Büyü nedir, Büyü ne demek

"Büyü" ile ilgili cümle

  • "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum." - Y. Z. Ortaç
  • "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş." - H. E. Adıvar

Yerel Türkçe anlamı:

Büyüğü

İri ve zehirli örümcek

Biyoloji'deki anlamı:

[Bakınız: böğ]

Sosyoloji'deki anlamı:

İnsan ile çevresi arasında doğaüstü nitelikte bir ilişki bulunduğu inancına dayalı ilkel din biçimlerinden biri.

Belli sonuçları sağlamak ereğiyle doğaüstü sayılan güçleri ya da varlıkları etkilemek üzere yapılmış olan bir dizi törensei uygulama.

Bilimsel terim anlamı:

Birtakım doğaüstü güçler, gizemsel sözler, kutsal sayılan nesneler aracılığıyla insanları, doğayı, doğa yasalarını etkilemek, istenilen şeyleri elde etmek için büyücülerce belirli kurallara ve tekniklere uygun bir biçimde uygulanan verimsiz, boş eylem ve işlemler, a. bk. ak büyü, av büyüsü, benzetmeli büyü, birlikduygu büyüsü, edilgen büyü, etken büyü, kara büyü.

Birtakım doğaüstü güçler, gizemsel sözler, kutsal sayılan nesneler aracılığıyla insanları, doğayı, doğa yasalarını etkilemek için büyücülerce belli kurallar ve uygulamalara dayanarak yapılmış olan verimsiz boş eylem ve işlemler. bk. benzerduyusal büyü, öykünümsel büyü, görüntüsel büyü, koruyucu büyü, yıkıcı büyü. zıt anlamlısı din, atasoy, kutyasak, tapıncak, şamancılık.

 

İngilizce'de Büyü ne demek? Büyü ingilizcesi nedir?:

magic

Büyü hakkında bilgiler

Büyü veya sihir (Arapça: سحر); insanların doğaüstü, paranormal veya mistik yöntemlerle doğal dünyayı (olayları, nesneleri, insanları) etkileyebildiğini öne süren uygulamalar ve bunların çevresinde oluşturulan kültürel sistem.

Popüler kültürde sık rastlanılan büyü yapma yöntemleri arasında; çeşitli malzemelerden karışımlar hazırlama, büyülü sözcükler söyleme veya hareketler yapma, büyülü yazılar veya semboller çizme, sihirli değnek gibi araçlar kullanma, belirli bir kişiyi sembolize eden kuklalar kullanma, kan veya hayvan yağı kullanma sayılabilir. Büyüler zengin, sağlıklı veya başarılı olmak, birine yardım etmek gibi iyi amaçlarla veya birini cezalandırmak gibi kötü amaçlarla da icra edilebilir.

Büyü ile uğraşan kişiler büyücü ya da sihirbaz olarak tanımlanır. Günümüzde "sihirbazlık" sözcüğü sıklıkla bir sahne sanatı olan "hokkabazlıkla" eşanlamlı kullanılır ve bu alanda kullanımı herhangi bir doğaüstü anlam içermez. Ortaçağda din adamı, mezarcı, şifacı, demirci gibi bazı meslek sahiplerinin ve bedensel ya da ruhsal engeli olanların büyücülükle uğraştığı düşünülürdü. Günümüzde halen, bazı engellilerin büyü yapma veya ruh çağırma seansları esnasında doğaüstü güçler tarafından cezalandırıldığı (çarpıldığı) inancına bazı toplumlarda rastlanılır.

 

İnsanoğlunun büyüye olan inancı antik çağlardan günümüze gitgide azalmıştır. Günümüzde büyünün tüm çeşitleri modern bilim tarafından reddedilir ancak büyüye olan inanca bazı dinlerde ve akımlarda halen rastlanılır.

Büyü ile ilgili Cümleler

  • Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.
  • Satürn kendi ekseni üzerinde çok hızlı dönen çok büyük bir gaz gezegendir.
  • Büyü yapabilirim.
  • Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.
  • Büyü, ilkel toplumda önemli bir rol oynar.
  • Günümüzde bir oğlan 18 yaşına kadar bekaretini kaybetmezse, o büyük olasılıkla travmalı olacaktır.
  • Bu büyük ağacı tek başına kestiğin doğru mu?
  • Bu çocuk normal bir biçimde büyüdü.
  • Büyü, Tom.
  • Ah, kadın, dünyadaki en iyi büyücü sensin!
  • Büyü, Joe.
  • Büyüden korkmamalısın.
  • Ben ormanda büyüdüm.
  • O, şehrin kaba kısmında büyüdü.

Büyü tanımı, anlamı:

Etki : Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim. Bir etken veya bir sebebin sonucu, yardım. Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir.

Büyü bozmak : Yapılmış bir büyüyü etkisiz duruma getirmek.

Büyü bozulmak : Önceden hissedilen duygular hissedilmez olmak. yapılmış bir büyü etkisiz duruma getirilmek. var olan etki ortadan kalkmak.

Büyüsüne kapılmak : Bir şeyin, bir kimsenin çekiciliğinden kurtulamamak.

Büyü yapmak : Büyü yolu ile etki altına almaya veya aldırmaya çalışmak.

Büyücek : Biraz büyük, büyüğe yakın.

Büyücü : Çevresindekileri çabuk ve güçlü olarak etkileyen kimse. Büyü yapan kimse, bağıcı, afsuncu, efsuncu, afsuncu, sihirbaz.

Büyücülük : Büyücünün yaptığı iş, bağıcılık, efsunculuk, afsunculuk, sihirbazlık.

Büyük : Niceliği çok olan. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı. Önemli. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram). Büyük abdest. Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse. Üstün niteliği olan.

Büyük abdest : Dışkı, büyük.

Büyük abdesti gelmek : Dışkı yapma ihtiyacı duymak.

Büyük aile : Büyükbaba, büyükanne ile bunların evli oğullarından, gelinlerinden ve çocuklarından oluşan aile.

Büyük amiral : Bazı ülkelerde kara ordusunda mareşale denk sayılan donanma subaylarının en yüksek aşamasındaki amiral.

Büyük balık küçük balığı yutar : "güçlüler, güçsüzleri ezer" anlamında kullanılan bir söz.

Büyük başın derdi büyük olur : "büyük işlerin başında bulunanların karşılaşacağı güçlükler de çoktur" anlamında kullanılan bir söz.

Büyük boy : Normal ölçülerden daha büyük.

Büyük çember : Bir kürenin merkezinden geçen bir düzlemde ara kesiti olan çember.

Büyük dalga : Uzun dalga radyo yayını.

Büyük defter : Ticari kuruluşların aylık bilanço hesaplarını gösteren defter, ana defter, defterikebir.

Büyük gelmek : Kıyafet, bol ve geniş olmak.

Büyük görmek : Kendini veya başkasını olduğundan üstün saymak, yüceltmek.

Büyük hanım : Aile içinde saygın yeri olan ve sözü geçen yaşlı kadın.

Büyük harf : Özel adlarla cümle başları gibi yerlerde kullanılan ve büyük yazılan harf, majüskül.

Büyük kalori : Bir atmosfer basınç altında 1 kilogram suyun sıcaklığını 14,5 °C'den 15,5 °C'ye çıkarmak için gereken ısı enerjisi miktarı, kilokalori.

Büyük kan dolaşımı : Kalbin sürekli kasılıp gevşemesiyle kanın bütün vücudu dolaşması.

Büyük laf etmek : Büyük söylemek.

Büyük lokma ye büyük söz söyleme : "başaramayacağın, sonuçlandıramayacağın bir konuda kesin sözler söyleme" anlamında kullanılan bir söz.

Büyük mağaza : Her türlü tüketim malının, özellikle yiyecek maddelerinin ve mutfak gereçlerinin seçilip satın alınabildiği büyük satış yeri, süpermarket, grosmarket.

Büyük mevlit ayı : Ay takviminin üçüncü ayı, rebiyülevvel.

Büyük önerme : Tasımın öncüllerinden büyük olanı, majör.

Büyük orta : Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri.

Büyük oynamak : Çok para koyarak kumar oynamak. büyük risk ve beklentilerle bir işe girişmek.

Büyük para : Çok para.

Büyük sesli uyumu : Büyük ünlü uyumu.

Büyük söylemek : Yapacağı bir şey hakkında kesin konuşarak övünmek.

Büyük sözüme tövbe : Bir konuda çok kesin konuşulduğunda tersi bir durumun başa gelmemesi dileğini belirten bir söz.

Büyük tansiyon : Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı.

Büyük terim : Kapsamı daha geniş olan son uç önermesinin yüklemi görevini taşıyan terim.

Büyük tövbe ayı : Ay takviminin beşinci ayı, cemaziyelevvel.

Büyük ünlü uyumu : Türkçe bir kelimenin ilk hecesinde kalın bir ünlü "a, ı, o, u" varsa ondan sonra gelen bütün hecelerin kalın ünlülerle, ince bir ünlü "e, i, ö, ü" varsa sonraki hecelerin de ince ünlülerle sürüp gitmesi kuralı, büyük sesli uyumu: Çocuklaşmak, denizcilik gibi.

Büyük yemin etmek : Bir şeyi yapmamak konusunda en kutsal şeyler üzerine ant içmek.

Büyükana : Büyükanne.

Büyükanne : Nine.

Büyükayı : Kuzey yarım kürede yedi parlak yıldızı yardımıyla Kutup Yıldızı'nı bulmada kullanılan takımyıldız, Yedigir, Dübbüekber.

Büyükbaba : Dede.

Büyükbaş : Sığır, manda vb. kasaplık hayvanlara verilen genel ad.

Büyükçe : Oldukça önemli. Biraz büyük.

Büyükçekmece : İstanbul iline bağlı ilçelerden biri.

Büyükelçi : Bir devletin başka bir devletteki en üst düzey temsilcisi, sefirikebir.

Büyükelçilik : Büyükelçi olma durumu. Büyükelçinin yaptığı iş. Büyükelçi ve elçilikte çalışanların içinde bulunduğu bina.

Büyükle büyük küçükle küçük olmak : Her yaş ve durumdaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak.

Büyüklenme : Büyüklenme işi, kibir, heyheylenme.

Büyüklenmek : Kendini büyük göstermek, büyüklük taslamak, kibirlenmek, heyheylenmek.

Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpmek : Saygı ve sevgi göstermek.

Büyüklü küçüklü : Büyük küçük hepsi bir arada.

Büyüklük : Büyük olma durumu. Ululuk. Depremde oluşan enerjinin düzeyini belirten ölçü. Büyüklere yaraşır bağışlayıcı davranış.

Büyüklük göstermek : Gönül ululuğu göstermek.

Büyüklük hastalığı : Kendini olduğundan daha büyük ve önemli görme, gösterme hastalığı, megalomani.

Büyüklük satmak : Gururlanıp üstünlük taslamak.

Büyüklük sende kalsın : "karşı taraf kıymet bilmese de sen yine affet" anlamında kullanılan bir söz.

Büyüklük taslamak : Kendini üstün görmeye çalışmak, böbürlenmek.

Büyükorhan : Bursa iline bağlı ilçelerden biri.

Büyükpeder : Büyükbaba, dede.

Büyükşehir : Merkezî idarenin vali yönetimindeki şehirlerinden nüfus ve ticaret bakımından belli bir büyüklükte olanı, megakent, megapol.

Büyükseme : Büyüksemek işi.

Büyüksemek : Büyük olduğunu kabul etmek.

Büyüksü : Büyüğü andıran, büyüğe benzeyen, büyük gibi.

Büyükten büyüğe : Mirasın kardeşler arasında önce büyüğe, o öldüğünde kalanların en büyüğüne geçmesi kuralı.

Büyüleme : Büyülemek işi, efsunlama, afsunlama.

Büyülemek : Büyü ile etki altına almak, efsunlamak, afsunlamak. Çekiciliği ile etkisi altına almak, birini kendine bağlamak, teshir etmek.

Büyüleniş : Büyülenme işi.

Büyülenme : Büyülenmek işi, efsunlanma, afsunlanma, sihirlenme.

Büyülenmek : Büyüleme işine konu olmak, efsunlanmak, afsunlanmak, sihirlenmek, avurtlanmak.

Büyüleyiş : Büyüleme işi.

Büyülteç : Fotoğraf ve resim büyültmeye, büyültüp basmaya yarayan aygıt, agrandisör.

Büyültme : Büyültmek işi. Fotoğraf ve resimlere boyut kazandırma işlemi, agrandisman.

Büyültmek : Bir şeyi büyük duruma getirmek, büyütmek. Resim, harita vb.nin daha büyük örneğini yapmak. Abartmak.

Büyülü : Çok etkileyici. Büyü gücü olan, sihirli, afsunlu, efsunlu, füsunlu, füsunkâr, efsunkâr, sihirkâr. Kendisine büyü yapılmış (kimse).

Büyüme : Büyümek işi.

Büyüme hızı : İş gücü, doğal kaynaklar, donanım vb. temel değişkenlerin bir arada yoğrulması sonunda bir önceki yıla oranla adam başına düşen gerçek gelir artış hızı.

Büyümek : Sayıca artmak. Artmak, güçlenmek, şiddeti artmak. Yetişmek. Önem ve değer kazanmak. Genişlemek. Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek. Yaşı artmak, yaşlanmak.

Büyümseme : Büyükseme.

Büyümsemek : Büyüksemek.

Büyümüş de küçülmüş : Konuşması ve davranışları yaşına uymayan, büyüklerinki gibi olan.

Büyüsel : Büyü ile ilgili olan.

Büyüteç : Cisimleri büyüterek gösteren alet, pertavsız.

Büyütken : Büyümeye yol açan.

Büyütken doku : Sürgen doku.

Büyütme : Birisi tarafından yetiştirilmiş kimse. Büyütmek işi. Uzakta duran cisimlere dürbün vb. bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığı zamanki açıya oranı.

Büyütmek : Büyük duruma getirmek, genişletmek. Abartmak, mübalağa etmek. Yetiştirmek, bakmak.

Büyütülme : Büyütülmek işi.

Büyütülmek : Büyütme işi yapılmak.

Büyütüş : Büyütme işi.

Büyüyüş : Büyüme işi.

Ağzı büyük : Yüksekten konuşan, hava atan.

Ağzı büyüklük : Ağzı büyük olma durumu.

Ağzında büyümek : Sevmediğinden veya içi almadığından bir yiyeceği yutamamak.

Baskısız büyümek : Serbest bir biçimde yetişmek.

Bir fit bin büyü yerine geçer : "bir kimseyi başkasına karşı kışkırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir" anlamında kullanılan bir söz.

Burnu büyük : Kibirli (kimse).

Burnu büyüklük : Burnu büyük olma durumu.

Burnu büyümek : Kibirlenmek, büyüklenmek.

Cami ne kadar büyük olsa imam gene bildiğini okur : Cemaat ne kadar çok olsa imam gene bildiğini okur.

Çığ gibi büyümek : Bir olay birdenbire ve etkileyici bir biçimde büyümek.

Çocuk düşe kalka büyür : "çocuk yürümeye başladığı sırada sık sık düşer, anne baba bu duruma üzülmemelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Çocukla çocuk büyükle büyük olmak : İçinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak.

Dağda büyümüş : Kaba ve görgüsüz kimse.

Delik büyük yama küçük : "eldeki imkânlar gerekenden çok az" anlamında kullanılan bir söz.

Deve büyüktür amma beşini bir eşek yeder : "insan görünüşte büyük olmakla akıl büyük olmaz, bir akıllı birçok az akıllıyı arkasından sürükler" anlamında kullanılan bir söz.

Deveden büyük fil var : "herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır" anlamında kullanılan bir söz.

Doğma büyüme : Başlangıçtan beri. Doğduğundan beri.

Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olur : "verimin çok olması, kullanılan malzemenin bol olmasına bağlıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Elinde büyümek : Eğitilmek, bilgi, görgü ve terbiye sahibi olmak, yetiştirilmek. büyütülmek, bakılmak.

Gözü büyükte olmak : Büyük emeller beslemek.

Gözünde büyümek : Bir şey bir kimseye olduğundan güç veya önemli görünmek.

Gözünde büyütmek : Bir kimseyi, olayı veya şeyi abartmak.

Kaçan balık büyük olur : "elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür" anlamında kullanılan bir söz.

Kapıyı büyük açmak : Çok masraflı bir işe girişmek veya hesapsız harcamak.

Karnı büyümek : Hamileliği belirgin durumu gelmek.

Kavun kökeninde büyür : "çocuk ana baba ocağında, herhangi bir kişi doğup büyüdüğü çevrede yetişir, gelişir" anlamında kullanılan bir söz.

Küçük köyün büyük ağası : Büyüklük taslayanlar için söylenen bir söz.

Küçükle küçük büyükle büyük olmak : Her makam ve durumdaki kişilere karşı dostça ve anlayış göstererek davranmak. her yaştaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak.

Küçüklü büyüklü : Küçüğü, büyüğü hep birlikte.

Lokma ağzında büyümek : Üzüntü veya iştahsızlık sebebiyle lokmasını yutamamak.

Negatif büyüklük : Aynı türden pozitif bir büyüklükle ters yönde olan büyüklük.

Özrü kabahatinden büyük : Bir suç veya kabahat için özür dilerken daha büyük suç işleyen kimseler için söylenen bir söz.

Planlı büyüme : Planlı bir gelişmeyle mal ve hizmetlerin gittikçe bollaşması.

Sonlu büyüklük : Ölçüsü sonlu bir sayıyla ifade edilen büyüklük.

Su küçüğün söz büyüğün : Büyüklerin sayılması, küçüklerin korunması gerektiğini anlatan bir söz.

Vites büyütmek : Aracın hızını artırmak için daha yüksek vitese geçmek. işleri hızlandırmak.

Yama küçük delik büyük : "eldeki imkânlar sorunu çözmek için yeterli değil" anlamında kullanılan bir söz.

Tabiat : Huy, karakter. Doğal özellik. Doğa. Güzeli ayırma melekesi, zevk, beğeni. İnsanın büyük abdest bozma kolaylığı veya zorluğu.

Kanun : Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiş tellerden oluşan, tırnak adı verilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı. Yasa. Geçerli olan kural.

Aykırı : Toplumda görüş ve yaşayış biçimiyle uçlarda bulunan (kimse), marjinal. Bütün noktaları aynı düzlemde bulunmayan. Çapraz, ters. Gidilen yol üzerinde olmayıp gidiş yönüne ters düşen. Alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir, muhalif.

Sonuç : Yazının veya sözün bitim bölümü. Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice. Sürmekte olan veya biten bir yarışmanın veya spor karşılaşmasının sayı bakımından durumu, skor. Öz, özet. Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey.

İddia : Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmış gibi gösterme. Sav.

İşlem : Bir amaca ulaşmak için tutulan yol, prosedür. Ham veya ara malları ve maddeleri fiziksel, kimyasal değişikliklerle daha uygun, kullanılır duruma getirme, muamele. Madde üzerinde her türlü değişim yapma işi, muamele. Bir işi sonuçlandırmak için yapılmış olan iş veya uygulamaların hepsi, muamele, muamelat. Nakit veya menkul değerleri kullanarak alım satım, takas, borçlanma vb. piyasa hareketi. Sayıları karşı karşıya getirip belirli birtakım kurallara uygun olarak birbiri üzerine etkilendirme yöntemi.

Davranış : Organizmanın uyaranlar karşısındaki tepkilerinin bütünü. Davranma işi, tutum, davranım, muamele, hareket. Dıştan gözlemlenebilecek tepkilerin toplamı.

İnsan : Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse). Âdemoğlu, âdem evladı. Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı.

Karşı : İçin, hakkında. Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı. Karşılık olarak, mukabil. Bulunan yere göre önde, ileride olan. Yüzünü bir şeye doğru çevirerek. Ön, kat, huzur. Karşıt, zıt, muhalif. Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi. -e doğru.

Güçlü : Gücü olan, kuvvetli, yavuz. Etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu. Nitelikleri ile etki yaratan, etkili. Şiddeti çok olan.

Büyü dönemi : Çocuk gelişiminde bir nesneyi düşlemenin, onu yaratmak sanıldığı dönem.

Büyüg : Büyük

Büyük 8 : 8 mm'lik filmin 1965'te piyasaya sürülen yeni bir çeşidi. (Boy bakımından, olağan 8 mm'lik filmden hiç bir başkalığı yoktur. Buna karşılık, 8 mm'lik filmde deliklerin yatay olarak bulunan uzun kenarı, büyük 8'de dikey olarak yer alır. Böylelikle resim alanı, olağan 8'dekine göre yaklaşık % 50 oranında artar. Büyük 8'de bir ayakta 72 resim, 1 m'de 235,3 resim yer alır. Çerçevesi 4,14x5,69 mm'dir. Saniyede 18 ya da 24 resim geçecek hızla oynatılır. Optik ya da manyetik ses yoluyla kullanılabilir. Büyük 8, yalnız özenci sinemasında değil, eğitim sinemasında ve televizyonda da kullanılmaktadır. Büyük 8'in başlıca iki çeşidi vardır: Kodak büyük 8 (Kodak Super- ile Fuji tek 8 (Fuji single-8). Aradaki başlıca değişiklik, taban özdeğinde ve kutucuklardadır. Büyük 8 filmler kutucuklar içinde kullanılır).

Büyük 8 yöntemi : Büyük 8 mm'lik filmin ya 16 mm, 35 mm'lik eşlemlerinin çıkarılarak ya da doğrudan doğruya büyük 8 mm olarak film tarayıcı yardımıyla televizyonda gösterilmesi işlemi.

Büyük açıklıklı mercek : Açıklığı olağanın üstünde olan mercek.

Büyük adam kuramı : Toplum ya da tarih olaylarının oluşumunu o dönemdeki büyük adamların etkileyip yarattığı görüşü.

Büyük ağızlı balık : Kemikli balıklar (Teleostei) takımının, büyük ağızlıgiller (Stomiatidae) familyasından, 18 cm kadar uzunlukta, Akdeniz, Atlantik ve Hint okyanuslarında yaşayan bir tür.

Büyük ağızlıgiller : Balıklar (Pisces) sınıfının, kemikli balıklar (Teleostei) takımının, yumuşak yüzgeçliler (Malacopterygii) alt takımından, pulları olmayan, ağızları ve gözleri büyük, çenelerinde dişler bulunan, uzun ya da kısa boylu, genellikle göğüs yüzgeci olmayan bir familya. Kemikli balıklardan, pulları olmayan, ağızları ve gözleri büyük, çenelerinde dişler bulunan, uzun veya kısa boylu, genellikle göğüs yüzgeci olmayan bir familya.

Büyük ahırbeyi : Padişahın atlarına (has ahıra) bakan görevlilerin başı.

Büyük ak balıkçıl : Kuşlar (Aves) sınıfının, leyleksiler (Ciconiiformes) takımının, balıkçılgiller (Ardeidae) familyasından, 104 cm kadar uzunlukta, tamamen beyaz renkli, Güneydoğu Avrupa, Asya ve Afrika ve yurdumuzun her tarafında görülen, bitkice zengin bataklık, nehir ve göl kenarlarında yaşayan bir kuş türü. Ak balıkçıl.

Diğer dillerde Büyü anlamı nedir?

İngilizce'de Büyü ne demek? : n. spell, charm, sorcery, glamor, witchery, magic, the black art, enchantment, fascination, glamour [Brit.], hex, hoodoo, incantation, medicine, romance, sortilege, voodoo, witchcraft

v. grow, grow up, increase, extend, enlarge, greaten, accrue, augment, bulk, expand, flourish, hatch, outgrow, shoot up, swell, wax, vegetate

Fransızca'da Büyü : magie [la], enchantement [le], charme [le], ensorcellement [le], prestige [le], sort [le], sortilège [le]

Almanca'da Büyü : n. Faszination, Magie, Verwünschung, Zauber

Rusça'da Büyü : n. волшебство (N), колдовство (N), чары (PL), магия (F), заговор (M)