Görü nedir, Görü ne demek
"Görü" ile ilgili cümleler
- "Buranın görüsü geniş."
Yerel Türkçe anlamı:
Nişan töreni: Bugün sizi görüye davet ediyorum.
Yön, doğrultu.
Felsefi anlamı:
Duyusal algının dışına çıkan görme, tinsel görüleme; bu anlamında Platon'da idea'ları görmeden başlayarak Plotinos, skolastik, gizemcilik, Cusanus (visio intellectualis) Spinoza üzerinden Alman idealizminin "anlıksal görü"süne değin ulaşmıştır, bk. sezgi
Bir şeyin içini doğrudan doğruya görme; dolaysız kavranan doğruların bilgisi: a. (Spinoza'da) "scientia intuitiva" olarak en yüksek bilgi türü; b. Husserl'de öz görüsü, özü görüleme; öze yönelik kavrama.
(Lat. Intuitio, Intuitus < in-tueri = içini görme) : Dolaysız kavrama, birden kavrama.
Bir fizik terimi olarak tanımı:
Işığın, gözün ağkatmanını uyarmasıyla başlayan ve görme işlemiyle bilinçlenen dirimbilimsel süreçler dizisi.
İngilizce'de Görü ne demek? Görü ingilizcesi nedir?:
intuition, vision
Fransızca'da Görü ne demek?:
vision
Görü kısaca anlamı, tanımı:
Hoşgörü : Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans.
İçgörü : Kendi duygularını, kendi kendini anlayabilme yeteneği.
Öngörü : Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma.
Sağgörü : Basiret.
Görücü : Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye giden kimse.
Görücü gitmek : Evlenecek erkek için kız görmeye gitmek.
Görücülüğe gitmek : Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gitmek.
Görücülük : Görücü olma durumu.
Görücüye çıkmak : Evlenmesi söz konusu olan kız görücüye görünmek.
Görülme : Görülmek işi.
Görülmek : Göz yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek. Kabul edilmek, sayılmak. Bir şeyin bulunduğu anlaşılmak, karşılaşılmak, rastlanmak. Gereken iş yapılmış olmak.
Görülmemiş : O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılacak nitelikte olan.
Görülmemişlik : Görülmemiş olma durumu.
Görüm : Görme yetisi.
Görümce : Kadına göre kocasının kız kardeşi.
Görümcelik : Görümce olma durumu.
Görümcelik yapmak : Görümce, geline kötü davranmak.
Görümlük : Yalnız görülmek için konulan nesne. Nişanlanan kıza, ilk kez görmeye gidildiğinde erkek tarafından takılan veya verilen armağan.
Görümsetme : Sinema filmlerinden kesilmiş bölüm.
Görünen köy kılavuz istemez : "ne kadar gizlense de gerçekler ortadadır" anlamında kullanılan bir söz.
Görünen köyün uzağı olmaz : "bir durumun nasıl sonuçlanacağı belli olduktan sonra bu sonuç çok geçmeden gerçekleşir" anlamında kullanılan bir söz.
Görünge : Eşya ve nesnelerin uzaktan görünüşü, perspektif.
Görüngü : Duyularla algılanabilen her şey, fenomen, numen karşıtı.
Görüngü bilimi : Algılanan görüngeler öğretisi, olay bilimi, fenomenoloji.
Görüngü bilimsel : Görüngü bilimi ile ilgili, fenomenolojik.
Görüngücülük : Gerçek olanın yalnızca görüngüler olduğunu öne süren görüş, olaycılık, fenomenizm.
Görünme : Görünmek işi.
Görünmek : Azarlamak. Benzemek, görünüşünde olmak. Gözdağı vermek. İzlenim uyandırmak. Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek.
Görünmez : Görünmeyen, beklenmeyen.
Görünmez kaza : Umulmadık zamanda, umulmadık biçimde olan kaza.
Görünmez olmak : Gözden kaybolmak.
Görünmezlik : Görünmez olma durumu.
Görüntü : Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet. Bir film üzerinde sıralanmış resimlerin gösterici yardımıyla ekrana art arda düşürülmesi sonunda hareketin yeniden kurulmasıyla ortaya çıkan görünüş, görüntülük üzerindeki hareketli resimler bütünü. Gölge oyununda Karagözcünün perdeye yansıttığı görsel malzeme. Herhangi bir nesnenin mercek, ayna vb. araçlarla oluşturulan biçimi, hayal. Sayı doğrusu üzerinde bir sayıya karşı gelen nokta. Manzara.
Görüntüleme : Görüntülemek işi.
Görüntülemek : Belirli bir konuyu buna en yakın görüntüler içinde tasarlamak, yaratmak, gerçekleştirmek.
Görüntüleyici : Görüntülemeyi sağlayan alet.
Görüntülük : Ekran.
Görünüm : Bir şeyin dıştan bakıldığında görünen biçimi, görünme durumu, görünüş, manzara, zevahir, vizyon.
Görünümlü : Görünümü olan.
Görünür : Görünen, gözle görülebilen. Belli, apaçık göze çarpan.
Görünürde : Dıştan bakınca, görünüşe göre, ortada, meydanda.
Görünürlerde : Ortalıkta, meydanda.
Görünüş : Gerçeğe uymayan dış görüntü, zevahir. Fiillerin belirttiği oluşların süresi, gelişmesi ve bitmesiyle ilgili bütün biçimleri kapsayan dil bilgisi kategorisi. Bulunulan bir yerden görülebilen alan, görünüm, manzara. Görünme işi. Gözün ilk bakışta veya zihnin dolaysız olarak algıladığı şey.
Görünüş almak : Şekil almak.
Görünüşe aldanma : "yalnızca dış görünüşe bakarak yargıya varmak insanı yanıltabilir" anlamında kullanılan bir söz.
Görünüşte : Dıştan göründüğüne göre, görünene inanmak gerekirse, görünene bakılırsa, zahiren.
Görünüşü kurtarmak : Bir işi gereği gibi değil, yapılıyor dedirtmek için üstünkörü yapmak, zevahiri kurtarmak.
Görüp göreceği rahmet bu : "görülecek tek şey" anlamında kullanılan bir söz.
Görüp gözetmek : Korumak, yardım etmek, mukayyet olmak.
Görüş : Cezaevi veya hastanedeki birine yapılmış olan ziyaret. Görme işi. Benzerlerinden ayıran özellik, konsept. Gözle bir şeyi algılama yetisi. Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargı, fikir.
Görüş açısı : Bir şeyi görebilme alanı. Bakış açısı.
Görüş ayrılığı : Bir görüş veya düşüncede farklı değerlendirmede bulunma, farklı düşünme.
Görüş bildirmek : Bir konuda elde edilen düşünce ve deneyimleri vermek.
Görüş birliği : Aynı görüş ve düşüncede olma.
Görüş birliği içinde olmak : Aynı görüş ve düşünceye sahip bulunmak.
Görüş birliği sağlamak : Aynı görüş ve düşüncede birleşmek.
Görüş birliğine varmak : Farklı görüş ve düşüncelerden sonra aynı görüş ve düşünceye ulaşmak.
Görüş sahibi : Görüş veya düşünce ileri süren (kimse).
Görüşlü : Görüşü olan.
Görüşlülük : Görüşü olma durumu.
Görüşme : Görüşmek işi, mülakat, müzakere.
Görüşme yapmak : Tartışmak, müzakere etmek.
Görüşmeci : Görüşme yapan kimse.
Görüşmecilik : Görüşmeci olma durumu.
Görüşmek : Bir iş, bir konu üzerinde karşılıklı görüş ileri sürmek, müzakere etmek. Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek. Dostluk, ahbaplık etmek.
Görüştürmek : Görüşmelerini sağlamak.
Görüştürülme : Görüştürülmek işi.
Görüştürülmek : Görüşmeleri sağlanmak.
Görüşülme : Görüşülmek işi.
Görüşülmek : Herhangi biriyle görüşmek. Görüşme işi yapılmak, müzakere edilmek.
Abdalın dostluğu köy görününceye kadar : "çıkarı dolayısıyla yakınlık gösteren kimse, işini yürütecek başkalarını bulduğunda sizinle ilgisini keser" anlamında kullanılan bir söz.
Açık görüş : Cezaevlerinde yatanlarla yakınlarının belirli günlerde, aralarında herhangi bir fiziksel engel olmaksızın yaptıkları görüşme biçimi.
Alıp satmaz görünmek : İlgisiz görünmek veya davranmak.
Ardıl görüntü : Ardışık görüntü.
Ardışık görüntü : Bir duyunun kaybolmasından sonra da devam eden görüntü, ardıl görüntü.
Baba vergisi görümlük koca vergisi doyumluk : "bir babanın kızı için harcadığı para, hazırladığı çeyiz göstermelik olmaktan ileri gidemez, kızın yaşam boyu süren giderlerini kocası üzerine almıştır" anlamında kullanılan bir söz.
Barış görüş olmak : Her türlü dargınlığı unutarak barışmak.
Bir görüş bir kör biliş : "bir kez görmekle bir şey iyice anlaşılmaz, öğrenilmez" anlamında kullanılan bir söz.
Çağrılan yere erinme çağrılmayan yere görünme : "kişi, çağrıldığı yere gitmeli, çağrılmadığı yere gitmemelidir" anlamında kullanılan bir söz.
Damar görüntüleme : Damar içine X ışınlarını geçirmeyen bir madde verildikten sonra damarların filminin alınması, anjiyo, anjiyografi.
Dar görüşlü : Yeni ve değişik görüşleri benimsemeyen, anlayış göstermeyen (kimse), kısa görüşlü.
Dar görüşlülük : Dar görüşlü olma durumu, kısa görüşlülük.
Deli deliyi görünce çomağını saklar : "saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir" anlamında kullanılan bir söz.
Deveci ile görüşen kapısını yüksek açmalı : "yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar" anlamında kullanılan bir söz.
Dibi görünmek : İçindeki şey bitmiş olmak.
Dibi görünmeyen sudan geçme : "bir işe girişirken her yönünü iyice araştır" anlamında kullanılan bir söz.
Doktora görünmek : Muayene olmak.
Dünya görüşlü : Dünya görüşü olan.
Dünya görüşü : Evrenin ve hayatın anlamını, amacını, değerini, insan varlığını ve davranışlarını bütünüyle kavramaya çalışan genel düşünce.
Elle tutulur gözle görülür : Çok belirgin, çok açık.
Elti eltiden kaçar görümceler bayrak açar : "eltiler birbirlerinden uzak dururlar, görümceler gelinlerle kavga ederler" anlamında kullanılan bir söz.
Geçmiş zaman görünümü : Belirsiz geçmiş zaman eki almış fiille yardımcı fiilin veya başka bir fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve olayın tamamlanmış olduğu kavramını veren görünüm: Gelmiş olmak, gitmiş olmak, vermiş bulunmak gibi.
Gelecek zaman görünümü : Gelecek zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve niyet kavramı veren görünüm.
Genel görünüm : Bir yerin, bir olayın dıştan görünümü, panorama.
Genel görünümlü : Dıştan görünüşlü, panoramik.
Genel görüşme : Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi. Kurum ve kuruluşlarda bir durumu görüşmek ve gerçeği meydana çıkarmak amacıyla yapılmış olan geniş katılımlı toplantı.
Geniş görüşlü : Konuları çok yönlü değerlendiren (kimse).
Geniş görüşlülük : Konuları çok yönlü değerlendirme.
Geniş zaman görünümü : Geniş zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından doğan görünüm: Gelmez olmak. Görünmez olmak gibi.
Göz görür gönül katlanır : "kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır" anlamında kullanılan bir söz.
Göze görünmek : Belli, açık olmak.
Göze görünmemek : Değersiz olmak. ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak. kendisi var olduğu hâlde göz onu görememek.
Gözle görülür elle tutulur hale gelmek : Çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek.
Gözüne hiçbir şey görünmemek : Kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek.
Günlük güneşlik görünmek : Sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak.
Güzel bürünür çirkin görünür : "güzeller nazlı olur, çirkinler ise kendilerini beğendirmeye çalışırlar" anlamında kullanılan bir söz.
İç görüm : Endoskopi.
İleri görüş : Daha sonra olabilecekleri düşünme işi, vizyon.
İleri görüşlü : İleri görüşü olan (kimse).
İleri görüşlülük : İleri görüşlü olma durumu.
Kapalı görüş : Cezaevlerindeki tutukluların yakınlarıyla belirli günlerde, aralarında birbirleriyle teması engelleyen nesneler gerisinden yüz yüze görüşmesi.
Karışanı görüşeni olmamak : İşine kimse karışmamak, özgür olmak.
Karşı görüş : Bir teze veya iddiaya karşı getirilen yeni ve değişik önerme, karşı düşünce.
Kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar : "atılgan kişilerin sessiz ve eylemsiz durmaları, onları çileden çıkaran bir durum baş gösterince sona erer" anlamında kullanılan bir söz.
Keli görünmek : Kusuru ortaya çıkmak.
Kesenin dibi görünmek : Para tükenmek.
Kısa görüşlü : Dar görüşlü.
Kısa görüşlülük : Dar görüşlülük.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür : "başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür" anlamında kullanılan bir söz.
Kurtla görüşürsen köpeği yanından ayırma : "saldırgan biriyle karşılaşacak olan kişi, kendisini koruyacak önlemler almalıdır" anlamında kullanılan bir söz.
Kuzguna yavrusu şahin görünür : "herkesin kendine ait olan şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür" anlamında kullanılan bir söz.
Manyetik rezonans görüntüleme : Dışardan bir manyetik alan uygulayarak vücuttaki yumuşak dokuların görüntülenmesini sağlayan yöntem.
Mümkün görünmek : Olabilmek.
Pozitif görüntü : Renkli ve siyah beyaz filmlerde doğadaki renklerin asıllarına uygun olarak belirlendiği görüntü.
Sorulu görünüm : Soru biçimindeki bir fiilin bir başka fiilden önce gelerek zaman zarfı görevinde kullanılması.
Sürerlik görünümü : Türkçede bir zarf-fiille yardımcı fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullanılmasından oluşan ve sürerlik kavramı veren görünüm.
Sureti haktan görünmek : Birinin iyiliği için çalışıyor görünmek. kendisini iyi niyetli imiş gibi göstermek.
Sürüyü güden kurdu görür : "zor bir işe giren onun bütün sıkıntılarıyla karşılaşabilir" anlamında kullanılan bir söz.
Suyu görünce teyemmüm bozulur : "bir zorunluluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluluk ortadan kalktığında gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir" anlamında kullanılan bir söz.
Takke düştü kel göründü : Bir ayıbı örten şey ortadan kalktığı zaman gerçeğin ortaya çıktığını anlatan bir söz.
Tünelin sonunda ışık görünmek : Sıkıntılı durumdan kurtulmak için çare belirmek.
Uzak görüş : İleride olabilecekleri düşünme ve sezme.
Uzak görüşlü : Uzak görüş sahibi olan (kimse).
Uzak görüşlülük : İleride, gelecekte olabilecekleri düşünme ve sezme gücü.
Yapmacık görünümü : Gerçekte yapıldığı hâlde yapılmamış gibi bir izlenim veren görünüm.
Yol görünmek : Gitmek gerekmek.
Yolunda görünmek : Sorunsuz olduğu anlaşılmak.
Yüz görümlüğü : Damadın düğün günü geline verdiği armağan.
Görme : Görmek işi, rüyet.
Çevre : Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. Yağlık. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam.
Nezaret : Bakanlık. Bakma, gözetme, gözetim. Nezarethane. Görü. Gözaltı.
Dolay : Bir yeri saran başka yerlerin bütünü, civar.
Kavrama : Otomobilde motor ile vites kutusunu birbirine bağlayıp ayırma, motordan gelen hareketi sarsıntısız olarak öteki aktarma ögelerine iletme. İki dikme arasındaki sağlamlığı ve dayanıklılığı artırmak için kullanılan yatay ahşap parça. Küçük orak. Kavramak işi, anlama, anlamaklık, algılama.
Dolaysız : Araya herhangi bir araç girmeden. Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta.
Birden : Birlikte, beraberce, hepsi bir arada. Bir defada. Ansızın.
Görügörmek : Dikkatle, devamlı surette bakmak.
Görühmek : Görünmek
Görük : At, eşek, beygir, katır vb. yük taşıyan ve binilen hayvan. Ayna. Tahtakurusu. Kastamonu şehri, Daday belediyesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Görükçü : Sözlü, nişanlı. Aralarında yolsuz ilgiler bulunan kadın ve erkekten her biri, oynaş.
Görükemli : Gösterişli, yakışıklı, göz alıcı (kimse): Görkemli, gösterişli
Görükle : Bursa kenti, Görükle nahiyesine bağlı bir bölge.
Görükmek : Görünmek, gözükmek. Görünmek.
Görüldüğünde : İlgilisine gösterilerek ödenmesi istenilen tecim belgitlerinde kullanılan bir deyim.
Görüldüğünde ödenir : İlgilisine gösterildiğinde ödenmeleri gerekli olan tecimsel belgitler.
Görüldükten sonra : İlgilisine kabul için sunulan ödekler için kullanılır. (Görüldükten sonra kabul edilmek üzere) gibi.
Görü ile ilgili Cümleler
- Görüleceksin.
- Görüldüm.
- Bu teleskopla yıldızlar ve rüyalar görülebilir.
- Görüldüğümüzü sanmıyorum.
- Mars arazisi çok konuksever görünüyor.
- Görülecek hiçbir şey yok.
- Ali birden endişeli göründü.
- Görülen bir şey, asla görülmemiş gibi olmaz.
- Görüldüğü üzere tam bir curcuna.
- Köşede küçük bir grup erkek göründü.
- Görülmek istemedim.
- Milattan önce 384 ve 322 yılları arasında yaşamış olan Aristo, Dünya'nın yuvarlak olduğuna inanıyordu. Dünya'nın evrenin merkezi olduğu; Güneş'in, Ay'ın ve bütün sabit yıldızların da onun çevresinde döndüğü görüşündeydi.
- Güneşi ve ayı görüyorum.
- "Ben bir brokoliyim ve bir ağaç gibi görünüyorum!" "Ben bir cevizim ve bir beyin gibi görünüyorum!" "Ben mantarım ve ben bu oyundan nefret ediyorum!"
Diğer dillerde Görü anlamı nedir?
İngilizce'de Görü ne demek? : vision
Bu kısımda Görü nedir? Görü ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Görü tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Görü hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.