Enjektör nedir, Enjektör ne demek

Enjektör; bir tıp terimidir. kökeni fransızca dilinden gelmektedir.

  • Silindir ve pistondan oluşan ve ucuna iğne takılabilen, sıvı maddeleri vermek veya çekmek için kullanılan tıbbi araç, şırınga.
  • Bir sıvıyı basınçla herhangi bir yere vermekte kullanılan aygıt

"Enjektör" ile ilgili cümle

  • "Bülent bir pensle enjektörü alıp pamuğun üstüne bırakır." - N. F. Kısakürek

Su ürünleri alanındaki kelime anlamı:

Şırınga.

İngilizce'de Enjektör ne demek? Enjektör ingilizcesi nedir?:

injector

Enjektör hakkında bilgiler

Ejektörlü pompa, bir enjektör veya fışkırtıcı kısılıp genişleyen bir memenin ventüri etkisini kullanarak, hareketli akışkanın basınç enerjisini; bir düşük basınç alanı yaratıp, hız enerjisine çevirerek; hareketli akışkanı çekip, emme akışkanının buna karışmasını sağlar ve hemen ardından bu karışmış akışkanları, hız enerjisini tekrar basınç enerjisine dönüştürerek, yeniden sıkıştıran pompa benzeri bir alettir.Hareketli akışkan gaz veya sıvı olabilir. Emme akışkanı bir gaz, bir sıvı, bir bulamaç, toz yüklü bir gaz akışı olabilir.

Bitişikteki çizim tipik bir modern enjektör veya fışkırtıcıyı resmetmektedir.Hareketli akışkan giriş memesi ve ksıslıp genişleyen bir çıkış memesinden oluşur. Su, hava, buhar veya yüksek basınçtaki herhangi başka bir akışkan girişte hareket verici kuvveti sağlar.

 

Bernoulli prensibinin özel bir durumu olan ventüri etkisi, bu aygıtın çalışmasını sağlar.Yüksek basınç altındaki akışkan, düşük basınç yaratan kısılmalı genişlemeli memenin boğazında, yüksek hızlı jete dönüştürülür.Düşük basınç, emme akışkanını(suction fluid), hareketlendirici akışkanla(motive fluid) karışacağı bu memeye çeker.

Esasen, girişteki hareketli akışkanın basınç enerjisi memenin boğazında, hız formunda kinetik enerjiye dönüştürülmektedir.Daha sonra karışık akışkan genişleyen ağızda genişlerken, kinetik enerji, Bernoulli prensibine göre, bu ağzın çıkışında tekrar basınç enerjisine dönüşür.

Enjektör anlamı, tanımı:

Sıvı : Bulunduğu kabın biçimini alabilen ve üstü yatay bir düzlem durumuna gelebilen akışkan cisim, mayi, likit.

Basınç : Bir yüzey üzerine etkide bulunan gücün yüz ölçümü birimine düşen miktarı, tazyik.

Aygıt : Birçok parçadan yapılmış alet, cihaz. Vücutta belirli bir görevi yerine getiren organ grubu. Birkaç aletin uygun bir biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım.

Silindir : Yol yapımında toprağı sıkıştırarak düzleştirmek için kullanılan genellikle motorlu araç. Silindir şapka. Alt ve üst tabanları birbirine eşit dairelerden oluşan bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine paralel iki yüzeyin sınırladığı cisim, üstüvane. Motorlu taşıtların motorunda pistona güçlü bir itiş sağlamak için gaz karışımının yandığı veya patladığı yer. Metalleri inceltme, kumaşları parlatma, kâğıt üzerine baskı yapma vb. işler için sanayide kullanılan merdane, silindir makinesi.

 

Piston : Bazı araçlarda, motorlarda bir silindir içinde düzenli hareket eden daha küçük çaplı silindir, itenek. Kayırıcı.

İğne : Bitkilerde yumurtacıkla tepecik arasındaki sapçık. Dikiş dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geçecek deliği bulunan çelik araç. Bazı böceklerin kendilerini savunmak için kullandıkları organ. Kas veya damar yoluyla vücuda sıvı bir ilacı basınçla vermek amacıyla enjektör ucuna takılan, boru biçiminde, ucu keskin metal araç. Bazı araçların ucu sivri parçaları. Oltanın ucundaki küçük çengel. Dokunaklı söz. Toplu iğnenin süs olarak kullanılan, iri başlı, renkli bir türü. İki şeyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal araç. Genellikle kadınların süs olarak elbiselerinin göğüs, yaka vb. yerlerine taktıkları süs eşyası.

Madde : Para, mal vb. ile ilgili şey. Boşlukta yer kaplayan, bir kütlesi olan her türlü varlık, özdek. Yasa, sözleşme, antlaşma vb. metinlerde, her biri başlı başına bir yargı getiren ve çoğu kez rakamla belirtilen bölüm. Kendi içinde bütünlüğü olan anlatım. Molekül. Sözlük ve ansiklopedilerde tanımlanan, anlatılan kelime, ad veya konulardan her biri. Bir cismi oluşturan öge, öz. Duyularla algılanabilen nesne.

Vermek : Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Dayamak. Bırakmak veya bağışlamak. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Doğurmak. Ondan bilmek, atfetmek. Tespit etmek. Satmak. Yaymak. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Herhangi bir duruma yol açmak. Sahip olmasını sağlamak. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Ayırmak, harcamak. Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak. Kazandırmak, katmak. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Ödemek.

Çekmek : Asmak. Herhangi bir engel kurmak. Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak. Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek. Tartıda ağırlığı olmak. Yol, ay sürmek. Daralıp kısalmak. Yollamak. Döşemek. Hoşa gitmek, sarmak. Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek. Örtmek, giymek. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak. Kaçan ilmeği örmek. Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak. İçine almak, emmek. İmbik yardımı ile elde etmek. Güç durumlara dayanmak, katlanmak. Öğütmek. Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek. Aynısını yazmak veya çizmek. Yürütmek, sürmek. Bir yerden başka bir yere taşımak. Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak. İçki içmek. Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak. Taşıma gücü olmak. Bir amaçla ortadan kaldırmak. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı. Bir duyguyu içinde yaşatmak. Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak. Germek. Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek. Herhangi bir anlama almak. Atmak, vurmak. Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek. Taşıtı bir yere bırakmak, koymak. Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak. Boya, badana vb. sürmek. Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak. Çizgi durumunda uzatmak. Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak.

Tıbbi : Tıpla ilgili, hekimlikle ilgili.

Pompa : Hava veya herhangi bir akışkanı bir yerden başka bir yere aktarmaya yarayan makine. Bir kapta boşluk oluşturmak için o kaptaki havayı emmeye yarayan alet.

Diğer dillerde Enjektör anlamı nedir?

İngilizce'de Enjektör ne demek? : n. injector, syringe, needle, injection syringe

Fransızca'da Enjektör : injecteur [le]

Almanca'da Enjektör : Enjektor m, Einspritzer m, Spritze f

Rusça'da Enjektör : n. шприц (M), распылитель (M), форсунка (F)