Lokalize nedir, Lokalize ne demek

Lokalize; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de isim olarak kullanılır.

  • “Yerini ve niteliğini belirlemek, sınırlamak” anlamındaki lokalize etmek , “yeri ve niteliği belirlenmek, sınırlanmak” anlamındaki lokalize olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz

Lokalize tanımı, anlamı

Lokal : Müzikli eğlencelerin yapıldığı yer. Dernekevi. Yöresel. Yerel

Birleşik fiil : Ad soyundan bir kelime ile biçim veya anlam bakımından kaynaşıp bütünleşen fiil: kaybolmak, reddetmek, hasta olmak, tedavi etmek gibi.

Belirlenmek : Belirli duruma getirilmek.

Sınırlanmak : Sınır çekilmek. Belli bir sınır içinde bırakılmak, belirlenmek.

Belirlemek : Belirli duruma getirmek, belirli kılmak, tayin etmek. Bir kavramı, ayırıcı bir öge ekleyerek sınırlamak, kapsam bakımından daraltmak, genellemek karşıtı. Yeni bir kavramı, özünü oluşturan ögeleri açıklayarak tanımlamak, sınırlamak.

Sınırlanma : Sınırlanmak işi.

Belirlenme : Belirlenmek işi.

Sınırlamak : Sınırını çizmek, sınırını belirtmek veya belirlemek. Belli bir sınır içinde bırakmak, belirlemek.

Belirleme : Belirlemek işi, tayin, tespit, teşhis.

Sınırlama : Sınırlamak işi.

Birleşik : Bir araya gelmiş, birleşmiş olan, müttehit.

Olmak : Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Yitirmek, elinden kaçırmak. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Gerçekleşmek ya da yapılmak. Yol açmak. Sarhoş olmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Yetişmek, olgunlaşmak. Bulunmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Sürdürmek, yürütmek. Herhangi bir durumda bulunmak. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Geçmek, tamamlanmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Uymak, tam gelmek.

 

Sınır : İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi, hudut. Değişken bir büyüklüğün istenildiği kadar yaklaşabildiği durağan büyüklük, limit. Komşu il, ilçe, köy veya kişilerin topraklarını birbirinden ayıran çizgi. Bir şeyin yayılabileceği veya genişleyebileceği son çizgi, uç. Uç, son. Bir şeyin nicelik bakımından inebileceği veya çıkabileceği en alt ve en üst yer, limit.

Anlam : Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, meal, fehva, deme, mazmun, medlul, valör. Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey.

Birle : Zaman anlamına gelip fiillerin sonunda takı gibi kullanılır: Babam geldiği birle ağabeyim sigarayı atar. İle.

 

Nitel : Nitelik bakımından, nitelikle ilgili, kalitatif.

Etmek : Bir işi yapmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Demek, söylemek. Eşit değer kazanmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Küçük ya da büyük abdestini yapmak. Bulmak, erişmek. Herhangi bir değerde olmak. Kötülükte bulunmak.

Geçen : Bir önceki (hafta, ay, yaz, kış vb.).

Sını : Ağaçtan yapılmış yayık. “Tuluhdan, sınısıdan yayduh.”. Sini, yemek sofrası.

Etme : Etmek işi.

Diğer dillerde Lokal plasenta anlamı nedir?

İngilizce'de Lokal plasenta ne demek ? : local placenta