Taht nedir, Taht ne demek

Taht; kökeni farsça dilinden gelmektedir.

"Taht" ile ilgili cümle

  • "Mozaikten tapınaklar yapar, tunçtan kaleler, fil dişinden tahtlar kurarmışsın." - R. H. Karay

Yerel Türkçe anlamı:

Avluda kurulan ve evlerin ikinci katından geçilen tahta balkon, çardak : Dün akşam tahtta yattım yine.

Damlarda, üzeri genellikle asma dallarıyla kaplı olan ve tabanında yatak yaymak için tahtadan yapılma yükselti bulunan çardak

Tarih'teki anlamı:

Hükümdarlık koltuğu.

Hükümdarlık orunu.

İngilizce'de Taht ne demek? Taht ingilizcesi nedir?:

throne

Taht hakkında bilgiler

Taht; hükümdarların oturduğu, büyük ve gösterişli koltuk. Geniş manasıyla devletin başını ve yönetim merkezini simgeler. Monarkların yanı sıra, özellikle Hristiyanlıkta en yüksek kademelerdeki din adamları tarafından da kullanılır. Türkçeye Farsça تخت (taht) sözcüğünden geçmiştir.

Yunan mitolojisinde tanrıların tahtlarda oturdukları görülür. Tarihte özellikle Doğu medeniyetlerinde tahtların ihtişamı sembolize ettiği görülür. Halen ayakta olan en eski taht, Knossos duvarlarına bitişik olarak MÖ 1800'lü yıllarda inşa edilen, Girit Uygarlığı'ndan kalma bir tahttır. Bilinen en gösterişli taht, mücevherlerle bezeli ve gümüş basamaklarla çıkılan bir platform üzerinde bulunan ve Delhi hükümdarlarına ait olan Taht-ı Tavus'dur.

 

Taht ile ilgili Cümleler

  • Tahta bir masam var.
  • Tahta kuruları evleri yok ediyor.
  • Tahta kim geçecek?
  • Tahta döşemede uzandı.
  • Tahta doğramayı severim.
  • Biri nişan tahtamı çaldı.
  • Bu tahta bir masa.
  • Ali bir tahta parçası aldı ve onunla Mary'ye vurdu.
  • Tahta sandalye pahalıdır.
  • Ali levye ile döşeme tahtalarını parçaladı.
  • Bana tahta kalemi lazım.
  • Yazı tahtasını görmek için gözlüklerimi taktım.
  • Çıplak gözle zor görülebilecek bir tahta kıymığı, Tom'un parmağında çok sancılı bir enfeksiyona neden oldu.
  • Tahta ne kadar kalın?

Taht anlamı, kısaca tanımı:

Hükümdar : Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı.

Büyük : Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse. Büyük abdest. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Üstün niteliği olan. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı. Önemli. Niceliği çok olan. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram).

Koltuk : Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer. Genelev. Kenar, tenha yer. Mısır ve buğday fidesinin yanlarından çıkan filizler. Kayırma, destek. Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, rıhtıma veya başka bir gemiye bağlayan ip. Yapıcılıkta yan destek. Eski düğünlerde damatla gelinin eve girerken konuklar arasından kol kola geçmeleri töreni. Koltuklama veya koltuklanma. Kol dayayacak yerleri olan geniş ve rahat sandalye. Yüksek mevki, makam.

Tahta çıkmak : Hükümdar olmak.

Tahttan indirmek : Hükümdarlığına son vermek.

 

Tahterevalli : İki ucuna birer kişi oturup karşılıklı olarak havada yükselip inerek eğlenmeyi sağlayan, ortasından bir yere dayalı tahta veya metal araç, çöğüncek.

Tahtırevan : Omuzda veya deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek götürülen, üstü örtülü, insan taşınan araç.

Payitaht : Başşehir, başkent.

Tahta : Çeşitli işlerde kullanılmak üzere düz, enlice, uzun ve az kalın biçimde işlenmiş ağaç parçası. Çimlenen tohumlar için bahçede hazırlanan uzun tarh. Bu ağaçtan yapılmış. Kara tahta. Sebze bahçelerinde ayrılan küçük yer. Bu malzemeden oluşmuş yüzey, döşeme, ağaç.

Tahta biti : Tahtakurusu.

Tahta göğüs : Tahta göğüslü.

Tahta göğüslü : Göğsü küçük olan, tahta göğüs.

Tahta kaşık : Genellikle şimşir ağacından yapılan, yemek pişirirken, yerken veya halk oyunlarında kullanılan kaşık.

Tahta kurdu : Tahtadan yapılma eşyayı kemirerek delik deşik eden kın kanatlı böcek (Anobium punctatum).

Tahta pamuk : Döşemecilikte kullanılan bir dolgu ve örtü malzemesi.

Tahta perde : İki yeri birbirinden ayıran tahta duvar.

Tahtaboş : Teras.

Tahtacı : Orman işletmelerinin izni doğrultusunda ağaçları işleyen, budayan, doğrayan kişi. Özellikle Toroslarda yaşayan Alevilere verilen ad.

Tahtacılık : Tahtacı olma durumu.

Tahtakuruları : Yarım kanatlılardan, pis kokulu, kan emici böcekler topluluğu.

Tahtakurusu : Yarım kanatlılardan, uzunluğu 3-5 milimetre, vücudu oval ve yassı, kanatları körelmiş, oturulan, yatılan yerlerde üreyen, kan emerek beslenen, pis kokulu böcek, tahta biti (Cimex lectularius).

Tahtalaşma : Tahtalaşmak işi.

Tahtalaşmak : Tahta durumuna gelmek.

Tahtalı : Tahtalı güvercin. Tahtası olan.

Tahtalı güvercin : Avrupa, güneybatı Asya, kuzeybatı Afrika ve ülkemizde genellikle ormanlık ve ağaçlık bölgelerde yaşayan, boynunun iki yanında ve kanatlarında tahtaya benzeyen beyaz leke bulunan bir tür güvercin, tahtalı.

Tahtalıköy : Mezarlık.

Tahtalıköyü boylamak : Ölmek.

Tahtası eksik : Aklı tam olmayan, şaşkın, alık, budala.

Tahtaya kaldırmak : Öğrenciyi sözlü sınav için sınıftaki tahtanın önüne çağırmak.

Tahtaya kalkmak : Öğrenci sınıfta kara tahta önüne çıkmak.

Tahtelbahir : Denizaltı.

Tahteşşuur : Bilinçaltı.

Ahenk tahtası : Telli çalgılarda üzerine tellerin gerilmiş olduğu kapak tahtası.

Ana kızına taht kurar kız bahtı kocadan arar : "kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz" anlamında kullanılan bir söz.

Atalar çıkarayım der tahta döner dolaşır gelir bahta : "ana baba, çocuğuna mutlu bir yaşam sağlamaya çalışır ancak kaderde yazılı olan gerçekleşir" anlamında kullanılan bir söz.

Atlama tahtası : Daha iyi bir duruma geçmek için araç olarak kullanılan yer veya kimse. Atletizm yarışmalarında tek adım veya üç adım atlamada kullanılan sıçrama tahtası.

Aynalık tahtası : Sandalların kıç taraflarında oturanın sırtını dayamasına yarayan tahta.

Baskısız tahtayı yel alır yel almazsa sel alır : "kontrol altında bulundurulmayan veya gereği gibi korunmayan gençler kötü yollara sürüklenebilirler" anlamında kullanılan bir söz.

Bayram haftasını mangal tahtası anlamak : Sözü, konu ile hiçbir ilgisi olmayacak bir biçimde ters anlamak.

Bir tahtada : Bir defada, yekten.

Borsa tahtası : Borsada alım satım fiyatlarının ilan edildiği pano.

Can tahtası : Göğüs kemiği.

Çürük tahta çivi tutmaz : "aslında yaramaz olan veya sonradan o duruma getirilen şeyi, ne kadar uğraşsanız da işe yarar duruma getiremezsiniz" anlamında kullanılan bir söz.

Çürük tahtaya basmak : Tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir işe girişmek.

Dama tahtası : Üzerinde dama oynanan tahta.

Deneme tahtası : Üzerinde bilgisizce tedavi, onarım vb. işler yapılmış olan kimse veya şey.

Deneme tahtasına çevirmek : Bir şey üzerinde bilgisizce tedavi, onarım vb. işler yapmak.

Duyuru tahtası : Duyurumluk.

Ekmek tahtası : Ekmeklik hamurun fırına sürülmek üzere hazırlandığı ve üzerine konulduğu uzun tahta.

Gelin altın taht getirmiş çıkmış kendisi oturmuş : "toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez" anlamında kullanılan bir söz.

Göğüs tahtası : Mandolin, gitar, keman, ut vb. telli çalgılarda tellerin gerili bulunduğu gövde bölümü, çalgının göğsü. Göğüs kemiği.

Gönlünde taht kurmak : Birisi (veya herkes) tarafından çok sevilir, sayılır olmak.

Hamur tahtası : Üzerinde hamur açılan, tekerlek biçiminde ve kısa ayaklı masa, yastağaç.

İlan tahtası : Duyurumluk.

İman tahtası : Göğüs kemiği.

Kafasının bir tahtası eksik : Akıl dışı davranışlarda bulunan.

Kapak tahtası : Biçilen tomruğun tahtalarından en dışta kalan parçası.

Kara tahta : Okullarda üzerine tebeşirle yazı yazılan, tahtadan yapılmış, siyah veya yeşil renkli, geniş levha, yazboz tahtası, tahta.

Kuru tahtada kalmak : Eşyası elinden gitmek, çıplak evde oturma durumunda kalmak.

Öz tahta : Tomruğun özünden geçecek biçimde kesilerek alınan tahta.

Satranç tahtası : Üzerinde satranç oynanan altmış dört kareli tahta vb. yüzey.

Sıçrama tahtası : Araçtan atlamalarda, üzerine hızla basarak yükselme hızı kazanılan yaylı veya esnek tahtadan eğik yüzeyli araç. Daha iyi bir duruma yükselmek için kendisinden yararlanılan kişi, olay veya durum.

Silme tahtası : Ölçeğe tepeleme doldurulan tahılın üst yüzeyinin ölçekle aynı düzeye getirilmesi için kullanılan tahta.

Sofra tahtası : Yerde yemek yeneceği zaman üzerine sofra takımı konan alçak masa.

Suni tahta : Odun lifi, yonga ve talaş levhalarının bir türü. Sunta.

Taş tahta : Kayağan taştan yapılmış hesap tahtası.

Tecrübe tahtasına çevirmek : Üst üste başarısız denemelere konu etmek.

Tecrübe tahtasına dönmek : Üst üste başarısız denemelere konu olmak.

Teneşir tahtası : Teneşir.

Ütü tahtası : Ütü masası.

Yazboz tahtası : Okullarda dışarı çıkan çocuğun dönüp dönmediğinin anlaşılması için girip çıkarken işaretlenen tahta.

Yazboz tahtasına çevrilmek : Bir konuda art arda birbirini tutmayan kararlar alınmak.

Yazı tahtası : Okullarda üzerine yazı yazılan, genellikle kara tahta.

Süslü : Süsü olan, süslenmiş, bezenmiş. Süslenmeye, süse çok düşkün olan.

Hükümdarlık : Hükümdarla yönetilen ülke. Hükümdar olma durumu.

Makam : Klasik Türk müziğinde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimi. Mevki, kat, yer.

Gösterişli : Görkemli. Gösterişi olan.

Geniş : Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı. Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro. Çok. Bol (elbise). Eni çok olan, enli, vâsi. Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat.

Manas : Kın kanatlılardan, ergin evrede yaprakları, kurtçuk evresinde kökleri kemirerek tarım bitkilerine ve orman ağaçlarına büyük zarar veren bir böcek (Polyhylla fullo).

Devlet : Talih. Büyüklük, mevki. Mutluluk. Bu tüzel varlığın yönetim organları. Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.

Taht değişimi : Hükümdarın değişmesi.

Taht gemisi : Osmanlı padişahlarının bindikleri gemi.

Taht kadılığı : İstanbul'daki kadılara verilen san.

Taht tepeliği : (Mimarlık) Avrupa krallarının tahtları üstünde, direklerle tutturulmuş, tahta oymalar ve değerli kumaşlarla örtülü tavan.

Tahta askı : Sahne üstü palangalarından geçen halatların tuttuğu, üzerlerine pano, gergi, ışıldak ve benzeri sahne için gerekli olan şeylerin bağlandığı çubuk.

Tahta bacak : Osteomalasi.

Tahta balığı : Beyaz çapak balığı.

Tahta başı : Üstadın yardımcısı, çırağı.

Tahta blok : Üzerine bir yazı ya da biçim oyulmuş olan ve basım işinde kullanılan tahta levha.

Tahta döşeme : Gerektiğinde sirkin gösteri alanının zeminine konulan, taşınabilir tahta taban.

Diğer dillerde Taht anlamı nedir?

İngilizce'de Taht ne demek? : n. throne, crown

Fransızca'da Taht : trône [le], baldaquin [le]

Almanca'da Taht : n. Thron

Rusça'da Taht : n. трон (M), престол (M)