Ağız nedir, Ağız ne demek

Ağız; bir anatomi terimidir.

  • Yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ.
  • Bu boşluğun dudakları çevreleyen bölümü.
  • Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak.
  • Koy, körfez, liman vb. yerlerin açık tarafı
  • Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili.
  • , kenar.
  • Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı.
  • Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü.
  • Çıkış yeri.
  • Kesici aletlerin keskin tarafı.
  • Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap.
  • Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü.
  • Üslup, ifade biçimi.

"Ağız" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Küçük bir ağız."
  • "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler." - T. Buğra
  • "Şimdi tünelin ağzında değilim artık." - A. Ağaoğlu
  • "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı." - H. R. Gürpınar
  • "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu." - S. F. Abasıyanık
  • "Çay ağzı."
  • "Körfezin ağzı."
  • "Topun ağzında. Uçurumun ağzında."

Ağız hakkında bilgiler

 

Ağız, sindirim sisteminin giriş boşluğudur. Bu boşlukta, diş arkları ve dil bulunur.

Ağız ile ilgili Cümleler

  • Bir ağızda güzel, düzgün giyinene kıyak deniliyormuş.
  • Ağız yaram ağrıyor, bu yüzden gerçekten yemek yiyemiyorum.
  • Önemsiz şeyler üzerinde birbirleriyle ağız dalaşına girdiler.
  • Tom'un ağız kokusu var ve arkadaşları ona çok yaklaşmak için isteksiz.
  • Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
  • Neden kadınlar gözlerine makyaj yaparken ağızlarını açıyor?
  • Meryem Tom'un kendisine ağız spreyi almasından gücendi.
  • Dünya güneşe yaklaşabilir insanların adlarının önemi yok bağlılık yok ve ağızlar sır içinde kapalı.
  • Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliğini verir.
  • Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Ağız anlamı, tanımı:

Ağzından kapmak : Birinin bildiği şeyleri, ustalıklı konuşmalarla ona sezdirmeden öğrenmek. birinin konuşmasını keserek kendisi söze başlamak.

Ağzından lakırtı almak : Karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek.

Ağzından lokmasını almak : Birinin hakkı olan şeyi ondan almak.

Ağzından söz eksik etmemek : O sözü sürekli söylemek.

Ağzından yel alsın : Ağzını hayra aç!.

Ağzını açacağına gözünü aç : Dikkatsiz kişileri uyarmak için "dikkatli ol, uyanık ol!" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzını açıp gözünü yummak : Öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söylemek.

Ağzını aramak : Konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak.

Ağzını bağlamak : Bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak.

 

Ağzını bıçak açmamak : Üzüntüden söz söyleyemeyecek durumda olmak.

Ağzını bırakıp kıçıyla gülmek : Alay ederek karşısındakine gülmek.

Ağzını bozmak : Kaba sözler söylemek, küfretmek.

Ağzını burnunu çarşamba pazarına çevirmek : Aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek.

Ağzını burnunu dağıtmak : Aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek.

Ağzını dilini bağlamak : Birini konuşamaz duruma getirmek.

Ağzını havaya açmak : Umduğunu elde edememek.

Ağzını hayra aç : Kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde "Tanrı korusun" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzını kapamak : Kendisine çıkar sağlaması için bir kimseyi susturmak.

Ağzını kiraya vermek : Kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek.

Ağzını koklamak : Niyetini ve durumunu öğrenmek istemek.

Ağzını kullanmak : Birinin söylediklerinin aynısını söylemek.

Ağzını mühürlemek : Konuşmamak, susmak.

Ağzını öpeyim : Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel söyledin" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzını sıkı tutmak : Sır vermemek.

Ağzını tıkamak : Sözünü kesmek, susturmak.

Ağzını toplamak : Söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek.

Ağzını tutmak : Boşboğazlık etmemek. kötü söz söylememek. bir konuda arzu edilmeyen düşüncelerin açığa çıkmasını susarak önlemek.

Ağzının içine bakmak : Onun sözüne göre davranmak. ne söyleyeceğini beklemek.

Ağzının içine baktırmak : Sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek.

Ağzının içine girmek : Çok yanaşmak, iyice sokulmak. hayranlıkla, büyük bir zevkle seyredip dinlemek.

Ağzının içi yangın yerine dönmek : Ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek.

Ağzının kahyası olmak : Birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak.

Ağzının kaşığı olmamak : Bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak. bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak.

Ağzının kokusunu çekmek : Bir kimsenin çekilmez davranışlarına katlanmak. birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek.

Ağzının mührü ile : Oruçlu olarak.

Ağzının payını almak : Verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak.

Ağzının payını vermek : Verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek.

Ağzının perhizi yok : "ağzına geleni söyler" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzının tadını bilmek : Güzel yemeklerden anlamak. her şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak.

Ağzının suyu akmak : Çok beğenip istemek, imrenmek.

Ağzıyla içmesini bilmek : Sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak.

Ağız açmak : Alık alık bakmak. azarlamak, paylamak. kesici aletleri keskin duruma getirmek. konuşmaya başlamak. ağır sözler söylemeye başlamak.

Ağız açtırmamak : Çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak.

Ağız aramak : Öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak.

Ağız burun birbirine karışmak : Dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak. yüzde aşırı öfke, üzüntü, yorgunluk vb. durumların izleri görünmek.

Ağız büzmek : Dudak büzmek.

Ağız değiştirmek : Önce söylediğini başka türlü anlatmak.

Ağız dil vermemek : Konuşmamak, susmak.

Ağız eğmemek : Birine minnet etmemek.

Ağız etmek : Yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak.

Ağız kullanmak : Duruma, ortama göre söz söylemek.

Ağız satmak : Yüksekten atarak kendini övmek.

Ağız tamburası çalmak : Soğuktan dişleri birbirine çarpmak, çenesi titremek. sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak.

Ağız yapmak : Birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek bir biçimde konuşmak.

Ağız yaymak : Açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak.

Ağızda dağılmak : Genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak.

Ağızda sakız gibi çiğnemek : Bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak.

Ağza alınmaz : Söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür).

Ağza almamak : Anmamak, sözünü etmemek.

Ağza düşmek : Dedikodu konusu olmak.

Ağzı burnu yerinde : Oldukça güzel, yakışıklı.

Ağzı çirişçi çanağı : Ağzı acı ve kurumuş, zehir gibi olan.

Ağzı çirişçi çanağına dönmek : Ağzı kuruyup acılaşmak.

Ağzı dili bağlanmak : Herhangi bir sebeple konuşamaz olmak.

Ağzı dili tutulmak : Konuşamamak. beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak.

Ağzı dolu dolu konuşmak : Heyecanlı söz söylemek.

Ağzı kilitlenmek : Konuşamaz duruma gelmek.

Ağzı köpürmek : Çok öfkelenmek.

Ağzı kulaklarına varmak : Çok sevinmek.

Ağzı kurumak : Konuşamaz duruma gelmek. susuz kalmak.

Ağzı kurusun : Felaket dileğinde bulunanlara karşı kullanılan bir ilenme sözü.

Ağzı laf yapmak : Kolay konuşma yeteneği olmak. inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak.

Ağzı olan konuşuyor : "konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzı oynamak : Konuşmak. bir şeyler yemek.

Ağzı sulanmak : Yeme, içme isteği artmak. imrenmek.

Ağzı süt kokmak : Çok genç ve toy olmak.

Ağzı teneke kaplı : Çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse).

Ağzı torba değil ki büzesin : "başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzı var dili yok : "pek sessiz, kendi hâlinde" anlamında kullanılan bir söz. "konuşamayan, derdini anlatamayan" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzı varmamak : Söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek.

Ağzı yanmak : Büyük zarar görmek.

Ağzına almak : Yemek, içmek. söylemek.

Ağzına atmak : Yemek için ağzına koymak.

Ağzına bakakalmak : Sözlerine hayran olmak.

Ağzına baktırmak : Kendini zevkle dinletmek.

Ağzına biber sürerim : Ayıp bir sözün söylenmemesi gerektiğini belirtmek için söylenen ihtar sözü.

Ağzına bir kemik atmak : Birini küçük bir çıkarla susturmak.

Ağzına bir lokma koymamak : Hiçbir şey yememek.

Ağzına bir parmak bal çalmak : Birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak.

Ağzına burnuna bulaştırmak : Bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak.

Ağzına düşmek : Dile düşmek.

Ağzına etmek : Haddini bildirmek.

Ağzına geldiği gibi : Önünü sonunu düşünmeden.

Ağzına geleni söylemek : Nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek. gelişigüzel, saçma sapan konuşmak.

Ağzına gem vurmak : Susturmak, söyletmemek.

Ağzına kadar : Boş yeri kalmayacak bir biçimde.

Ağzına kilit takmak : Susturmak. susmak.

Ağzına kira istemek : Söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak.

Ağzına layık : Bir yiyeceğin çok lezzetli ve tatlı olduğunu söylemek için kullanılan bir söz.

Ağzına sağlık : Bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü. yapılmış olan konuşmanın beğenildiğini belirtmek için söylenen söz.

Ağzına sakız olmak : Dedikodusuna konu olmak.

Ağzına sıçmak : Birini çok kötü duruma sokmak. bir şeyi, bir işi işe yaramaz duruma getirmek, bozmak.

Ağzına sürmemek : Herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek.

Ağzına takılmak : Bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylemek.

Ağzına taş almak : Söze karışmayıp susmak.

Ağzına tıkmak : Susturmak, konuşmasına engel olmak.

Ağzına tükürmek : Hakaret ederek uyarmak.

Ağzına verilmesini beklemek : Çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek.

Ağzına volta almak : Bir palanganın işlemesine engel olmak için palanganın ucundan çıkan halatı geçici olarak makaranın arasından geçirip sıkıştırmak.

Ağzına yakışmamak : Söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak.

Ağzına yüzüne bulaştırmak : Bir işi kötü yapmak, becerememek.

Ağzında bakla ıslanmamak : Sır saklamamak.

Ağzında büyümek : Sevmediğinden veya içi almadığından bir yiyeceği yutamamak.

Ağzında çalkalanmak : Üzerinde çok konuşulmak.

Ağzında gevelemek : Açıkça söylememek.

Ağzında yaş kalmamak : Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak.

Ağzından : Birisinden dinleyerek. adına.

Ağzından baklayı çıkarmak : Baklayı ağzından çıkarmak.

Ağzından bal damlamak : Çok tatlı konuşmak.

Ağzından burnundan getirmek : Pişman etmek için uğraşmak. huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak.

Ağzından çıkanı kulağı duymamak : Sözlerini tartmadan söylemek.

Ağzından çıkmak : Bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak.

Ağzından çıt çıkmamak : Hiçbir şey söylememek.

Ağzından dirhemle çıkmak : Çok az veya zorla konuşmak.

Ağzından dökülmek : Açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak.

Ağzından düşmemek : Her zaman sözünü etmek, söylemek.

Ağzından girip burnundan çıkmak : Türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak. iyice dövmek.

Ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme : "lehte konuşmuyorsun, hiç olmazsa aleyhte de konuşma" anlamında kullanılan bir söz.

Ağzından inci saçmak : Birbirinden güzel sözler söylemek.

Ağzından kaçırmak : İstemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek.

Ağız ağıza : Ağzına kadar, tamamen.

Ağız alışkanlığı : Bir sözü istem dışı olarak sürekli tekrar etme. Bir sözü sık sık kullanma durumu.

Ağız bağı : Bir kancanın ağız bölümüne ince bir halatı birkaç kez sıkıca dolayarak oluşturulan çıkıntı.

Ağız birliği : Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşma, söz birliği.

Ağız dalaşı : Tartışma.

Ağız değişikliği : Önceden söylediği sözü söylememe veya değişik bir biçimde söyleme durumu. Yenilen veya yenilecek yemeğin çeşidinde yapılmış olan değiştirme.

Ağız dolusu : Ağzın alabileceği kadar. Birçok, birbiri ardınca olan.

Ağız kalabalığı : Birbirini tutmayan gereksiz sözler.

Ağız kavafı : Geveze.

Ağız kavgası : Tartışma.

Ağız kokusu : Ağız yolunda ve sindirim organlarında çeşitli rahatsızlıklardan dolayı oluşan koku. Bir kimsenin çekilmez davranışları, istekleri, sözleri.

Ağız kuşağı : Ahşap bir teknede küpeştenin hemen altındaki teknenin tümü boyunca uzanan en üst kaplama.

Ağız nişanı : Yalnız sözle yapılmış olan nişan.

Ağızotu : Topları ateşlemek için falyaya konulan ve barutun patlamasına sebep olan madde.

Ağız şakası : Sözle yapılmış olan şaka, dil şakası.

Ağız tadı : Ailede veya toplumda dirlik düzenlik, iyi geçinme, rahatlık, kemaliafiyet.

Ağız tatsızlığı : Bir topluluk içindeki geçimsizlik, anlaşmazlık, huzursuzluk.

Ağız tüfeği : Avlanmak amacıyla üflenerek kullanılan ilkel silah. Çocuklar arasında şakalaşmak amacıyla kullanılan, içindeki çekirdek, kâğıt parçası, leblebi vb. şeyler hızla üflenerek atılan, boru biçiminde bir oyuncak türü.

Ağız tütünü : Keyif için ağızda çiğnenen bir tütün türü.

Ağız ünlüsü : Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünlü, ağızsıl ünlü.

Ağız ünsüzü : Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünsüz.

Ağzı açık : Şaşkın, alık, bön (kimse). Hayranlıkla, büyülenmiş olarak.

Ağzı bir : Söz birliği etmiş.

Ağzı bozuk : Küfürbaz.

Ağzı büyük : Yüksekten konuşan, hava atan.

Ağzı gevşek : Sır saklamayan, sır tutmayan (kimse).

Ağzı havada : Çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın (kimse).

Ağzı kalabalık : Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse).

Ağzı kara : Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı. Bir yerde konuşulanı veya yapılanı duyup görmesi istenilmeyen.

Ağzı kenetli : Sır tutan, sır saklayan.

Ağzı kilitli : Oruç tutan (kimse), oruçlu. Sır saklayan.

Ağzı kulaklarında : Çok sevinçli, mutlu (kimse).

Ağzı pek : Ağzı sıkı.

Ağzı pis : Sövmeyi huy edinmiş olan (kimse).

Ağzı sıkı : Sır saklayan, ağzı pek, ketum.

Açıkağız : Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris).

Bayramlık ağız : "Kaba konuşmak, küfretmek" anlamlarında bayramlık ağzını açmak deyiminde geçen bir söz.

Çatal ağız : Delta.

Sarıağız : Gölge balığıgillerden, ağzının içi sarı, büyük pullarla örtülü bir tür balık, denizgüzeli (Sciaena aquilla).

Yarım ağız : Yarım ağızla.

Aslanağzı : Havuz kenarlarına konulan ve ağzından su akan aslan biçiminde süs taşı. Sıracagillerden, türlü renkte, güzel, kokusuz çiçekleri olan bir bitki, danaburnu.

Dört yol ağzı : Dört yönden gelen yolların birleştiği kavşak.

Düşman ağzı : Bir durumu kötü gösteren söz. Düşmanın uydurduğu söz.

Esnaf ağzı : Satıcıların müşteri çekmek için çarşı ve pazarda kullandıkları dil.

Halk ağzı : Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine özgü olan konuşma dili.

Kapı ağzı : Kapının hemen yanı.

Kaynana ağzı : İleri geri veya yersiz konuşma, gereksiz dedikodu yapma.

Kol ağzı : Giysi kolunun uç bölümü.

Kurtağzı : Gemi ve sandallarda halatın geçmesi için teknenin kenarına tutturulmuş, açık ağız biçiminde metal parça. Çatıdaki dışa açılan küçük pencere. Doğramanın birbirine geçen dişleri.

Külhanbeyi ağzı : Külhanbeyine yakışır biçimde konuşma, küllük ağzı.

Küllük ağzı : Külhanbeyi ağzı.

Mide ağzı : Yemek borusunun mideye açılan alt ucu.

Şoför ağzı : Şoförler arasında kullanılan ve kendilerine özgü deyim ve argoyu içeren konuşma tarzı.

Taşra ağzı : Bir ülkede, yazı dilinin dayandığı belirli bir şehrin konuşması dışında kalan bölge ağzılarının her biri.

Tavşanağzı : Pembe renkli bir tür çiçek.

Tezgahtar ağzı : Bir şeyi beğendirmek için fazlaca konuşma, gereksiz övme.

Yanardağ ağzı : Yanardağın tepesinde, yamacında veya eteğinde arka arkaya patlamalar ve püskürtmelerle oluşmuş koni biçiminde delik, krater.

Yavruağzı : Bu renkte olan. Kavuniçi ile pembe arası bir renk.

Yol ağzı : Bir yolun başlangıcı. Bir yolun başka yollarla kesiştiği yer.

İlk ağızda : Önce, öncelikle, ilk iş olarak, her şeyden önce.

Yüreği ağzında : Korku ve heyecan dolu bir durumda.

Ağız ağıza vermek : İki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir biçimde konuşmak.

Ağız bağı yapmak : Ağız bağı oluşturulduktan sonra kancaya bağlı herhangi bir halatın kayıp çıkmasını engellemek.

Ağız birliği etmek : Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak.

Ağız kalabalığına getirmek : İlgisiz sözler söyleyerek asıl konudan uzaklaştırmak. birini gereksiz sözlerle şaşırtmak.

Ağız yer yüz utanır : "armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir ve mutlaka yapmaya çalışır" anlamında kullanılan bir söz.

Ağızcıl : Ağızla ilgili olan, oral.

Ağızdan : Sözlü olarak. Ağız yoluyla.

Ağızdan ağıza : Sözlü bir biçimde.

Ağızdan ağıza dolaşmak : Bir söz herkes arasında söylenilmek.

Ağızdan burun yakın kardeşten karın yakın : "insanın kendi yararı her şeyden önemlidir" anlamında kullanılan bir söz.

Ağızdan dolma : Namlusu ağzından doldurulan (top veya tüfek).

Ağızdan kapma : Başkalarından dinlemek yolu ile yarım yamalak edinilen (bilgi).

Ağızlama : Ağızlamak işi.

Ağızlamak : Bir işi kolaylamak. Bir parçayı yuvasına geçirmek için önce yuvanın ağzını ayarlamak. Bir boğazın veya bir limanın ağzını ortalamak.

Ağızlaşma : Ağızlaşmak işi.

Ağızlaşmak : İki kan damarı birbiri içine açılmak.

Ağızlı : Ağzı herhangi bir biçimde olan.

Ağızlık : Bir şeyin başladığı yer. Nefesli çalgılarda ağza gelen yer. Kuyu bileziği. Huni. Dokumacılıkta çözgünün açılıp kapandığı ve içinde mekiğin geçtiği yer. Yemiş küfelerinin üzerine yapraklı dallarla yapılmış olan kapak. Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç. Telefon vb. cihazlarda ağza yaklaştırılan bölüm. Hayvanın ısırmasına, zararlı bir şey yemesine engel olmak için ağzına takılan tel, deri vb. kafes. Su tesisatında su alıp vermeye yarayan vanalı uç.

Ağızlıkçı : Ağızlık yapan veya satan kimse.

Ağızlıkçılık : Ağızlıkçının yaptığı iş.

Ağızsıl : Ağızla ilgili.

Ağızsıl ünlü : Ağız ünlüsü.

Ağızsız : Ağzı olmayan. Yumuşak huylu, sessiz.

Açık ağız aç kalmaz : "isteklerini uygun bir biçimde söylemesini bilen kimse, onları önünde sonunda elde eder" anlamında kullanılan bir söz.

Açık ağızlı : Aptal, sersem, ahmak.

Anahtar ağızlığı : Mobilya kapaklarının ve çekmecelerin yüzlerine açılan anahtar deliklerinin üzerine çivilenen paslanmaz çelik veya dökümden yapılmış ortası anahtara uygun, delikli metal veya plastik gereç.

Ateş demekle ağız yanmaz : "kişi, zararlı bir eylemin sözünü etmekle kendisini zarara sokmuş olmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Ayran ağızlı : Ayran budalası. Boşboğaz, geveze.

Bal bal demekle ağız tatlanmaz : "sözde kalan dilek ve tasarıların iş bitirmede hiçbir etkisi olmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Bir ağızdan : Hep birlikte, beraberce, hep birden.

Bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır : "ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır" anlamında kullanılan bir söz.

Çanak ağızlı : Büyük ağızlı. Sır saklamaz.

Dil ağız vermemek : Ağız dil vermemek.

El öpmekle ağız aşınmaz : "çok önemli bir iş için bir kimseye ricada bulunmak hatta yalvarmak gerekirse, yapılır" anlamında kullanılan bir söz.

Gevşek ağızlı : Geveze, boşboğaz (kimse).

Hep bir ağız olmak : Söz birliği etmek, anlaşarak bir konuda aynı şeyleri söylemek.

Hep bir ağızdan : Toplu olarak (söylemek, konuşmak).

Kalabalık ağızlı : Geveze, bilir bilmez konuşan.

Kara ağızlı : Kara çalıcı, iftira eden.

Karı ağızlı : Dedikodu yapan (erkek). Karısının etkisiyle, karısının ağzıyla konuşan (erkek), karısı ağızlı.

Karısı ağızlı : Karı ağızlı.

Kasavetsiz ağız anahtarsız açılır : "sıkıntısı, kaygısı olmayan kimse, her konuda rahat konuşur" anlamında kullanılan bir söz.

Sigara ağızlığı : Zararını azaltmak amacıyla içilirken sigaranın takıldığı ahşap, plastik vb. maddelerden yapılmış araç, sigaralık.

Sıkı ağızlı : Gizli kalması gereken şeyleri başkasına söylemeyen, sır tutabilen, ketum.

Şom ağızlı : Sürekli kötü şeylerden söz eden ve sözlerinin uğursuzluk getireceğinden korkulan (kimse), ağzı kara.

Susak ağızlı : Anlamsız, boş konuşan (kimse).

Yayık ağızlı : Kelimeleri yayarak, uzatarak söyleyen.

Yumuşak ağızlı : Kolay gem alan (hayvan).

Yuvarlak ağızlılar : Gerçek çenenin yerinde geniş bir emici ağız bulunan, iskeletleri kemikleşmemiş çok ilkel yapılı hayvanlar.

Avurt : Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü.

Çene : Köşe. Çok konuşma huyu, gevezelik. Baş bodoslamasının omurga ile birleştiği yer, çarık. Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını sağlayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad. Mengene, kerpeten vb. araçların eşyayı sıkıştıran karşılıklı iki parçasından her biri.

Çıkarma : Düşman kıyılarına gemi, bot vb.nden asker indirme, asker çıkarma. Dört işlemden biri, çıkarmak işlemi, tarh. Çıkarmak işi, emisyon.

Soluk : Ciğerlere hava alıp verme. Rengi kaybolmuş, matlaşmış (nesne). Tarz. Parlaklığını, gücünü yitirmiş (ışık). Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes. Rengi atmış olan, solmuş, uçuk.

Verme : Vermek işi.

Besin : Yenilebilir, beslenmeye elverişli her tür madde, azık, gıda. Yaşamak, varlığını sürdürmek için gerekli şey.

Organ : Bir görevi, bir işi yerine getirmekle yükümlü kuruluş. Vücudun, belirli bir görev yapan ve sınırları kesin olarak belirlenmiş bölümü, uzuv.

Sindirim : Besinlerin çeşitli enzimlerle eritilerek, parçalanarak ince bağırsakta emilebilir, kana karışabilir duruma gelmesi için uğradıkları fiziksel ve kimyasal değişikliklerin bütünü, hazım.

Bu : Yerde, zamanda veya söz zincirinde en yakın olanı gösteren bir söz. En yakında bulunan bir varlığı veya biraz önce anılan bir şeyi işaret yolu ile belirtmek için kullanılan bir söz.

Çıkış yeri : Bir yerden çıkmak için kullanılan nokta. Yarışa başlama noktası.

Çıkış : Mezuniyet, okul bitirme. Güreşte cazgırın alana çıkardığı pehlivanların izleyicilere doğru yürüyerek çalım yapmaya başlaması. Kuşatılmış bir bölgedeki birliklerin yaptığı saldırı. Beklenilmeyen bir sırada yapılmış olan sert konuşma. Uçağın bir havaalanından başka bir havaalanına gitme süreci, sorti. Çıkış belgesi. Çıktı. Çıkma işi. Yokuş. Bir yerden çıkmak için kullanılan nokta. Verilen bir işaretle yarışa başlama, depar.

Kesici : Kesme işinde kullanılan araç. Kasaplık hayvanları kesen kimse. Kesme işini yapan kimse. Futbolda savunmanın önünde görev yapan ve topu kesip dağıtan oyuncu, stoper.

Keskin : Tiz (ses). Etkili, sert. Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri. Hassas. Çok kesici, iyi kesen. Kırıcı, incitici. Dikkatli. Zampara. Kıvrak.

Üslup : Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil. Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliği, biçem, stil. Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz.

İfade : Deyiş, söyleyiş. Anlatım. Dışa vurum. Bir duyguyu yüz aracılığıyla anlatan belirtilerin, mimiklerin bütünü. Tanık ve sanıkların olay hakkında yargı organlarına yaptıkları sözlü açıklama.

: Dış kenar, periferi. Bir uzaklığın son noktası. Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası. Türk devletlerinde genellikle sınır boylarındaki eyalet ve sancak. Bir şeyin kenarı. Bir şeyin başı, tepesi. Bir şeyin baş veya son noktası. Kurşun kalemlerde yazmayı sağlayan kömürden yapılmış olan madde. Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, ekstrem.

Kenar : Bir şeyi çevreleyen çizgi. Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka. Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri. Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer. Yan. Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri.

Yeni : Biraz önce, çok zaman geçmeden. Kullanılmamış veya az kullanılmış olan, eski karşıtı. İşe henüz başlamış. Daha öncekilerden farklı olan. Eskisinin yerine gelen. En son edinilen. Tanınmayan, bilinmeyen. O güne kadar söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş olan. Oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan.

İlk : Herhangi bir şeyin en önde olanı, önce geleni. Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı. Birinci olarak, en başta.

Diğer dillerde Ağız anlamı nedir?

İngilizce'de Ağız ne demek? : adj. oral

n. mouth, facial feature above the chin and below the nose; stoma, mouth or mouthlike opening (Zoology); jaws; opening, edge, brink; muzzle, barrel end of a firearm; beak; chop, embouchure; gob, jaw, keen edge, orifice, outlet, vent, ventage

Fransızca'da Ağız : bec [le], bouche [la], gueule [la]; ouverture [la]; parler [le]; (kesici alet) fil [le]

Almanca'da Ağız : n. Auslauf, Fang, Fresse, Klappe, Mund, Mündung, Rachen, Rand, Schnabel, Schnauze, Schnütchen, Schnute, Tonart

Rusça'da Ağız : n. рот (M), пасть (F), уста (PL), устье (N), горловина (F), жерло (N), впадение (N), дуло (N), лезвие (N), острие (N), говор (M), диалект (M)