Gitmek nedir, Gitmek ne demek
- Bir yere doğru yönelmek.
- Yeter olmak, yetmek, yetişmek.
- Herhangi bir durumda olmak.
- Ölmek.
- Bir yerden veya bir işten ayrılmak.
- Dayanmak.
- Değerlendirmek, saymak, karşılamak.
- Çıkmak, ulaşmak.
- Götürülmek, gönderilmek.
- Makine, işlemek, çalışmak.
- Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak
- Sürmek, devam etmek.
- Geçmek.
- Yürümek, yol almak.
- Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak.
- Yakışmak, yaraşmak.
- Satılmak.
- Yapmak.
- Başvurmak, yapmak.
- Bir şey zarar görmüş olmak.
- Tüketilmek, harcanmak.
- Yok olmak, elden çıkmak.
"Gitmek" ile ilgili cümle
- "Yaz gitti, kış geldi."
- "Para ayarlamasına gitmek."
- "Duvarın boyası gitmiş."
- "Bu saat iyi gidiyor."
- "Bu at iyi gider."
- "Ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." - M. Ş. Esendal
- "Gemiler ve saray hepsi gitti." - F. R. Atay
- "Bu işin sonu nereye gider."
- "Yolculuk iyi gidiyor. Bakalım bu iş nasıl gidecek?"
- "Bu renk ona gitmedi."
- "Bu iş hoşuma gitmedi, tuhafıma gitti."
- "Eline geçen paranın çoğu da İstanbul'da çoluğa çocuğa gidiyor." - M. Ş. Esendal
- "Bu yol nereye gider?"
- "Haber daha yeni gitti."
- "Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın" - Âşık Veysel
- "Altın kaçtan gidiyor?" - S. F. Abasıyanık
- "Bu giysi iki yıl gider."
- "Mahkemeye gitmek."
- "İki ton kömür üç ay gider."
- "Her gün çalışmaya gidiyor."
Diğer sözlük anlamları:
Kaybolmak.
Yürümek, câri olmak, yürürlükte bulunmak.
Geçmek.
Gitmek hakkında bilgiler
Gitmek: Benim Marlon ve Brandom (İngilizce: My Marlon and Brando) 2007 yapımı yönetmenliğini Hüseyin Karabey'in yaptığı dramatik ve politik türde Türk sinema filmi. Hüseyin Karabey'in ilk uzun metrajlı filmi olmak üzere başrollerini Ayça Damgacı ve Hama Ali Khan paylaşmıştır. Filmin çekimleri 2007 yılında Kasım ve Aralık aylarında sırası ile Türkiye'nin İstanbul, Diyarbakır, Mardin, Silopi, Van, İran’ın Urmiye, Irak’ın Erbil ve Süleymaniye kentlerinde 6 bin kilometre yol kat edilerek gerçekleştirildi.
Senaryo yazarlığı Ayça Damgacı ile Hüseyin Karabey tarafından yapılmak üzere Ayça Damgacı ile Hama Ali arasındaki gerçek bir aşk öyküsüne dayanarak uyarlanmıştır. Filmde başrolü paylaşanlar ise gerçek yaşamdaki kendi kişiliklerini canlandırmışlardır. Oyuncu kadrosunda Ayça Damgacı, Hama Ali Khan, Cengiz Bozkurt, Emrah Özdemir, Ani İpekkaya, Nesrin Cavadzade, Mahir Günşiray gibi isimler yer almıştır.
İstanbul’da yaşayan tiyatro oyuncu Ayça ile Kuzey Iraklı tiyatro oyuncusu olan Kürt kökenli Hama Ali, Türkiye’de çekilen bir sinema filminin setinde tanışırlar ve birbirlerine aşık olurlar. Filmin çekimleri sona erdikten sonra Hama Ali Irak’a, Ayça ise İstanbul’daki normal yaşamlarına geri dönemek zorunda kalırlar. Irak’a Amerika Birleşik Devletleri'nin saldırmasıyla iki sevgilinin birbirlerine ulaşmaları adeta olağanüstü bir hal alır. Ailesi, tiyatrodaki arkadaş çevresi ve kendisiyle mücadele etmek zorunda kalan Ayça, herkes Irak’tan savaş nedeniyle kaçmaya çalışırken Hama Ali’ye ulaşmak için tersine bir yolculuğa çıkar.
Gitmek ile ilgili Cümleler
- Camiye gitmek zorundayım.
- Gitmek için bekleyemem.
- Gitmek için gerçekten bir neden görmüyorum.
- Bowlinge gitmek istemiyorum.
- Ali ve Mary eve gitmek istiyor.
- Ali öbür gün Boston'a gitmek zorunda söylüyor.
- Gitmek için güvenli olup olmadığını görmek için Mustafa pencereden dışarı baktı.
- Gitmek için bunun gerekli olmayabileceğini düşünmüştüm.
- Önce gitmekten korkuyorum, hava çok karanlık.
- Gitmek için başka bir yer bulacağız.
- Gitmek için bir yerin var mı?
- Gitmek için çok korkuyorum.
- Ali eve erken gitmek isteyen tek kişi olmayabilir.
- Sadece yemek yemek ve daha sonra tekrar dışarı gitmek için eve erken geldin mi?
Gitmek anlamı, kısaca tanımı:
Ulaşmak : Varmak, gelmek. Yetişmek. Elde etmek, erişmek. Birbirine katılmak, dökülmek.
Giden gelse dedem gelirdi : "ölen bir kimse dirilemeyeceği gibi elden çıkan bir şey de bir daha ele geçmez" anlamında kullanılan bir söz.
Gitsin : Emir kiplerinden sonra gelerek buyrulan işin yapılmasından sorunun kapanması istendiğini anlatan bir söz.
Gitti : Geçmiş zaman kipindeki fiillerden sonra gelerek istenmeyen bir şeyin yapıldığını, yapılacağını, istenen bir şeyin olmadığını veya olmayacağını anlatan bir söz.
Gitti de geldi : Yaşayabileceğinden umut kesilecek kadar ağır hastalık geçirip de iyi olanlar için söylenen bir söz.
Gitti gider : Söz konusu olan şeyin bir daha gelmeyeceğini, ele geçmeyeceğini anlatan bir söz.
Gide gele : Aynı yere sürekli gidip gelerek.
Gide gide : Gittikçe. Gidip dolaşarak, gezip görerek.
Gitgide : Zaman ilerledikçe, giderek, gittikçe, ileride.
Gitmeli gelmeli : Giden gelen.
Acayibine gitmek : Yadırgamak, tuhafına gitmek.
Ağırına gitmek : Onuruna dokunmak veya gücüne gitmek.
Ahı gitmek vahı kalmak : Çok yaşlanmış olmak. iyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek.
Akıp gitmek : Çabuk geçmek.
Aklı başından gitmek : Çok sevinçten veya çok korkudan ne yapacağını şaşırmak.
Aklı gitmek : Şaşırmak, korkmak. çok beğenmek, bayılmak.
Alarga gitmek : Uzak durmak.
Alıp başını gitmek : Başını alıp gitmek.
Araya gitmek : Harcanmak, karışıklığa kurban olmak.
Araya kaynayıp gitmek : Göz ardı edilmek.
Ardından gitmek : Aynı düşünceye sahip olmak. peşine takılmak.
Arkasına bakmadan gitmek : Arkada kalanlarla ilgilenmeden bir yerden hızlıca ayrılmak.
Aşırı gitmek : Ölçüyü kaçırmak, usandırmak.
Askere gitmek : Askerlik ödevini yapmak için orduya katılmak.
Atbaşı gitmek : Eşit durumda olmak.
Ayağına gitmek : Alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak.
Ayakları geri geri gitmek : Bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek.
Baş aşağı gitmek : İşleri ters gitmek, sürekli zarar etmek.
Basıp gitmek : Birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek.
Başta gitmek : En ileri durumda bulunmak.
Birinci elden kaynağa gitmek : Bilimsel çalışmalarda kaynakların aslına, özgününe dayanmak.
Bok yoluna gitmek : Yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak.
Boşa gitmek : Harcanan emek, para hiçbir işe yaramamak, olumlu bir sonuca ulaşamamak.
Burnunun dikine gitmek : Öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi davranmak.
Canı gelip gitmek : Ümit ve ümitsizlik arasında kalıp heyecanlanmak. ayılıp bayılmak.
Canı gitmek : Özen gösterilen, çok sevilen bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak.
Cehennem olup gitmek : Defolmak.
Cehennemin dibine gitmek : Kızılan bir kimse defolup gitmek.
Çekip gitmek : Bırakıp gitmek, ayrılmak, savuşmak.
Çifte çubuğa gitmek : Ekim ve biçim işleriyle uğraşmak.
Çifte gitmek : Tarla sürmeye gitmek.
Cinine gitmek : Nefret etmek, tiksinmek.
Çorap söküğü gibi gitmek : Başlayan bir iş veya birbirine bağlı birçok iş arka arkaya ve kolayca sürüp gitmek.
Dalıp gitmek : Bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak.
Deplasmana gitmek : Dış sahaya gitmek.
Dere tepe düz gitmek : Engelleri aşarak gitmek.
Dikine gitmek : Kimsenin sözünü dinlemeyerek kendi bildiğini yapmak.
Dış sahaya gitmek : Spor takımları kendi şehirleri dışında maç yapmaya gitmek.
Doludizgin gitmek : Son hızla koşmak. kendini kaptırıp sürüklenmek.
Dümen suyunda gitmek : Birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak.
Dünür gitmek : Evlenecek kimse için kız istemeye gitmek.
Elden gitmek : Bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak.
Eli gitmek : Bir şeyi kavramak, tutmak istemek.
Entrikaya kurban gitmek : Hileli, dalavereli bir iş sonunda zarara uğramak.
Ere gitmek : Kadın veya kız evlenmek.
Eriyip gitmek : Yok olmak.
Fenasına gitmek : Üzülmek, gücenmek, kırılmak, sinirlenmek.
Fücceten gitmek : Ansızın ölmek.
Garibine gitmek : Yadırgamak, şaşırmak.
Geberip gitmek : İstenmedik bir biçimde ve beklenmedik bir zamanda ölmek.
Geçinip gitmek : Çok iyi değilse de şöyle böyle geçinmek.
Gelin gitmek : Bir aileye, bir yere gelin olarak gitmek.
Geri gitmek : Kötüleşmek.
Gırla gitmek : Uzun sürmek, sürüp gitmek. bol bol ortaya dökülüp harcanmak.
Göçüp gitmek : Ölmek.
Görücü gitmek : Evlenecek erkek için kız görmeye gitmek.
Görücülüğe gitmek : Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gitmek.
Gözaydına gitmek : Birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gitmek.
Gözleri çukura gitmek : Aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek.
Gözü açık gitmek : Gerçekleşmesini çok istediği bir dileğine erişmeden ölmek.
Gözü gitmek : Bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak.
Gücüne gitmek : Gönlü kırılmak, onuruna dokunmak.
Güme gitmek : Boşu boşuna ölmek, hiç uğruna ölmek. değeri anlaşılmadan yitip gitmek. anlaşılmamak.
Gümleyip gitmek : Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek.
Gündeliğe gitmek : Günlük işler yaparak gelir sağlamak.
Gürleyip gitmek : Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek.
Hacca gitmek : Müslümanlıkta, hac amacıyla Mekke'ye gitmek. Hristiyanlıkta, kutsal sayılan yerlere gitmek.
Hasret gitmek : Özlemini çektiği, sevdiği bir yere veya kimseye kavuşamadan ölmek.
Havaya gitmek : Hiçbir şeye yaramamak, boşa gitmek.
Hay hayı gitmek vay vayı kalmak : Sağlığını, gençliğini yitirerek yakınır duruma gelmek.
Hoşa gitmek : Beğenilmek, bir kişiden veya bir şeyden hoşlanmak.
Hoşuna gitmek : Beğenmek.
Huyuna suyuna gitmek : Birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak.
İçi gitmek : İçi sürmek. bir şeyi yapmayı veya elde etmeyi çok istemek.
İçinden kan gitmek : İçi kan ağlamak.
İleri gitmek : İlerlemek, gelişmek. söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak, gereksiz, aşırı davranışta bulunmak.
İlerisine gitmek : Bir işin sonuna kadar gitmek.
İmansız gitmek : Tanrı'ya inanmadan ölmek.
İpe gitmek : Ölüme gitmek.
İşi aksi gitmek : İstenilen sonucu elde edememek.
İşi rast gitmek : Şans yardımıyla işi iyi, istediği gibi olmak.
İşi yolunda gitmek : İş düzenli ve istenilen biçimde yürümek.
İyi gitmek : Bir iş yolunda olmak. yakışmak.
Kafasının dikine gitmek : Kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanarak kimsenin öğüdünü, uyarısını dinlememek.
Kağnı gibi gitmek : Çok yavaş gitmek.
Kan gitmek : Büyük ve küçük abdestini yaparken kan gelmek. kadınlarda aybaşı çok kanlı olmak.
Kapış kapış gitmek : Çok çabuk satılmak, çok istenir olmak.
Kaput gitmek : Kâğıt oyununda hiçbir sayı alamamak. hiçbir sınavı verememek.
Kendi havasında gitmek : Yalnız başına, istediği gibi davranmak.
Kendi keyfine gitmek : İsteğine uygun davranmak.
Kıçın kıçın gitmek : Geriye doğru gitmek, geri geri gitmek. henüz yürümeyen bebek kıçüstü gitmek.
Kim vurduya gitmek : Bir kalabalık arasında öldürülen veya vurulan kimsenin kimin tarafından öldürüldüğü veya vurulduğu anlaşılamamak.
Kocaya gitmek : Evlenmek.
Komiğine gitmek : Gülünç bulmak.
Komploya kurban gitmek : Komplo yoluyla zarar görmek.
Kontra gitmek : Birine zıt gitmek.
Kulağına gitmek : Duymak.
Kurban gitmek : Suçsuz yere ölmek, zarara uğramak.
Kuş gibi uçup gitmek : Çok kısa süren bir hastalıkla ölmek. çok kısa sürmek, geçmek.
Kuş kanadıyla gitmek : Çok hızlı gitmek.
Laf kaynayıp gitmek : Söz boşa söylenmek, anlaşılmaz olmak, hiçbir etki yapmamak.
Mecrasında gitmek : Bir iş kurallarına uygun bir biçimde yürümek.
Moratoryuma gitmek : Tüm borçların ödeme zorunluluğunu geri bırakmak, resmî olarak geciktirmek.
Muhacir gitmek : Göç etmek.
Murdar gitmek : Murdar bir biçimde ölmek.
Okkanın altına gitmek : Haksız yere ezilmek, bir zarar veya ceza görmek.
Olayın üstüne gitmek : Olayı etraflıca araştırmak.
Önü sıra gitmek : Önünde yürümek.
Oyuna kurban gitmek : Bir hile, düzen sonunda zarara, iftiraya uğramak.
Post elden gitmek : Öldürülmek. bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak.
Rast gitmek : Uygun düşmek, istenilen biçimde gelişmek.
Sandığa gitmek : Oy kullanmak. seçim kararı almak.
Sandık başına gitmek : Sandığa gitmek.
Şansı yaver gitmek : Talihli olmak, bahtı açık olmak.
Savuşup gitmek : İlgi çekmeden gizlice, aceleyle ayrılmak.
Sefa geldine gitmek : Bir kente, bir mahalleye yeni gelen veya geziden dönen birine ziyarete gitmek.
Sele gitmek : Gereksiz yere telef olmak. sele kapılmak.
Siktirip gitmek : Başını alıp gitmek.
Sılaya gitmek : Bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek. anne, baba ve diğer akrabalarını görmek için memlekete gitmek.
Silinip gitmek : Bir şey birdenbire yok olmak veya unutulmak.
Siya siya gitmek : Geri geri gitmek.
Su gibi gitmek : Bol bol harcanmak.
Sürgün gitmek : Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak, ishal olmak. sürgüne gönderilmek, sürgün cezasına uğramak.
Sürüp gitmek : Eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek.
Suyun akıntısına gitmek : Olayların veya durumun gelişmesine göre davranmak, uymak.
Suyuna gitmek : Suyunca gitmek.
Suyunca gitmek : Bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak.
Tahkime gitmek : Herhangi bir anlaşmazlığı, çözülmesini sağlamak için tahkim kuruluna taşımak.
Talihi yaver gitmek : Talihi iyi olmak, işi yolunda gitmek.
Temyize gitmek : Mahkemelerce verilen kararın kanun ve usul yönünden incelenmesi için Yargıtay, Askerî Yargıtay veya Danıştaya başvurmak.
Tepesi aşağı gitmek : İşleri bozulup büyük zarara uğramak.
Tepetakla gitmek : Hızlı bir biçimde toplumsal ve ekonomik durumu bozulmak.
Ters gitmek : Bir iş doğru ve düzgün yürümemek, sorun çıkmak.
Tersine gitmek : İstenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek. bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak.
Tıkırında gitmek : İşler yolunda ve düzenli gitmek.
Tırıs gitmek : Koşmaya yakın hızlı yürümek.
Tuhafına gitmek : Bir şeyi tuhaf bulmak.
Uçup gitmek : Kaybolmak, yok olmak.
Ucuza gitmek : Basit, kolay, önemsiz olarak değerlendirilmek.
Üstüne gitmek : Üstüne doğru gitmek. bir işe el atmak, karışmak. bir işi yapmak için kişiyi zorlamak. bir şeyi ısrarlı bir biçimde yapmak.
Üstüne üstüne gitmek : Çekinmeden sonucu tehlikeli olabilecek bir şeyle uğraşmak, yılmamak.
Uzaklara gitmek : Gözleri dalmak, dalıp gitmek. konudan ayrılmak.
Üzerine üzerine gitmek : Üstüne üstüne gitmek.
Vız gelip tırıs gitmek : Önemsememek, aldırış etmemek.
Yabana gitmek : Boşa gitmek, boşa harcanmak. bulunduğu yerden başka bir yere yaşamak için gitmek. tanınmayan, bilinmeyen biriyle, bir yabancıyla evlendirilmek.
Yağma gitmek : Bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak.
Yangına körükle gitmek : Gerginliği, uzlaşmazlığı artıracak biçimde davranmak.
Yargıya gitmek : Bir anlaşmazlığı gidermek amacıyla mahkemeye başvurmak.
Yitip gitmek : Görünmez olmak, ortadan kalkmak.
Yol gitmek : Yolda ilerlemek.
Yola gitmek : Yolculuğa çıkmak.
Yolunda gitmek : Olumlu gelişme göstermek.
Yuvarlanıp gitmek : Eldeki imkânlarla geçinmek. birdenbire ölmek.
Zevkine gitmek : Hoşuna gitmek.
Zıt gitmek : Birine karşı sürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak.
Zoruna gitmek : Onuruna dokunmak, gücüne gitmek.
Yönelmek : Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek, yönlenmek. Amaç olarak benimsemek, yönlenmek. Hedef almak.
Ayrılmak : Boşanmak. Bir yerden, bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak. Ayırma işine konu olmak.
Çıkmak : Bitmek, büyümek, sürmek. Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak. Süresi dolduğunda ayrılmak. Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak. Giderilmek, yok olmak. Yükselmek, artmak. Niteliği sonradan anlaşılmak. Erişmek, görmek. Harcamak zorunda kalmak. Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. Yetkili birinin makamına iş için gitmek. Yayılmak, duyulmak. Unutmak. Görünür veya belli bir durumda bulunmak. Bir iddia ile ortalıkta görünmek. Yeni yetişip satışa sunulmak. Karaya ayak basmak. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek. Artırmak, fiyatı yükseltmek. Yapılmak, yürümek. Olmak, bulunmak, var olmak. Eksilmek. Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak. Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek. Vermeye katlanmak. İçeriden dışarıya varmak, gitmek. Sıyrılmak, ayrılmak. Gerçekleşmek. Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak. Mal olmak. Belirmek, tanınmak. Ay, Güneş görünmek. Bir yere ulaşmak, varmak. Yerinden oynamak. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek. Ay veya mevsim geçmek. Yetişecek ölçüde olmak. Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak. Gelmek. Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak. Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek. Meydana gelmek. Piyasaya sürülmek. Verilmek. Bulaşmak. Büyük abdest bozmak. Oyunda herhangi bir rolü oynamak. Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek. Yayımlanmak. Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak. Oluşmak, olmak. Binaya kat eklemek. Flört etmek. Sesini yükseltmek. Yayılmak.
Amaç : Gaye. Ulaşmak istenilen sonuç, maksat. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı görev, misyon. Hedef.
Devam : Ek, parça. "Kesme, sürdür" anlamında kullanılan bir söz. Sürme, sürüp gitme, kesilmeme, bitmeme. Bir yere belli bir amaçla, gereken zamanlarda gitme.
Uğraşmak : Bir iş üzerinde sürekli çalışmak. Birine kötü davranmak. Bir işi başarmaya çalışmak, iş edinmek. Zamanını bir işe verme durumunda kalmak. Savaşmak.
Sürmek : Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek. Önüne katıp götürmek. Yönetip yürütmek, sevk etmek. Olmaya devam etmek. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek. Pulluk veya sabanla toprağı işlemek. Zaman almak. Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. Dokundurmak, değdirmek. Uzatmak, ileri doğru itmek. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek. Devam etmek. Herhangi bir durum içinde bulunmak. Zaman geçmek.
Yönetmen : Bir kuruluşu yönetme yetkisi olan kimse, müdür, direktör. Bir televizyon programını hazırlayan görevliler arasında eş güdümü sağlayan, onları belli konularda görevlendiren, yayın malzemelerini değerlendiren ve yayının görsel sorumluluğunu üstlenen kişi. Tiyatro ve sinema oyunlarında oyuncuların rollerini dağıtıp oyunu düzenleyen, metin, yorum, dekor, müzik vb. ögeler arasında birlik sağlamaya çalışan kimse, rejisör.
Bir : Bir kez. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Tek. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Bu sayı kadar olan. Ancak, yalnız. Aynı, benzer. Sadece. Eş, aynı, bir boyda. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Sayıların ilki. Beraber. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek.
Doğru : Gerçek, hakikat. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. İki nokta arasındaki en kısa çizgi. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun. Yakın, yakınlarında. Karşı yönünce. Gerçek, yalan olmayan.
Etmek : Herhangi bir değerde olmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Bir işi yapmak. Kötülükte bulunmak. Bulmak, erişmek. Demek, söylemek. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Eşit değer kazanmak.
Yakışmak : Güzel durmak, iyi gitmek, yaraşmak, uygun gelmek. Uygun olmak, iyi karşılanmak, münasip olmak.
Yaraşmak : Yatkın olmak. Yakışmak, uymak.
Harcanmak : Harcama işi yapılmak, harcama işine konu olmak.
Götürülmek : Götürme işi yapılmak veya götürme işine konu olmak.
Gönderilmek : Gönderme işi yapılmak veya gönderme işine konu olmak.
Yeter : İhtiyacı karşılayacak kadar olan, kâfi. ünl. “Kâfi, yetişir, yeterli” anlamlarında bir söz.
Olmak : Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Uymak, tam gelmek. Yetişmek, olgunlaşmak. Sürdürmek, yürütmek. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Bulunmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Yol açmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Sarhoş olmak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Herhangi bir durumda bulunmak. Geçmek, tamamlanmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Yitirmek, elinden kaçırmak.
Yetmek : Kötü bir davranış, durum, tutum yeterli olmak, kâfi gelmek. Başkasına gereksinim duymamak, kendine yeter olmak. Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak. Olgunlaşmak. Bir yaşa erişmek, ulaşmak. Yeterli sebep olmak.
Yetişmek : Üremek, büyümek, olmak. Değmek, uzanıp dokunabilmek. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek. Ortaya çıkmak. Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak. Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek. Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak. Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak. Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek. Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak. Vakit bulmak, yapabilmek. Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak. Yardım etmek, yardımına koşmak.
Yürümek : Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek. Adım atarak ilerlemek, gitmek. Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek. Yol almak. Ölmek. Yayan gezmek, yayan gitmek. Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek. Bir işte ileri gitmek. Faiz, hesap edilmek, işlemek. Geçmek, ilerlemek, değişmek. Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek. Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak.
Yol : Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. Kumaşta bulunan çizgi. Yolculuk. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Hile, tuzak. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. Gaye, uğur, maksat. Kez, defa. Gidiş çabukluğu, hız.
Almak : Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Bürümek, sarmak, kaplamak. Ele geçirmek, fethetmek. Gidermek, yok etmek. Yer değiştirmek. Satın almak. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. Erkek, kadınla evlenmek. İçeri girmesini sağlamak. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Temizlemek. Yutmak, kullanmak. İçecek veya sigara içmek. Görevden, işten çekmek. Tat veya koku duymak. Başlamak. Kabul etmek. Göreve, işe başlatmak. Birlikte götürmek. Kazanmak, elde etmek. Yol gitmek, mesafe katetmek. Soldurmak. İçeri sızmak, içine çekmek. Sürükleyip götürmek. İçine sığmak. Yolmak, koparmak. Kısaltmak, eksiltmek. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. Kazanç sağlamak. Çalmak. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Örtmek, koymak.
Dayanmak : Bir yere yaslanmak, kendini dayamak. Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak. Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek. Uzun süre kullanılmaya uygun olmak. Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak. Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek. Yetişmek, yeter olmak. Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek. Varmak, ulaşmak. Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak. Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek.
Geçmek : Okulda, sınavda başarı göstermek. Sönmek. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Geride bırakmak, aşmak. Sürümü olmak, satılmak. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Birinden meşk etmek. Yazılmak, girmek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Kabul edilemez olmak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Görev almak. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Yaşamak. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Bir duruma uğramak, konu olmak. Kalmak, devrolmak. Üstünlük sağlamak. Bırakmak, vazgeçmek. Harcamak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Bir yere gidip oturmak. Etki yapmak, işlemek. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Bir yerden başka bir yere gitmek. Yerini bırakıp başka yer almak. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Çekiştirmek, yermek. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Tükenmek, bitmek, sona ermek.
Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.
Yok : Yasak. Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı. Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir. Olmayan, bulunmayan şey. Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz. Birinin söylediği sözlerden genel olarak kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz. "Hayır" anlamında kullanılan bir söz.
Elden : Doğrudan. Başkasıyla.
Ölmek : Bitki, solmak. Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek. Değerini, geçerliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak. Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek.
Başvurmak : Bilgi sahibi olmak için bir kaynağı kullanmak, müracaat etmek. İsteği, dileği belirtmek için herhangi bir işlem başlatmak. Bir işin yapılması için bir kimsenin aracılığını istemek. Bir şeye yararlanmak amacıyla el atmak. Bir işe girmek, bir sınava katılmak vb. konularda müracaatta bulunmak.
Yapmak : Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Bir durum yaratmak. Davranmak, hareket etmek. Olmasına yol açmak. Yol almak. Üretmek. Edinmek, sahip olmak. Dışkı çıkarmak. Olmak. Onarmak, tamir etmek. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Düzenli bir duruma getirmek. Gerçekleştirmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Evlendirmek. Salgılamak, çıkarmak.
Şey : Nesne, madde. Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz.
Zarar : Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat.
Makine : Herhangi bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürmek, belli bir güçten yararlanarak bir işi yapmak veya etki oluşturmak için çarklar, dişliler ve çeşitli parçalardan oluşan düzenekler bütünü. Araba, otomobil. Bir alet veya taşıtın hareket etmesini sağlayan mekanizması.
İşlemek : İse tutup karartmak.
Çalışmak : Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek. Herhangi bir iş üzerinde olmak. İşi veya görevi olmak, bulunmak. Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba harcamak. Makine veya aletler işe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak. Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak.
Satılmak : Para veya çıkar karşılığı, gizlice karşı tarafa hizmet etmek. Satma işi yapılmak.
Değerlendirmek : Bir şeyin özünü, önemini, nitelik ve niceliğini belirlemek. Değer kazandırmak, kıymetlendirmek. Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak. Değer biçmek.
Saymak : Önemsemek. Sayıları arka arkaya söylemek. Geçer tutmak. Arka arkaya söylemek, sıralamak. Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak. Herhangi bir şey, yerine koymak veya herhangi bir şey gözüyle bakmak, addetmek. Gibi görmek, kabul etmek. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye değer vermek, hürmet etmek. Varsaymak, tutmak, farz etmek. Herhangi bir sıraya koymak, herhangi bir sırada yer aldığını kabul etmek. Hesaba katmak, dikkate almak. Ödemek, peşin vermek.
Karşılamak : Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek. Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak. Masrafı ödemek. Boksta karşı oyuncunun yumruklarını savmak. Önlemek, durdurmak. Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek.
Diğer dillerde Gitmek anlamı nedir?
İngilizce'de Gitmek ne demek? : v. go, take one's way, go away, depart, head for, betake oneself to, bugger off, give, go together, head, hop it, hop off, repair, resort, steer for, step, strike out, take to, wend one's way, work in with
Fransızca'da Gitmek : aller, partir, parvenir, convenir, arriver, se transporter, (su üzerinde) voguer, passer, à seoir, être en accord avec, s'avancer, se rendre
Almanca'da Gitmek : v. abgehen, fahren, fortbegeben, fortgehen, gehen, hergehen, kommen, weggehen
Rusça'da Gitmek : v. уходить, уезжать, отъезжать, удаляться, выбывать, вылетать, улизнуть, идти, ходить, ехать, направляться, следовать, ездить, гнать, посещать, вести, подходить, пускаться, служить, бывать, выезжать, плавать, уйти, уехать, отъехать, выбыть, вылететь, пойти, походи
Bu kısımda Gitmek nedir? Gitmek ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Gitmek tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Gitmek hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.