Bound türkçesi Bound nedir

Bound ile ilgili cümleler

English: A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
Turkish: Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.

English: Ali boarded a train bound for Tokyo.
Turkish: Ali Tokyo'ya giden bir trene bindi.

English: Ali is bound to forget.
Turkish: Ali unutmaya zorunlu.

English: Ali boarded a bus bound for Boston.
Turkish: Ali Boston'a giden bir otobüse bindi.

English: Ali is bound to know where Mary is.
Turkish: Ali Mary'nin nerede olduğunu bilmek zorunda.

Bound ingilizcede ne demek, Bound nerede nasıl kullanılır?

Bound by an oath : Antlı. Yeminli.

Bound column : İlişkili sütun.

Bound electron : Belirli atomlarda bir protona ve nötrona bağlı olan elektron. Bağlı elektron.

Bound item : Uluslararası antlaşmalarla başka bir ülkeye verilen ödün sonucu, gümrük vergisine bağlanmış olan mal. Bağlı mal.

Bound object frame : İlişkili nesne çerçevesi.

Bound vector : Bağlı vektör. Bağımlı vektör.

Bound to unknown type : Bilinmeyen türe bağlama.

Bound up in : -le meşgul. Çok ilgili.

Bound set : Sınır ayrımı.

Bound to : Kesinlikle. Mutlaka. Zorunlu. Garanti.

 

İngilizce Bound Türkçe anlamı, Bound eş anlamlısı

Sözcükler, direkt olarak Bound ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.

Conjugate : Eşli, eşit iki parçadan oluşan. immunoflouresan veya immünoperoksidaz boya yöntemlerinde olduğu üzere, antijenin tespiti için floresan veya enzim gibi bir belirteç proteiniyle birleştirilmiş antikor molekülünün antijenle birleştirilmesi. Birleşmiş. Çift. Birleşmek. Molekül ya da örüt,yapısı içindeki doymamışlık noktaları birbirine bağlanmış olan kimyasal özdek. Fiil çekimi yapmak. Aynı kökten türemiş sözcük. Eşlenik. Konjugat. Çekmek (fiil).

Blockades : Abluka. Kuşatma altına almak. Abluka altında tutmak. Blokaj. Kuşatma. Abluka etmek. Abluka altına almak. Ablukaya almak.

Adhered : Bağlanmak. Yapışmak. Sadık. Katılmak. Bağlı kalmak. Bitiştirmek. Yapışık.

Constraint : Tehdit. Bir nesnenin, bir özdeğin belirli bir konumda, bir durumda ya da bir devinimde bulunmaya zorlanmasından ileri gelen gerginlik. Kısıtlılık. Gerçek duygularını saklama. Zor. Çekinme. Bilgisayar, hukuk, ekonomi, fizik alanlarında kullanılır. Baskı. Zorlama. Öznel zorlama.

Appendant : Takılı. Eklenmiş. Mülhak. Eklenen. Ait. Muallakta. Asılı. Müteallik. Merbut.

Constrain : Zorlamak. Zorunda bırakmak. Engellemek. Menetmek. Alıkoymak. Baskı yapmak. İcbar etmek.

Rebound : Çarpıp geri sıçramak. Geri tepme. Yankılanmak. Yansımak. Sekme. Sekmek. Rezonans. Geri gelme. Çarpıp geri gelmek. Tepki.

Beset : Rahat vermemek. Etrafını çevirmek. Etrafını sarmak. Sıkıştırmak. Sarmak. Rahat bırakmamak. Sıkıntı vermek. Dört bir yandan saldırmak.

 

Appertaining : İlgili olan. Alakadar. İlgili. Ait olan. -e ilişkin. İlişkin. -e ait. İlgili olarak.

Mark out : Ayırmak. Planını yapmak. Planlamak. Seçip ayırmak.

Bound synonyms : pronk, saltate, hop skip, take a hop, blockaded, circumscribe, beleaguers, call off, anastomotic, bounds, besets, circumscribing, ancillary, constricting, called off, buck, adhesive, frisk, skip, besieges, beleaguering, appurtenant, anticking, cavorts, beleaguer, recoil, capering, adherents, border, bar, curvet, caper, move.

Bound zıt anlamlı kelimeler, Bound kelime anlamı

Stand still : Hareket etmemek. Kımıldamadan durmak. Kımıldamamak. Kıpırdamamak. Hareketsiz kalmak. Hareketsiz durmak.

Free : Serbest bırakmak. Serbest. Serbestçe. Asalak olmayan, beslenme yönünden bağımsız, kendibeslek olan. Erkin. Ücretsiz. Parasız. Bilgisayar, fizik alanlarında kullanılır. Bedava. Rahatlatmak.

Bound ingilizce tanımı, definition of Bound

Bound kelimesinin İngilizce - İngilizce çevirisi (English to English) : To limit. The herd bounded across the plain. Going. As the beast bounded from his den. An elastic spring. Restrained by a hand, rope, chain, fetters, or the like. Limit. Confine. As, a ship is bound to Cadiz, or for Cadiz. To restrain. To inclose. With to or for, or with an adverb of motion. That which limits or restrains, or within which something is limited or restrained. Said of natural or of moral objects. To confine. The external or limiting line, either real or imaginary, of any object or space. On the way toward. A leap. Ready or intending to go. To make to bound or leap. As, to bound a horse. To lie along, or form, a boundary of. To move with a sudden spring or leap, or with a succession of springs or leaps. Extent. To terminate. To circumscribe. Boundary. To fix the furthest point of extension of. A jump.