Dolu nedir, Dolu ne demek
Dolu; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü.
- Çok olan (iş, uğraş, olay vb.).
- İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı.
- İçki doldurulmuş bardak
- Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan.
- Boş vakti olmayan, meşgul.
- İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar).
- Tornacılıkta delik açılmamış (gereç).
- Bir yerde sayıca çok.
- Bir duygunun güçlü etkisinde olan.
"Dolu" ile ilgili cümleler
- "Dolu ekinlerini vurmuşsa bir yıl aç demekti." - T. Buğra
- "Dağda keklik dolu."
- "Tabanca doludur, dikkat edin."
- "Bugün doluyum."
- "Su ile dolu bir şişe."
- "Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu." - A. İlhan
Yerel Türkçe anlamı:
Kile denilen ve 24 kilo buğday alan bir tahıl ölçeği. 2.12 Kg. buğday alan bir tahıl ölçeği.
6 Kg.lık tahıl ölçeği.
Doğru
Boş olmayan
Bilgisayar Terimi olarak kelime anlamı:
[Bakınız: tam]
Coğrafya'daki terim anlamı:
Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, çeşitli irilikte, iç içe katmanlı, yuvarlak ya da düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü.
Diğer sözlük anlamları:
Sağrak, içi içki ile doldurulmuş kadeh
İngilizce'de Dolu ne demek? Dolu ingilizcesi nedir?:
hail
Fransızca'da Dolu ne demek?:
pleine, grêle
Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:
Tekirdağ şehri, Şahin bucağına bağlı bir bölge.
Dolu hakkında bilgiler
Dolu, bir yağış türü. Kule tipi bulutlardaki düşey hava sirkülasyonuna kapılan bulut damlacıklarının bulut içindeki 0 ile -40 derece santigrat seviyelerini geçerken (donma ve erimeler ile) tabaka tabaka büyümesi ile oluşur.
Bulut içinde düşey hava sirkülasyonunu ve yerçekimini yenilerek yere düşen dolu taneleri bulut ile yer arasındaki hava sıcaklığından çok fazla etkilenmez. Ama bulut tabanından ayrılan kar kristalleri içinden geçtiği hava tabakasının sıcaklığına göre, kuşbaşı kara, granül şeklindeki kara, sulusepkene, yağmura veya donan yağmura dönüşebilir.
Yağmur damlaları fırtına nedeniyle donar. Yere doğru inerken hava akımları bunları bir aşağı bir yukarı sürükleyerek daha büyük buz parçaları hâline getirir. Ağırlaşan buz parçaları yere düşer. Buna dolu denir.
Dünyada dolu yağışının en yoğun yaşandığı bölge Kuzey Amerika kıtası, özellikle de Meksika Körfezi'nin kuzey kesimleridir. Bu zamana kadar kaydedilmiş en iri dolu tanesi de Bangladeş'in Gopalganj bölgesine [23°00'K, 89°56'D, rakım: 4 m] düşmüş olup ağırlığı yaklaşık 1 kg'dir. Bu dolu yağışında 92 kişi ölmüştür
Dolu ile ilgili Cümleler
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
- Dolu bir yazar kasa soyguncuları çekiyor.
- Otel yabancı dolu.
- Dolu ağzınla konuşmamalısın.
- Bahçemiz renk renk çiçeklerle dolu.
- Hasan'ın toplama arabalarla dolu bir garajı vardı.
- Çocuklar için, bu dünya harikalar ve mucizelerle doludur.
- Dolu ağzınla konuşmak terbiyesizlik olması gerekiyor.
- Güzellik salonu cumartesi günleri doludur.
- Dolu pencereyi çatlattı.
- Dolu!
- Dolu ekinlere zarar verdi.
- Dolu giden bir tanker gördük.
- Bahçemiz rengarenk çiçeklerle doludur.
Dolu kısaca anlamı, tanımı:
Hava : Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi. Keyif, âlem. Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik. Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans. Çevreyi kuşatan boşluk. Tarz, üslup. Esinti. Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz). Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü. Müzik parçalarında tür. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu. Çekicilik. Gökyüzü. Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı.
Yoğun : Dolu, sıkı, sıkışık, çok, konsantre. Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Koyu, kalın. Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif. Şişman, iri, tombul. Artmış, çoğalmış bir durumda olan. Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.).
Parça : Pasaj. Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey. Birkaçı bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturan şeylerin her biri, modül. Küçümseme ve değersiz sayma bildiren bir söz. Müzik eseri. Güzel, alımlı kız veya kadın. Nesne. Tane. Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm, lime.
Yağış : Yağma işi. Yağan yağmur veya kar miktarı. Yağmur. Havadaki su buharının yoğunlaşma sonunda sıvı veya katı durumda yere düşmesi, ağış karşıtı.
Doludizgin : Tam anlamıyla. Son hızla, çok hızlı bir biçimde.
Dolu serpme : Zımpara üretiminde tanecikler arasında belirli boşluklar kalmayacak biçimde düzenlenen tane yapıştırma işlemi.
Bir dolu : Birçok.
Deli dolu : İlerisini gerisini düşünmeden, rastgele, patavatsız bir biçimde. İlerisini gerisini düşünmeden davranan, rastgele konuşan, patavatsız. Çok hareketli, aktif, enerjik.
Hayat dolu : Yaşama isteği çok olan, neşeli, canlı, yaşam dolu.
Yaşam dolu : Hayat dolu.
Yüreği dolu : Kinli, hınçlı (kimse).
Doludizgin gitmek : Son hızla koşmak. kendini kaptırıp sürüklenmek.
Dolukmak : Göz yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek.
Doluluk : Dolu olma durumu.
Dolum : Doldurma işi.
Dolunay : Ay'ın tam bir daire olarak dolgun, parlak görüldüğü evre, ayın on dördü, bedir.
Dolup taşmak : Gereğinden çok olmak, gereğinden çok kaplamak. çok kalabalık olmak.
Doluş : Dolma işi.
Doluşmak : Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek.
Dolusu : Dolduracak kadar.
Doluya koydum almadı boşa koydum dolmadı : İçinden çıkılmayan güç bir durum karşısında söylenen bir söz.
Ağız dolusu : Ağzın alabileceği kadar. Birçok, birbiri ardınca olan.
Ağzı dolu dolu konuşmak : Heyecanlı söz söylemek.
Ak koyunu gören içi dolu yağ sanır : "bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar" anlamında kullanılan bir söz.
Anamın öleceğini bilseydim kulağı dolu darıya satardım : "insan en değerli malının karşılıksız olarak elinden gideceğini bilse onu yok denecek kadar az bir paraya satar" anlamında kullanılan bir söz.
Avuç dolusu : Bir avucun alabildiği miktar kadar. Pek çok.
Bahtsızın bağına yağmur ya taş yağar ya dolu : "talihsizin işleri ters gider, bağına yağmur yerine taş veya dolu yağar" anlamında kullanılan bir söz.
Bir çuval dolusu : Çok fazla.
Boş atıp dolu tutmak : Umutsuz olarak girişilen bir iş, iyi sonuç vermek.
Boşa koysan dolmaz doluya koysan almaz : İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında kalındığında söylenen bir söz.
Etek dolusu : Pek çok, bol bol, alabildiğince fazla.
Kalbi dolu olmak : Sevgilisi olmak.
Kemeri dolu olmak : Çok zengin olmak.
Kucak dolusu : Pek çok, pek bol.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak : Güç bir durumdan kurtulayım derken daha kötüsüyle karşılaşmak.
Katılaşma : Bir maddenin sıvı durumundan katı duruma geçmesi, tasallüp. Katılaşmak işi.
Türlü : Çeşitli sebzelerle pişirilen yemek. Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif.
İrilik : İri olma durumu.
Yuvarlak : Homoseksüel erkek. Top veya küre biçiminde toparlak şey. Kesin ve açık olmayan (söz, laf vb.). Top veya küre biçiminde olan, müdevver.
Düzensiz : Sistemsiz. Düzeni olmayan veya düzeni bozuk, karışık, tertipsiz, intizamsız, gayrimuntazam, aritmik.
Biçim : Biçme işi. Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil. Yakışık alan şekil, uygun şekil. Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, şekil, eşkâl. Tarz. Yazı ve simgelerin bilgisayarda kullanılmaya elverişli çerçevesi, düzeni, format. Sanat ve edebiyat eserlerinde dış görünüş, form. Herhangi bir şeyin benzeri. Disket vb.nin bilgisayarda kullanılabilir durumu.
Durum : Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Duruş biçimi, konum, tavır.
Bulut : Herhangi bir şeyden oluşan yoğun yığın. Atmosferdeki su damlacıkları ve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıkları hava olaylarıyla birbirinden ayrılan yığın. Keder, endişe.
Bir : Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Bu sayı kadar olan. Eş, aynı, bir boyda. Sadece. Aynı, benzer. Tek. Bir kez. Beraber. Ancak, yalnız. Sayıların ilki. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı.
Sayıca : Sayı bakımından, adetçe, adedî.
Çok : Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı. Aşırı bir biçimde.
Boş : Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal. Yapılacak işi olmayan, işsiz. Anlamsız. Kullanıldıktan sonra içinde bir şey bulunmayan, kirli (bardak, çanak vb.). Habersiz, hazırlıksız bir biçimde. Bilgisiz. İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı. Bir işe yaramayan, yararsız.
Meşgul : Çalışır, kullanılır durumda olan, dolu. Bir işle uğraşan, iş görmekte olan.
Delik : Dar, küçük açıklık. Küçük hayvan yuvası. Cezaevi. Delinmiş olan. Dar, küçük çukur.
Güçlü : Şiddeti çok olan. Gücü olan, kuvvetli, yavuz. Nitelikleri ile etki yaratan, etkili. Etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu.
İçki : Bu içeceği içme işi. İçinde alkol bulunan içecek.
Bardak : Boduç, çamçak. Bu kabın alacağı miktarda olan. Su vb. şeyleri içmek için kullanılan, genellikle camdan yapılmış olan kap. Toprak testi.
Dolu ağırlık : Taşıtın tam yüklü iken sınırlanmaz en üst ağırlığı.
Dolu alt kategori : S -> C içerme funktoru dolu olan C kategorisinin bir S alt kategorisi.
Dolu altküme : Bir tikel sıralı doğrusal uzayın, ( )koşulunu gerçekleyen A altkümesi.
Dolu ay : Bedir, mehtap
Dolu bakmak : Kuvvetli saymak, zaif saymamak
Dolu börülcesi : Beyaz, yuvarlak bir fasulye çeşidi.
Dolu doğrusal öbek : E karmaşık doğrusal uzayı verildiğinde, E üzerindeki tüm tersinir doğrusal dönüşümlerin oluşturduğu öbek. Simgesi : GD (E)
Dolu dolu : Dolu olarak
Dolu dönme : Sarmaya alınmış alttaki güreşçinin, üstteki yayma eylemine geçtiği anda, sarmaya alınmış bacağı yönüne dönerek sarmayı çözmeden üste çıkması.
Dolu film : Alıcıda kullanılarak duyarkatı etkilendirilmiş, üzerinde gizli görüntü bulunan film. Boş film karşıtı.
Diğer dillerde Dolu anlamı nedir?
İngilizce'de Dolu ne demek? : adj. full, filled, loaded, crowded, occupied, engaged, abounding, abundant, alive with, capacity, fraught, instinct, instinct with, laden, replete, rife, shot, shot through, steeped in, thick with
n. hail
n. race, fruit, offspring, progeny, progeniture, spawn, seed, semen
Fransızca'da Dolu : plein/e, rempli/e, chargé, complet/ète, fourni/e, gonflé/e, massif/ive, (yer) occupé/e; grêle [la]
Almanca'da Dolu : n. Hagel
adj. besetzt, gespickt, massiv, voll
Rusça'da Dolu : n. град (M)
adj. полный, наполненный, груженый, изобилующий, заряженный, чувствительный, исполненный, взвинченный, неспокойный
Bu kısımda Dolu nedir? Dolu ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Dolu tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Dolu hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.