Kadı nedir, Kadı ne demek

Kadı; bir tarih terimidir. kökeni arapça dilinden gelmektedir.

Yerel Türkçe anlamı:

Büyük fıçı.

Kolay çalkalayabilmek için buğday kalburunun altına konulan destek.

Düğünlerde oyun çıkarmak için kız evinden oğlan evine giden kimse. 2.bk. kadi (II)-1.

Yenge

Bir halk oyunu

Çelik çomak oyununda çeliğin dayandığı yanyana konmuş iki taş.

Tarih'teki anlamı:

Osmanlılarda şerîat mahkemelerinin başında bulunan, aynı zamanda görev yeri ve çevresindeki düzenle ilgili yönetim ve denetim yetkileri bulunan yargıç.

Tiyatro'daki terim anlamı:

(T.K.O.) Anadolu'da oyunları düzenleyene verilen ad.

Osmanlıca Kadı ne demek? Kadı Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

hâkim-üş-şer

Kadı hakkında bilgiler

Kadı, Osmanlı devlet yapısında bir mevki ve makamın adıdır. Günümüzdeki yargı sistemi bağlamında görevleri hakime denk gelmekle birlikte o dönemin yapısı itibariyle kentlerde dini bir otoritedirler.

Osmanlılarda Kadılar

Kadı, en genel tarifle kaza yani yargı işlerine bakan görevliye verilen bir unvandır. Ahali arasında vuku bulan ihtilafların çözülmesi maksadıyla İslâmiyet’in ilk devirlerinden itibaren var olan bu müessese, Osmanlıların da ilk dönemlerinden itibaren varlığını göstermiştir. Osmanlılar’da kadı tayininde, ilk dönem İslâm devletlerindeki usullere riayet ederek, tanınmış kişileri kadılığa tayin etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde, beylik dönemlerinden itibaren fethedilen yerlere hukuku temsil etmek üzere bir kadı ve idareyi temsilen bir subaşı tayini yerleşmiş bir gelenekti. Osmanlı kadısının İslâm devletleri içinde özgün bir yeri ve konumu olup adliye ve mülkiye görevlisi idi. Kendisinden önce görev yapmış İslâm devletlerindeki meslektaşlarından çok daha geniş yetkilerle donatılmıştı. Şer‛î mahkemelerde şer‛î ve hukukî bütün meseleler Hanefî mezhebi üzerine çözümlenirdi. Aynı zamanda şer‛î mahkemelerden başka bir mahkeme de bulunmuyordu.

 

Şer‛î mahkemeler Osmanlı Devleti’nin başlangıcından itibaren medenî hukuk ve ceza davalarına bakmak salâhiyetine haiz idi. Her kaza merkezinde bir şeriat mahkemesi bulunuyor ve bunların başında birer kadı görev yapıyordu. Büyük kaza ve şehirlerde davalara bakmak için mahkeme binaları tahsis edilirken, bulunmayan yerlerde davalar kadının ikamet ettiği evde veya camide görülüyordu.

Kadı ile ilgili Cümleler

  • Ne istediğini bilen bir kadına dayanamam.
  • Okuldaki öğretmenlerin sadece yüzde on altısı kadındır.
  • Ah, kadın, dünyadaki en iyi büyücü sensin!
  • Tüm yaptığım bir kadının aşkı içindi.
  • Kadın basketbol takımının erkek bir hocası var.
  • Michael bir erkeğin adıdır ama Michelle bir kadının adıdır.
  • Kadın bebeği kollarıyla sardı.
  • Ne güzel bir kadın!
  • Kadın basketbol takımının erkek bir koçu var.
  • Kadın ayrıldı ve tekrar kuyrukta beklediği adliyeye gitti.
  • Kadın adres soruyor.
  • Yaşlı kadın bir doktordur.
  • Kadın aklısı güzelliğinde, erkek güzelliği aklında
  • Kadın bebeğe sarıldı.
 

Kadı kısaca anlamı, tanımı:

Dava : Sav. Ülkü. Korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma. Sevgili. Sorun.

Medeni : Uygar biçimde. Kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş, uygar.

Dönem : Bir çağ içinde belli özellikleri olan sınırlı süre. Yarıyıl. Yasama meclisinin iki seçilişi arasındaki süre, devre. Belli özellikleri olan zaman parçası, periyot.

Mahkeme : Yargılama. Bir yargıçtan veya bazen savcı ve yargıçlardan oluşan bir kurulun, yargı görevini yerine getirdikleri yer, yargı yeri, yargıevi, mahkeme kapısı.

Kadı anlatışa göre fetva verir : "haksız kişi, olayı kendisini haklı gibi göstererek anlatırsa dinleyen ona hak verir" anlamında kullanılan bir söz.

Kadıboğan : Ceviz büyüklüğünde hamur yuvarlaklarının fırında pişirilmesinden sonra üzerine şerbet dökülerek hazırlanan bir tatlı türü.

Kör kadı : Doğru bildiğini herkesin yüzüne çekinmeden söyleyen, sözünü esirgemeyen kimse.

Köşe kadısı : İş yapmayı sevmeyen, rahatına düşkün kimse.

Kadıköy : İstanbul iline bağlı ilçelerden biri.

Kadıköy taşı : Kuvars ve opal liflerinden oluşan, mühür ve süs eşyası yapımında kullanılan, yarı billur silis, kalseduan.

Kadılık : Kadının görevi. Kadı olma durumu. Bir kadının davalarına baktığı il sınırları içindeki bölge.

Kadın : Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen. Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan. Hizmetçi bayan. Bayan.

Kadın avcısı : Kadınları baştan çıkaran erkek.

Kadın başına : Tek başına kadın olarak.

Kadın berberi : Kadınların saçını kesen ve saç tuvaleti yapan berber, kuaför.

Kadın hareketi : Feminizm.

Kadın hastalıkları : Kadın cinsel organlarını ve bunlarla ilgili hastalıkları inceleyen bilim dalı, nisaiye, jinekoloji. Hastanelerde kadın hastalıkları ile ilgili bölüm.

Kadın kadına : Yalnız kadınlar arasında, kadınlar baş başa.

Kadın kadıncık : Hanımefendi, terbiyeli, ağırbaşlı bir biçimde. Hanımefendi, terbiyeli, ağırbaşlı kadın.

Kadın olmak : Kadın kocasını, evini iyi yönetmek. kızlığını yitirmek.

Kadın terzisi : Kadın giysisi diken terzi.

Kadın ticareti : Kız çocukları ile kadınların gizlice kaçırılarak veya doğrudan para karşılığında satılması.

Kadınana : Deneyimli, yaşlı, saygı gösterilen kadın.

Kadınbudu : Yumurtaya bulanarak yağda kızartılan bir tür pirinçli veya bulgurlu köfte.

Kadınca : (kadı'nca) Kadına yakışır bir biçimde, kadıncasına. Kadına özgü.

Kadıncık : Kadınlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz.

Kadıncıl : Zampara.

Kadındüğmesi : Süs bitkisi olarak yetiştirilen, düğme biçiminde çiçek açan otsu bir bitki.

Kadınevi : Yoksul, mağdur veya başka bir özelliği dolayısıyla muhtaç durumda kalan kadınların geçici olarak barındıkları yer.

Kadıngöbeği : Kızartılarak yapılan, ortası çukurca, bir tür yumurtalı hamur tatlısı.

Kadınhanı : Konya iline bağlı ilçelerden biri.

Kadınımsı : Kadınsı.

Kadının fendi erkeği yendi : "kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler" anlamında kullanılan bir söz.

Kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası : "yolsuz ilişkiler kadınlar için hoş karşılanmadığı hâlde erkekler bu gibi ilişkilerden övünme payı çıkarırlar" anlamında kullanılan bir söz.

Kadınlar hamamı : Herkesin aynı anda ve yüksek sesle konuştuğu yer. Kadınlara ayrılan özel hamam.

Kadınlaşmak : Kadına benzer bir durum almak. Erkek kadın gibi davranır duruma gelmek.

Kadınlı : Kadını olan.

Kadınlı erkekli : Kadın erkek karışık. Kadın erkek karışık olarak.

Kadınlık : Kadının gerekli erdem ve nitelikleri taşıması durumu. Dişiliğin özelliklerini kullanma durumu. Kadın olma durumu.

Kadınnine : Büyükanne. Yaşı epey ilerlemiş kadın.

Kadınsal : Kadına özgü ve kadınla ilgili.

Kadınsı : Davranış ve kılık kıyafet bakımından kadına özenen (erkek), kadınımsı, efemine. Kadına benzer, kadın gibi, kadınımsı. Kadınsı özelliklere fazlasıyla sahip olan (kadın), feminen.

Kadınsılaşma : Kadınsılaşmak durumu.

Kadınsılaşmak : Kadın özelliği kazanmak, kadınlaşmak.

Kadınsılık : Kadınsı olma durumu.

Kadınsız : Kadın olmaksızın. Karısı olmayan, eşsiz. Kadın bulunmayan.

Kadıntuzluğu : Sarıçalı.

Kadırga : Hem yelken hem kürekle yol alan, özellikle Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi.

Kadırga balığı : İspermeçet balinası.

Kadışehri : Yozgat iline bağlı ilçelerden biri.

Ana kadın : Bir ailede veya bir toplulukta en çok saygı gösterilen kadın.

Bilim kadını : Bilim adamı.

Bohçacı kadın : Gezerek bohça içinde dokuma eşya satan kadın, bohçacı.

Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur : "üzerinde durulmaya değmeyecek kadar küçük bir kusurdur" anlamında kullanılan bir söz.

Davacın kadı olursa yardımcın allah olsun : "seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir" anlamında kullanılan bir söz.

Erkek sel kadın göl : "erkek, parayı bilinçsizce harcama eğiliminde olsa bile kadın buna meydan vermemeli, tutumlu olmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Erkekli kadınlı : Kadın erkek hep bir arada olarak. Kadın erkek hep bir arada yapılan.

Ev kadını : Dışarıda herhangi bir işte çalışmayıp kendi ev işlerini gören kadın, ev hanımı.

Ev kadınlığı : Ev kadını olma durumu, ev hanımlığı.

Genel kadın : Fuhşu meslek edinmiş kadın.

Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar : "kadınların düğün ve eğlence için katlanamayacakları fedakârlık yoktur" anlamında kullanılan bir söz.

Halayıktan kadın olmaz gül ağacından odun : "her şey, kendisinden beklenen görevi yapabilecek niteliklere sahip olmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Hayat kadını : Para karşılığında erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadın, fahişe, orospu, orta malı, kaldırım çiçeği, kaldırım süpürgesi, kaldırım yosması, sürtük.

Hayat kadınlığı : Hayat kadını olma durumu, fahişelik, orospuluk. Hayat kadınının yaptığı iş, fahişelik, orospuluk.

İş kadını : Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kadın.

Kiralık kadın : Para veya başka bir çıkar karşılığında erkeklerle cinsel ilişki kuran kadın, kiralık kız.

Kötü kadın : Orospu.

Mahkeme kadıya mülk değil : "hiç kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalamaz" anlamında kullanılan bir söz.

Osmanlı kadını : Otoriter kadın.

Salon kadını : Kadınlı erkekli özel toplantılara katılan, bu gibi yerlerde nasıl davranılacağını iyi bilen ve durumuyla dikkati çeken kadın.

Selamünaleyküm kör kadı : Aşırı tok sözlü kişiler için uyarma yollu söylenen bir söz.

Sokak kadını : Kötü yola düşmüş kadın veya kız, sokak kızı.

Temizlikçi kadın : Ev, iş yeri vb. yerlerde ücret karşılığı temizlik işleri yapan kadın.

Yazıcı kadın : Gelinlerin yüzünü boyayıp süsleyen kadın.

Tanzimat : İdari işlerin düzeltilmesi için alınan önlemlerin ve uygulamaların tamamı. Sultan Abdülmecit zamanında, 1839'da Gülhane Hattıhümayunu adıyla anılan bir fermanla ilan edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem.

Türlü : Çeşitli sebzelerle pişirilen yemek. Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif.

Kanun : Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiş tellerden oluşan, tırnak adı verilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı. Geçerli olan kural. Yasa.

Evlenme : Evlenmek işi, izdivaç.

Boşanma : Eşlerden birinin boşanma ilamı almasıyla evlilik birliğinin son bulması. Boşanmak işi.

Nafaka : Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik. Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylık.

Miras : Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey. Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke. Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.

Osmanlı : XIII. yüzyılda Osman Gazi tarafından Anadolu'da kurulan ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dağılan büyük Türk imparatorluğunun uyrukları. Düşündüğünü çekinmeden, açıkça söyleyen, bulunduğu toplulukta yetki sahibi olan.

Kadı bitisi : Mahkeme ilâmı, hüccet

Kadı : Anadolu'da oyun düzenleyenlere verilen adlardan biri.

Kadı naibi : Kadının, kendisinin gitmediği yere gönderdiği vekil görevli.

Kadı otu : Hindiba

Kadıağacı : Kayığın ortasındaki seren direğini tutan araç.

Kadıağılı : Edirne ili, Hamidiye bucağına bağlı bir yerleşim yeri.

Kadıana : Babaanne

Kadıbaş : Beyaz, yuvarlak kabak.

Kadıbaş tiken : Küre biçiminde, uçlarına doğru gittikçe morumsu renkte olan dikenli bir bitki.

Kadıbaşı : Lâle.

Diğer dillerde Kadı anlamı nedir?

İngilizce'de Kadı ne demek? : [KADI] n. cadi, kadi, Muslim judge

Fransızca'da Kadı : cadi [le]

Almanca'da Kadı : n. Kadi

Rusça'da Kadı : n. кади (M), кадий (M)