Çıkmak nedir, Çıkmak ne demek

 

"Çıkmak" ile ilgili cümle

  • "Ev, ev olmaktan çıktı."
  • "Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış."
  • "1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." - Atatürk
  • "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." - R. N. Güntekin
  • "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." - H. Taner
  • "Bu dairede işler kolay çıkmaz."
  • "Mart çıktı. Kış çıktı."
  • "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." - B. R. Eyuboğlu
  • "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." - R. N. Güntekin
  • "Güreşte ona çıkacak kimse yok."
  • "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." - P. Safa
  • "Bu kumaştan bir palto çıkar mı?"
  • "Leke çıktı."
  • "Çık bakalım paraları!"
  • "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." - M. Ş. Esendal
  • "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." - Atatürk
  • "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." - A. H. Tanpınar
  • "O söz benim hatırımdan çıkmadı."
  • "Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak."
  • "Fiyatlar çıktı."
  • "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." - R. H. Karay
  • "Başkana çıkmak."
  • "Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı." - M. İzgü
  • "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti." - R. H. Karay
  • "Dörtten iki çıkarsa iki kalır."
  • "Hava açılmış, ay çıkmıştı." - R. H. Karay
  • "Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı."
  • "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." - F. R. Atay
  • "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." - T. Dursun K
  • "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" - M. Ş. Esendal
  • "Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı."
  • "Sularda bakteri çıktı."
  • "Maaş çıkmak. Emir çıkmak."
  • "Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım."
  • "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." - Y. Z. Ortaç
  • "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." - S. F. Abasıyanık
  • "Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak."
  • "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı." - R. N. Güntekin
  • "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" - M. Ş. Esendal
  • "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." - O. C. Kaygılı
  • "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." - Y. Z. Ortaç
  • "Bu ev dört milyara çıktı."
  • "Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu."
  • "Kravatın boyası gömleğe çıktı."
  • "Lağımdan pis kokular çıkıyor."
  • "Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı."
  • "Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak."
  • "Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar."
  • "Arabanın direksiyonu çıkmak."
  • "Bebeğin patiği çıktı."
  • "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." - A. İlhan
 

Yerel Türkçe anlamı:

Oyunda kazanmak: Üç partide de o çıktı.

Diğer sözlük anlamları:

Vazgeçmek

Erişmek, müncer olmak

İngilizce'de Çıkmak ne demek? Çıkmak ingilizcesi nedir?:

exit

Çıkmak anlamı, tanımı:

Çıkmadık canda umut var : "elden gitti sandığımız bir şeyle ilgimiz büsbütün kesilmemişse gereken çabayı harcayarak onun elimizde kalmasını sağlayabileceğimizi umabiliriz" anlamında kullanılan bir söz.

Bata çıka : Güçlükle, zorlukla.

Batçık : Alt geçit.

Battıçıktı : Su kanallarında suyun engeli geçmesi için yapılmış olan düzenek. Alt geçit.

Zıpçıktı : Görgüsüz, fırsatçı kimse. Türedi.

Çıkma : Desteklemek amacıyla verilen para. Bir yapının üst katlarından dışarıya doğru uzanmış bölüm, balkon. Hamamdan çıkarken kullanılan havlu ve kurulanma takımı, çıkacak. Eski, kullanılmış. Çıkmak işi. Bir yazı sayfasının kenarına metinle ilgili olarak yazılan ek, çıkıntı, derkenar. Çıkmış.

Çıkmaklık : Çıkma durumunda olma.

Açığa çıkmak : Belli olmak, anlaşılmak. rıhtıma aborda veya kıçtankara olmuş bir gemi bulunduğu yerden kalkarak daha uzaktaki bir yere demirlemek üzere kıyıdan uzaklaşmak.

Açığı çıkmak : Saklamakla görevli bulunduğu paranın veya malın eksik olduğu anlaşılmak.

Acısı çıkmak : Bir şeyin olumsuz, kötü sonucu bir süre sonra ortaya çıkmak.

Acısı ortaya çıkmak : Olumsuz sonucu yavaş yavaş ortaya çıkmak.

Adam içine çıkmak : Topluluğa karışmak, insanların bulunduğu yerlere gitmek, eşe dosta gitmek.

Adı çıkmak : Kötü bir ün kazanmak. hakkı olmayan bir ün kazanmak.

Adı deliye çıkmak : Deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak.

Adı kötüye çıkmak : Ünü kötü olarak yayılmak.

Ağzından çıkmak : Bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak.

Ağzından dirhemle çıkmak : Çok az veya zorla konuşmak.

Ağzından girip burnundan çıkmak : İyice dövmek. türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak.

Ahbap çıkmak : Önceden tanışmış olmak.

Ahı çıkmak : Yaptığı ilenme, etkisini göstermek.

Akıldan çıkmak : Unutulmak.

Aklı çıkmak : Sonucun kötü olacağını düşünerek korkuya kapılmak.

Aklı zıvanadan çıkmak : Delirmek, aklını oynatmak.

Aklından çıkmak : Unutmak.

Akraba çıkmak : Konuştuktan sonra akraba olduklarını anlamak.

Aksilik çıkmak : Engel ortaya çıkmak.

Alacaklı çıkmak : Alacağı vereceğinden çok olmak.

Alaya çıkmak : Askerî bir okulda başarı gösteremeyerek kıtaya gönderilmek.

Alıcı çıkmak : Müşteri olmak. istemek, talip olmak.

Alışverişe çıkmak : Alım satım işi için çarşıya gitmek.

Altından çapanoğlu çıkmak : Bir işin gizli kalmış kötü ve aksak yanıyla, kuşkulu bir durumuyla karşılaşmak. bir işte gizli niyet, hile bulunmak.

Altından girip üstünden çıkmak : Halletmek. malı, parayı düşüncesizce harcayıp tüketmek. ne yapıp edip istediğini yaptırmak. karıştırmak.

Anlaşmazlık çıkmak : Bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak.

Aradan çıkmak : Sıkışık bir durumda, sıkıntılı bir zamanda işe engel olan kimse oradan uzaklaşmak. kendini bir sorunun, bir davanın dışında tutmak. yapılması gereken öteki işlerle uğraşılabilmesi için bir iş önce bitirilmek.

Arka çıkmak : Bir kimseyi başkalarına karşı korumak, kayırmak.

Arka kapıdan çıkmak : Okuldan başarısızlık nedeniyle ayrılmak.

Askıya çıkmak : İpek böceği koza sarmak üzere dallara çıkmak. evlenecek kimselerin durumu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askı yoluyla ilan edilmek.

Aslı çıkmak : Gerçek olduğu anlaşılmak, gerçek olduğu ortaya çıkmak.

Ateş çıkmak : Yangın çıkmak.

Ateşi çıkmak : Hasta vücut ısısı olağandan çok artmak.

Auta çıkmak : Top sahadan dışarı çıkmak.

Ava çıkmak : Avlanmak için gitmek.

Aynı kapıya çıkmak : Sonuç bakımından fark etmemek, aynı sonuca varmak.

Ayrı eve çıkmak : Ailenin büyükleriyle birlikte oturan çekirdek aile başka eve taşınmak.

Ayyuka çıkmak : Ses yükselmek. dedikodu herkesçe duyulmak, yayılmak.

Balığa çıkmak : Balık avlamaya gitmek.

Baltası kütükten çıkmak : Bir engelden, bir sıkıntıdan kurtulmak.

Baskın çıkmak : Karşılaştırma konusu olan kimseyi geçmek, ona karşı üstünlüğünü göstermek.

Benliğinden çıkmak : Kendine benzemez olmak.

Bildik çıkmak : Birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarını anlamak.

Biliş çıkmak : Tanımak, önceden tanış olmak.

Bir kapıya çıkmak : Aynı sonuca varmak.

Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak : Söylenen söze önem vermemek.

Boku çıkmak : Bir iş veya durum tatsızlaşmak.

Borç gırtlağına çıkmak : Borca batmak.

Borçlu çıkmak : Görülen hesapta vereceği kalmak.

Boş çıkmak : Umduğu gerçekleşmemek, sonuç vermemek.

Boşa çıkmak : Umut, düşünce vb. şeyler sonuç vermemek, gerçekleşmemek.

Cama çıkmak : Pencereden görünmek.

Canı burnundan çıkmak : Çok kızgın olmak, öfkelenmek.

Canı çıkmak : Ölmek. çok yıpranmak. çok yorulmak veya çok zorluk çekmek. zarar etmek.

Ceketini alıp çıkmak : Hiçbir şey almadan birlikteliği bitirmek, ortaklıktan ayrılmak. ilişkisini tamamen bitirmek.

Cerre çıkmak : Medreselerde okuyanlar para ve erzak toplamak için belli aylarda köylere dağılıp imamlık veya müezzinlik yapmak.

Cıcığı çıkmak : Çok yorulmak. hırpalanmak.

Çileden çıkmak : Çile süresini bitirmek. olup bitenler karşısında sabrı ve dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek.

Cılk çıkmak : Kusurlu, boş veya bozuk çıkmak.

Cılkı çıkmak : Bozulmak, doğru ve uygun yolundan ayrılmak.

Cinleri tepesine çıkmak : Çok kızmak.

Çivisi çıkmak : Kargaşa içinde bulunmak.

Çizmeden yukarı çıkmak : Çizmeyi aşmak.

Çürük çıkmak : Sağlık durumunun elverişsiz olması yüzünden askerlik ödevinden bağışlanmak. birinin sağlam olmadığı anlaşılmak.

Dağa çıkmak : Hükûmete karşı gelmek için dağlara çekilmek. eşkıyalık etmek.

Dalıp çıkmak : Birçok yere girmek. deniz, göl vb. içinde kısa süre kalmak. deniz, göl vb. yerlerde suyun içinde kaybolup yeniden görünmek.

Dama çıkmak : Cinsel istekleri artmak.

Dediği çıkmak : Dediği şey gerçekleşmek.

Dediğinden çıkmak : Sözünü dinlememek.

Deli çıkmak : Çok sinirlenmek. çıldırmak.

Den yana çıkmak : Birinin yanlısı olmak, birini tutmak.

Deniz çıkmak : Denizde fırtına olmak.

Denize çıkmak : Gezi veya av için kıyıdan ayrılmak.

Dili bir karış dışarı çıkmak : Koşmaktan, yürümekten dolayı çok yorulmak.

Dinden imandan çıkmak : Kendini kontrol edemeyecek kadar çok öfkelenmek, çok sinirlenmek.

Dışarı çıkmak : Büyük abdest yapmak. kapalı bir yerden dışarı gitmek.

Dışına çıkmak : Tanınan hak ve yetkileri aşmak.

Doğru çıkmak : Gerçek olduğu anlaşılmak.

Dumanı tepesinden çıkmak : Çok öfkelenmek.

Eksik çıkmak : Tartı veya ölçü tam olmamak.

Elden çıkmak : Malı olmaktan çıkmak, malı satılmak. kaybedilmek.

Eli boş çıkmak : Umduğunu alamamak, başarısızlığa uğramak.

Elinden bir kaza çıkmak : İstemeyerek birini yaralamak veya öldürmek.

Elinden kan çıkmak : Cinayet işlemek.

Evci çıkmak : Tatil günlerinde okul, kışla vb.nden eve gelmek.

Eve çıkmak : Aileden ayrılıp ayrı bir evde oturmak. öğrenci yurttan ayrılıp ev kiralayarak yaşamak.

Falso çıkmak : Bozuk olmak.

Ferz çıkmak : Satrançta piyon, karşıdaki en son kareye kadar sürülüp vezir olmak.

Fırtına çıkmak : Sert rüzgâr esmeye başlamak.

Fos çıkmak : Bir işin sonu gelmemek, boş çıkmak.

Foyası meydana çıkmak : Bir olay dolayısıyla bir kimsenin kötü niteliği ortaya çıkmak.

Geziye çıkmak : Uzak yerleri dolaşmak.

Girip çıkmak : Bir yere sık sık gelmek. bir yere kısa süre kalmak üzere uğramak.

Göbeği çıkmak : Şişmanlamak.

Göklere çıkmak : Pek çok yükselmek.

Görücüye çıkmak : Evlenmesi söz konusu olan kız görücüye görünmek.

Gözü kara çıkmak : Korkusuz olduğu anlaşılmak.

Gün ışığına çıkmak : Açıklığa kavuşmak, aydınlanmak.

Gurbete çıkmak : Doğup yaşanılan yerden uzaklaşmak.

Hakikatsiz çıkmak : Yakınlığı ve bağlılığı sürekli olmamak.

Haklı çıkmak : Davasının, iddiasının, düşüncesinin veya davranışının doğru olduğu anlaşılmak.

Ham çıkmak : Kendisinden beklenilen olgun davranışları göstermemek. kavun, karpuz kesildiğinde olgunlaşmamış olduğu anlaşılmak.

Haşadı çıkmak : Bozulmak, işe yaramaz duruma gelmek. çok yorulmak, bitkinleşmek.

Her boyaya girip çıkmak : Çeşitli işlerde kısa süre de olsa çalışmış olmak.

Her kafadan bir ses çıkmak : Bir konu üzerinde herkes rastgele konuşmak.

Hırtlambası çıkmak : Eşya, çok eskiyip dökülür durumda olmak. perişan bir biçimde giyinmiş olmak.

Hışırı çıkmak : İnsan ağır işlerle uğraşıp çok yorulmak. eşya, çok hırpalanıp örselenmek.

Hurdası çıkmak : Eşya, kullanılmayacak duruma gelmek, eskimek.

İçeriden çıkmak : Hapisten kurtulmak, serbest kalmak.

İçi dışına çıkmak : Kusmak. kusacak duruma gelmek.

İçinden çıkmak : Karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek.

İdmana çıkmak : İdman yapılacak alana toplu olarak gitmek.

İhramdan çıkmak : Hac görevini tamamladıktan sonra giyilen ihramı çıkarmak.

İkisi bir kapıya çıkmak : Aynı sonuca varmak, aynı sonucu doğurmak.

İnsaflı çıkmak : Anlayışlı, hoşgörülü olduğu belli olmak.

İnsan içine çıkmak : Toplum içine karışmak, başkalarıyla ilişki kurmak.

İnsanlıktan çıkmak : İnsana özgü niteliklerini yitirmek. çok zayıflamış olmak.

İpliği pazara çıkmak : Kötü nitelik ve suçları ortaya çıkmak.

İş çığırından çıkmak : Bir iş amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak.

İş şirazesinden çıkmak : Düzenini kaybetmek, çığırından çıkmak.

İşi çıkmak : Başka bir işle meşgul olmak.

İşin içinden çıkmak : Bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek. güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak. bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak.

İskeleti çıkmak : Çok zayıflamak.

İsmi çıkmak : Adı çıkmak.

İyot gibi ortaya çıkmak : İstemediği hâlde asıl niyeti ortaya çıkmak.

İzin çıkmak : Bir şey yapmada serbest bırakılmak.

İzinli çıkmak : İzin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmak.

İzne çıkmak : Bir iş yerinde üst makamların onayıyla belli bir süre için görevinden ayrılmak.

Kabak çıkmak : Ham çıkmak.

Kabuğu dışına çıkmak : İçinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak.

Kaburgaları çıkmak : Çok zayıf olmak.

Kadidi çıkmak : Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek. iskeleti görünmek.

Kafaya çıkmak : Topa kafayla vurmak için sıçramak.

Kağnıyla tavşan avına çıkmak : Bir işi bitirmemek için bahane bulmak, ayak sürümek.

Kaleminden çıkmak : Herhangi biri tarafından yazılmak.

Kamburu çıkmak : İhtiyarlamak. sırtı kambur olmak. eğilerek yapılmış olan işler için çok çalışmış olmak.

Kan başına çıkmak : Öfkelenmek.

Kan çıkmak : Kan dökülmek, cinayet işlenmek.

Karavana çıkmak : Yemek hazırlanmak veya gelmek.

Karşı çıkmak : Bir düşünceye katılmamak, cephe almak. dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek.

Kat çıkmak : Yapıya kat eklemek.

Kavga çıkmak : Dövüş meydana gelmek.

Kazançlı çıkmak : Kazanmak.

Kırkı çıkmak : Doğumdan veya ölümden sonra kırk gün geçmek.

Kısmet çıkmak : Evlenme teklifi almak.

Kıyıya çıkmak : Karaya çıkmak, gemiden karaya inmek.

Kof çıkmak : Bir kimsenin bilgisiz, değersiz, işe yaramaz biri olduğu anlaşılmak.

Kokusu çıkmak : Gizli tutulan bir iş anlaşılmak.

Kola çıkmak : Hırsız, polis vb. faaliyete geçmek, işe başlamak.

Koltuk çıkmak : Desteklemek.

Komadan çıkmak : Komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, ölümden dönmek.

Kümeye çıkmak : Takımların sonraki sezonda bir üst kümeye yükselmesi, lige çıkmak.

Laf çıkmak : Dedikodu başlamak.

Mana çıkmak : Anlamına gelmek, anlamını taşımak.

Masraftan çıkmak : Beklenmedik bir sırada para harcama durumunda kalmak, paradan çıkmak.

Mehtaba çıkmak : Ay ışığında denizde gezip dolaşmak.

Meydana çıkmak : Yetişmek, büyümek. belli olmak. ortaya çıkmak, görünmek.

Öfke topuklarına çıkmak : Çok öfkelenmek.

Ok yaydan çıkmak : Geri dönülemeyecek bir iş yapmak.

Operasyona çıkmak : Harekât gerçekleştirmek.

Ortaya çıkmak : Biri kendini göstermek. yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek.

Oyuna çıkmak : Oyun için sahneye çıkmak.

Pahaya çıkmak : Pahalanmak, pahalılaşmak.

Paradan çıkmak : Para harcamak zorunda kalmak.

Perte çıkmak : Taşıt hurdaya çıkmak.

Pestili çıkmak : Çok yorulmak.

Piyasaya çıkmak : Bir ürün satışa sunulmak. fuhuş yapmak üzere müşteri aramak.

Pusudan çıkmak : Kurulan pusudan kurtulmak. kuracağı pusudan vazgeçmek.

Raydan çıkmak : Düzeni bozulmak, altüst olmak.

Rezili çıkmak : Çok eskimek, bozulmak, parçalanmak.

Rolüne çıkmak : Oyunda belli bir kişiliği sahnede oynamak.

Rutin dışına çıkmak : Bir şeyi her zamankinden farklı yapmak. alışılmış olandan farklı davranmak.

Rüyası çıkmak : Görülen rüya gerçekleşmek.

Sahabetçi çıkmak : Kayırmak, arka çıkmak.

Sahaya çıkmak : Mücadele etmeye başlamak. alan araştırması yapmak için belirlenen yere gitmek. spor karşılaşmasına başlamak için sahada yerini almak.

Sahip çıkmak : Korumak, koruyucu olmak, ilgilenip gözetmek. kendinin olduğunu ileri sürmek.

Sahneye çıkmak : Kullanılmak, görünmek, ortaya çıkmak. tiyatro, müzik vb. sanatçılar için sanatını izleyici önünde uygulamak, göstermek.

Sandıktan çıkmak : Seçimle işbaşına gelmek.

Selamete çıkmak : Esenliğe kavuşmak, kurtulmak.

Sert çıkmak : Aşırı biçimde karşı durmak.

Servise çıkmak : Servis yetkilisi onarım yapmak üzere çağrılan yere gitmek. bir iş yerinde çay, kahve dağıtımı gibi hizmetleri yapmak üzere dolaşmak. ulaşım aracı ile öğrencileri, çalışanları gidecekleri yere taşımak. doktor hastaları durumlarını gözlemlemek üzere ziyaret etmek.

Sesi ayyuka çıkmak : Çok yüksek sesle bağırmak.

Seyrana çıkmak : Gezmeye, gezintiye çıkmak.

Seyre çıkmak : Bir yerden başka bir yere gitmek için yola çıkmak. eğlenmek üzere gözlemek, bakmak.

Şirazeden çıkmak : Kitabın sırt bölümünde bulunan dikişin bozulması sebebiyle sayfalar dağılmak. akıl dengesini kaybetmek.

Sıskası çıkmak : Çok zayıflamak, sıskalaşmak.

Soğuk çıkmak : Hava soğumak.

Sokağa çıkmak : Gezmek veya bir iş görmek için evden çıkmak.

Son yolculuğa çıkmak : Ölmek.

Söz çıkmak : Ortalıkta bir söylenti dolaşmak.

Sözün ardı boşa çıkmak : Söz olumlu sonuca ulaşmamak.

Su yüzüne çıkmak : Bir süre örtülü kalmış bir iş veya sorun aydınlanmak, belli olmak, meydana çıkmak.

Suyu çıkmak : Çok söz edildiği veya üzerinde yerli yersiz durulduğu için değerini yitirmek, önemsizleşmek.

Taban çıkmak : Futbolda topla oynayan oyuncunun hareketini engellemek için doğrudan doğruya tabanla müdahale etmek.

Tadada çıkmak : Yoklamaya katılmak üzere toplanmak.

Tahta çıkmak : Hükümdar olmak.

Talip çıkmak : Bir şeye istekliler bulunmak. kız evlenme teklifi almak.

Tanıdık çıkmak : Önceden birbirlerini tanımış olmak, tanış olmak. bir şeyi daha önceden öğrenmiş, duymuş olmak.

Tanış çıkmak : Daha önceden tanışmış olmak.

Tansiyonu çıkmak : Kan basıncı aniden yükselmek.

Taraf çıkmak : Taraf tutmak.

Tek kürekle mehtaba çıkmak : Eksik hazırlıkla bir işe kalkışmak. beceriksizce alay etmeye kalkışmak.

Temize çıkmak : Aklanmak.

Tiridi çıkmak : İyice ihtiyarlamak, çok yaşlanmak.

Topa çıkmak : Rakibin topu rahatça kullanmasına engel olmak için topa hamle etmek.

Tulum çıkmak : Amacını eksiksiz elde etmek.

Tura çıkmak : Gezinti yapmak.

Turşusu çıkmak : Çok yorulmak. ezilmek, parçalanmak.

Tütünü tepesinden çıkmak : Dumanı tepesinden çıkmak.

Ucuza çıkmak : Yaptırılan bir şey az masrafla elde edilmek.

Ümidi boşa çıkmak : Umudu boşa çıkmak.

Umudu boşa çıkmak : Beklentisi, umudu gerçekleşmemek, hayal kırıklığına uğramak.

Üst çıkmak : Yenmek.

Usta elinden çıkmak : İşinin ehli olan bir kimse tarafından yapılmak.

Üste çıkmak : Suçlu olduğu hâlde karşısındakini suçlamak. zeytinyağı gibi üste çıkmak.

Yalan çıkmak : Yalan olduğu anlaşılmak.

Yalancı çıkmak : Bilmeyerek yalan söylemiş bulunmak. yalan söylediği anlaşılmak. sözünü yerine getirememek.

Yalanı çıkmak : Bir kimsenin yalan söylediği anlaşılmak.

Yanlış çıkmak : Yanlış olduğu anlaşılmak.

Yaza çıkmak : Yaz mevsimine ulaşmak.

Yazlığa çıkmak : Yazı geçirecek bir yere gitmek.

Yerinde su çıkmak : Haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz.

Yola çıkmak : Araca binmek üzere yolüstünde durmak. bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek. herhangi bir şeyi esas almak, oradan başlamak.

Yoldan çıkmak : Belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak. doğru yoldan ayrılmak.

Yoluna çıkmak : Yolda karşısına çıkmak. karşılamaya gitmek.

Yürüyüşe çıkmak : Dolaşmaya, gezintiye çıkmak.

Yüz akı ile çıkmak : Bir işi kendi saygınlığını yitirmeden eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek.

Yüze çıkmak : Belli olmak, açığa çıkmak, belirmek. bir sıvının üst bölümüne çıkmak. yüzsüz olmak, şımarmak.

Zararlı çıkmak : Zarar etmek. bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek.

Zenneye çıkmak : Orta oyununda erkek oyuncu, kadın rolüne çıkmak.

Zevki çıkmak : Hoşa gitmek.

Zeytinyağı gibi üste çıkmak : Bir sorunda haksız olduğunu kabul etmemek, ustalıkla kendini haklı çıkarmaya çalışmak.

Zıp diye çıkmak : Beklenmeyen bir zamanda ortaya çıkmak.

Zirveye çıkmak : En üst düzeyde ilgi çekmek, herkes tarafından konuşulur olmak. dağın doruğuna ulaşmak.

Zıvanadan çıkmak : Denetlenemez duruma gelmek. çok sinirlenmek, öfkelenmek. aklını yitirmek, çılgın gibi davranmak.

Varmak : Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak. Kadın, evlenmek. Bir durumdan başka duruma geçmek. Belli bir duruma veya düzeye gelmek. Hoş olmayan bir sona ermek. Acımadan, çekinmeden yapmak. Bir şeyi iyice anlamak veya duymak.

Edilmek : Etme işine konu olmak, yapılmak.

Sağlanmak : Sağlama işine konu olmak.

İstihsal : Elde etme. Üretim.

Meslek : Dizge. Öğreti. Uğraş. Çığır, okul, ekol. Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş.

Bilim : Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci. Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim. Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi.

Kurum : Kendini büyük ve önemli gösterme davranışı, büyüklenme, gösteriş, azamet, tekebbür. Ocak bacalarında biriken veya çevrede savrulan kalın is. Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi köklü bir yapıyı içeren, genellikle devletle ilişkisi olan yapı veya birlik, müessese.

Gitmek : Herhangi bir durumda olmak. Sürmek, devam etmek. Yeter olmak, yetmek, yetişmek. Yapmak. Geçmek. Yakışmak, yaraşmak. Dayanmak. Yürümek, yol almak. Bir şey zarar görmüş olmak. Ölmek. Götürülmek, gönderilmek. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak. Değerlendirmek, saymak, karşılamak. Bir yere doğru yönelmek. Satılmak. Başvurmak, yapmak. Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Makine, işlemek, çalışmak. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak. Yok olmak, elden çıkmak. Çıkmak, ulaşmak. Tüketilmek, harcanmak.

Elde : Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı.

Ayrılmak : Bir yerden, bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak. Boşanmak. Ayırma işine konu olmak.

Yapılmak : Yapma işine konu olmak. Gerçekleştirilmek, ortaya çıkarılmak.

Yürümek : Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek. Adım atarak ilerlemek, gitmek. Yol almak. Faiz, hesap edilmek, işlemek. Yayan gezmek, yayan gitmek. Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek. Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak. Ölmek. Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek. Geçmek, ilerlemek, değişmek. Bir işte ileri gitmek. Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek.

Olmak : Yol açmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Uymak, tam gelmek. Bulunmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Herhangi bir durumda bulunmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Yitirmek, elinden kaçırmak. Yetişmek, olgunlaşmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Geçmek, tamamlanmak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Yaklaşmak, gelip çatmak. Sarhoş olmak. Sürdürmek, yürütmek. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek.

Eksilmek : Bulunmamak, var olmamak, rastlanmamak. Azalmak, az duruma gelmek.

Meydana gelmek : Ortaya çıkmak. olmak, oluşmak.

Gelmek : Mal olmak. Belli bir zamana ulaşmak. Akmak. Türemek. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Düşmek, rast gelmek. Kazanılmak, sağlanılmak. Sonuç çıkmak. Belli bir süre dolmak. Kadar olmak. İsabet etmek. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Herhangi bir sırada bulunmak. Uygun düşmek. Görünmek, sanılmak. -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. Oturmaya, ziyarete gitmek. Olmak, -e uğramak. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Biriyle birlikte gitmek. Uymak. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Katılmak, eklenmek. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. Ortaya çıkmak, doğmak. Çıkmak, yönelmek. Başlamak, ortaya çıkmak. Ulaşmak, varmak. Dayanmak, tahammül etmek. Getirmek. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. İzlemek, takip etmek.

Sıyrılmak : Sıyırma işine konu olmak. Bir yerden veya bir durumdan çıkmak, kurtulmak.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Bir : Ancak, yalnız. Sadece. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Eş, aynı, bir boyda. Bir kez. Bu sayı kadar olan. Aynı, benzer. Sayıların ilki. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Beraber. Tek.

Anlaşılmak : Anlama işine konu olmak. Belli olmak, ortaya çıkmak.

Doğru : Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. Gerçek, hakikat. Karşı yönünce. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. İki nokta arasındaki en kısa çizgi. Gerçek, yalan olmayan. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde. Yakın, yakınlarında. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun.

Konu : Üzerinde konuşulan şey, bahis. Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu, süje.

Bağlanmak : Beklenen şey elde edilmez olmak. Sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak, angaje olmak. Bağlama işine konu olmak. Sevmek, içten bağlı olmak. Yalnızca belli bir işle uğraşmak. Bir şey bir kimseye ayrılmak, tahsis edilmek.

Mal olmak : Bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak. bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak. bir yeri, bir şeyi benimsenmek.

Mal : Bayağı, aşağılık, kötü kimse. Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü. Orospu. Esrar. Büyükbaş hayvan. Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia.

Oynamak : Eşyanın herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek. Rastgele yön vermek, aldatmak. Kımıldamak, hareket etmek. Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak. Herhangi birine karşı önemsemeyici davranışlarda bulunmak. Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak. Bir şeyi sürekli evirip çevirmek veya sürekli olarak ona dokunmak. Film gösterilmek. Değişiklik göstermek. Tehlikeye düşürmek. Sarsılmak, yeri değişmek. Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak. Sporla ilgili çalışmalara katılmak. Tiyatro eseri sahneye konmak. Değiştirmek, bozmak, tahrif etmek. Tedirgin etmek, rahatsız edici davranışta bulunmak. Oyalanmak, gereği gibi yapmamak, boşuna vakit geçirmek. Bir film, oyun vb.nde rol almak.

Ulaşmak : Elde etmek, erişmek. Varmak, gelmek. Birbirine katılmak, dökülmek. Yetişmek.

Karaya : Eczacılıkta kullanılan ve çürümeyen bir bitki.

Ayak : Göl ayağı. Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi, kadem, fit, fut. Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri. Kömür ocaklarında kömürün çıkarıldığı galeri. Altılı ganyanda yer alan her bir koşu. Basamak. Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler. Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste. Vücudun belden aşağı bölümü. Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi. Bacak. Futun küpü alınarak hesaplanan değer. Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta. Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri. Halk edebiyatında uyak. Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü.

Basmak : Sıkıştırarak yerleştirmek. Küçük çocuklar ayakta durabilmek. Duman, sis vb. çevreyi kaplamak, çökmek. Bir şey üzerinde kalıp, mühür vb.yle iz yapmak. Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak. Bası işi yapmak, tabetmek. Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek. Baskın yapmak. Uygunsuz vaziyette yakalamak. Bir kimse bir yaşa girmek. Kümes hayvanları kuluçkaya yatmak. Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek. Örtmek, bürümek, kaplamak. Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak.

Yayılmak : Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. Herkes tarafından duyulmak. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. Serilmek, döşenmek. Kaynağından çıkan ışık, doğru çizgiler hâlinde türlü yönlere dağılmak. Genişlemek, büyümek. Genelleşmek. Ayrıntıya girmek, açılmak. Koyun, inek vb. otlamak.

Duyulmak : Duyma işine konu olmak.

Bulunmak : Herhangi bir durumda olmak. Bir yerde olmak. Bulma işine konu olmak.

Var : Sahiplik bildiren olumlu ad cümleleri kuran bir söz. Elde bulunan her şey. Mevcut, evrende veya düşüncede yer alan, yok karşıtı.

İddia : Sav. Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmış gibi gösterme.

İle : Bazı soyut adlara getirildiğinde "... olarak, ... bir biçimde" anlamında durum zarfları oluşturan bir söz. Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz. Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz.

Ortalıkta : Göz önünde, meydanda.

Görünmek : Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek. Gözdağı vermek. İzlenim uyandırmak. Azarlamak. Benzemek, görünüşünde olmak.

Karşı : Ön, kat, huzur. Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi. Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı. Karşılık olarak, mukabil. Karşıt, zıt, muhalif. Yüzünü bir şeye doğru çevirerek. Bulunan yere göre önde, ileride olan. -e doğru. İçin, hakkında.

Boy : Uzunluk. Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en, genişlik karşıtı. Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan. Kumaş için ölçü. Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık. "Özlü, güzel sözler söyledi" anlamında kullanılan boy boyladı, soy soyladı özlü sözünde geçen bir söz.

Ölçüşmek : Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek. Karşılaştırmak, mukayese etmek. Yarışmak, müsabaka yapmak.

Bulaşmak : İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek. Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek. Hastalık geçmek, sirayet etmek. İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak. Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek.

Kat : Tekrarlanan bir sayının toplamı. Katman. Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı. Kesme, kesilme. Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka. Apartman dairesi. Kesme. Huzur. Makam, mevki. Giyeceklerde takım. Ön, yan. İlgiyi kesme. Kez, defa, misil. Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü. Sonuca bağlama, bitirme. Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey.

Eklemek : Bir şeyi ek olarak kullanmak. Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek.

Sonradan : Konuşulan zamanın ardından gelen zamanda, muahharan.

Belirmek : Bir düşünce veya durum kesin bir biçim almak, tebellür etmek. Önce belli veya görünür olmayan bir şey ortaya çıkmak, tezahür etmek. İyice görünür ve anlaşılır bir durum almak, tebarüz etmek.

Tanınmak : Herhangi bir özelliği ile bilinmek. Kim veya ne olduğu bilinmek. Hukuki yönden varlığı kabul edilmek.

Yerinden oynamak : Coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak. yerinden ayrılmak.

Oluşmak : Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek, tekevvün etmek.

Sürülmek : Sürme işine konu olmak veya sürme işi yapılmak. Uzaklaştırılmak, nefyedilmek.

Bitmek : Çok yorulmak. Beklenmedik zamanda ortaya çıkmak. Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek. Tükenmek. Sona ermek. Çok sevmek, bayılmak, beğenmek. Güçsüz kalmak, çok zayıflamak.

Büyümek : Yaşı artmak, yaşlanmak. Önem ve değer kazanmak. Genişlemek. Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek. Sayıca artmak. Yetişmek. Artmak, güçlenmek, şiddeti artmak.

Sürmek : Yönetip yürütmek, sevk etmek. Önüne katıp götürmek. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak. Olmaya devam etmek. Pulluk veya sabanla toprağı işlemek. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek. Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak. Zaman almak. Uzatmak, ileri doğru itmek. Devam etmek. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. Dokundurmak, değdirmek. Herhangi bir durum içinde bulunmak. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek. Zaman geçmek.

Verilmek : Verme işine konu olmak.

Ay : Bir ayın herhangi bir gününden ertesi ayın aynı gününe kadar geçen veya yaklaşık otuz gün olarak kabul edilen süre. Birdenbire duyulan acı, ağrı, şaşırma, ürkme veya sevinç anlatan bir söz. Yılın on iki bölümünden her biri. Dünya'nın uydusu olan gök cismi, kamer, mah, meh. Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre.

Veya : Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz. Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut.

Mevsim : Bazı atmosfer olaylarının en çok belirdikleri zaman. Herhangi bir şeyin etkinlik dönemi, sezon. Herhangi bir ekimin yapıldığı veya bir ürünün yetiştiği dönem. Zaman, dönem, çağ. Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon. Yaşamın bir bölümü.

Geçmek : Okulda, sınavda başarı göstermek. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Kalmak, devrolmak. Yerini bırakıp başka yer almak. Sönmek. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Bir yere gidip oturmak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Bir yerden başka bir yere gitmek. Bırakmak, vazgeçmek. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Kabul edilemez olmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Üstünlük sağlamak. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Çekiştirmek, yermek. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Sürümü olmak, satılmak. Birinden meşk etmek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Görev almak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Bir duruma uğramak, konu olmak. Etki yapmak, işlemek. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Yazılmak, girmek. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Geride bırakmak, aşmak. Harcamak. Yaşamak. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Zamanı aşmak, geride bırakmak.

Yeni : Oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan. O güne kadar söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş olan. İşe henüz başlamış. Kullanılmamış veya az kullanılmış olan, eski karşıtı. En son edinilen. Tanınmayan, bilinmeyen. Daha öncekilerden farklı olan. Biraz önce, çok zaman geçmeden. Eskisinin yerine gelen.

Sunulmak : Sunma işine konu olmak veya sunma işi yapılmak.

Yükselmek : Artmak. Yükseğe çıkmak. Güçlenmek, şiddetlenmek. Yüce duruma gelmek, yücelmek. Aşaması artmak. Unvan, rütbe vb. ilerlemek. Fiyat, çoğalmak.

Artmak : Harcandıktan sonra bir miktar geri kalmak. Çoğalmak. Değeri yükselmek, fazlalaşmak. Büyük heybe.

Artırmak : Artmasını sağlamak, çoğaltmak. Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek. Herhangi bir davranışta ileri gitmek. Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek.

Yükseltmek : Değerini olduğundan daha çok göstermek. Güçlendirmek, şiddetlendirmek. Yüksek bir düzeye getirmek, geliştirmek. Yükseğe çıkarmak, yukarı kaldırmak. Aşama ve mevki bakımından daha yüksek duruma getirmek. Bir sayıyı kendisiyle birkaç kez çarpmak.

Sesini yükseltmek : Yüksek, öfkeli bir sesle söylemek.

Büyük : Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram). Büyük abdest. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse. Niceliği çok olan. Üstün niteliği olan. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı. Önemli.

Abdest : Müslümanların, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma.

Bozmak : Kötü duruma getirmek. Altını paraya çevirmek, bozdurmak. Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak. Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak. Bağ veya bostanın son ürününü toplamak. Biçimini ve kullanılışını değiştirmek. Dokunmak, zarar vermek. Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek. Bırakmak, dağıtmak. Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek. Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek. Kızlığına zarar vermek. Büyük parayı küçük birimlere ayırmak. Geçersiz bir duruma getirmek. Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek.

Giderilmek : Ortadan kaldırılmak, yok edilmek.

Yok : Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı. Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir. Birinin söylediği sözlerden genel olarak kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz. Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz. Olmayan, bulunmayan şey. Yasak. "Hayır" anlamında kullanılan bir söz.

Unutmak : Bir şeyi yapamaz duruma gelmek. Gereken önemi vermemek, üstünde durmamak. Hatırdan, gönülden çıkarmak. Aklında kalmamak, hatırlamamak. Bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak. Bağışlamak.

Güneş : Güneş ışınlarının ve ısısının etkilediği ortam. Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi.

Yayımlanmak : Yayımlama işi yapılmak, neşrolunmak.

Gerçekleşmek : Gerçek olmak, gerçek duruma gelmek, meydana gelmek, tahakkuk etmek.

Fırlamak : Fiyatı birdenbire yükselmek. Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak. Yerinden oynayıp ileriye doğru çıkıntı yapmak.

Kopmak : Birdenbire gürültülü veya tehlikeli olaylar birdenbire başlamak veya ortaya çıkmak. Kurtulmak. Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak. Gövdeden ayrılmak. Bütün ilişkileri kesilip büsbütün ayrılmak veya uzaklaşmak. Yerinden ayrılmak. Koşmak, hızla gitmek. Çok ağrımak.

Flört etmek : Karşı cinsten biriyle duygusal ilişki kurmak, çıkmak.

Flört : Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki. Birbirine duygusal ilgi duyan kadın ve erkek. Siyasal bir parti, yabancı bir ülke vb.ne tam olarak bağlanmadan yaklaşma.

Etmek : "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Eşit değer kazanmak. Bir işi yapmak. Herhangi bir değerde olmak. Kötülükte bulunmak. Demek, söylemek. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Bulmak, erişmek.

Erişmek : Bir yere ulaşmak, varmak. Zaman gelip çatmak. Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak. Varılması zamana, emeğe bağlı olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulaşmak.

Görmek : Bir şeye erişmek. Bir işleme uğramak. Almak. Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak. Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak. Takım arkadaşlarından en uygun olanına pas atmak. Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak. Karşılaşmak, rastlaşmak. Yanına gidip konuşmak. Yapmak, etmek. Çok değer vermek. Anlamak, kavramak, sezmek. Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek. Ziyaret etmek. Sahne olmak, geçirmek. Saymak, herhangi bir şey gibi görmek. Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek. Gezmek. Vermek. Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak.

Harcamak : Yok olmasına, ölmesine sebep olmak. Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek. Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek. Manevi yönden kötü duruma düşürmek, feda etmek. Birinin değer ve onurunu kırıcı bir durum yaratmak.

Kalmak : İşlemez, yürümez duruma gelmek. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Sınırlanmak. Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek. Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak. Yetinmek. Eğleşmek. Hayatını sürdürmek, yaşamak. Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak. Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek. Olmak, herhangi bir durumda bulunmak. Herhangi bir durumu sürdürmek. Miras olarak geçmek. Konaklamak, konmak. Oturmak, yaşamak. Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak. Yapamamak. Varlığını korumak, sürdürmek. İleriye atılmak, ertelenmek. Sınıf geçmemek. Oyalanmak, vakit geçirmek.

Katlanmak : Katlama işi yapılmak. Hoş olmayan bir duruma, güç şartlara dayanmak, tahammül etmek.

Çıkmak : taraf tutmak.

Çıkmak ile ilgili Cümleler

  • Tek istediğim balığa çıkmak.
  • Çıkmak üzere olduğumuz sırada deprem başladı.
  • Ali arabayla gezintiye çıkmak istedi.
  • Sadece elimden geldiğince kısa sürede buradan çıkmak istiyorum.
  • Komşunla çıkmak iyi bir fikir değil.
  • Üst kata merdivenlerden çıkmak mümkün değil.
  • Ali neden işten çıkmak istediğini söyledi mi?
  • O dışarı çıkmak istedi.
  • Çıkmak istiyor musun?
  • Çıkmak için kendi yaşına daha yakın birini bulmaya çalışmalısın.

Diğer dillerde Çıkmak anlamı nedir?

İngilizce'de Çıkmak ne demek? : v. come out, go out, exit, break out, move out, walk out, step out, occur, go forth, break through, come up, rise, climb, step up, date, flirt, keep company with, go with, quit, ascend, come about, come off, come on, crop out, date up, detach

Fransızca'da Çıkmak : sortir, monter, s'élever, se monter à, débarquer, déboucher, déloger, dériver de, paraître, partir, pousser, remonter, déboucher de, (kokugaz vb) émaner

Almanca'da Çıkmak : v. abtreten, aufgehen, auftreten, ausgehen, ausreisen, ausrücken, aussteigen, besteigen, einmünden, entsprießen, entspringen, entsteigen, ereignen, erklettern, erklimmen, stammen, weggehen

Rusça'da Çıkmak : v. выходить, выезжать, идти, вылетать, выбираться, выплывать, вылезать, высаживаться, высовываться, выкатываться, отворачиваться, увольняться, отходить, выступать, появляться, показываться, вскакивать, взбираться, всходить, восходить, подниматься, карабкаться, лазить, влезать, залезать, лез