Olu nedir, Olu ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Denge, yüke bağlanan ipi bükerek sıkıştırmak için kullanılan sopa.

Kilim dokuma tezgâhında bulunan eğri ağaç parçası.

Urgancıların çarkın ipliklerini germek için kullandıkları ortası delikli ağaç ya da kemik.

Ekin ya da odun yüklü arabaya bağlanan ipleri germekte kullanılan ağaç parçası.

Olur, peki (Simav).

Teknik terim anlamı:

Çul, yem torbası yapmak için kullanılan keçi kılı yumağı. (Tokat).

İpağacı adı verilen kilim tezgahında üst ağacı döndürmeye yarayan demir çubuk. (Kızılca Bor Niğde).

Olu anlamı, tanımı

Olu biti : Tümü: Olu biti iki ağaç kalmıştı

Tohal olu kaysı : Kırşehir yöresinde yetişen bir kayısı cinsi.

Dokuma tezgahı : Dokuma işinin yapıldığı makine veya araç.

Sıkıştırmak : Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak. Bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak. Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek. Sarkıntılık etmek. Kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak. Bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak. Ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak. Zorlamak.

Yem torbası : Hayvanların yem yemesi için başlarına takılan torba.

 

Sıkıştırma : Sıkıştırmak işi.

Eğri ağaç : Tek hayvanla çekilen arabalarda iki ucu oklara geçirilen eğri ağaç kısım. Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç.

Döndürme : Döndürmek işi, irca, tahvil.

Bağlanan : Akarsuların seviyesini yükseltmek, suları toplamak veya başka yöne çevirmek için yapılan bent.

Kızılca : Kızıla çalan, az kızıl. Aşırı derecede, kızıl. Kızıla çalan bir tür buğday.

Urgancı : Urgan yapan veya satan kimse.

İpağacı : Dokuma tezgâhı. Dokuma tezgâhı. (Altıparmak Pınarbaşı Kayseri, Kızılca Bor Niğde).

Delikli : Deliği ya da delikleri olan. Deliklerle kaplı esnek doku şeridi. Kevgir. Bir tür olta iğnesi.

Tezgah : Genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masa. Kahve, meyhane vb.nde müşterilerin üzerinde yiyip içtikleri uzun masa veya büfe. Üzerinde genellikle el veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı. Tersane. Genellikle yasal olmayan bir işi yapmak için tutulan uygunsuz yol. iş masası.

Yapmak : Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Yol almak. Davranmak, hareket etmek. Üretmek. Bir durum yaratmak. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Salgılamak, çıkarmak. Edinmek, sahip olmak. Olmasına yol açmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Olmak. Gerçekleştirmek. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek. Onarmak, tamir etmek. Evlendirmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Düzenli bir duruma getirmek. Dışkı çıkarmak.

 

Üst ağ : Kalenin üst direğinin dip bölümündeki ağa verilen ad.

Bağlan : “Sev, sevdiğine bağlı kal” anlamında kullanılan bir isim “. Diyarbakır şehri, Kayacık nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi. Iğdır şehri, Tuzluca ilçesi, merkez bucağına bağlı bir bölge.

Germek : Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek. Kol, bacak, uzatmak. Gergin bir şeyle örtmek. Gergin duruma getirmek, gerginlik yaratmak, sinirlendirmek.

Dokuma : Dokumak işi, tekstil. Tezgâhta dokunarak elde edilen (kumaş). Kumaş olabilen, kumaş yapılabilen. Yapı, oluşum. Minder örtüsü, yatak kılıfı vb. için kullanılan ve boyalı pamuk ipliğinden dokunan bez.

Döndü : Gittiği yerden geri gelen. Din değiştiren, dönme. Henüz evlenmemiş kız. l. Henüz evlenmemiş kız.

Diğer dillerde Olta mantarı anlamı nedir?

İngilizce'de Olta mantarı ne demek ? : cork