Dinsik nedir, Dinsik ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Rüzgârsız, durgun ve sıkıntılı (hava): Dinsik havalarda yol yürümek çok güçtür.

Av gözetlenen yüksek yer, ağaç tepesi, gözetleme yeri.

Dinsik anlamı, kısaca tanımı

Dinsiklemek : Gözetlemek, dikkatle bakmak

Sıkıntılı : Sıkıntısı olan. Sıkıntı veren, çileli, kasvetli, meşakkatli, mukassi.

Gözetleme : Gözetlemek işi, dikiz, dikizleme, erkete.

Rüzgarsız : Rüzgârı olmayan, rüzgâr tutmayan, yel esmeyen.

Yürümek : Adım atarak ilerlemek, gitmek. Yol almak. Faiz, hesap edilmek, işlemek. Karada ya da suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek. Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak. Geçmek, ilerlemek, değişmek. Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek. Yayan gezmek, yayan gitmek. Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek. Ölmek. Bir işte ileri gitmek. Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek.

Sıkıntı : İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, mihnet. Bulunmama durumu. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı. Sorun, mesele, sendrom, problem.

Rüzgar : Havanın yer değiştirmesiyle oluşan esinti, yel, bad. Rüzgâr çizelgesinde hızı 17-21 deniz mili olan ve kuvveti 5 ile gösterilen esinti. Yemeniye benzer bir çeşit ayakkabı. Havayuvarında ayrımlı basınç altındaki yöreler arasında oluşan, yatay yönde, esiş yönü, süresi ve biçimleriyle ayrımlı hava devinimi. Zaman, devir. Dünya. Yel.

 

Havala : Sıkıntı: Aman beni havala bastı. Düğünde son gün yapılan toplantı. Duvak. Havale.

Yürüme : Yürümek işi.

Durgun : Sakin. Canlı olmayan, sönük, hareketsiz. Neşesiz, keyifsiz, sessiz.

Yüksek : Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı. Yukarıda, üst tarafta olan yer. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan. Normal değerlerin üstünde olan. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan. Güçlü, şiddetli. Derece ya da makamı bakımından üstün. Erdemli, faziletli. Etkili.

Haval : Yemenileri kalıba çekmek, düzeltmek için kullanılan bir çeşit ağaç araç.

Durgu : Sekte. Bir müzik eserinde, bitiş etkisi yapan armonik zincirlemeler bütünü.

Gözet : Baharda geceleri hayvan otlatılan yer. Gözetleme yeri.

Tepe : Bir şeyin en üstteki bölümü. Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü. İkizkenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası. Yüksekliği genel olarak birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi. Birinin yanı başı, baş ucu. Çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri. Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası. Bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri.

Göze : Hücre. Su kaynağı.

Yürü : “devam et, git” anlamında kullanılan bir söz. [Bakınız: yürüyş]. Haydi.

 

Hava : Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı. Keyif, âlem. Müzik parçalarında tür. Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans. Esinti. Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu. Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü. Gökyüzü. Çekicilik. Tarz, üslup. Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik. Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz). Çevreyi kuşatan boşluk.

Sıkı : Dar. Güçlü ve çabuk, hızlı. Disiplin. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan. Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan. Zorlu, güçlü ve etkili. Cimri. Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü. Zorlayıcı durum. Yoğun. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı. Sıkıca, iyice.

Yeri : Yürü. Utanmaz: Yêriliğin cezasını çekti.

Diğer dillerde Dinsel törenler anlamı nedir?

İngilizce'de Dinsel törenler ne demek ? : rituals