Oynamak nedir, Oynamak ne demek

"Oynamak" ile ilgili cümleler

  • "Tenis oynamak."
  • "Koca adamla oynamaya utanmıyor musun?"
  • "Depremde yapı oynadı."
  • "Bu akşam televizyonda hangi film oynuyor?"
  • "Benim sağlığımla oynama."
  • "Ne oynadığı gazinonun ismini söyledi ne de danslarından bahsetti." - R. H. Karay
  • "Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor." - H. R. Gürpınar
  • "Birisi dedi ki bu iki perdelik bir oyun imiş, bitince ötekini oynayacaklarmış." - M. Ş. Esendal
  • "Bunların fiyatı iki bin ile üç bin lira arasında oynar."
  • "Birdenbire apartman kapısının oynadığını hissettim." - P. Safa
  • "Bütün rolleri, şahısların sesleri, tavırları, mimikleriyle tek başına oynamıştı." - Y. Z. Ortaç
  • "Borsada istediği gibi oynuyordu fiyatlarla." - N. Cumalı
  • "Talih bizimle oynuyor."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Sergilemek, (hileli) hareket etmek.

Oynamak

Evlilik dışı cinsel ilişki kurmak.

Toprak yarılmak, kaymak.

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Oyuncunun gerekli ses uygulayımı ve gövde hareketleri ile bir oyun kişisini canlandırması ya da göstermesi.

Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:

Oyunluktaki belirli bir kişiyi canlandırmak.

Tiyatro'daki terim anlamı:

Oyuncunun çeşitli ses, el, kol, mimik anlatmalariyle bir kişiyi canlandırması ya da göstermesi. Bir tiyatro yapıtındaki belli bir karakteri canlandırmak ya da bir tipi göstermek.

Diğer sözlük anlamları:

Harcamak.

Güreşmek.

İngilizce'de Oynamak ne demek? Oynamak ingilizcesi nedir?:

play, act

Oynamak anlamı, tanımı:

Güle oynaya : Sevinerek, neşe ile.

Oynama : Oynamak işi.

Ağzı oynamak : Konuşmak. bir şeyler yemek.

Aktif rol oynamak : Bir işte etkili olmak.

Alt çenesi oynamak : Rüşvet alıp yemek.

Arkasından zil takıp oynamak : Birinin bir yerden ayrılmasına veya bir işte başarısızlığa uğramasına çok sevinmek.

Ateşle oynamak : Pek tehlikeli bir işle uğraşmak.

Barutla oynamak : Tehlikeli işlerle uğraşmak.

Başrolü oynamak : En önemli, en etkili durumda olmak.

Büyük oynamak : Çok para koyarak kumar oynamak. büyük risk ve beklentilerle bir işe girişmek.

Çalmadan oynamak : Çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak. bir işe çok hevesli görünmek.

Canı ile oynamak : Tehlikeli işlerle uğraşmak.

 

Çenesi oynamak : Çok konuşmak. bir şey yemek.

Cinler cirit oynamak : Bir yer ıssız olmak.

Cirit oynamak : İstediği biçimde, keyfince davranmak. cirit oyununu oynamak.

Ekmeğiyle oynamak : Geçim kaynağını tehlikeye düşürmek.

Film oynamak : Bir film, sinemada gösterilmekte olmak.

Ganyan oynamak : Bir at yarışında resmî programda yer alan atın numarasını taşıyan bileti alarak onun birinci gelmesi tahmini üzerine para yatırmak.

Gönlü ile oynamak : Sever görünüp eğlenmek.

Gülüp oynamak : Neşeli, sevinçli, keyifli, güzel vakit geçirmek.

İkili oynamak : Karşı olan yanlardan hem birini hem öbürünü destekler görünmek. at yarışlarında birinci ile ikinciyi tahmin edip para yatırmak.

İn cin top oynamak : Hiçbir canlı varlık bulunmamak.

İsyanları oynamak : İsyan etmek.

Kafası ile oynamak : Takım sporlarında arkadaşlarının durumunu göz önünde tutup en iyi fırsatı değerlendirerek bedenini fazla yormadan oynamak.

Kalbi yerinden oynamak : Yüreği yerinden oynamak.

Köşe kapmaca oynamak : Buluşmak istemelerine rağmen bir türlü birbirlerine denk gelmemek. çok yakında olan birini bir türlü ele geçirememek.

Küçük oynamak : Kumarda az para ile oynamak.

Kumar oynamak : Olumlu sonuçlanması şüpheli olan bir işe bile bile girişmek. ortaya para koyarak talih oyunu oynamak.

Kumda oynamak : Bir fırsat kaçırarak umulanı elde edememek.

Oyun oynamak : Birini aldatmak, kandırmak. hile yapmak.

Rol oynamak : Oyunda rol almak. davranışlarda içtenlik olmamak. birinin bir işte önemli etkisi olmak.

Şıkır şıkır oynamak : Çok sevinmek. canlı bir biçimde oynamak.

Son kozunu oynamak : Elinde bulunan son imkânı kullanmak.

Tandem oynamak : Kalecinin önünde savunmak amacıyla duran iki oyuncu paslaşarak oynamak.

Tek kale oynamak : Bir işte sadece kendi düşüncelerini ve kurallarını geçerli saymak. futbolda rakibi kendi sahasına sıkıştırıp sürekli hücum etmek.

Tribünlere oynamak : İş yapmadığı hâlde kendini iş yapıyor gibi göstermek.

Uzatmaları oynamak : Oyunda uzatma dakikalarını oynamak. bir görevde son zamanlarını yaşamak. ölmek üzere olmak.

Yanlış ata oynamak : Tercihinde yanlış yapmak.

Yer yerinden oynamak : Bir iş çok gürültülü, telaş ve heyecan içinde yapılmak. bir olay toplumda büyük tedirginlik yaratmak.

Yerinden oynamak : Coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak. yerinden ayrılmak.

Yüksek oynamak : Kumar ve şans oyunlarına çok para ile katılmak.

Yüreği yerinden oynamak : Birdenbire heyecanlanmak veya korkmak.

Zil takıp oynamak : Çok sevindiğini belli etmek.

Vakit : Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda geldiğinde "iken" anlamı veren bir söz. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler. Çağ. Belirlenmiş olan zaman. Zaman. Geçim, para bakımından elverişli durum.

Geçirme : Geçirmek işi.

Eğlenme : Neşeli, hoşça vakit geçirme. Eğlenmek işi. Alay etme. Oyalanma.

Oyalanma : Oyalanmak işi.

Amaç : Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı görev, misyon. Hedef. Ulaşmak istenilen sonuç, maksat. Gaye.

Uğraşmak : Birine kötü davranmak. Zamanını bir işe verme durumunda kalmak. Savaşmak. Bir işi başarmaya çalışmak, iş edinmek. Bir iş üzerinde sürekli çalışmak.

Kımıldamak : Yerinde hafifçe hareketlenmek.

Hareket : Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içerisinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu etkilerle oluşturdukları yer değişimi. Yola çıkma. Belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılmış olan ilerlemeler, akım. Demir yollarında katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını düzenleme işleri. Deprem. Davranış, tutum. Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma. Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon. Devinim. Bir parçanın yavaşlık, çabukluk derecesi.

Etmek : Kötülükte bulunmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Herhangi bir değerde olmak. Demek, söylemek. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Eşit değer kazanmak. Bulmak, erişmek. Bir işi yapmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak.

Film : Camlara yapıştırılarak içerinin görünmesini engelleyen bir tür ince yaprak. Bir oyunun bütününü taşıyan şerit veya şeritlerin bütünü. Fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan, selülozdan, saydam, bükülebilir şerit. Sinemalarda gösterilen eser.

Gösterilmek : Görülmesi sağlanmak.

Tiyatro : Dram, komedi, vodvil vb. edebiyat türlerinin oynandığı yer. Bu türleri, izleyiciler önünde sahnede oynayan grup. Sahnelenmek için yazılmış oyunların tümü.

Konmak : Koyma işi yapılmak. Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek. Bir şeyi emeksiz edinmek. Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek. Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak.

Sarsılmak : Güçsüz durumda kalmak. Sarsma işine konu olmak. Beklenmedik bir olaydan çok etkilenmek.

Değişmek : Karşılıklı alıp vermek, mübadele etmek. Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek. Değiştirmek. Yerine başka şey veya kimse gelmek.

İlgili : İlgilenmiş olan, ilgisi bulunan, alakalı, alakadar, müteallik.

Katılmak : Bir topluluğa girmek, iştirak etmek, iltihak etmek. Hak vermek. Aşırı derecede gülme, ağlama, gıdıklanma, korkma vb. tepkiler sırasında, solunum kaslarının kasılmasından dolayı soluk kesilmek. Ortak olmak, benimsemek. Katma işi yapılmak.

Uyumlu : Uyumu olan, ahenkli, mevzun, imtizaçlı.

Yapmak : Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Üretmek. Düzenli bir duruma getirmek. Dışkı çıkarmak. Olmak. Yol almak. Davranmak, hareket etmek. Edinmek, sahip olmak. Evlendirmek. Salgılamak, çıkarmak. Bir durum yaratmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Onarmak, tamir etmek. Gerçekleştirmek. Olmasına yol açmak. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek.

Değişiklik : Değişik olma durumu. Farklılık. Amaca uygun biçime getirmek için yapılmış olan değiştirme, tadil. Bir bütünün bir bölümünün değişmesiyle ortaya çıkan yeni durum.

Göstermek : Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek. Belirtmek, anlatmak. Etmek. Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak. Sert bir biçimde karşılık vermek. Yapmasını söylemek, görevlendirmek. Görünmek, benzemek. Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek. Öğretmek, açıklamak. Bir şeyin etkisi altında tutulmak. Kanıtla inandırmak. Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak.

Tehlikeye düşürmek : Sıkıntı, üzüntü veya zarar oluşturacak bir duruma sokmak.

Düşürmek : Değerli bir şeyi ucuz veya kolay elde etmek. Değerini, fiyatını indirmek. Uğratmak. Vücuttan yavru, çocuk, taş, solucan vb. atmak. Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak. Görevi bıraktırmak. Azaltmak. Zayıf bırakmak, gücünü azaltmak.

Rastgele : Gelişigüzel. (ra'stgele) Seçmeden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin.

Yön : Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe. Tutulacak, izlenecek yol. Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet. Belli bir noktaya göre olan yer, taraf.

Vermek : Tespit etmek. Sahip olmasını sağlamak. Bırakmak veya bağışlamak. Kazandırmak, katmak. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Ondan bilmek, atfetmek. Doğurmak. Yaymak. Ayırmak, harcamak. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek. Dayamak. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak. Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Ödemek. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Herhangi bir duruma yol açmak. Satmak.

Aldatmak : Beklenmedik bir davranışla yanıltmak. Yalan söylemek. Ayartmak, kötü yola sürüklemek, baştan çıkarmak, iğfal etmek. Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak. Oyalamak, avutmak. Karı ve kocadan biri eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek. Birine verilen sözü tutmamak. Bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek.

Değiştirmek : Bir şey verip yerine başka bir şey almak. Başka bir duruma, başka bir görünüme getirmek. Başka bir biçime sokmak, değişikliğe uğratmak. Birini bırakıp başkasını kullanmak. Bir şeyi veya bir kimseyi bulunduğu yerden başka bir yere götürmek. Anlatıma yeni bir içerik vermek.

Bozmak : Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak. Bırakmak, dağıtmak. Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek. Geçersiz bir duruma getirmek. Kötü duruma getirmek. Dokunmak, zarar vermek. Büyük parayı küçük birimlere ayırmak. Kızlığına zarar vermek. Altını paraya çevirmek, bozdurmak. Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak. Bağ veya bostanın son ürününü toplamak. Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek. Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek. Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek. Biçimini ve kullanılışını değiştirmek.

Tahrif : Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme.

Oynamak ile ilgili Cümleler

  • Çocuklar oyun oynamaktan hoşlanırlar.
  • Oynamak için başka birini bulmaya git.
  • Zaman zaman tenis oynamaktan hala zevk alıyorum.
  • Oynamak içimden gelmiyor.
  • Tenis oynamak için iyi havadan yararlandık.
  • Oynamak için dışarı çıkabilir miyim?
  • Çocuklar dışarıda oynamak istiyorlar.
  • Oynamak için favori sporun nedir?
  • Futbol oynamaktan hoşlanıyoruz.
  • Bu öğleden sonra seninle video oyunları oynamak eğlenceliydi.
  • Oynamak için lütfen okul bahçesine gidin.
  • Oynamak için Mary'nin evine gidebilir miyim?
  • Oynamak için dışarıya çıkmadan önce lütfen işlerinizi yapın.
  • Küçük çocuk hariç hiç kimse Tango ile oyun oynamak istemedi.

Diğer dillerde Oynamak anlamı nedir?

İngilizce'de Oynamak ne demek? : v. play, move, dance, act, perform, play with, place one's bet, toy, budge, frisk, hop, interpret, jig, juggle, monkey, play around, play at, play on, play upon, playact, represent, work

Fransızca'da Oynamak : jouer, se jouer, se mouvoir, danser, passer, remuer, vaciller, (sahnede) représenter

Almanca'da Oynamak : v. aufführen, fummeln, mimen, spielen, tanzen, ziehen

Rusça'da Oynamak : v. баловаться, заигрывать, играть, исполнять, представлять, плясать, танцевать, всколыхнуться, ходить, мотаться, шевелиться, пошевеливаться, трепыхаться, заиграть, заиграть, исполнить, представить, заплясать, сходить, походить, шевельнуться, пошевелиться