Çelme nedir, Çelme ne demek

  • Çelmek işi
  • Arkadan hafifçe bağlanan başörtüsü.
  • Birini yere düşürmek için ayağının önüne ayak uzatma.

"Çelme" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bir itişme, bir kakışma, bir yanındakine çelme vurup öne geçme yarışıdır gidiyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu

Yerel Türkçe anlamı:

Fese veya başa sarılan oyalı krep, mendil, yazma.

Akarsuyun hızını kesmek için, meşe direkleri, çalı ve kum torbalarıyla yapılmış olan set.

Kısa çalı odunu.

Pencere: Bazı evlerde çelme yoktur.

Keklik: Çelmenin sesi yaman.

Güreş terimi olarak anlamı:

Karşı güreşçinin ayağının arkasına ayak koyma.

Zanaat Ticaret alanındaki sözlük anlamı:

Birkaç çekinin birbirlerine bağlanmasından oluşan yeni alınlık. (Saçıkara *İslahiye -Gaziantep)

Diğer sözlük anlamları:

[Bakınız: çalma]

Bilimsel terim anlamı:

Yağının yumruğunu bilekle, kolla, elle karşılayıp yönünden çevirmek.

İngilizce'de Çelme ne demek? Çelme ingilizcesi nedir?:

tripping

Çelme anlamı, tanımı:

Çelme atmak : Birini çelme ile yıkmaya çalışmak. bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek.

Çelmece : Aklı karıştıracak biçimde.

Çelmek : Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak. Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek. Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak. Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek. Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak. Ayak uzatarak birisini düşürmek. Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak.

 

Çelmeleme : Çelmelemek işi.

Çelmelemek : Çelme takmak. Bir işi baltalamak. Bir iş veya kimseyi engellemek.

Çelmelenmek : Çelme takılmak. Bir iş veya kimse engellenmek, baltalanmak.

Aklını çelmek : Niyetinden, kararından caydırmak. ayartmak, baştan çıkarmak.

Ayağına çelme takmak : Biri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek. birinin işinde yükselmesine engel olmak.

Fikrini çelmek : Kandırmak, düşüncesini değiştirtmek, ikna etmek.

Gönlünü çelmek : Kandırmak, yola getirmek, aşkını kazanmak. kendi yanına çekmek, sempatisini kazanmak.

Zihnini çelmek : Baştan çıkarmak. bir kimseyi yanıltmak, yanlış yola sürüklemek.

Düşürmek : Değerini, fiyatını indirmek. Vücuttan yavru, çocuk, taş, solucan vb. atmak. Görevi bıraktırmak. Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak. Değerli bir şeyi ucuz veya kolay elde etmek. Uğratmak. Azaltmak. Zayıf bırakmak, gücünü azaltmak.

Ayak : Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta. Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. Kömür ocaklarında kömürün çıkarıldığı galeri. Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler. Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri. Göl ayağı. Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste. Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi, kadem, fit, fut. Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi. Halk edebiyatında uyak. Basamak. Altılı ganyanda yer alan her bir koşu. Bacak. Futun küpü alınarak hesaplanan değer. Vücudun belden aşağı bölümü. Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri.

 

Uzatma : Eşit sayılarla biten bir elemeli oyunu, kazananın belli olması amacıyla, kurallarına uygun olarak belli bir süre daha sürdürmek. Oyun içerisindeki duraklama dakikaları. Sıhhi tesisatçılıkta kısa boruları uzatmak için kullanılan, kısa boru parçası. Ünlülerin uzun söylenişi. Uzatmak işi, temdit. Bir ucu kıyıya bağlı durumda denize uzatılıp bırakılarak kullanılan balık ağı.

Hafif : Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek). Çok dik olmayan (sırt, yokuş). Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı. Kalınlığı veya yoğunluğu az olan. Sıkıntısız, ferah, rahat olarak. Gücü az olan, belli belirsiz. Etkisi az olan, sert karşıtı. Güç veya yorucu olmayan, kolay. Önemli olmayan. Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa.

Başörtü : Başörtüsü.

Hafifçe : Hafif olarak, hafif bir biçimde, belli belirsiz.

Çelme atmak : birini çelme ile yıkmaya çalışmak. İlgili cümle: "“Ders aralarında ittikleri, çelme taktıkları da olurdu.”" Y. Atılgan. mec. bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek. İlgili cümle: "“Bana kanun ve hukuk yolundan çelme atılabilir mi?”" N. F. Kısakürek.

Çelme çelik : Çocukların sopa ile oynadıkları oyun

Çelmek çelmek : Harman savrulurken, tanelerin üzerindeki çelmikleri yaba ile almak.

Çelmeleniş : Çelmelenme işi.

Çelmelenme : Çelmelenmek işi.

Çelmeleyebilme : Çelmeleyebilmek işi.

Çelmeleyebilmek : Çelmeleme imkânı veya olasılığı bulunmak.

Çelmeleyiş : Çelmeleme işi.

Çelmelik : Pencere

Çelmen : Fese veya başa sarılan oyalı krep, mendil, yazma.

Çelme ile ilgili Cümleler

  • Bana çelme takmak her zaman hoşuna gidiyor, değil mi?
  • Ali çelmeceyi didik didik aradı.

Diğer dillerde Çelme anlamı nedir?

İngilizce'de Çelme ne demek? : n. trip, stumble

Fransızca'da Çelme : croc-en-jambe [le], croche-pied [le], entorse [la]

Almanca'da Çelme : n. Beinstellen

Rusça'da Çelme : n. косынка (F), подножка (F)