Buyurmak nedir, Buyurmak ne demek

"Buyurmak" ile ilgili cümle

  • "Salona buyurmaz mısınız?" - M. C. Kuntay
  • "Buyurunuz kahvenizi!" - M. E. Yurdakul
  • "Size karşı derin hürmeti vardı, lütuf buyurur sorarsanız yalnızlığını hissetmez." - R. H. Karay
  • "Ahlak sadece kötülük etmekten çekinmek değildir, başkalarının edecekleri kötülükleri de önlemeye çalışmayı buyurur." - N. Ataç
  • "Bir şey mi buyurdunuz?""Çok doğru buyuruyorsunuz." - F. R. Atay

Yerel Türkçe anlamı:

Buyurmak || bour || boyur || boyrun || buyor

İcabet etmek

Diğer sözlük anlamları:

(Saygı gösterilen kimse) Söylemek, demek.

Emretmek.

Buyurmak anlamı, kısaca tanımı:

Buyur : "söyleyiniz, emrediniz!" anlamında kullanılan bir seslenme sözü. "buyurun!" anlamında kullanılan bir seslenme sözü. "anlamadım, sözünüzü tekrarlayınız!" anlamında kullanılan bir seslenme sözü.

Buyur etmek : Sofraya çağırmak. buyurun diyerek konuğu saygı ile içeri almak.

Buyurun cenaze namazına : Beklenmedik kötü bir durum karşısında üzüntü anlatan bir söz.

Buyurma : Buyurmak işi.

Yapılma : Yapılmış. Yapılmak işi.

Söylemek : Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak. Sipariş etmek. Türkü, şarkı vb. okumak. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak. Önceden bildirmek, tahmin etmek. Yapılmasını istemek. Haber vermek. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak. Yazmak, düzmek.

 

Emretmek : Buyurmak, emir vermek.

Demek : Ummak. Söylemek, söz söylemek. Düşünmek. Herhangi bir ses çıkarmak. inanılmayan, beklenmeyen durumlarda kullanılan pekiştirme veya şaşma sözü. Herhangi bir kanıya, yargıya varmak. Bir dilde karşılığı olmak. Erişmek. Ad vermek. Oranlamak. Bir işe kalkışmak, yeltenmek. öyle mi. bir şey anlamına gelmek. yani, anlaşılan. Saymak, kabul etmek.

Düşünce : İlke, yönetici sav. Niyet, tasarı. Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea. Tasa, kaygı, sıkıntı. Dış dünyanın insan zihnine yansıması.

Bildirmek : Herhangi bir konuda bilgi vermek. Anlatmak, ifade etmek. Herhangi bir şeyi haber vermek.

Gelme : Bir ışının, kaynağından çıkarak bir ayna yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine erişmesi. Gelmek işi. Gelmiş olan. Yetişme.

Gelmek : Çıkmak, yönelmek. Uygun düşmek. Biriyle birlikte gitmek. -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Belli bir zamana ulaşmak. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. İsabet etmek. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Ulaşmak, varmak. Ortaya çıkmak, doğmak. Türemek. Herhangi bir sırada bulunmak. Oturmaya, ziyarete gitmek. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Getirmek. Kadar olmak. Akmak. Kazanılmak, sağlanılmak. Düşmek, rast gelmek. Mal olmak. Dayanmak, tahammül etmek. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. İzlemek, takip etmek. Görünmek, sanılmak. Belli bir süre dolmak. Katılmak, eklenmek. Uymak. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. Olmak, -e uğramak. Başlamak, ortaya çıkmak. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Sonuç çıkmak.

 

Gitmek : Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Geçmek. Değerlendirmek, saymak, karşılamak. Yok olmak, elden çıkmak. Tüketilmek, harcanmak. Başvurmak, yapmak. Bir yere doğru yönelmek. Ölmek. Yapmak. Dayanmak. Satılmak. Çıkmak, ulaşmak. Yürümek, yol almak. Makine, işlemek, çalışmak. Yakışmak, yaraşmak. Götürülmek, gönderilmek. Herhangi bir durumda olmak. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak. Yeter olmak, yetmek, yetişmek. Sürmek, devam etmek. Bir şey zarar görmüş olmak. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak.

Geçmek : Bir duruma uğramak, konu olmak. Okulda, sınavda başarı göstermek. Birinden meşk etmek. Bir yere gidip oturmak. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Bırakmak, vazgeçmek. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Sönmek. Yaşamak. Sürümü olmak, satılmak. Çekiştirmek, yermek. Kabul edilemez olmak. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Harcamak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Görev almak. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Yazılmak, girmek. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Kalmak, devrolmak. Bir yerden başka bir yere gitmek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Geride bırakmak, aşmak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Etki yapmak, işlemek. Yerini bırakıp başka yer almak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Üstünlük sağlamak.

Girmek : Girişmek, başlamak. Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak. Almak, fethetmek. Yemek yemek. İyice anlamak, iyice bilmek. Kavgaya tutuşmak. Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek. Dışarıdan içeriye geçmek. Ağrı, sancı başlamak, saplanmak. Sığmak. Yüklenmek. Tecavüz etmek, geçmek. Zaman anlamlı kavramlar için gelmek. Erişmek, ulaşmak. Katılmak. Sulu bir şeyin veya su dolu bir yerin içine batmak veya dalmak. Bulaşmak. İncelemek, ayrıntılara inmek. Yazılmak, başlamak.

Almak : Örtmek, koymak. Kazanç sağlamak. Soldurmak. Gidermek, yok etmek. İçine sığmak. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. Kabul etmek. Yolmak, koparmak. Ele geçirmek, fethetmek. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Bürümek, sarmak, kaplamak. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Sürükleyip götürmek. İçecek veya sigara içmek. Birlikte götürmek. Görevden, işten çekmek. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Kazanmak, elde etmek. Başlamak. Yer değiştirmek. Erkek, kadınla evlenmek. Yol gitmek, mesafe katetmek. İçeri girmesini sağlamak. Temizlemek. Tat veya koku duymak. Kısaltmak, eksiltmek. Yutmak, kullanmak. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Göreve, işe başlatmak. Çalmak. İçeri sızmak, içine çekmek. Satın almak.

Etmek : Demek, söylemek. Bir işi yapmak. Eşit değer kazanmak. Bulmak, erişmek. Herhangi bir değerde olmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Kötülükte bulunmak.

Eylemek : Bir kişiden veya bir şeyden yoksun bırakmak. Etmek, yapmak.

Diğer dillerde Buyurmak anlamı nedir?

İngilizce'de Buyurmak ne demek? : v. order, command, come, decree, help oneself to, ordain, please, prescribe, will

Fransızca'da Buyurmak : ordonner, commander, mander, prescrire

Almanca'da Buyurmak : v. befehlen, beordern, gebieten, heißen

Rusça'da Buyurmak : v. изволить, повелевать, соизволять, велеть