Doğa nedir, Doğa ne demek
- Kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi, tabiat, natür.
- İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal yapısını koruyan çevre, tabiat.
- Bir kimsenin eğilimlerinin, içgüdülerinin hepsi, huy

"Doğa" ile ilgili cümleler
- "En çok yurdumdan söz ettim / Doğayla, insanla içli dışlı" - C. Külebi
Doğa hakkında bilgiler
Doğa; tabiat, çevre, maddesel dünya.
Doğa; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsar. İnsani faktörler etkin değildir. Madde ve enerji unsurlarından oluştuğu kabul edilir. İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç; canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümünü ifade eder. Bazen sadece; insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış doğal güzelliklerini koruyan, genellikle kent dışı kesimi anlatmakta kullanılır.
Canlıların en geniş yaşam alanına "Doğa" denir.
Doğa ile ilgili Cümleler
- Doğa bizi durmadan değiştiriyor.
- Doğa bir banka olsaydı onu zaten kurtarırlardı.
- Herkesin doğal yetenekleri var.
- Doğa acımasızdır.
- Saçım doğal olarak kıvırcık.
- Doğa değişiyor.
- Ocak, Şubat ve Mart aylarında doğan insanlar; lütfen buraya toplanın.
- Doğa, değişen şartlara uyum gösterenleri yaşamla ödüllendiriyor.
- Kalp krizi geçirmenin her zaman doğanın senin öldüğünü anlatma şekli olduğunu düşündüm.
- Birçok Amerikalı için, iki partili siyasal sistem doğal görünüyor.
- Giderek daha çok insan doğal tedaviden umut ediyor.
- Fibonacci sayıları doğada zaman zaman görünür.
- Doğa bilimleri sosyal bilimlerden daha zordur.
- Doğa bütün cephelerde saldırı altında.
Doğa kısaca anlamı, tanımı:
Sürek : Hızlı süren, hızlı giden. Satmak için pazara götürülen hayvan sürüsü. Süren, devam eden zaman.
Değiş : Değme işi. Değişim.
Canlı : Canlı yayın. Dikkat çekici, göz alıcı, parlak (renk), ateş parçası. Güçlü, etkili. Hareketli, hayat dolu, dinamik. Canı olan, diri, yaşayan. Hareketli, hayat dolu, dinamik bir biçimde. Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan.
Varlık : Kalıcı olan, gelip geçici olmayan şey. Ömür, hayat. Var olan her şey. Var olma durumu, mevcudiyet. Para, mal, mülk, zenginlik, variyet. Önemli, yararlı, değerli şey. Canlı varlıkların sayısal yoğunluğu veya dağılımı, popülasyon.
Hepsi : Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi.
Tabiat : Huy, karakter. Güzeli ayırma melekesi, zevk, beğeni. Doğa. Doğal özellik. İnsanın büyük abdest bozma kolaylığı veya zorluğu.
İnsan : Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı. Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse). Âdemoğlu, âdem evladı.
Büyük : Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram). Büyük abdest. Önemli. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı. Üstün niteliği olan. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse. Niceliği çok olan.
Değişik : Farklı. Değiştirilmiş, muaddel. Alışılmışın dışında bir özelliği bulunan. Çok hastalık geçirerek gelişmemiş çocuk. Yedek iç çamaşırı, giyecek.
Uğrama : Uğramak işi.
Doğal : Doğada olan, doğada bulunan. Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi. Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel. Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan. Yapmacık olmayan. Kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı. Katıksız, saf.
Çevre : Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. Yağlık. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü.
Doğa bilgisi : Tabiat bilgisi.
Doğa bilimleri : Konusu tabiat, tabiat olayları ve kanunları olan fizik, kimya, gök bilimi, biyoloji vb. bilimler, tabiat bilimleri.
Doğa dışı : Doğaya aykırı, tabiata aykırı, gayritabii.
Doğaötesi : Bu felsefeyle ilgili olan. Akıl ve sezgiyle elde edilen ilk ilkeleri veya mutlak bilgiyi konu alan felsefe, fizikötesi, metafizik. Duyularımızla algılayamadığımız varlıkların sebeplerini ve temellerini araştıran felsefe, fizikötesi, metafizik.
Doğasever : Doğanın kirlenmesine ve tahrip edilmesine karşı çıkan (kimse).
Doğaüstü : Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü.
Doğa yasası : Doğa olaylarının bağlı olduğu yasa.
Doğa yürüyüşü : Belli kurallar ve grup anlayışı içinde doğada yapılmış olan uzun yürüyüşler.
Ölüdoğa : Konusu, cansız varlıklar veya nesneler olan resim, natürmort.
Doğa bilimci : Tabiatın çeşitli özellikleri üzerinde çalışan, araştırma yapan, tabiatçı.
Doğaç : Sözü birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, irtical.
Doğacı : Doğacılık yanlısı olan, natürist.
Doğacılık : Toplumsal kuruşların ve yaşayış biçiminin doğaya dönük olmasını amaç edinen öğreti, natürizm.
Doğaçlama : Doğaçlamak işi, emprovizasyon. Yazılı metni olmayan, kararlaştırılmış taslağı, yerine, zamanına göre oyuncular tarafından, sahnede yakıştırılan sözlerle tamamlanan oyun, tuluat. Birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi, doğaçtan, doğmaca, irticalen, emprovize.
Doğaçlama tiyatro : Önceden yazılmış metne dayanmayan, taslağı önceden kararlaştırılmış olan halk tiyatrosu, tuluat tiyatrosu.
Doğaçlama yapmak : Doğaçlamak.
Doğaçlamak : Bir metne dayanmadan içe doğduğu gibi konuşmak ve oynamak, tuluat yapmak. O anda şiir söylemek, irticalen şiir söylemek. Birdenbire ve içine doğduğu gibi söylemek, irticalen dile getirmek.
Doğaçtan : Doğaçlama.
Doğal afet : İnsan eliyle önlenemeyen sel, fırtına, deprem, dolu vb. felaketlerin her biri. Baş belası.
Doğal ayıklanma : Darvinciliğe göre doğada ve toplumda canlı türlerin arasındaki var olma savaşını en güçlülerin, çevreye en iyi uyabilenlerin kazandıklarını, güçsüzlerin, çevreye uyamayanların ise ortadan kalktıklarını savunan öğreti.
Doğal coğrafya : Fiziki coğrafya.
Doğal fiyat : Maliyet fiyatı.
Doğal gaz : Yer kabuğunun içinde bulunan, yakıt olarak önem sıralamasında ham petrolden sonra ikinci sırayı alan ve petrolün bir cinsi olan yanıcı gaz. Hidrokarbon biriken alanlarda açılan kuyulardan elde edilen, esas itibarıyla metan gazı ile az miktarda propan, bütan vb. daha ağır moleküllü hidrokarbon gazları ve eser miktarda su buharı, hidrojen, karbondioksit ve azot karışımı gaz. Konutlarda ve iş yerlerinde ısınma, üretim ve enerji amacıyla belli bir merkezden kontrollü olarak bir şebeke sistemiyle dağıtılan yanıcı gaz.
Doğal gaz sayacı : Gaz sayacı.
Doğal olarak : Elbette, beklenildiği gibi, işin gereği olarak.
Doğal sayı : 0, 1, 2, 3, ... sayılarından her biri.
Doğalcı : Doğalcılık yanlısı olan, natüralist.
Doğallaşmak : Doğal duruma gelmek, tabiileşmek.
Doğallaştırmak : Doğal duruma getirmek, tabiileştirmek.
Doğallık : Doğal olma durumu, tabiilik, natürellik.
Doğallıkla : Doğal olarak, tabii.
Doğan : Kartalgillerden, sırtı kül rengi ve enine çizgili, küçük kuş, fare vb. ile beslenen ve alıştırılarak kuş avında kullanılan yırtıcı bir kuş (Falco peregrinus).
Doğan anası olma doğuran anası ol : "bir çocuk, annesinin değerini ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra anlar" anlamında kullanılan bir söz.
Doğancı : Avcı doğan yetiştiren veya doğanla avlanan kimse.
Doğanhisar : Konya iline bağlı ilçelerden biri.
Doğankent : Giresun iline bağlı ilçelerden biri.
Doğanşar : Sivas iline bağlı ilçelerden biri.
Doğanşehir : Malatya iline bağlı ilçelerden biri.
Doğanyol : Malatya iline bağlı ilçelerden biri.
Doğanyurt : Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri.
Doğaseverlik : Doğasever olma durumu.
Doğaüstücü : Doğaüstücülük yanlısı, tabiatüstücü, sürnatüralist.
Aç aç ile yatınca arada dilenci doğar : "karı koca yoksul olursa bunların çocukları da yoksul olur" anlamında kullanılan bir söz.
Birlikten kuvvet doğar : "toplu veya beraber davranmak daha büyük güç sağlar" anlamında kullanılan bir söz.
Delice doğan : Kartallar takımının kartalgiller familyasından bir tür kuş (Falco subbuteo).
Gün doğmadan neler doğar : "beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da karşılaşma imkânı vardır" anlamında kullanılan bir söz.
Kutsuz kuşun yuvası doğan yanında olur : "talihsiz kişi, her an kendisine saldıracak güçlü kimselerle yan yana bulunur" anlamında kullanılan bir söz.
Kural : Davranışlarımıza yön veren, uyulması gereken ilke. Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizam.
Çerçeve : Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç. Resim, yazı, ayna vb.ni süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen kenarlık. Bir konunun, bir düşünce alanının sınırları veya bu sınırlar içindeki alan. Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmiş olduğu kenarlık.
Geliş : Gelme işi.
Natür : Doğa.
Kimse : Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi.
Eğilim : Belirli bir siyasi görüşe veya düşünceye yakın olma durumu, tandans. Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül. Para piyasalarında zamanla oluşan değişim, alım satım işlemleriyle ilgili iniş çıkış seyri.
İçgüdü : Organizmayı o türe özgü olan bir amaca ulaşmaya sürükleyen davranış eğilimi. Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii.
Maddesel : Madde ile ilgili, maddi. Madde özelliğinde olan, maddi.
Doğa-bakım sorunu : Canlının gelişiminde, soyaçekimsel özelliklerle çevrenin ve bakımın göreli etkilerini belirleme sorunu.
Doğabilim : Özdek, erke ve bunların karşılıklı etkileşimlerini inceleyen bilim dalı.
Doğabilimsel değişim : Suyun donması, uçması, erkin cismin düşmesi, gezegenlerin güneş çevresinde dolanması gibi özdeğin birleşimini etkilemeyen her değişim
Doğabilme : Doğabilmek işi.
Doğabilmek : Doğma imkânı veya olasılığı bulunmak. İlgili cümle: "Dil birliği, anlaşamamak yüzünden doğabilecek ayrılıkların karşılıklı düşmanlıkları giderebileceği bir ortaklık tabanıdır." N. Uygur.
Doğaca : Çirkin. At, eşek vb. hayvanlarda soğuk almaktan, terli ve yorgunken su içmekten ileri gelen hastalık Tetanos. Çanakkale ili, Çan belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim yeri.
Doğacı olmak : Üşümek, soğuktan etkilenmek.
Doğaçlama sineması : Çevirimden önce herhangi bir hazırlık, sınama yapılmaksızın, herhangi bir senaryoya bağlanmaksızın, oyuncuların içlerinden geldiği gibi oynamalarına dayanan tutum. Bu tutuma göre gerçekleştirilen sinema yapıtının niteliği.
Doğaçlama tiyatrosu : Bir betiğe dayanmadan, önceden saptanmış bir gelişim çizgisi üzerinde doğaçtan oynanan ve örgüsü önceden bilindiği için, oyuncuların bu örgüyü izleyip anlık buluşlarla geliştirdikleri oyunları içeren tiyatro.
Doğaçtan konuşma : Hiçbir betiğe dayanmadan konuşma. Bu da bir yaratıcılık gerektirir.
Diğer dillerde Doğa anlamı nedir?
İngilizce'de Doğa ne demek? : [Doga (comics)] n. nature, internal
v. be born, rise, arise, come about, break through, arrive, begin, emanate, emerge, ensue, grow out of, spring
Fransızca'da Doğa : nature [la]
Almanca'da Doğa : n. Grüne, Natur, Wesen, Wesensart
Rusça'da Doğa : n. природа (F), натура (F), естество (N)

Bu kısımda Doğa nedir? Doğa ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Doğa tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Doğa hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.