan herhangi bir güç, uyarıcı. Organizmada uyarım yaratan, uyarıcı.

Görme : Görmek işi, rüyet.

İşitme : İşitmek işi. Duyma, sema.

Koklama : Koklamak işi.

Dokunma : Dokunmak (I) işi, temas. Dokunmak (II) işi.

Tatma : Tatmak işi.

Etkin : Fiilde bulunan, etkinlik gösteren, edilgin karşıtı. Kimyasal tepkimelere katılma yatkınlığı gösteren (molekül, atom). Hareketli, işleyen, çalışan, faal, aktif, dinamik.

Duyu alıcılar : Özel bir uyartıya duyarlı özelleşmiş bir hücre veya doku. Duyu organları. Vücut yüzeyinden veya iç organlardan uyartıları alan yapılar. Duyu reseptörleri.

Duyu alıcıları : Özel bir uyartıya duyarlı özelleşmiş bir hücre veya doku, duyu organları, vücut yüzeyinden veya iç organlardan uyartıları alan yapılar, duyu reseptörleri.

Duyu ayağı : Araknidlerde ve örümceklerde çift hâlde, yürüme bacaklarının hemen önünde bulunan, erkek örümceklerde spermlerin dişiye naklinde kullanılan, bazen bir makas şeklini alan küçük ayak şeklinde uzantılar. Pedipalpus.

Duyu kılları : Memeli hayvanlarda tek veya gruplar hâlinde bulunan, uzunca ve örtü kıllarından daha sert olan, dokunma organı olarak çalışan kıllar, pili taktiles.

Duyu organları : Göz, kulak gibi vücudun dış yüzeyinden gelen uyartıları almaya yarayan organlar. Reseptör organlar. Vücudun dış yüzeyinden gelen uyartıları almaya yarayan organlar, reseptör organlar. Görme, işitme, koku, basınç, tat, denge, dokunma, ağrı ve ısı duyularını alan organlar, organa sensum.

Duyu örgeni : İçten ve dıştan gelen duyumları alıp beyine ileten örgen.

Duyu reseptörleri : [Bakınız: duyu alıcılar] Duyu alıcıları.

Duyu siniri : Dış ya da iç reseptör organlardan ya da duyu alıcılarından alınan uyartıları sinir merkezlerine ileten sinirler. Dış veya iç reseptör organlardan veya duyu alıcılarından alınan uyarıları sinir merkezine ileten sinirler.

Duyu yanılgısı : Duyu örgenlerinin yapısı ya da uyaranların nitelik ve sunuluş biçiminden doğan algı yanılması.

Duyuayağı : (zooloji)

Diğer dillerde Duyu anlamı nedir?

İngilizce'de Duyu ne demek? : n. sense, sensation

Fransızca'da Duyu : sens [le]

Almanca'da Duyu : n. Gespür, Sinn

Rusça'da Duyu : n. чувство (N), интуиция (F)