Para nedir, Para ne demek

Para; bir ekonomi terimidir. kökeni farsça dilinden gelmektedir.

"Para" ile ilgili cümle

  • "Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar da genç işidir." - S. F. Abasıyanık
  • "Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam

Yerel Türkçe anlamı:

Parça.

Az, azıcık.

Hukuki terim anlamı:

akça (bk. nakid).

İktisat alanındaki kelime anlamı:

Bir ekonomide genel kabul gören, değişim aracı, değer koruma aracı ve hesap birimi işlevlerine sahip varlık.

Kimya'daki anlamı:

1.Benzen halkası üzerinde 1-4 bağlanma durumunu gösteren ön ek. 2.Para hidrojende olduğu gibi çift dönme kuantum sayısı.

Sosyoloji'deki anlamı:

Mal ve hizmetlerin değişimini kolaylaştırma işlevini yapan bir değişim aracı ve ortaklaşa değer birimi.

Veterinerlik alanındaki anlamları:

Yanında.

Yan.

Diğer sözlük anlamları:

Parça.

Biyoloji'deki anlamı:

Yunanca yanında anlamına gelen bir ön ek.

Bilimsel terim anlamı:

Bir asit, tuz ya da esterin olağanüstü sayıda su molekülü ile birleştiğini gösterir ön ek.

1,4 durumunu gösteren ön ek.

Çift dönme nicem sayısı ve karşıt koşut çekirdek dönüsü koşulunu belirleyen ön ek.

 

Eşyanın değerini ölçmek üzere değişim aracı olarak kullanılmakta olan satağa çıkarılan kâğıt ya da madensel değişim aracı.

Değer ve eder ölçüsü birimi.

İngilizce'de Para ne demek? Para ingilizcesi nedir?:

money, para, coin

Fransızca'da Para ne demek?:

monnaie

Para hakkında bilgiler

Para, mal ve hizmetlerin değiş-tokuşu için kullanılan araçlardan en yaygın olanı. Para sözcüğü ile genellikle madenî para ve banknotlar kastedilmekle birlikte; ekonomide, vadesiz mevduatlar ve kredi kartları da parayı meydana getiren unsurlardan sayılır. Vadeli mevduat, devlet tahvili gibi değişim araçları ise para benzeri olarak değerlendirilir.

Para değer denkliğinin bir göstergesi olarak değer ölçütü, değişim ve saklama aracı olarak kullanılır. Bu gösterge maddi ya da nominal değerde karşılıklar bulabilir. Maddî nitelikte paraya örnek olarak madeni para, banka teminat belgeleri ya da banknot, çek ya da senetler örnek verilebilir. Nominal nitelikte paraya ise banka hesabındaki para ya da kredi onayı örnek verilebilir. Para gündelik yaşamda takas aracı olarak kullanılır. Doğrudan doğruya takas yapan kişilerin ihtiyaçlarını karşılamasının yanında diğer takaslar için geçerli olması, parayı diğer takas araçlarından ayıran önemli bir özelliktir.

Günümüzde kullanılan borca dayalı para sistemi ile işleyen ekonomilerde sanıldığının aksine parayı devletler üretmez. Bu sistemde para, borç demektir. Para bankalar tarafından müşterilerin borçlanmasıyla üretilir. Mevcut paraların tamamına yakını itibari para olduğu için nakit paranın altın ya da döviz rezervleriyle değişimi olanaksızdır. Günümüzde kullanılan nakit para miktarı, her devlette para basmaya yetkili özel bir banka olan merkez bankası tarafından kontrol edilmekte ve ticari bankalar aracılığı ile piyasaya sürülmektedir. Ticari bankalar Merkez bankalarından alınan paraların karşılığından fazla elektronik ortamda para yaratarak müşterilerine verebilirler.

 

Para sözcüğü Türkçeye, Farsça pâre (küçük parça) sözcüğünden geçmiştir.

Para ile ilgili Cümleler

  • Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
  • Benim param benim paramdır.
  • Para ağaçta yetişmiyor.
  • Ali parayı kasaya koydu.
  • Para arkadaşlar satın alamaz.
  • Şu anda biraz param var.
  • Para ağaçlarda yetişmez.
  • Ali parayı bankaya koydu.
  • Para açısından her şeyi düşünmeye eğilimli.
  • Para bağışlamak istiyor.
  • Asabi ve paranoyaktır.
  • Yiyecek almam gerekiyor ama yeterli param yok.
  • O bir bozuk para yuttu.
  • Para bağışında bulunmak istiyorum.

Para anlamı, kısaca tanımı:

Devlet : Bu tüzel varlığın yönetim organları. Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık. Talih. Mutluluk. Büyüklük, mevki.

Değer : Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse. Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel, kıymet, paha, valör. Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı. Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet. Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü. Üstün nitelik, meziyet, kıymet. Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey.

Aracı : İhracatçının ihracattan doğan alacaklarının büyük bir bölümünün malın yüklenmesinden hemen sonra, kalan kısmının ise para, malı alandan tahsil edildiğinde bir aracı banka tarafından ödenmesini sağlayan kredi veya yatırım tekniği. Üretici ile tüketici arasında alım satım konusunda bağlantı kuran ve bundan kazanç sağlayan kimse, mutavassıt, komprador. Ara bulucu. İki şey arasında bağlantı kuran kimse, vasıta.

Nakit : Kullanılması hemen mümkün olan para, peşin para, likit. Para, akçe.

Para akmak : Yatırım yapılmak.

Para basmak : Çok kazandırmak. darphanede, basımevinde metali veya kâğıdı para durumuna getirmek. kumarda ortaya para koymak. çok kazanmak.

Para bozmak : Büyük parayı ufak paralarla değiştirmek.

Para çekmek : Bir yere yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak.

Para çıkarmak : Para basmak. başka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para göndermek.

Para çıkışmamak : Para yetişmemek.

Para dökmek : Çok para harcamak.

Para dönmek : Rüşvetle iş yapılmak.

Para etmek : Değeri olmak.

Para etmemek : Etkisi olmamak, işe yaramamak. değeri pahasına satılamamak.

Para getirmek : Kazanç sağlamak.

Para ile değil : Çok ucuz.

Para kesmek : Çok para kazanmak. para basmak.

Para kırmak : Çok kazanmak.

Para parayı çeker : "elde para bulunursa onunla yeni paralar kazanılır" anlamında kullanılan bir söz.

Para saçmak : Gereğinden çok para harcamak.

Para saymak : Ödemek.

Para sızdırmak : Zorlayarak veya kandırarak birinden para almak.

Para tutmak : Para biriktirmek.

Para yapmak : Para kazanıp biriktirmek.

Para yatırmak : Kazanç elde etmek üzere bir işe para koymak. gerektiğinde almak üzere bir yere para vermek.

Para yedirmek : Gereksiz olarak başkasına çok para harcamak. rüşvet vermek.

Para yemek : Gereksiz olarak çok para harcamak. görevli bulunduğu yerin imkânlarından yararlanarak para çalmak, rüşvet almak. çok para harcatmak.

Paradan çıkmak : Para harcamak zorunda kalmak.

Paranın üstü : Satın alınan şeyin tutarından artan para.

Paranın yüzü sıcaktır : Paranın çekiciliğini ve geri çevrilemeyeceğini anlatan bir söz.

Parasını çekmek : Para sızdırmak, birinden birtakım gerekçelerle para almak.

Parasını çıkarmak : Anaparayı kurtarmak, masrafını çıkarmak.

Parasını sokağa atmak : Değeri olmayan bir mala para vermek.

Parasını yemek : Çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek.

Parasıyla rezil olmak : Para vererek yaptırdığı bir şey iyi çıkmamak, parasının karşılığını alamamak.

Paraya çevirmek : Herhangi bir şeyi para ile değiştirmek.

Paraya kıymak : Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak.

Paraya para dememek : Çok para kazanır olmak. bol para harcamak. elde edilen parayı az bulmak.

Paraya sıkışmak : Parasız kalmak, para sıkıntısı içinde olmak.

Parayı basmak : Para vermek.

Parayı denize atmak : Parayı boşuna harcamak, israf etmek.

Parayı veren düdüğü çalar : "karşılığını ödediğinde insan istediğini elde edebilir" anlamında kullanılan bir söz.

Para aktarımı : Banka hesabındaki birikimin belli bir miktarının başka bir hesaba aktarılması, aktarma, virman. Bir işletme veya kişinin hesabındaki paranın bir bölümünün başka bir hesaba aktarılması için bankaya verdiği ödeme emri.

Para arzı : Bir ülkede dolaşımdaki para hacmi.

Para babası : Parası çok, varlıklı kimse.

Para basma : Çok para kazanma, işleri iyi gitme. Piyasaya yeni para çıkarma.

Para birimi : Bir devletin para için kabul ettiği değer ve eder ölçüsü.

Para canlısı : Paragöz.

Para cezası : İşlenen bir suçun para karşılığının devlete ödenmesini öngören ceza.

Para çantası : Para taşımaya yarayan özel çanta.

Para değişimi : Para alımı ve satımı.

Para dolaşımı : Dolanım.

Paragöz : Parayı çok seven, paraya çok düşkün (kimse), para canlısı, paragözlü.

Para kısıtlaması : Para şişkinliğine karşı önlem olarak paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması, deflasyon. Piyasada likit para dolaşımını sınırlandırma.

Para pul : Para, para niteliğinde olan şey.

Para şişkinliği : Dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toplam yükselişi, paranın değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç, enflasyon.

Anapara : İşletilen paranın faiz katılmamış bütünü.

Artı para : Banka tarafından müşteri hesabı için öngörülen limitten belirli bir miktar daha fazlasını kullanma imkânı veren tutar, acil ihtiyaç kredisi.

Beş para : Çok az para.

Bloke para : Tutulmuş para.

Bozuk para : Ufak birimlere ayrılmış para, ufaklık, ufak para, bozuk, bozukluk.

Büyük para : Çok para.

Cari para : Geçerli olan, yürürlükte bulunan para.

Çürük para : Ayarı düşük on akçe, sağ para karşıtı.

Demir para : Madenî para.

Haram para : Yasa dışı yollardan kazanılan para.

Hazır para : Nakit, elde mevcut para, likit.

Kağıt para : Devlet bankası tarafından piyasaya çıkarılan değeri kâğıt üzerinde belirtilen para, banknot.

Kara para : Yasa dışı yollardan sağlanan kazanç.

Kırk para : Bir kuruş. Çok az para.

Madeni para : Altın, gümüş, bakır, bronz, alüminyum vb. maddelerin alaşımından yapılmış olan para, demir para.

Nakit para : Birikmiş, kullanılmaya hazır para, efektif.

On para : Çok az (para).

Sağlam para : Uluslararası para piyasasında kolaylıkla değiştirilebilen ve kuru devamlı koruyan veya yükselen para, sağ para.

Sağ para : Sağlam para. Mecidiyenin on dokuz kuruş hesabıyla ödendiği zaman sağlam para yerine kullanılmış bir deyim, çürük para karşıtı.

Sıcak para : Piyasaya yeni giren nakit para.

Taze para : İş gücünü güçlendirmek amacıyla farklı kaynaklardan sağlanan para.

Temiz para : Hileye başvurmadan kazanılan para. Kesintiden veya masraflardan sonra elde kalan para miktarı.

Tutulmuş para : Kontrol altına alınmış para, bloke para.

Ufak para : Bozuk para.

Yüz para : Çok az (para). İki buçuk kuruş.

Başlık parası : Bazı bölgelerde, evlenirken damadın kaynatasına ödemesi gereken para veya mal, başlık.

Boyunduruk parası : Bir mahalleden veya köyden başka yere gelin götürülürken, kaynatanın, gelinin ayrıldığı yerin delikanlılarına verdiği bahşiş.

Ekmek parası : Geçimi sağlayan para veya kazanç.

Hava parası : Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya çoğunlukla içindeki kiracıya açıktan verilen para, peştamallık.

Kahve parası : Kahvelerde yenilip içilen şeyler veya oyun oynanan masalar için ödenmesi gereken ücret. Bahşiş.

Kan parası : Diyet.

Kefen parası : Ölüm durumunda gerekli masrafların görülmesi için ayrılmış para.

Palamar parası : Gemilerin bir iskeleye yanaşmak için ödedikleri para, palamar resmi.

Uğur parası : Zenginlik ve iyilik getireceğine inanılarak birisinden alınan para.

Yakıt parası : Binalarda ısınma giderleri için ödenen ücret.

Yol parası : Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para.

Para ile değil sıra ile : "herkes sırasını beklemek zorundadır" anlamında kullanılan bir söz.

Para kısıtlayıcı : Para kısıtlaması işlemini yapan kimse, deflatör.

Para peşin kırmızı meşin : "her işin karşılığı anında ödenmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Para pul tutmamak : Hesabını bilmemek, birikim yapmamak.

Parabellum : Alman ordusunda kullanılan tabanca.

Parabol : Bir düzlemin odak denen sabit bir noktadan ve doğrultman denen sabit bir doğrudan eşit uzaklıktaki noktalarının geometrik yeri, yarı kübik.

Parabolik : Parabol biçiminde olan, parabolle ilgili.

Paraboloit : Odağı olmayan, yalnız bir simetri ekseni bulunan ikinci dereceden yüzey.

Paraca : Para ile ilgili olarak, para bakımından.

Paracı : Parayı seven (kimse).

Paracılık : Paracı olma durumu.

Paraçol : Cumba vb. altına destek olarak konulan eğri ağaç. Gemi çatmasında eğri parça. Tek at koşularak çekilen, üzeri kapalı, yanları açık bir araba türü, paraşol.

Paradi : Bir tiyatroda en üst balkon.

Paradigma : Dizi. Değerler dizisi. Örnek.

Paradoks : Çelişki. Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık. Aykırı düşünce.

Paradoksal : Aykırı düşünce niteliğinde olan.

Paraf : Yalnız adın veya ad ve soyadının baş harfleriyle atılan kısa imza.

Parafazi : Söz karışıklığı.

Parafeleme : Paraflama.

Parafelemek : Paraflamak.

Parafin : Katran, petrol, neft vb. maddelerden çıkarılan, katı, beyaz, yarı saydam, buharı parlak bir alevle yanan, kimyasal etkenlere karşı ilgisiz, katı hidrokarbon, alkan.

Parafinli : Birleşiminde parafin bulunan. Parafine batırılmış.

Parafinsiz : Birleşiminde parafin olmayan.

Paraflama : Paraflamak işi.

Paraflamak : Adının ve soyadının baş harflerini kullanarak imzalamak.

Paragraf : Çengel işareti (§). Bölüm. Düzyazıların kendi içinde satır başlarıyla ayrıldıkları bölümler. Kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri.

Paraguaylı : Paraguay halkından olan kimse.

Paralaks : Dünya'nın yarıçapını bir gezegenden veya Dünya Güneş uzaklığını bir yıldızdan gören açı. Farklı iki yerden çok uzaktaki bir noktaya yönelmiş iki doğru arasındaki açı.

Paralama : Paralamak işi.

Paralamak : Dövmek, hırpalamak. Yıpratıp eskitmek. Parçalamak.

Paralanma : Paralanmak işi.

Paralanmak : Parça parça olmak. Parasızken para elde etmek. Sıkıntı ve üzüntü içinde, olmayacak bir işle uğraşmak, didinmek. Bir işte çok çaba ve özen göstermek.

Paralatma : Paralatmak işi.

Paralatmak : Paralama işini yaptırmak veya paralanmasına sebep olmak.

Paralel : Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen, koşut, muvazi, mütevazi. Yerküresi üzerinde çizildiği varsayılan, Ekvator'a paralel çemberlerden her biri. Aynı zaman içinde gelişen veya aynı özellikleri gösteren (olay, düşünce vb.).

Paralel akım : Bir paralel bağlantıdan geçen akım.

Paralel kaidesi : Aynı noktaya uygulanan iki vektörün bileşkesini bulmak için her birinin bitim ucundan öbürüne paralel birer çizgi çizilerek bir paralel kenar oluşturduktan sonra vektörlerin uygulama noktasından bir köşegen çekme yolu.

Paralel yüz : Her yüzü bir paralelkenar olan biçme.

Paralelizm : Koşutçuluk.

Paralelkenar : Karşılıklı kenarları paralel olan dörtgen.

Paralelleştirme : Koşutlaştırma.

Paralelleştirmek : Koşutlaştırmak.

Paralellik : Benzerlik, yakınlık. Paralel olma durumu. Koşutluk.

Paralı : Para karşılığında. Parası çok olan, zengin (kimse). Üzerinde yuvarlak ve irice benekleri olan. Para karşılığında sağlanan, bedava olmayan.

Paralıca : Zengin.

Paralizi : İnme.

Paralojik : Mantığa uymayan. Yanıltıcı.

Paralojizm : Mantığa uymazlık. Akıl süzgecinden geçirirken bilmeyerek düşülen yanılgı.

Parametre : Değişken.

Parametreleme : Parametrelemek işi.

Parametrelemek : Parametreli bir eğri veya yüzey belirlemek.

Parametreli : Bir veya birçok parametre ile ilgili.

Parametrik : Parametreli.

Paramparça : Pek çok parçaya ayrılmış, parça parça olmuş.

Paramparça etmek : Pek çok parçaya ayırmak.

Paramparça olmak : Pek çok parçaya ayrılmak, kırılmak.

Parankima : Özek doku.

Paranoya : Abartılı gurur, kuşku, sanrı, güvensizlik ve bencillikle belli olan bir ruh hastalığı.

Paranoyak : Paranoya ile ilgili. Paranoyaya tutulmuş kimse.

Parantez : Konunun dışında kalan söz ve yazı. Ayraç.

Parantez açmak : Söz veya yazının içine, sözü edilen konu ile ilgili bir bölüm koymak. anlatılan konudan farklı bir şey söyleneceği zaman kullanılan bir söz.

Parantez kapatmak : Söz veya yazının içine, sözü edilen konu ile ilgili eklenen bölümü bitirmek.

Parapet : Küpeşte.

Parapsikoloji : Doğaüstü olayları araştıran, telepati, gaipten haber alma, duyu dışı algılama, geleceği görebilme vb. olayları inceleyen ruh bilimi.

Parapsikolojik : Parapsikoloji ile ilgili.

Parasal : Para ile ilgili, para bakımından, mali, nakdî, akçasal.

Parasempatik : Parasempatik sinir sistemi ile ilgili olan.

Parasempatik sinir sistemi : Kalbin atışlarını yavaşlatan, sindirim sistemini, salgıları düzenleyen yaşatkan sinir sistemini oluşturan iki sistemden biri.

Parasız : Para verilmeden elde edilen, bedava. Parası olmayan. Yoksul. Para verilmeksizin, bedavadan, bedava.

Parasız pulsuz : Parası olmadan. Parası olmayan.

Parasız yatılı : Öğrenim giderleri, yatacak yer ve yemeği devletçe karşılanan (öğrenci).

Parasızlık : Parasız olma durumu.

Parasızlık çekmek : Para yönünden sürekli sıkıntı içinde olmak.

Paraşüt : Hava taşıtından veya yüksek bir yerden atılan bir cismin veya atlayan bir insanın kontrollü biçimde yere inmesini sağlayan araç.

Paraşüt birlikleri : Paraşütçü birlikler.

Paraşüt kulesi : Paraşütle atlama eğitiminin yapıldığı kule.

Paraşütçü : Paraşütle atlayarak yere inen kimse.

Paraşütçü birlikler : Paraşütle iniş yapmak için yetiştirilmiş asker birlikleri, paraşüt birlikleri.

Paraşütçülük : Paraşütçünün işi.

Paraşütlü : Paraşütü olan.

Paratiroit bezi : Tiroit bezinin yanında yer alan, kandaki kalsiyum düzeyinin normalde tutulmasını denetleyen hormonu salgılayan bez.

Paratoner : Yıldırımsavar.

Paratüberküloz : Geviş getirenlerde aside dirençli bir bakterinin sebep olduğu hastalık.

Paravan : Adından, yetkisinden, gücünden kendisine belli etmeden yararlanılan, paravana. Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde, paravana.

Paravan menteşesi : Düz yaprak menteşelerinin benzeri, üç yapraklı ve iki milli menteşe.

Paravan yapmak : Kendini belli etmeyerek başkasının adından, yetkisinden, gücünden yararlanmak.

Paravana : Paravan.

Parayı araya değil paraya vermeli : "parayı gerekli yere harcamalı" anlamında kullanılan bir söz.

Parazit : Radyo, televizyon, telsiz vb. aygıtların yayınına karışan yabancı ses veya cızırtı. Herhangi bir işte, olayda sorun çıkaran kimse. Asalak.

Parazitlenme : Parazitlenmek işi.

Parazitlenmek : Radyo, telsiz vb. aygıtların yayınlarına yabancı ses karışmak.

Parazitli : Paraziti olan.

Parazitlik : Asalaklık.

Parazitoloji : Asalak bilimi.

Parazitolojik : Asalak bilimsel.

Parazitsiz : Pürüzü olmayan bir biçimde. Paraziti olmayan.

Açıktan para almak : Bir iş veya mal için, kararlaştırılmış ücret veya değer dışında para almak.

Ağır para cezası : Bazı suçlara karşılık yasalarca belirlenmiş yüksek para cezası.

Ağlamak para etmez : "üzülmenin yararı olmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Akıl para ile satılmaz : "delice iş yapan zenginler bulunduğu gibi akıllıca iş yapan fakirler de vardır" anlamında kullanılan bir söz.

Beş para almamak : Hiç para almamak.

Beş para etmez : "hiçbir değeri yok, işe yaramaz" anlamında kullanılan bir söz.

Beş paralık : Çok az. Değersiz, aşağılık, bayağı, bir paralık.

Beş paralık etmek : Zor durumda bırakmak, dile düşürmek, rezil etmek.

Beş paralık olmak : Zor durumda kalmak, dile düşmek, rezil olmak.

Beş parasız : Yoksul.

Beş parasız kalmak : Harcayacak parası olmamak.

Beş parasızlık : Beş parasız olma durumu.

Bini bir paraya : Pek çok yapılan, pek çok olan. pek çok ve ucuz.

Bir paralık : Beş paralık.

Bir paralık etmek : Çok utanacak, işe yaramaz bir duruma düşürmek.

Bozuk para gibi harcamak : Değerini düşürecek biçimde bir kimseden yararlanmaya kalkışmak.

Cebi para görmek : Parası yokken para kazanmaya başlamak.

Ciğeri beş para etmemek : Değersiz, aşağılık bir kimse olmak.

Çuvalla para kazanmak : Aşırı kazanç sağlamak.

Denizde kum onda para : "parası çok kimse, zengin" anlamında kullanılan bir söz.

Dini imanı para : Tek düşüncesi para olan kimseler için kullanılan bir söz.

Eli para görmek : Eline para geçmek.

Her zaman eşek ölmez on köfte on paraya olmaz : "istenilen şeyi kolayca elde etme imkânı ortaya çıkınca fırsat kaçırılmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Hükmü parasına geçmek : Para ile dilediğini yapabilme gücünü kazanmak.

İçi paralanmak : Birine acıyarak çok üzülmek.

İki paralık : Çok az. Değersiz, önemsiz.

İki paralık etmek : Değerini düşürmek.

İki paralık olmak : Değerini yitirmek.

İşin yoksa şahit ol paran çoksa kefil ol : "tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir" anlamında kullanılan bir söz.

Istılah paralamak : Ağdalı, hiç kimsenin anlamadığı bir biçimde konuşmak.

İt sürü para kazan : "ekmek parası kazanmak için it sürümek gibi bir iş tutmak bile ayıp değildir" anlamında kullanılan bir söz.

Kaç para eder : "değeri nedir?" anlamında kullanılan bir söz.

Kaç paralık : Değersiz.

Kar kuytuda para pintide eğleşir : "her şey, saklanabilen yerde ve saklamasını bilenin yanında bulunur" anlamında kullanılan bir söz.

Kara para aklamak : Yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım yapmak.

Kara paracılık : Kara paracı olma durumu.

Kendini paralamak : Çok çaba ve özen göstermek.

Kiminin parası kiminin duası : "bir iş yapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir" anlamında kullanılan bir söz.

Kırk paralık : Oldukça değersiz.

Köşeli parantez : Köşeli ayraç.

Lügat paralamak : Konuşma dilinde geçmeyen yabancı kelimeler kullanmak, ağdalı konuşmak.

Namusu iki paralık olmak : Onursuz bir duruma düşmek.

On para etmemek : Hiçbir değeri olmamak.

On para on aslanın ağzında : "para kazanmak çok güçleşti" anlamında kullanılan bir söz.

On paralık : Değeri çok az veya değersiz, hiç.

On paralık etmek : Birine hakarette bulunmak. birini kötü duruma düşürmek.

On parasız : Parası olmayan. Parası olmaksızın.

On parasızlık : On parasız olma durumu.

On paraya on takla atmak : Az bir miktar kazanabilmek için bile onursuzca bir sürü şey yapmak.

Selam para kelam para : "her davranış para harcamaya bağlıdır" anlamında kullanılan bir söz. "parayı her zaman ön planda tutma" anlamında kullanılan bir söz.

Tandem paraşütü : İki kişilik yamaç paraşütü.

Üşüntü köpekler mandayı paralar : "birlikten güç doğar" anlamında kullanılan bir söz.

Yamaç paraşütü : Bu paraşüt ile yapılmış olan spor türü. Rüzgârın yardımıyla yüksek tepe veya yar başlarından boşluğa uçurulmak üzere yapılmış olan paraşüt, parapent.

Yürek paralamak : Çok üzmek.

Yazılı : Üzerinde yazı bulunan, yazısı olan. Yazılmış olan, muharrer, sözlü karşıtı. Geçerli olan, nominal. Yazılı sınav.

Metal : Çok yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, kendine özgü parlaklığı olan, oksijenli birleşimiyle çoğunlukla bazik oksitler veren madde. Bu maddeden yapılmış. Dizgi makinelerinde satırları oluşturmak için eritilen antimon ve kurşun alaşımı.

Ödeme : Ödemek işi, tediye.

Kazanç : Satılan bir mal, yapılmış olan bir iş veya harcanan bir emek karşılığında elde edilen para, getiri, temettü. Yarar, çıkar, kâr.

Kuruş : Liranın yüzde biri değerinde Türk parası. Kurma işi.

Kırk : Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı. Dört kere on, otuz dokuzdan bir artık. Bu sayıyı gösteren 40 ve XL rakamlarının adı.

Hizmet : Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma. Bakım, özen, ihtimam. Görev, iş.

Biri : Bir tanesi. Bilinmeyen bir kimse.

Para aktarım gideri : İndirim işlemlerinde bir bankanın bir başka kentte ödenecek bir belgitte yazılı parayı almak için yapmakla zorunlu bulunduğu giderleri karşılamak üzere aldığı para.

Para alanı : Ortak para biriminin kullanıldığı ülke grubuna verilen ad. Ulusal para birimlerinin sabit kurlardan birbirine bağlandığı ülke grubu.

Para alıcısı : Bir tecim belgitini düzenliyenden alan ilk kişi. Bir tecim belgitinde yazılı parayı borçlusundan alan kişi.

Para alımı : Tecimsel bir belgitte, bir arıtma belgitinde ya da bir başka ödeme belgitinde yazılı paranın alınması, para alma.

Para alımı giderleri : Bir paranın alınabilmesi amacıyla yapılan giderlerin tümü.

Para alımı sayışımı : Satılan mal ve yapılan hizmetler karşılığı alınan paraları gösteren sayışım.

Para alımı yetkisi : Bir paranın ya da bir nesnenin alacaklısı adına alınabilmesi için bir başkasına verilen yetki.

Para alma : Alacaklısına ilişkin bir paranın yasal temsilcisi ya da yetkili bir başka kişi tarafından borçlusundan alınması.

Para aşınımı : Fiyatlar genel düzeyindeki artışa bağlı olarak satın alma gücünde ortaya çıkan azalma.

Para aşınması : Uzun süre dolaşımda kalması sonucu bir madensel paranın ağırlığını yitirmesi.

Diğer dillerde Para anlamı nedir?

İngilizce'de Para ne demek? : n. coin of low value, penny

prep. para

v. adorn, deck out, decorate; robe, garnish; dress, trick

Fransızca'da Para : [le] paraşütçü

Almanca'da Para : n. Draht, Eingang, Floh: Flöhe, Geld, Groschen, Heller, Kies, Mammon, Mittel, Pinke, Wechsel

Rusça'da Para : n. деньги (PL), монета (F), валюта (F), копейка (F), средство: средства (PL), грош (M), взнос (M), плата (F)

adj. денежный, монетный, валютный, монетарный