Sızdırmak nedir, Sızdırmak ne demek

"Sızdırmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bu plan üzerinde anlaştılar, sırlarını kimseye sızdırmadılar ve fırsat kollamaya başladılar." - N. F. Kısakürek
  • "Bu küp suyu sızdırıyor. Son kadeh adamı sızdırdı."
  • "Böyleyken efendilerini bırakmadılar ve onu iç kapıdan içeri sızdırdılar." - N. F. Kısakürek

Yerel Türkçe anlamı:

Hayvan, buzların kırılmasıyla sulara gömülmek

Sızdırmak tanımı, anlamı:

Sızdırma : Sızdırmak işi.

Para sızdırmak : Zorlayarak veya kandırarak birinden para almak.

Sızma : Sızdırılmış. Kapı, pencere aralıklarından oda havasının değişmesi. Sızmak işi.

Açmak : Görünür duruma getirmek. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Yarmak. Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Alışverişi başlatmak. Birbirinden uzaklaştırmak. Yakışmak, güzel göstermek. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Ayırmak, tahsis etmek. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Alanını genişletmek. Beğenmek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Savaşla almak, fethetmek. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Bir konu ile ilgili konuşmak. Geçit sağlamak. Yapmak, düzenlemek. Engeli kaldırmak. Ferahlık vermek.

 

Haber : Yüklem. İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi. Bilgi. Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık.

Duyurmak : Sezdirmek. Duymasını sağlamak. İlan etmek.

Yaymak : Işık kaynağı, ışığı kendinden dışarıya doğru çeşitli yönlere göndermek. Sınırı genişletmek. Dağınık ve düzensiz bir biçimde saçmak, dağıtmak. Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek. Koyun, inek vb.ni otlatmak. Birçok kimseye duyurmak. Çevreye dağılmasına sebep olmak.

Durum : Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır.

Getirmek : İleri sürmek. Bir makama atamak veya seçmek. Sağlamak. Gelmesini sağlamak. Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. Erişmek veya eriştiğini sanmak. Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. İletmek, bildirmek.

Yol : İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Hile, tuzak. Kumaşta bulunan çizgi. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Gaye, uğur, maksat. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Yolculuk. Gidiş çabukluğu, hız. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Kez, defa.

 

Sır : Aynaların arkasına ve kaplama metal eşyanın yüzüne sürülen ince tabaka. Bir amaca ulaşmak için kullanılan, başvurulan özel ve gizli yöntem. Varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey. Bazı nesnelere parlaklık verme, dış etkilerden koruma, sızmalarını önleme vb. amaçlarla sürülen, saydam veya donuk vernik. Bir işin, bir şeyin dikkat, yetenek, deneyim ve sezgi yardımıyla kavranabilen en zor, en ince yanı. Aklın erişemediği, açıklanamayan veya çözülemeyen şey, giz, gizem.

Gizlice : Kimseye göstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak, zuladan.

Sokmak : Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak. Belli etmeden kötü bir malı vermek. İçine veya arasına girmesini sağlamak. Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek. Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek. Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek. Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak.

Diğer dillerde Sızdırmak anlamı nedir?

İngilizce'de Sızdırmak ne demek? : v. leak, leak out, drip, ooze, chisel, drag out, effuse, exude, percolate, suck, take in, transpire, wheedle smth. out of smb.

Fransızca'da Sızdırmak : dégorger, fuir, transsuder, soutirer (qch à qn)

Almanca'da Sızdırmak : v. auspressen

Rusça'da Sızdırmak : v. пропускать, инфильтрировать, пропустить